+8
Pek tabi hemen hemen tüm tarihi kaynaklar Musrafa’nın katlinde hep Hürrem sultan’ı sorumlu göstermektedir. lakin bu elim olayda yegane suçlu hürrem sultan ve onun bir türlü dizginlenemeyen taht hırsı değildir.
Mustafa’nın katlinin esasen baş sorumlusu bizzat babası Sultan Süleyman’dır…Sultan Süleyman’da ne yazık ki Mustafa’yı, kendi öz oğlunu kıskanmış, ordu, özellikle yeniçeri ve sipahiler tarafından sevilmesi ve türkmenlerin o’na olan sadakati ve sevgisini hep kıskanmıştır. dolayısıyla karısı Hürrem Sultan ve damadı Rüstem Paşa’nın tertipledikleri bu tezgaha bir şekilde hem ortak olmuş, hem de göz yummuştur Kanuni(!)…
Kaynaklara göre pek çok devlet addıbının gözünde, Şehzade Mehmet’ten sonra veliahtlığa Şehzade Mustafa layık görülmekteydi. Taht yarışında Mustafa’yı bertaraf edebilmek için Hürrem Sultan’ın emri ile Sadrazam Damat Rüstem Paşa tarafından sahte mektuplar ürettiği düşünülür. Bu mektuplar, Şehzade Mustafa’nın babası hayatta iken onun tahtına göz diktiğini gösterir niteliktedir. Başlangıçta iddialara inanmayan Kanuni, Nahçiven Seferi’ne çıktığında Konya Ereğlisi tarafında (bugünkü Akhüyük Köyü) konakladığı sırada el öpmeye gelen Şehzade Mustafa’yı orada boğdurdu. Şehzade’nin saray hademelerinden Zal Mahmut Ağa’nın arkadan saldırması sonucu hayatını kaybettiği düşünülür. Cesedi çadırın önüne asılmış, cenazesi daha sonra Bursa’ya gönderilerek II. Murat türbesi yakınına defnedilmiştir. Şehzade Mustafa’nın türbesi, 1555 yılında kardeşi Şehzade Selim tarafından yaptırılmıştır.
Şehzade’nin katlinin elim bir olaya dönüşmesinin bir başka sebebi de, binlerce yıllık Türk Töre’sinde o güne kadar katledilen, yahut ölüm emri infaz edilen hiçbir hanedan mensubu’nun kanının akıtılmayışıdır. lakin Mustafa katledilirken cellatlarına karşı koymuş, güçlü kuvvetli olduğundan infazı gerçekleştirmekle memur edilen 3 cellat o’na güç yettirememiş ve bir türlü o’nu boğmayı başaramamışlardır. bunun üzerine cellatlardan biri baltasına davranarak mustafa’nın göğsüne 2 darbe indirmiş, mazlum şehzade’nin kanı akıtılarak yaralanması sağlanmış ve güçsüz düşüp takati kalmadığında boğazından ilmek geçirilerek boğulmasına mazhar olunmuştur…
Şehzade Mustafa’nın ölümü askerler ve halk arasında büyük tepki yarattı.
Pek tabi yeniçeriler ve mustafa’yı seven tüm ahali idam olayına tepki gösterip rüstem paşa nın azlini isterler. olaydan sorumlu gördükleri Rüstem Paşa’nın çadırına saldırdılar ancak onu bulamadılar. bunun üzerine, rüstem paşa azledilip sürgüne gönderilir, mustafa nın cenazesi de yanında bir kaç cellatla bursa ya gönderilir. mustafa orda gömülür, cellatlar da henüz 7 yaşında olan, mustafa nın oğlu şehzade mehmet’i ilerde dedesine karşı açacağı olası bir intikam savaşını önlemek için öldürürler.
kanuni nin hurrem den olma en küçük oğlu cihangir ağabeyinin trajik ölümüne dayanamaz ve olaydan birkaç ay sonra üzüntüden ölür. O’nun da hatırasına hürmeten istanbul beyoğlu’ndaki bir bölgeye o’nun ismi verilerek “cihangir semti” olarak ölümsüzleştirilir…
Şehzade Mustafa’nın ölümü üzerine Fünûnî, Rahmî, Edirneli Nazmî, Muînî, Mustafa, Müdâmî, Sâmî, Kara Fazlî, Nisâyî , Şeyh Ahmed Efendi, Selîmî, Kâdirî gibi şairler mersiyeler yazdılar. Hakkında yazılmış en tanınmış mersiye, Taşlıcalı Yahya Bey tarafından yazılmış olandır.
Ölümünden sonra Şehzade Mustafa adına “Düzmece Mustafa” isyanı adlı bir isyanın başlatıldığı düşünülür. Şehzadenin celladın elinden kurtulduğunu ve kendisinin Şehzade Mustafa olduğunu söyleyerek tahta yürümeye kalkışan “Düzmece Mustafa”, Orhan Asena’nın Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe adlı oyununda konu edilir.
Amasya’daki Şehzadeler Müzesi’nde Şehzade Mustafa’nın bir balmumu heykeli vardır.
Taşcalı Yahya tarafından yazılan Şehzade Mustafa Mersiyesi;
I. bend
Meded meded bu cihanım yıkıldı bir yanı
Ecel celâlîleri aldı Mustafa Hânı
(Meded, meded! Bu dünyanın bir tarafı yıkıldı.
Çünkü ecel eşkıyaları Mustafa Han’ı yakaladılar ve
boğdular.)
Tohındı mihr-i cemâli bozuldı erkânı
Vebale koydılar âl ile Al-i Osmânı
( Onun güneş gibi parlak olan yüzü battı ve maîye-
ti bozuldu. Osmanoğullarını hîle ile günaha sok
tular.)
Geçerler idi geçende o merd-i meydânı
Felek o canibe döndürdi şâh-ı devrânı
(Padişahın yanında o yiğidin sözü geçtikçe onu
çekiştirirlerdi. Nihayet devir padişahını felek, on
ların yönlendirmek istedikleri tarafa döndürdü.)
Yalancımın kun bühtanı bugz-ı pinhânı
Akıtdı yaşumımı yakdı nâr-ı lıicrânı
( Yalancının kuru iftirası ve gizli düşmanlığı gözümüzün
yaşını akıttı, gönlümüzde ayrılık ateşi yaktı.)
Cinayet etmedi cânî gibi anıın câm
Boguldı seyl-i belâya tagıldı erkânı
(Zavallı şehzade caniler gibi bir cinayet işlememiş-
ken, belâ seline düşüp boğuldu. Bütün yanında bu
lunan yakınları darmadağın oldu.)
N’olaydı görmeye idi bu macerayı gözüm
Yazuklar ana reva görmedi bu rayı gözüm
(Keşke şu olayı gözüm görmemiş olsaydı. Doğrusu
ya, şehzade hakkındaki hükmü doğru ve uygula-
nan cezayı adalete uygun görmedim.)
II. bend
Tonandi ağlar ile nurdan menâra dönüp
Güşâde hatır idi şevk ile nehâra dönüp
( Şehzade beyaz bir elbise giymiş, bu haliyle nurdan
bir minareye dönmüştü. Babasını göreceği için mutluluktan parlayan yüzü gündüzü andırıyordu.)
Göründi halka dıraht-ı şükûfezâra dönüp
Ütag u haymeleri karlu kûhsâra dönüp
(Şehzade halka çiçek açmış bir ağaç gibi göründü,
otağ ve çadırları da karlı dağlara benziyordu.)
Tururdı şâh-ı cihan hiddet ile nâra dönüp
Yürürdi kullan yamnea lâle-zara dönüp
(Cihan padişahı olan Kanunî Sultan Süleyman
hiddetten ateşe dönmüştü, yanında yürüyen adanılan
da bir lâle tarlasını andırıyordu.)
Müzeyyen idi bedenlerle ak hisara dönüp
El öpmeğe yüridi mihr-i bî-karâra dönüp
(Padişahın çadırları bedenlerle süslenmiş, ak
hisara dönmüştü. Şehzade ise sevincinden güneş
gibi yerinde duramaz bir haıe gelmiş ve el Öpmek.
için otağa doğru yürümüştü)
Tolmdı gelmedi çünkim o mâh-pâre dönüp
Görenler ağladılar ebr-i nev-bahâra dönüp
( Ay parçası gibi şehzade bath, babasının otağından
dönüp gelmedi. Sonra onun cenazesini görenler
yağmur yağdıran bahar bulutu gibi ağlasınlar.)
Bir ejdehâ-yı dü-serdür bu hayme-i dünyâ
Dehânma düşen olur hemîşe nâ-peydâ
(Bu dünya çadırı, dâima ağzına düşenin görünmez
olduğu iki başlı bir ejderhadır.)
III. bend
O bedr-i kâmil ol âşinâ-yı bahr-i ulum
Fenaya vardı telef etdi ara tâli-i şûm
(Ayın ondördü gibi bilgili ve ilim denizinin tanışı
olan o şehzade yok olup gitti. Uğursuz talih zavallıyı
telef etti.)
Dögündi kaldı hemân dâg-i hasret ile nücûm
Köyündi şâm-ı firakında doldı yâş ile Rûm
(Gök yüzünde birer yara gibi görünen yıldızlar
şehzadenin, hasretiyle dövündü kaldı. Osmanlı
ülkesi onun ayrılığı akşamında hasretle yandı
tutuştu, gözleri yaşlarla doldu. )
Kara geyürdi Karamana gusse etdi hücum O
mâhı ince hayâl ile etdiler ma’dûm
(Hüzün ve keder hücumu Konya halkına karalar
giydirdi. O ay yüzlü şehzadeyi, ince hesaplar, us
taca entrikalarla yok ettiler. )
Tolandı gerdenine hâle gibi mâr-ı semûm
Kazâ-yı Hak ne ise razı oldı ol merhum
(Zehirli bir yılan, yani cellâdın kemendi şehzadenin
boynuna hale gibi kuşandı. Rahmetli kaderi ne ise
ona boyun eğdi.)
Hatâsı gayr-ı muayyen günâhı nâ-ma’lûm
Zihî şehîd ü saîd ü zihî şeh-i mazlum
(Hatası görülmemiş ve günahı bilinmem işken öldü-
öldürülen şehzâde, ne mübarek ve manen ne mutlu
bir şehîd ve ne derece zulme uğramış bir sultândır!)
Yıkıldı yer yüzine aslına rücû etdi
Saadet ile hemân kurb-ı hazrete gitdi
(Şehzâde yer yüzüne yığılıp kaldı ve aslı olan top
rağa döndü. Şehîdlik mutluluğuyla ilâhî makam
civarına gitti.)
Tümünü Göster