1. 1.
    +2
    istiyorsanız anlatayım. olaylar istanbul'da geçiyor.

    anlatayım mı?
    ···
  1. 2.
    +1
    anlat pampa dinliyoz
    beğenirsem şuku geliyo
    ···
  2. 3.
    0
    bi başla bakalım
    ···
  3. 4.
    -1
    pekala panpitolar.

    ben sayfa sayfa entry bekleyerek yazmayı sevmiyorum. o yüzden anlatabildiğim kadar uzun anlatıp, yeni şeyler düşündüğümde sonraki entry'yi gireceğim.
    ···
  4. 5.
    0
    @4 En iyisi panpa. Devam et bekliyoz
    ···
  5. 6.
    +2 -1
    beyoğlu'nda bir akşamüstüydü. ben fransız kültür merkezi'nin önünde arkadaşımı bekliyordum. "burger king'in önüne gel" demişti, bense o noktayı buluşma için uygun bulmuyorum. "fransız kültür'ün orada buluşmak daha kolay olur" dedim. "tamam" dedi, "oraya gelirim".

    güneşli bir akşamüstüydü ve güneş hiç rahatsız etmeden parlıyordu. arkadaşımın adı nurdan. biraz kötü bir ismi var, evet. ama bulabildiğim en akıllı kız oydu ya da ben öyle sanıyordum. nurdan'ın açık kumral saçları, ince bir burnu vardı. bense en çok yumuk gözlerini ve sakin sesini seviyordum. gecikmişti nurdan. beklemeye devam ettim. önümden insanlar geçtiler. renklerine bakmadım. nurdan'ı bekliyordum. belki çocuklar, 20'li yaşlarında gençler, 30'lu yaşlarında genç adamlar da geçtiler, belki dönüp baktılar. ben nurdan'ı bekledim.

    bir müddet binanın istiklal caddesi'ne bakan cephesinin önünde beklemeyi sürdürdüm. ara ara telefonumu yokluyordum. nurdan mesaj attı sonra. gecikecekmiş, trafik varmış. ne kadar gecikeceğini söylemiyordu nurdan. ben de bir yere ayrılmayayım diye düşündüm. fransız kültür'ün önünde nurdan'ı bekleyecektim. nurdan henüz gelmemişti çünkü otobüsü trafiğe takılmıştı. birkaç dakika oldu, olmadı. ben içeri girip kitaplara, afişlere göz attım. belki yaşlı insanlar da vardı ve gençler beraber kursa gelen, belki başkalarıydı, bakmadım. nurdan'ı beklerken üzerindeki yazıları gördüğüm kitapçıkları okumadım. nurdan gelince nereye gidecektik? nurdan'ı çok seviyordum. onunla gülmek ne keyifliydi. uzun uzun konuşurduk nurdan'la. yeniden dışarı çıktım. nurdan'dan yeni bir mesaj gelmemişti ve caddeden insanlar geçiyordu. baktım. nurdan yoktu.
    ···
  6. 7.
    0
    RESERVED
    ···
  7. 8.
    +2 -1
    nurdan'la kadıköy vapurunda tanışmıştık. akademideki ilk yılımdı. aslında nurdan beni dersliğin önünde görüp bir soru sormuştu, kibarca yanıma yaklaşarak. bense her zamanki soğukluğumla, ilk başta dikkatle incelemedim nurdan'ı. yüzünü bile ilk gördüğümle sonraki gördüğüm farklıdır. o zaman boyalı gelmişti yüzü, oysa nurdan da benim gibiydi. fazla makyaj yapmayı sevmiyordu. hatta ben belki daha bakımlıydım onun yanında. ama hep var olan önyargım işte, onu da boyalı ve yapay sandım. öteki kızlardan biri sandım. öyle değildi. vapurda tanıştık nurdan'la. adını, sesini ve yüzünü o zaman daha iyi kavradım. konuştuk nurdan'la, haydarpaşa'ya bakıyorduk. nurdan'ı tanıdım, nurdan'ı sevdim. nurdan'a kendimden bir şeyler bile anlattım. anlattıklarımda kendini buldu. nurdan bir şeyler anlattı, ben de bir şeyler anlattım. sonra başka şeyler anlattım, nurdan güldü.

    kadıköy vapuru'nda nurdan'la tanıştıktan sonra iskelede ayrılmıştık. sonra nurdan artık şimdiki nurdan olmuştu, benim tanıdığım bir
    nurdan. beraber ne çok gülüyorduk ve bir sürü hayalimiz vardı.

    yaklaşık 40 dakika kadar bekledim. benim nurdan'ım hala gelmemişti. bazen olduğum yerde ileri geri yürüyordum, bazen bir yerlere yaslanıyordum. dengemi sol bacağıma mı verdim, biraz da sağ bacağıma veriyordum. telefona yeterince bakmıştım, ellerimi cebime koyuyordum. çok mu ileride bekliyordum, biraz ilerideki sokağın başına yaklaşıp oradan durakları gözlüyordum. nurdan gelecekti. neden gelmemişti?

    neden sonra beklemekten vazgeçip istiklal caddesi'nde ilerlemeye başladım. ayaklar geçiyordu. kalabalıkları hiç sevmem. önümde ve arkamdaydı ayaklar, yanımdan geçiyorlar, yanımdan yürüyorlar, karşımda dikiliyorlardı. insanlara bakmıyordum, çünkü nurdan'ı görememiştim. adımlarımı hızlandırdım. imam adnan sokak'a geldiğimde başımı kaldırdım. binalara baktım. binalara bakmayı severim. insanlar gibi değildir. daha çok şey anlatırlar.
    ···
  8. 9.
    0
    okumaya değer mi?
    ···
  9. 10.
    0
    reserved
    ···
  10. 11.
    0
    devam panpa bu gece beraber ağlıcaz aq belli oldu
    ···
  11. 12.
    0
    gibecem ama he nurdan nurdan nurdan gibeceksen gib artık şu kızı amk
    ···
  12. 13.
    +2 -1
    nurdan'la beraber gittiğimiz bir yer vardı. nurdan dışarıdan bakınca çok beğenmişti, girmiştik. içerisi nurdan'a benziyordu. loş bir ışıkla aydınlatılmıştı, yerler ahşaptı. köşede eski bir piyano vardı ve barın arkasında kalan, dışarıdan görünmeyen bölümde iki büyük koltukla çerçevesi paslanmış, tozlu bir ayna duruyordu. o koltuklar sonra bizim koltuklarımız olacaktı, nurdan başka yerlerde pencere önlerinde olduğu gibi burada da fotoğrafımı çekecekti, sonra bu fotoğraflarda aynadaki aksimizi gösterecekti. persona filmini izlememiştim henüz, izleseydim o fotoğraflara baktığımda aklıma gelecek şey bu film olurdu. henüz nurdan benim arkadaşımdı ve midesine dokunduğu için aldığımız biraları beraber içiyorduk. 18 yaşındaydım, 19 yaşındaydı. ikimizin de beyaz elleri, beyaz yanakları vardı. nurdan'ın da dudakları inceydi.

    nurdan gelmeyince sokağın başında, bizim gittiğimiz yere baktım ve orada beklemeye karar verdim. güneş artık o kadar parlak değildi. hayır nurdan gelmedi diye değil, akşam oluyordu. içim biraz huzursuz, sanki biraz kızgındım. girip bizim koltuklarımızın olduğu tarafa yöneldim. doluydular. belki orada anlamalıydım her şeyi ve nurdan'ı tekrar beklememeliydim. bense öyle yapmadım. beyoğlu'nda hala sokakta oturulabiliyordu ve bu sevdiğimiz yerin de önünde masaları vardı. çıkıp o masalardan birine oturdum. sigara içmeye başlamış mıydım o gün, yoksa sonradan başladığımız günlerde mi orada yine içmiştik bilmiyorum. ama orada nurdan'ı beklerken sigara da içiyordum sanki. nurdan da içerdi, ikimiz de yeni başlıyorduk. birbirimizin bazı alışkanlıklarını beraber başlatmıştık nurdan'la. koltuklar dolu olduğu için, sırf bunun için vazgeçmeliydim. dışarıda olduğum için çay söyledim. neden dışarıda çay içmek istedim, bilmiyorum.

    yakışıklı erkekler, kibar kadınlar geçtiler. onlara baktım. ama yalnızdım ve daha kötüsü birini bekliyordum. gülümsüyorlardı, tebessüm etmeye çalışıyordum. nurdan'ı beklemeliydim. bekledim. çok sonra aradı nurdan. geldiğini ve beni bulamadığını söyledi. telefonda konuşmayı çok uzatmadım, oturduğum yere gelmesini söyledim. geldi. "ben de seni fransız kültür'ün önünde bekledim uzun süre." dedi "neden karşılaşmadık?" nurdan'a fazla bir şey söyleyemiyordum, kızsam da kızmak istemeyeceğim biriydi o. "bir daha fransız'ın önünde buluşmayalım, bak birbirimizi yanlış taraflarında bekliyoruz demek ki, tam kestiremiyoruz orayı" dedi. "peki" dedim. belki de hiç buluşmamalıydım onunla, daha fransız kültür'de buluşmayı teklif ettiğimde tereddüt etmesinden anlamalıydım birbirimizi kaybedeceğimizi. koltuklar bile doluydu, ben anlamadım. nurdan'ın baştaki telaşı yerini rahatlamaya bıraktıkça ben de gevşiyordum. beraber sigara içmiş olmalıyız.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 14.
    0
    reis hidrolik dersinden çıktım kafam dumanlı bukadar betimleme yapma sıkıyo bak giberim seni okuyasım var şurda bayma sakın
    ···
  14. 15.
    0
    tutmayacak bence ama başlayınca bırakamıyo insan. Hadi bakalım nereye gidecek bu
    anlat panpa
    ···
  15. 16.
    0
    reserved
    ···
  16. 17.
    +1 -1
    gece olmuştu. o gün nurdan'a kızmadım.

    ilk dönem nurdan'la beraber çalışmıştık projelerde. sonraki dönem de çalışacaktık. nurdan'la planlarımız, nurdan'la rutinlerimiz vardı ve nurdan ince sesliydi. birbirimizin parmaklarını çok seviyorduk. bir keresinde, yine beyoğlu'nda bilmediğimiz yerleri keşfetmeye çalışırken, el ele bir bara girdik. gündüzdü, rahattık. istediğimiz yere giriyor, beğenmediğimiz yerden rahatça çıkıyorduk. mutluyduk. içeri girdiğimizde dans eden iki adam vardı, sarılmışlardı. bizi el ele görünce gülümsediler. bizse utangaç, iyi günler dileyerek çıktık oradan. sonra güldük bu yaptığımıza. nurdan'la yapacağımız şeylere de çok gülecektik, öyle hayal ediyorduk. bir gün okulda geceleyecektik mesela, ama bu bizim sırrımız olarak kalacaktı. belki güvendiğimiz bir ya da iki kişiyi daha dahil edip, akademiden herkes çekildiğinde biz içeride kalacaktık. düşüncesiyle bile gece orada kalıp üşümüş gibi hissediyorduk, sevinip heyecanlanıyorduk. sonra nurdan'la beraber yaşayacaktık. saksıda çiçeklerimiz ve porselen cips kaplarımız olacaktı. ben şimdiden alacağımız eşyaları ve yapacağımız şeyleri liste gibi hazırlıyordum. hayatımda bir nurdan vardı, hayatımız güzeldi, çok güzel değilse de olacaktı.

    akademi tatile girdiğinde nurdan'la aramıza birkaç hafta ve hava sıcaklığı değişimi girmişti. ama nurdan'ı gördüğümde hiçbir şeyin değişmediğini gördüm, o da öyle. sevindik, sarıldık. her şeye eskisi gibi devam edecektik. ama ben nurdan'da bir şeyler seziyordum, mutsuzlukları vardı. o da benim mutsuzluklarımı biliyordu, konuşuyorduk. nurdan'ın bana henüz bahsetmediği planları olduğunu bilmiyordum.
    ···
  17. 18.
    -1
    --- kankitoplar ben bi kahve içip gelicem. siz de o kadar saat bilgisayar başında durmayın. bi pencereyi açın içeri hava girsin. döndüğümde devam ederim. ---

    :*
    ···
  18. 19.
    -1
    --- evet beyler kaldığım yerden devam ediyorum. ---

    yan etkiler strikes back :*
    ···
  19. 20.
    +1
    nurdan bazen sessizleşiyor, bazense çok konuşuyordu. ben hayatımdan ve okuldan memnun değildim. ekolünü beğenmediğim hocalarla çalışıyorduk. bazen övgü alıyor, bazense eleştiriliyordum. iki türlü de dersleri beğenmiyordum ama bu bütün dersleri fena olmayan notlarla geçmemi engellememişti. nurdan çokça yakınıyordu. çalışma ekibimizde başka insanlar da vardı, artık onlarla da arkadaş olmuştuk. fakat nurdan ve ben ayrıydık. sonra nurdan'ın hayatına bir kız girdi. çalışma ekibimize giren kız nurdan'ın hayatına girdi. nurdan'ın projelerine yardım etti; nurdan'a kantinde, okulda, beşiktaş'ta, beyazıt'ta arkadaşlık etti. beraber başka bir grupla moda'ya gittiler. bense böyle zamanlarda kendimi odaya kapatıyordum. aslında nurdan'dan daha çok arkadaşım vardı. hatta çok iyi iki arkadaşım daha vardı. ben de onlarla kitap fuarına, sinemaya, içmeye gidiyordum. nurdan gece geç saatlere kadar kalamıyordu, bense arkadaşlarımın evine gidiyordum, istediğim saatte istediğim yerde olabiliyordum. nurdan üzülüyordu. benim beraber çok güldüğüm, ağladığım, sinirlendiğim ve sevindiğim arkadaşlarım oldu. onlarla da hayallerimizi ve korkularımızı paylaştık. ama nurdan'ı başka seviyordum. nurdan'la çok başkaydık. değil miydik? o da beni ayrı gördüğünü söylüyordu. öyleyse sıkıntı yoktu.

    havalar ısındı. akademiye de bahar gelmişti, deniz ışıl ışıldı. nurdan akşamları evine dönmek zorundaydı. bense yeşilliğin, güneşin ve çiçek kokularının tadını çıkarıyordum. nurdan bazen beni kıracak şeyler de söylüyordu. belki ben de onu kırıyordum. ikimizin de farklı arkadaş çevreleri vardı ve birbirimiz için gizli hazinelerdik yine de. tüm zamanlarımız beraber geçmese de, başka şeylerden uzaklaşmak istediğimizde birbirimiz vardık. yok muyduk? nurdan diğer arkadaşlarıyla buluşamadığı, boşta kaldığı günlerde arardı beni. bir de bir fikre ihtiyacı olduğunda, yeni bir şey yapmak istediğinde. nurdan'ın arkadaşları benim kadar açık fikirli değildiler. nurdan'a farklı şeyler katamazlardı. ama güvenliydiler. derslerdeki duruşları daha kararlıydı, daha hırslıydılar ve biraz da kuralcıydılar. bazen beni eleştirdiklerini düşünürdüm çok rahat olduğum için. bana da cahil gelirlerdi, bilmem öyle miydiler. nurdan'ın onlarda ne bulduğunu anlamaz, üstü kapalı da olsa söylerdim düşündüğümü. nurdan hoşgörüden bahseder, onların da büyüyeceğini söylerdi. kıyamıyor, derdim. nurdan öyleydi, kıyamazdı. öyle sanıyordum.
    Tümünü Göster
    ···