1. 1.
    0
    dünyaya gelmek
    ···
  1. 2.
    +1
    @1 error verdi beyler
    ···
  2. 3.
    0
    @1 güldürdün bin
    ···
  3. 4.
    0
    senin doğduğun günü gibiyim
    ···
  4. 5.
    0
    @1 huur çocuğu güldüm lan
    ···
  5. 6.
    0
    senin doğduğun yeri shikim
    ···
  6. 7.
    +1
    efendim dişlerinizi bileyleyin, tırnaklarınızı çıkartın zira az sonra kadınlarla ilgili bir konuda daha atıp tutacağım. uzun zamandır üzerinde düşünüyorum, bazı temel sonuçlara daha ulaşamadım ancak doğru bir iz üstünde olduğumu da hissediyorum. belki okurken bana yardımcı olacak birileri çıkar da ne hakkında konuştuğumu ben de anlamış olurum. bugün doğal süreçlerin en etkileyicilerinden biri hakkında bazı çıkarımlarımdan bahsedeceğim anlayacağınız üzere. doğum. doğurmak.

    bildiğiniz üzere insan bilinci ve bedeni arasında çift yönlü bir iletişim mevcut. yani bilinç olarak ben dediğimiz şey bedene çeşitli komutlar yollayabiliyorken, beden de bilincimize çeşitli mesajlar iletebiliyor. biraz daha açık konuşursak biz elimizi oynatmak istersek bunu kaslarımıza sinir sistemimiz yoluyla söylüyoruz ve oluyor. beden de bilincimize susadığımızı, acıktığımızı, sevişmemiz gerektiğini, hormonlar ve sinir sistemi yoluyla söyleyebiliyor. ancak bu ikili iletişimde kimin patron olduğu çok tartışılagelen bir konu. yani bilinç ve bedenden kim kimi kontrol ediyor en azından benim için hala muamma. başka bir yazımda daha bahsettiğim üzere "biz" bedenin içinde oturan karar verme mekanizmasıymışız gibi dursak da, aslında tüm hareketlerimiz bir düzene göre oluşuyor. bedenimizin ve daha temelinde genetik yapımızın bize ol dediği şeyi oluyoruz. olmamız gereken şey için güdümlendiriliyor, ödüllendiriliyoruz bedenimiz tarafından. yani bu arabanın aküsü bittiğinde bizi uyarması gibi bir şeymiş gibi duruyor ilk bakışta ancak ondan çok daha derin bir yönlendirme de mevcut. feromonlar yoluyla bize aşık olmamız gereken insanı bile işaret ediyor bedenimiz. durum buyken biz mi bu bedeni kontrol ediyoruz beden mi bizi kontrol ediyor daha derinlemesine başka bir yazıda irdelemek isterim. bugün daha başka bir tespit var kafamda.

    ben bedenin bizi yönlendirmesine daha sıcak bakıyorum temelde. bunu yaparken de genelde ödüllendirme mekanizmasını kullanıyor sıklıkla bedenimiz. susadığımızda su içersek mutlu oluyoruz, sıkıştığımızda sıçarsak mutlu oluyoruz, sevişirken haz duyuyoruz. bize organizma olarak ne lazımsa onu karşıladığımızda ödüllendiriliyoruz bedenimiz tarafından. bilincimize zevkin sinyalleri pompalanıyor. böylece içinde oturduğumuz araba bize nereye gitmemiz gerektiğini gizli gizli söylemiş oluyor. hem de egomuzu hiç yaralamadan. kararları biz alıyoruz sanarken aslıda bedene hizmet etmenin binbir yolunu buluyoruz. ama işte bahsettiğim tüm bu sistemin bulabildiğim tek bir istisnası var. doğum yapmak. insanın doğal süreçlerinin içinde sadece doğum acıyla bu kadar yoğun bir birliktelik içinde. doğal olarak yaptığımız hiç davranışın içinde acı yer almazken, acı çekmeden normal bir doğum yapmak mümkün değil. bunun öyle bir cevabı olması lazım ki tutarlılık yok olmasın.

    aylar oldu geceleri uyumadan önce zihin egzersizi olarak bunu düşünüyorum. acının ne olduğu ve beden tarafından ne zamanlarda kullanıldığını anlamaya çalışıyorum. hiç acı duymadan bir ömrü tamamlamak mümkün müdür bunu düşünüyorum. acı yaşamın bir parçası mıdır yoksa hataların sonucu mudur bunu düşünüyorum. ve sonunda hep bu doğum gelip en temel noktasında duruyor cevabın. bu kadar doğal bir olayın acılı olması tüm olası cevapları bertaraf ediyor. beden bilincimize neden acı sinyalleri yolluyor doğururken temellendiremiyorum.

    olası bir kaç fikir de oluşturdum aslında ama hala çok cılızlar. bilimsel ve felsefi desteğe ihtiyaları var. şu anda bana en makul geleni insan bedeninin evrim sırasında kadının leğen kemiği ve rahim yolunda küçülmeye gittiği yönünde. aynı çene kemiği ve dişlerde olduğu gibi evrim yaşam tarzımıza göre bir yol izlemiş olabilir. yani belki de ilk insanlar çok rahat doğum yapabiliyorlardı. ağrı ve acı duymadan bir çocuğun bir kadından çıkabiliyor olması her ne kadar zor gözüküyorsa da temel yapıyı korumak açısından beni çok rahatlatan bir fikir bu.

    ikincisi ağrı eşiğimizin düşmüş olabileceği. belki de ilk kadınlar doğum sırasında yaşanan bazı tahribatlardan acı duymayacak kadar yüksek eşikliydiler. sonuçta günümüz kadınları dahi halen acı konusunda erkeklerden iki gömlek iyi durumdalar. zamanla yaşam şartlarının kolaylaşması beraberinde böyle bir olumsuz geri dönüşe neden olmuş olabilir. ancak bu ilk fikre göre biraz daha tutarsız çünkü eğer ilk kadın doğum sırasında acı çekmiyor olsaydı günümüz kadınınınki gibi bir acı eşiği hiç oluşmazdı bence.

    üçüncü fikrim ise bilimsel değil daha uçuk kaçık, daha insani ve cahilce. hatta tüm bu yazının yazılma sebebi de bu sıradışı fikirdir. belki de diyorum beden bilincine sadece bu doğal olay için bambaşka bir mesaj vermek istiyor. acıyla öğretmeye çalıştığı bir şey olduğunu var sayıyorum yani. ikiye bölünen bir tekhücrelinin hissetmediği acıyı, bilinciyle çok övünen insana hissettirerek çok şiirsel bir şeyler anlatmaya çalışıyor genetik kodlarımız belki. avazı çıktığı kadar bağıran bir kadının sesinde, genlerimiz tarafından yollanan, şöyle bir mesaj olamaz mı sizce de;

    "sen benim organik köprümdün, şimdi benim için öldün."
    Tümünü Göster
    ···
  7. 8.
    0
    iyiki dogdun panpa

    http://cdn02.komikler.com...11332_1288682475_r1w2.jpg
    ···
  8. 9.
    +1
    medical park hastanesinde staj yapıyorum doğumhanedeyim bi kadını getirdiler kadın ölücek nerdeyse dıbınakoyim kocası dışarda çıldırıyo neyse doktor geldi karıya ıkın ıkın falan derken karı sıçtı amk sonra bebeği aldı doktor bebeğin heryeri tak oldu dıbınakoyim dünyanın en iğrenç şeyine tanık oldum bu son başlığım nereye baksam tak görüyorum kendimi intihar etmeye gidiyorum
    ···
  9. 10.
    0
    huur cocukları .s
    ···
  10. 11.
    0
    doğum fotoğrafçılığı
    anne karnından gün gün fotoğraflarla takip edilip bebek doğduktan sonrada aile ile samimi fotoğrafların çekimini yapıp albüm şeklinde sunulup bunu ölümsüzleştiren fotoğrafçılığın alt mesleği olarak görülebilir.

    işi yaparken kompozisyonları düşünüp uygulama kısmının zor olduğunu var sayarsak, bu adamlar için iyi derim.
    kurdukları kompozisyonlar gayet iyi ve samimi. zor meslek ama adamlar yapıyor ya. ilgilenenlere tavsiyem
    http://www.dogumhikayeleri.com/
    ···
  11. 12.
    0
    Doğum Odası Süsleme ve Hastane Odası Süsleme hizmetleri başta olmak üzere profesyonel organizasyon hizmetleri sunan çok özel bir firma. Logosundan site ismine, kullanılan malzemelerden müşteri memnuniyetine verilen öneme kadar başarısını kanıtlayan bir firma. 2015 yılının Ocak ayında kuruldu ve 1 yılda 400 Organizasyona imza attı. Bu hızlı büyümede Kokoş Peri Organizasyon firmasının en kadar başarılı olduğunu gösteriyor. Doğum Odası Süsleme gibi BabyShower organizaasyonu, kına organizasyonu ve doğum günü gibi hizmetler veriyor. Ayrıca ÖZEL PASTA ve ÖZEL KURABiYE yapan ekipleri mevcut. 1 kişiye ile başlayan kuruluş şuan 13 kişi ile hıza büyüyerek devam ediyor.
    http://www.kokosperi.com
    ···
  12. 13.
    0
    hayata başlamak
    ···
  13. 14.
    0
    https://www.cansinevent.com sitesinden doğum odası süsleme hizmeti alabilirsiniz. bu hizmet sayesinde bu özel gününüz çok daha eğlenceli geçecektir.
    ···