duygusal patlama yaşamaktadır. aşık olduğu adama sunmuştur kendisini. az önceki yaşadığı
bedensel hazlar ile
yılların ahlak öğretileri, kendisine dayatılan
toplumsal baskılar fütursuzca çatışmaya başlamıştır. bir nevi
id ve
süperego çarpışmasıdır. içsel bir kakofoninin dışavurumudur kadının
histerik hıçkırıkları.
yangın yerine koşar gibi gitmeden üstüne, susarak sormalı
yarene. belki cevap verir y
unus emre'nin dingin dizeleriyle:
beni bende demen, bende değilim.
bir ben (
kadın) vardır bende, benden içeri.
orgazm olmanın
utanç olduğunu düşünür. artık o kirlidir, değersizdir -sözde(!)
eğlenilecek kadınlardan biri olmuştur zira- ve elbet bir gün -hatta birçok gün- terkedilecektir ve asla da unutamayacaktır her terkedişin kendisinden alıp zütürdüklerini, çalıp da geri vermediklerini; diğer bir yandan
şehvetin karşı konulamazlığına kapılmıştır, tadını almıştır bir kez
yasak elmanın ve adı gibi bildiği bir şeydir ileride defalarca sevişeceği, yani binlerce kez günaha gireceği, artık
eli eli lama sabacthani'li sessiz çığlıkların gecelerce midesine ineceği...
hem teee yıllar önce aynı
tutkuları hissetmemiş, aynı
sancıları yaşamamış mıdır midesinde bir yerlerde bu kadın?
ilk erkek arkadaşı gözlerine baktığında titrememiş midir yüreği? hele, okul çıkışlarında durağa doğru yanyana konuşmadan yürürken eli eline usulca değdiğinde kalbi durmamış mıdır, eli eline kenetlenirken tekrar dirilmemiş midir? dudaklarını aşka teslim ettiğinde, ilk kez bir insanın nefesini nefesinde hissettiğinde, günlerce aynadaki yansımasında sevdiğinin
dudak izlerini aradığında...
zamanla anlamıştır,
insan kendi kendisinin zebanisidir. sıra gelmiştir işlenen suçların bedellerini ödemeye;
tükenişini kavrayan bir mum alevinin titreyişi gibi, varlıktan hiçliğe doğru acılı geçişte, belleğindeki ve benliğindeki her güzel şeyi ateşe vermiştir kendi elleriyle. hem bir gün bitmeyecek midir bu
renkli yanılsamalar; ufukta çoktan belirmiştir
ayrılığın kaçınılmazlığı, korkular, gözyaşları, soğuk karanlıklar...
büyümesini hiç istemediği küçük kadın ölmüştür, dahası toprağa verecek gücü de yoktur. evet, o artık yoktur, hiçtir, bitiktir, yeniktir...
bu düşüncelerle boğuşurken kadın güçsüzleşir, erkeğine arkasını döner ve başlar ağlamaya nereden geldiği anlaşılmayan yalnızlığın kokusunu aldığında. erkeğe düşense sorgulamadan kadınını kollarıyla sarması, ensesine konduracağı minik öpücüklerin arasında ona
sihirli iki kelimeyi söylemesidir.
aşk kolay değildir,
iki vücudun bir olması kolay değildir,
bir insanı içine almak kolay değildir. ve sevgilinin dudaklarından dökülen "
seni seviyorum" kelimeleri şüphesiz ki
dünyanın en kutsal sözcükleridir. yürekten dile getirildiğinde, sen ve ben dünyayı terk etmiştir. şimdiyse
biz ölümsüzleşir.