+2
-2
boyle bir rezalet yok lan hepsinin dıbına koyayim iyi ki inci var amk
aşk-ı memnu
4719. "bombanın üzerinde oturuyoruz."
selam sana ey okuyucu.
naber? her hafta olduğu gibi bu hafta da bir aşk-ı memnu güzellemesiyle karşınızdayım. okumayanlar lost başlığındaki gibi ciddi ciddi analizler yapıp, teoriler kurduğumu falan sanıp akılları sıra eleştiriyorlar, siz öyle olmayın.
hazır mıyız?
...
-geçen hafta "sana hala beni sevdiğini ispat etmek için odandayım" demiş bihter behlül'e, nasıl ispat edecekti acaba lan? çok merakladım gerçekten. matematiksel bi eşitlik mi kurdu boş otura otura acaba.
ah firdevs'im onca zaman ince ele sık doku; hizmetçi behlül'ün telefonundan eski sevgilisini çaldırsın, bunlar buluşsunlar, gazeteciler çeksin, nihal yüzüğü atsın, ayrılsınlar gibi sonucu asla kestirilemeyecek planlar yapan bir kadın olarak senin bu tarz olmayacak bir hataya düşmene şaşırdık doğrusu.
-peki katya'nın o kazma gibi topuklu ayakkabılarla, tak tuk, yerleri dele dele kaçışması? önce kaçayım da sonra behlül'e ispilerim nasılsa demeden, kapıda polis varken, üst katlarda müzevirlik peşinde olacağına yanına üç beş kuruş para; üzerine düzgün bir kıyafet alaydın.
"tüm birimlerin dikkatine ziyagil yalısı'ndan son derece tehlikeli sırlara haiz bir adet rus hizmetçi kaçmıştır, tekrar ediyorum bir adet rus hizmetçi ziyagil yalısı'ndan kaçmıştır. gören ya da haber alanların 155'e haber vermesi önemle rica olunur."
onu geç taksimetre canavarı karı ayol, 28 tl oturtmuş daha polis kapıdan girmeden. rusya'da anan çocuğu aç ama dip boyan kan kırmızı maşallah gün sektirmiyosun.
hep ağlaşmayı biliyonuz lan hizmetçi takımı.
-"cabernet sauvignon'dan biraz daha koyu renkte... bik bik" çetin her klişe zengin gibi şaraptan anlamasaydı vallahi gözümüze uyku girmezdi. allahım zenginlik çok zor, tekne kullanmayı bil, kayak yapmayı bil, şaraptan anla, yemekten anla, golften anla, hizmetçilerle uğraş, sonra holdingin işleri...
çok zor zenginlik bebeğim, hiç öykünmeyin. oturun zütünüzün üstünde. böyle gabarne gabarne olursunuz vallahi o şarabın böğürtlenimsi dadıynan.
-"whatever happened happened"
pardon ya bi an aklım jacob'a kaydı. çünkü behtürella dedi ki "benim için bitmiş bitmiştir" dedi. prensiplerin adamı. sözünün eri. bi insanın kendini bu kadar tanıyor olması da korkutucu değil mi can dostlarım?
ben kendim için, 25 yıl 7/24 beraber takıldığım kendi bünyem, duygularım adına böyle beylik cümleler kuramam mesela. benim için "bitmiş bitmiştir" midir? hiç bilemiyciğim, olayına bakar. bu behlül nasıl stabil bir ortam yürütücüsü çalıştırıyorsa artık.
-yeni kelimemiz tebliğ...
bunu günlük hayatta kullanamıyorsanız fakirsiniz bence. mesela ben geçen hafta 5 kez "yükselmek" kelimesini cümle içerisinde kullandım. yükselemedim çünkü yükselmek nedir bilmiyorum.
aynı şekilde tam 3 kez "tebliğ etmek" dedim, tebliğ nasıl edilir onu da biliyorum ama tebliğ edecek bir şeyim yok şu an, olunca edeceğim. tebliğ, tebliğ, tebellüğ...
-"los angeles'a gideriz, sahilde bir ev tutarız (!), kimse olmaz hayatımızda, ben galeri; sen büro açarsın... "
bu cümlelere ne yorum yapayım? koskoca melekler şehri de açtı kollarını sizi bekliyor anasını satayım. bi galeri, bir de ofis ekgib şu an. siz de gidin tam olsun. hep beraber fezaya çıkarsınız.
böyle "hellooo" diye gidip oturma izni çalışma izni falan alınabiliyorsa ben de alayım. açarım bi ofis, artık kadın mı pazarlarım naparsam ayarlarız bişiler.
nihat ne iş yapıyor da büro açacak? serbest muhasebeci mi?
-"allahtan polis arabası kalmadı kapıda yoksa magazinciler üşüşürdü."
şu dizide magazincilere yapılan son yakıştırma da tak sineği farkındaysanız.
-matmazel'in adnan ve arsen ile dedikodu yapmak için yanıp tutuşması, bir yandan da cemile'yi, nesrin'i falan bizi ilgiledirmez diyerek azarlaması; "dedikodu mu? ne ayıp şey" şeklinde salağa yatması? yer mi lan türk genci?
-"ah salak katya, ah mal değneği katya, hilmi'ye gitsen şimdiye rusya'da petrol rafinerisi almıştı sana" derken dizi sonunda gitti gerçekten de. ama ben bu notu yazdığımda katya nihat'ın yanındaki tüm nakti bitirmek adına sarıyer'den çıkıp tuzla üzerinden ulus'a gelmeye çalışıyordu.
-matmaz çok acayip bi tip yea. böyle karşısındakini sinsi sinsi dinliyo göz kırpmadan -o lüle lüle perçemler de bi gözünün önüne gelmiyo, yarım kilo gelin başı gibi sprey var kafada zaar- sonra "doğru değil bu, yanlış bu" falan gibi bir iki politik cümle kurup dehliyo muhattabını ama o sırada gözler nasıl parlıyo anlatamam, görmeniz lazım.
baya baya "oha bomba dedikodu, disko disko" diye iç sesin göz pınarlarından zorluyo ulan kimi kandırıyosun. inadığın her mimiğinden belli işte.
-zenginlikte ev sahibi "evet, buyrun" deyince zönk diye senkronize kalkılıyor mu masadan? yoksa zengin kalkışı dedikleri bu mu? şu an bir keşif yapmış olmanın heyecanı içerisindeyim dostlar.
yemekten sonra ortaköy'de jazz klübüne, sabaha karşı özel jetle sharm el sheikh'e dalışa, öğle kahvesi pariste, ağşam yemeği kenya'da -menüde fil taşağı var-. oh zenginlik, diloy zenginlik.
-bihter'in kahvaltıda kolye niyetine taktığı o yaka kartı neydi lan akredite basın mensubu gibi?
-beşir angutu yine sırf cemile kapı aralığından duysun da iki bölümün konusu çıksın diye ferre cd'yi direkt matmazel'e vermek yerine önce kasaya kapayıp anahtarını cemile yoluyla süleyman'a, oradan matmazel'e falan iletmek gibi kuntastik işlere bulaştı.
resmen son dakikalarını prens gibi geçirmek adına; ben zaten itin uğursuzun önce gideniyim, ben zaten ömür boyu bir arpa yol alamayacağım, ot geldim saman gideceğim, o yüzden de epik bir gidiş tragedyası sergileyeyim diyerekten tedavi olmadı bu büyükbaş.
çünkü direkt atsa kendini köprüden, o evde üç gün yokluğu bile farkedilmezdi. herif dikat çekebilmek için sekiz bölümdür öksürüyo, ciğerleri ağzından çıktı.
diyo ki "3-5 gün bilemedin bi hafta bi adam yerine konurum, nihal gelir elimi tutar, hep kar bunlar" diyo kendi kendine. dünyası bu kadar.
-adnan bizim cicişlere yeşilçam köşkü almış. her takumuz minimal ama köşkümüz neoklagib bacım, oymalı kakmalı.
-behlül salağının firdevs'e posta koyması da enteresan. kozlar oynanınca behlül hem yenge, hem yeğen ziken biri olarak amcasının hışmına uğramakla kalmayacak; hem ailesinden, hem işinden, hem nışanlısından olacak.
gelgelelim firdevs, kızının ihanet öyküsünü duyup onu doğru yola (!) teşvik eden fedakar ane rolüyle çetin'den bir yardımcı kadın oyuncu ödülü daha alacak. firdevs'e koyan bi durum yok bu eşitsizlikte,
firdevs mi girdi o kırmızı koynuna belül?
-katya'nın yerine ben geçiyim mi lan? vallaha 3-4 bölüm bişi. bu yeni hizmetçi çok donuk çünkü. rosie the robot bile bundan fingirdek.
- oha evde kasap buzdolabı gördüm, bihter cemile'yi kovalarken.
-tara bank? oceanic airlines gibi bişi mi bu da? türk işi acme mi bu?
-bihter the ayarmatör ne çiğ karıymış be. allahın mahalle paçozu. ben olsam ararım güvenliği yaka paça attırırım evden beğenmediğimi. ama bu yelloz öyle mi? her kızdığıyla bire bir muhattap oluyo, herkese had bildiriliyo.
tavanarası hep "had" dolu, bilmeyene anında bildiriliyor.
matmazel iyi ayarladı ama lan, az pgibopat değilmiş o da. resmen "ben senin seviyene inemem" demeye getirdi. anası tutmasa "senin ağzını yırtarım, sen benim yuvamı mı yıkacaksın huuruu" diye o perçemlerini yolmaya gidiyordu müzik odasına...
ah beethoven'dan, chopin'den utanın bari bizden utanmazsanız.
öyle yani ikili arasındaki düzellodan sanırım çok bahsedilmiştir bundan önceki 100 küsür entryde bi de benden dinlemeyin.
