/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 46.
    0
    • otobüsten indiğimde henüz güneş kızıllığa bürünmemişti. önüne mendil açmış bağlamasıyla türkü söyleyen bir adam, vapur gezintilerinden gelen saçma yabancı şarkı sesleri, bigiblet süren, köpeğini gezdiren, yürüyüş yapan insanlar. her zamanki gibiydi sahil şeridi. dalgalara en yakın bankı bulup oturdum. sigara yakıp gün batımını beklemeye koyuldum. ama daha 1 saat filan vardı güneş'in dünyanın başka bir yerinde sıradanlığa uyandıracağı insanlara kavuşmasına. bu sırada yine edebi çift kişilikli yanım susmuyordu. bu süre içinde bir iki paragraf bir şeyler yazmak istiyordu. kırmadım onu.
    ···
  2. 45.
    0
    • dükkanına bir göz gezdirdikten sonra biraz küçük olduğunu, ama dükkanın önüne masa açarsa idare edeceğini söyledim. o da aynısını düşünmüş velhasıl. adamla anlaşmış. malzemelerini filan alıp kurmasıyla en geç 2 hafta içinde açacağını söyledi.
    gel bi yerde yemek yiyelim dedi. aç olmadığımı söyleyip başımdan savdım.
    gün batımına geç kalacaktım yoksa.
    ···
  3. 44.
    0
    • dükkanın önüne vardığımda mehmet abi bir sürü kediye bakkaldan süt almış içiriyordu. görür görmez ben:

    - kaz gelecek yerden tavuk esirgemiyon ha
    - haha gibtir lan. hem öyle bir şey yapacak olsam eşek eti daha lezzetliymiş.
    - ben bilmem sayacam bu kedileri her gelişimde.
    ···
  4. 43.
    0
    reserved
    ···
  5. 42.
    0
    ne diyon la sen
    ···
  6. 41.
    0
    • telefonu açtım. mehmet abi, yeni açacağı tantuniciye dükkan bakıyordu bulmuş. yanıma gel bir bak beğenecek misin? dedi.
    zaten saat 3 olmuştu. mehmet abinin yanına bir uğrar, sonra sahile geçip gün batımına yetişirim diye düşündüm. atladım otobüse gittim verdiği adrese.
    ···
  7. 40.
    0
    • topyekün ahlak üzere kurulu bir teorem olan marksizm, toplumun sıhhati öğütlerini her kelamında veriyordu. ancak marks insanı hiç tanıyamamıştı. insan şu an kurulu ahlak normlarınca addedilen 'bencil', 'sadece kendini düşünen', 'egoist', 'şerefsiz' vs. öznelerinin bir potada eritilmişi idi. bu olması gereken gerçek hareketlerin her yere sirayet etmiş bir riyakarlıkla örtülenmeye çalışılmasını gördükçe insanlardan irrite oluyordum. hala da oluyorum.
    ···
  8. 39.
    0
    Reserved
    ···
  9. 38.
    0
    • öylece ayakta dikilirken telefonumun çalmasıyla aydım. arayan mehmet abi'ydi. mehmet abi, beni toplum koşullandırılmışlığında bir ürünken ilk uyandıran insandır. kendisi marksisttir. bana da bu teoriyi anlata anlata marksist yani bir solcu yapmıştı. henüz 17 yaşındaydım bu olurken. fazla uzun sürmedi tabi bu süreç 2 sene gibi sol örgütlerin sıradanlıkları içre eylemler, toplantılar vs gelip geçmişti. ama bu süreçin kıymet-i harbiyesi yadsınamaz şimdiki kimliğimin oluşumunda. zira insan ahlak'ın en derinine indikçe onun ikiyüzlülüğünü daha berrak görüyor
    ···
  10. 37.
    0
    • sigaramı bitirip içeriden kitabımı ve defterlerimi alıp çıktım kütüphaneden. ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim olmadan dikiliyordum. böyle zamanlarım çokca olur. böyle zamanları, toplumdan kendisini izole etmiş gerçek düşün insanlarının çok olur. zira öyle bir labirent içindedir ki bu insanlar çıkışı dışında her yerini yukardan bakarak görmüş, her şeyin farkına varmıştır.
    içerde kalmışlıkta bulduğum tek çıkışı yol edinmiştim.
    benliğimin repütasyonunu sabit tutmak üzere egom için ego'mla birlikte didinmek.
    ···
  11. 36.
    0
    • aklıma yine o sahilde gördüğüm silüet geliyordu. herkesten farklı bir iz bırakmıştı. neden bu derece taarruz ediyordu düşüncelerime? oradaki onlarca insandan sadece birisi neden olamamıştı?

    yalnızlığıma verecektim lakin diğer insanlara da yalnız değil miydim? ben herkese yalnızdım. neden o'na daha fazla yalnız oldum ki? bu soru işaretleri peşimi uzun süre bırakmayacağa benziyordu.
    ···
  12. 35.
    0
    burda mısınız? devam ediyorum
    ···
  13. 34.
    0
    Bu gece bekliyorum seni lan
    ···
  14. 33.
    0
    şimdi yatıyorum. yarın devam edeceğim.
    ···
  15. 32.
    0
    • kendi yarattığım çift kişilikli edebi yanımla ego tatmini sürecimi tamamladıktan sonra yazdığım kağıdı kütüphanenin çöpüne buruşturup atarak dışarı çıkıp bir sigara yaktım.
    ···
  16. 31.
    0
    • böylesi nefret anlarımda çift kişilikli edebi yanımın bir şeyler yazası tutar. çıkarıp kalemi kağıdı kendimi, başlangıcını herhangi bir düşünden aşırdığım cümlelerin devdıbını defter sayfasına yazarken buldum.

    ' arzusu dışında kaskatı kalan müjgânları bile ıslanmıştı bedeninin diğer zerrelerinin lerzanlığına bakıp, hasetinden. iki beden arasında hiç bir hariciyete mahal vermeden buruşturuyorduk dümdüzlüğünü nevresimin.
    -bunu yapamam susama..-
    her yanımız, buğday tanelerine dokunurken güzel his taşıyıcılığı yapan avuç içi hassasiyetindeydi. yatak odasının kapısından taşıyordu buğdaylar. sonra, üstümüzde fazla kalmayacağına delalet eden biraz önceki zamanların şahitliğinde, elbiselerimizi giyinip deniz ses'siz yaşanmayacağına kanaat getirmiş olduğumuzdan günlük ilacımızı almaya gidiyorduk o mavi biciksüel fahişeden.
    -sığınma şu fahişe kelimesinin paragrafdaki dominant duruşlu tınısına. kime neyi kanıtlamaya çal..-
    her seferinde umarsızca verirdi. alırdık. enigmalı duran bulutları önümüzde diz çöktürürdük, onları somut yaşamdan bir silüet ile birleştirirken. ben bu arada onun bilinçaltına da bir göz gezdirirdim. çünkü lanet olasılar sadece birer bulut ve neye benzetirsen benzet senin isteğinden ya da istememezliğinden bir iz taşırlar.
    - eveeet. evet işte bu. rasyonalist yanlarından birisi bile o iğrenç zamanlarında baş göstermiş. peşinden gel onun. aynası hiç sevmediğin 'insan' olan şu yazdıklarının anlaşılabilirliği derin bir meçhullükte. gel peşind.. -
    cinayeti parmak izinden bulurlar. ben her bakışımda onun gözlerine parmak izi niteliğinde izler bıraktım. beceriksiz bir dedektif bile olsa benden sonraki, onun gözlerine baktığında aşikar bu izler sinirine dokunacak. karşısındaki 'cinayet'in ya ölmüşlüğünü kabul edip ekgib, nekrofili bir mutluluk sürecek yaşamınca ya da morga kaldıracak o bat(k)ışlara dayanamayıp hemen o anda.
    - bu hayattaki en iyimser saadetin, sadece uyak'sızlık korkusuyla sabaha değin titremelerinin yatağında bıraktığı izler olmamazlığından gelecek. bırak bu safsataları. sana gel diyorum. hem bak sesimin az varlığı bile, bulutları diz çöktürüşünüzden onun sonraki yaşantısına sürükledi o 'güzel' düşüncelerini. güzel sende ne eğreti duruyor bir bilsen. uzatma gel artık.-
    ama gözleri öyle usul gülüyordu ki kasvetin zerresini barındırmamış ağzı kulaklarına varmışlığını bana sergilerken.
    - saçmalığın dikalası-
    ama her dokunuşumda yakasına iliştiriyordum sonradan gördüğümde hemencecik bulabileyim diye kırmızı karanfili bana hayran edalarının.
    - ama.. ama.. ama.. özürlü bir çocuk gibi konuşmaya başladın. gülüyorum sana. gel artık karnıma ağrılar girmeden.-
    senin karnının ağrısını, gülüşlerinin ezgisini ucundan bile duymayacağım surları öreceğim bir gün. senden nefret ediyorum. öldüreceğim seni.
    - hangi 'kırmızı karanfiller' içinden aldığın bıçakla. hahaha.-
    senin ben..
    ben senin..
    lanet olası.. '
    Tümünü Göster
    ···
  17. 30.
    0
    • sonradan tanımladığım, beşeriyetin en güzel hali olduğuna kanaat getirdiğim dalgınlığımdan, kitapları düzenleyen kütüphane işçisinin arabasını sürükleyerek önümden geçerken çıkardığı sesle çıktım.
    ···
  18. 29.
    0
    • bir müddet kitabı, ara ara yanıma güzel bir kızın yanaşıp kitaptan bir cümleyi söyleyerek gülümseyeceğini hayal ederek okuduktan sonra ( bunu düşünmüyorum bile diyen riyakarlara aldanmayın. ego her zaman arayış içersindedir ve içinde olduğun eyleme göre harekete geçer. onlara inanmayın onlar da en az bir kez düşünmüştür ) kapağını kapatıp masanın üzerine koydum. ve gözlerimi sabit bir noktaya kilitleyerek öylece oturmaya başladım.
    ···
  19. 28.
    0
    • kitabı teslim edip yeniden aynı kitabı aldıktan sonra ( çünkü henüz bitirmemiştim ) onlardan en uzak masayı bulup kitabı okumaya devam ettim.

    ' nemli, kasvetli günlerden, yalnızlıktan, bize yönelik sevgi içermeyen sözlerden 'sonuçlar' çıkar içimizde mantar gibi. sabahın birinde yanımızdalar, nereden geldiklerini bilmeyiz, hüzünlü ve huysuz bir şekilde bize bakınırlar. bitkilerinin bahçıvanına değil sadece zemini olan düşünüre yazık! '
    ···
  20. 27.
    0
    • otobüs üniversiteye vardığında derse girme isteğim her zamanki gibi hiç yoktu. kütüphanenin yanındaki kafeteryada sabah kahvaltımı ettikten sonra iade günü geçti geçecek olan kitabı kütüphaneye zütürüp teslim edecektim. içeri girdiğimde yine vize hazırlığı için ders notları toparlayan gereksizlik abidelerinin doldurduğunu gördüm orayı. her zamanki dinginliği yoktu. fısıltılar bir bağırtı gibi dolanıyordu kitapların arasında. kayda değer olanlarının bir zamanlar okumuşlarının üzerlerinde bıraktığı boşvermişlikleri olan kitaplar da onları istemiyordu besbelli. zira hepsi toplumun yarattığı absürd kariyerizmin birer sadık köleleri idi. üzerlerine yığılarak nefessiz kalışlarının ardından ölümlerini seyretmekte bir beis olmayan insancıklar
    ···