1. 1.
    +4
    panpalar yazım kısa ve öz hikaye şeklinde

    Bir perşembe sabahı. Küçük oyuncaklarım ve büyük hayal dünyam ile oynamak için erken bir saat. Babamın sesini duyar gibiyim. Annemin itirazlarını bastırmak için bağırıyordu. ”Kalksın bırak hanım”. Gözlerim kapalı sadece, muzipçe onların uyuduğumu sanmasını istiyorum. Ama ne annemin uyandırma bey değişi ne de babamın her zamanki sevecen sesi bu kadar çatallı ve boğuk gelmemişti. Sahi babam erkenden işe giderdi bu saatlerde evde ne işi vardı ki. Bir de bir uğultu var evde. Garip bir ses, ve penceremizin ardındaki pembe, yeşil sokak bu sonbahar kış arasında çıplak kalmış bir Ankara sokağı değildi. insan çığlıkları artmıştı. Acaba babamın bana anlattığı hikayelerdeki savaş tekrar mı başlamıştı? Bayramlarda dedemin sureti yerine öptüğüm mezar taşı ve babamın hiçbir zaman anlayamadığım gülmekle ağlamak arasındaki o gözleri ve bu sabahki çatal sesi bir kırmızı kurdeleye iliştirilmiş madalyon baktığında vardı hep, bunlar savaşın armağanıymış. Ben babamı kaybedip hala ağlayan ninem gibi annemi öyle görmek istemiyorum. Doktor Hamdi beyin evimize gelip nineme sadece hüzüntü dediği hastalığa annemin de yakalanmasını istemiyorum…
    Bir güç beni yatağımdan sertçe kaldırdı. Babam “uyan artık” diye gürlüyordu resmen. Radyomuz açık ve siren seslerinden sonra istiklal Marşı çalıyor. Bugün perşembe istiklal Marşının günü ve saatti değil. Sessizce, gözlerimi bile ovuşturmadan dimdik duruyorum babamın yanında şimdi. Anneme ilişti gözlerim ve evet ağlıyordu. Annemi ilk kez gözlerini bu kadar kırmızı görüyordum. Hastalandığımda bile gözleri; babamın dayansın hayat bu diye telkinlerinde dahi bu kadar kırmızı değildi. Ve çehresi şaşkın, babamın sinirli ve lütufkar olmayan tavrında dolayı değildi belli savaş çıkmıştı.
    Babamı düşünüyorum. Marş bitene kadar geriye dönemem kıpırdayamam. Nedense bu sabah avazım çıktığı kadar marşa eşlik eden sesim savaşın hayaliyle susmuştu. Babam da annem de söylemiyordu. içim burkuldu. Babama sarılmak istiyorum. Savaş olmasın babamın yerine bir mezar taşına sarılmak istemiyorum…
    Babam marşın ardından radyoyu kapattı ve bana sarılarak hıçkırmaya başladı. Vefat etti oğlum artık aramızda yok. Annem ikimize birden sarılmıştı. “”Şşt bey deme çocuğa öyle şeyler.” Babam annemin alnından öperken; “büyüdü artık baksana öğrensin bazı şeyleri. Beş yaşını geçti, artık bir çocuk değil. Öğrensin bu günü, öğrensin vefat etmenin ne olduğunu ve de saygı duymayı. Çocuk olmadık biz ve çocukluğumuzu rahat yataklar yerine Ankara’nın soğuk ve sobası yanmayan evlerinde çamurlu sokaklarında, oyun yerine savaşla geçirdik. Öğrensin ki Atasını, saygı duymayı. 10 Kasım hiç unutulmasın”…
    Bugün cumartesi sabahı. işten, okuldan arta kalan dinlenme zamanı. Saat 9 a geliyor. Ve beş dakika geçti. Ama ne siren sesi, ne de istiklal marşı sokaklarda. Egzoz sesleri, bir koşuşturmaca ve de horlayanlar…
    ···
   tümünü göster