1. 1.
    -2
    sekreterlik bölümünden yeni mezun olmuş çiçeği burnunda bir memurdum. nurlu yüzüm ve kendimden emin hareketlerimle hemen ilgi odağı olmuştum bile. hademelerle ve diğer alt sınıf çalışanlarla merhabam dahi yoktu. gereksiz yere gördüğümüz anatomi, tıbbi terminoloji gibi derslerde öğrendiklerimi hayata geçirmenin zamanı gelmişti artık. boş zamanlarımda doktorlar ile sohbet edip üstün genel kültürüm ve aşırı mesleki bilgim ile onları mest ediyordum. hastanenin baş hekimiyle çoktan arayı kurmuştum bile. ara sıra yanıma gelip halımı hatrımı soruyor, birşeye ihtiyacın var mı deyip ayrılıyordu. herkes bana hayran olmuştu adeta. kimse bir dediğimi iki etmiyordu.

    günlerden pazartesi idi. soğuk, rüzgarlı ve aşırı kasvetli bir hava vardı. her zamanki gibi zamanında işimin başına geçtim ve birkaç dosyayla uğraştıktan sonra hemşirelerin koşuşturmaları dikkatimi çekti. hastane persolinin toplanmış olduğu odaya doğru yöneldim. herkeste bir telaş vardı. hemşireler oradan oraya koşuyor, doktorlar birbirlerine bir şeyler sorup duruyordu. odanın kapısını hafifçe iteliyerek içeri girdim, sinir bozucu şekilde gıcırdayan kapıyı kapattıktan sonra milyonda bir görülebilecek bir olaya tanıklık ettiğimi fark ettim. ve kendimden emin bir şekilde hastayı incelemeye koyuldum. herkes susmuştu, doktorlar ne diyeceğimi merak edercesine ağzımın içine bakıyorlardı. loş ışıklı bir oda, nefes almakta zorluk çeken bir hasta, ne yapması gerektiğini bilmeyen hekimler... ben hemen teşhisi koydum. truncustaki veziküllere bakılacak olursak scalada anosmi oluşmuş ve ikinci servikal vertebrada anazarkaya bağlı olarak benign ortaya çıkmış. kolesistite bakacak olursak luksasyon meydana gelmiş olma ihtimali yüksek ve ayrıca os nazalenin infrasında çatlama var. acilen adh ve stazil eksizyon gerekli... bunları bir çırpıda söyleyivermiştim. doktorlar, benim direktiflerim doğrultusunda yardımcılarına emirler yağdırıyorlardı. gereken ekipmanlar hemen sağlandı ve ben işe koyuldum. hemşireler önlük, eldiven gibi ameliyat esnasında gerekebilecek ne varsa getirdiler ama ben gerek yok deyip reddettim. birçok alet vardı ve ben nereden başlayacağımı bilemiyordum ama bu iş bana düşerdi ve hiç bozuntuya vermeden yanımdaki hemşirelerden aletleri istemeye başladım. ilk olarak empotanstan dışarıya çıkmış luksasyona müdahale etmeliydim (sizin anlayacağınız dilden söylersek, ince bağırsağın bir kısmı açtığı ufak bir delikten dışarıya fırlamıştı). yaklaşık 45 dakika aralıksız kesip biçtikten sonra, 3 dakika ara, sizde biriken kanı temizleyin gözümün önünü göremiyorum, (şaşkın gözlerle bana bakan birtanesine dönerek) sende bana bir kahve getir. deyip oturdum. kahvemi yudumlarken yetersiz doktorların saçma sapan ve umutsuz yorumlarını dinleyip içten içe eğlendim. doktorlardan birisi ezik bir şekilde; nasusa sonda gereklimi diye sordu. gerek yok ben hallederim deyip tekrar hastanın başına geçtim. artık sona yaklaşıyor gibiydik. hastanın kalp atışı aşırı derecede artmaya başladı. yanımda dikilen doktorun birine, vartexe tampon yap çabuk! dedim. hastanın kalbi o esnada durdu ve ben birkaç gereksiz müdahaleden sonra -hastayı kaybettik yakınlarına haber verin. deyip oturdum. gergin ortam bir anda sakinleşti. ben bir süper kahraman edasında kan içinde kalmış elerimi siliyorken doktorlardan birisi -elinizden geleni yaptınız. deyip mahçuğ bir şekilde başını eğdi. hiçbir şey olmamış gibi odadan çıkarken doktorların hastanın yakınlarını telkin ettiklerini gördüm. üstüm başım kan içindeydi. hastanın babası olduğunu tahmin ettiğim, sessizce ağlayan yaşlı adamın yanına yaklaşıp, -elimizden geleni yaptık ama olmadı. başınız saolsun. dedim. yaşlı adam buğulu gözleriyle başını hafifçe kaldırıp baktı, elini omzuma koydu ve başını ağar ağar sallayarak tekrar eski pozisyonuna döndü.

    üstümü değiştirip tekrar masamın başına oturdum. bana duyulan itibar artmış gibiydi ama tabi ben mütevazılığı elden bırakmadım.

    edit:imla
    ···
   tümünü göster