1. 1.
    +10 -4
    hikayeyi thecilekli'nin sesinden dinlemek için şuradan : http://vocaroo.com/i/s0Ex7mzk40Uz

    kendisine teşekkürü bir borç bilirim

    • ** hikaye

    aslında bir kızın haklı ilgisini karşılıksız bırakmak desek daha doğru olabilirdi. çünkü yerkürede yaşamış, yaşıyor ve yaşayacak olan hiç bir karbon bazlı dişi yaşam formunun benim ideal erkek tanımında bahsettiğim bir kaç önemsiz özelliğime bile ilgisiz kalmak gibi bir lüksü yok.

    her neyse, konuyu dağıtmayalım. geçen ay bu saatlerde bir sebepten ötürü ptt'de sıra beklemekteydim. sırada önümde, görece güzel sayılabilecek, beyaz tenli bir hanımefendi sorutmaktaydı. kendisine başvuru için gerekli evrakları nereden temin edebileceğimi sordum. benim sorumu sorup soru işaretini eklememle beraber hanımefendinin yanaklarındaki kılcal damarlar şevkle atmaya, pembe yanaklarına al saçmaya vakıf oldu. önce "zıvalınorundan?" türünden bir şeyler geveledi. sonra boğazını temizleyip "sıranın önünden alabilirsiniz" dedi ve boynumdaki çekici adem elmasını incelemeye başladı. bu alışılagelmiş ilgiyi görmezden gelip sıranın önünden belgeyi aldım ve yan taraftan doldurmaya başladım.

    kafamı formdan kaldırıp bilgileri kontrol ederken yanımda bu hanımefendinin uzunca bir süredir beni süzmekte olduğunu farkettim. "afedersiniz?" diyerek durumu anlamaya çalıştım, "yazdıklarını kontrol ediyordum doğru mu diye" şeklinde cevap verdi. ekgib yazdığım yerleri doldurabilmem için bana yardım teklif etti. formda yazan tüm bilgilerimi, adresim ve telefon numaramla beraber kontrol etti sanki işiymiş gibi. "ulan sen benim adresimi ne kontrol ediyorsun?" diyemedim ayıp olmasın diye.

    bilgilerimi kontrol ederken gereksiz sebeplerle gülüyor, gülerken elini kollarımdaki triceps bölgelerine atıp sıkarak sertliğini ve gelişmişliğini kontrol ediyordu. bilgilerin tamamlanmasından sonra "tamam ekgib bir şey kalmadı" diyerek elini belime koydu ve "sıraya dönelim" dedi. gözlerimi yumdum, dişlerimi sıktım ve bu taciz olayını yine görmezden geldim.

    sıraya döndüğümüzde saçma sapan konulardan konuşmaya başladı. bir sürü konudan bahsediyor, sistemin yavaşlığından şikayet ediyordu. ben de dinliyormuş gibi yaparak "hıhı, evet, tabii ki" diyerek geçiştiriyordum. işlemler bittikten sonra ofise döndüm ve çalışmaya koyuldum.

    dört boyutlu denklemler ve boylamsal merkezcil ivmenin kütleçekim kuvvetine etkileri üzerinde çalışıp ilim deryasında kendimi kaybetmişken beni sıkıcı dünyaya döndüren şey cep telefonumdan yükselen mesaj sesi oldu. tahmin edilebileceği üzere mesajı atan kişinin kendisi olduğunu anlamam için kendini tanıtan kısa bir yazı yazmıştı, "ne yapıyorsun, akşam işin var mı" diyordu. cevap yazmadım.

    işim bittikten sonra newton'un hareket yasalarının, uzay zaman sürekliliği ile bağlantısını irdeleyen doktora tezime döndüm. yazıyor, yazıyordum. yaklaşık bir saat sonra tekrar bir mesaj gelmişti. telefonu elime aldığımda "nyse sn msglsn snrm .s.s" şeklinde, çözümleyemediğim türden bir mesaj vardı. mesaj yine sırada önümde duran kızdan gelmişti, bu barizdi fakat bu anlamsız mesajın içeriğine dair herhangi bir fikre sahip değildim. mesaj kafamı kurcaladı.

    telefonu alıp kriptoloji departmanındaki numan'a gittim. "numan ne yazıyor la şurda bi tak anlamadım" dedim. "bakayım hacı" diyerek telefonu eline aldı. gözlerini kısarak içinden mırıldanmaya başladı. mesajı anlamaya çalışıyordu. "içeriği kompütere yükleyelim de bi bakalım" şeklinde bir teklif sundu. yükledik ve analysis butonuna bastık. ibm'den aldığımız kuantum kompüterler veriyi analiz ederken "estimated remaining time" kısmında 44h 14m yazıyordu. numan, "abi ne bu amk, 44 saat bunu mu bekleyecez" dedi ve "kantindeki ayça'ya bir soralım, dur hele" dedi.

    canım iyice sıkılmaya başlamıştı. bu anlamsız mesajı çözmek benim için doktora tazimden daha önemli bir mesele haline dönüşmüştü. "atom fiziğine de profesörlüğe de lanet olsun numan, bu ne demek amk" diyerek sinirden ağlamaya başladım. numan beni sakinleştirmeye çalışıyordu. ellerim sinirden titremeyi kestiği vakit, kantine ayça'yı görmeye gittik. ayça eli yüzü düzgün kızdı, efendi kızdı severdim keratayı. tavırları olsun, sohbeti olsun çok beğenirdim. hem derdimi dinler, hem dert yanardı bana.

    her neyse, ayça'ya mesajı gösterdiğimiz zaman ayça'nın yüzüne bir karanlık hasıl oldu, gülümsemesi soldu. "ne yazıyor ayça, ne anlatmak istiyor" dediğim zaman "'neyse, sen meşgulsün sanırım' diyor, sesli harfleri yutmuş" dedi. numan bunu duvar duymaz kafasını kaynar su dolu çaydanlıklara vurmaya, çatalları ve kaşık saplarını kendi vücuduna saplamaya başladı. çaydanlığa kafa atınca kafası gözü kaynar suyla beraber haşlandı. ayça'yla beraber numan'ı sakinleştirdik sakinleştirmesine ama beş on dakika sonra suratı, boynu su toplamıştı. hastaneye zütürdük kendisini, iki üç haftada toparladı yaralarını ama pgibolojisi hala darmaduman. biz bunlarla uğraşırken anlamlandıramadığım bir kaç mesaj daha geldi. bir mesajın ve yutulan sesli harflerin bunlara yol açabileceğini bilseydim numan'ı bu işe hiç karıştırmazdım.

    belirsiz aralıklarla mesaj atmaya devam ediyor ve ben hala o mesajların anlatmak istediklerini bir kaç kelimeden fazla anlamıyorum. kızın yazdıklarına cevap vermedim, numan'a yaptıklarından sonra da zaten cevap veremezdim. hepinizi öperim.
    ···
   tümünü göster