1. 1.
    +45 -155
    öncelikle şunu bilmenizi isterim, yaklaşık 4 (dört) yıldır bu sözlükte yazıyorum, şu ana kadar birçok kişiyle münakaşalara girdim ve birçok kişiyle de samimi ilişkilerim oldu ki, bu, dostluk olsun, arkadaşlık olsun ve hatta düşmanlık da olsun; hiç fark etmeksizin herkesle belirli evreleri yaşayıp bu zamana kadar geldim...

    4 yıllık “inci” yazarlığım süresince hiç kimseye art niyetle yaklaşmadım, yaklaşmam da ve fakat birazdan soracağım soruyu lütfen samimi ve dürüst bir şekilde cevaplamanızı istirham edeceğim...

    siz değerli inci kızlarından ricam lütfen ama lütfen dürüstçe cevap vermeniz, gerçekten ama gerçekten çok önemli...

    şimdi diyelim ki sizinle hiç tanışmıyoruz, ne sanal ne de gerçek hayatta birbirimizden haberdar değiliz, iki yabancıyız yani…

    çekirdek bir ailesiniz, anneniz ve babanızla yaşıyorsunuz, babanız emekli, anneniz ev hanımı siz de hem öğrencisiniz hem de çalışıyorsunuz…

    bir akşamüstü eve geldiniz, hoş geldin faslından sonra yemeğe geçtiniz, siz yemek yerken kapınız çalındı, kapıyı açmaya giderken, babacığınızın sesine dönüp babanızla göz göze geldiniz, babanızın “kızım gelirken tuzluğu da getirir misin, annen unutmuş yine” sözüne gülümseyerek “tamam” dediniz... kapıyı “kim o” demeden açtınız, karşınızdaki “benim” ve fakat doğal olarak tanımıyorsunuz...
    “buyurun” sözünüze karşılık; ben, belimdeki silahı size doğrultarak içeri giriyorum...

    korkudan dilinizi yutmuş gibi bana bakıyorsunuz, vücudunuz titriyor... arada bir mutfak kapısına bakarak işaret parmağınızla şekilsiz bir şekilde beni işaret etmeye çalışsanız da sizi gören sadece mutfak kapısı oluyor..

    ani bir hareketle ağzınızı kapatıp silahı kafanıza dayıyorum, ellerinizle yüzünüzü kapatırken dudaklarınızdan sadece “babaaaa” cümlesi dökülüyor ve fakat o cümle de ağzınıza dayadığım avuç içimde bir kar tanesi gibi eriyip gidiyor...

    arkanıza geçerek, size yürü diye komut veriyorum, komutumu söylediğim şekilde uygulayarak yürüyorsunuz… mutfak kapısına geldiğimizde kulağınıza sessizce “kapıyı aç” diyorum, açıyorsunuz…
    siz önde, ben sizin arkanızda, başınızda silah, körpe dudaklarınızda avuç içim… babanız ve anneniz bizi o halde görünce ne yapacaklarını şaşırıyorlar, babanız eline aldığı yemek bıçağıyla kalkmaya yeltenirken ben “çıx, çıx, çıx” diyerek önce silahı, sonrada başınızı gösteriyorum, babanız olduğu sandalyeye çöküyor, tedirgin, ürkek, o an adeta saçmaların hedefinde olan bir yusuftutan kuşu gibi çaresiz… annenizin gözlerinden yaşlar birer çiğ tanesi gibi süzülüp gidiyor…

    montumun içinde sakladığım üç tane ipi yemek masasının üzerine fırlatarak annenizden babanızı bağlamasını istiyorum… önceleri karşı çıksa da sizin başınıza dayadığım silah annenizin direnme gücünü zayıflatıp emirlerime itaat etmeyi yeğliyor...

    anneniz babanızı bir güzel bağladıktan sonra, sizin sırtınıza bir yumruk atarak annenize doğru itiyorum, o itme anında annenizin ağzından öyle bir “kızım” cümlesi çıkıyor ki, sanırsınız fatih’in istanbul surlarını yıkan şahi topundan çıkan bir gülle, yeri göğü inletse de o gülle, dördümüzden başka duyan yok…

    silahı tekrar size doğrultarak annenizden sizi de bağlamasını istiyorum, anneniz emirlerimi sorgusuz sualsiz yerine getirmek zorunda kalıyor zira namlumun ucunda biricik kızı…

    “ne yapacaksan bana yap, kızıma dokunma dese de” silahımla sus işareti yapıyorum, anneniz ağlaya ağlaya, titreye titreye sizi de bir sandalyeye bağlıyor…

    annenize boş bir sandalyeyi göstererek otur diyorum, oturuyor… ellerini belinde tut diyorum, yapıyor… masada kalan son ipi de alıp annenizi de ben bağlıyorum…

    montumun iç cebinde sakladığım koli bandıyla önce babanızın, sonra sizin sonra da annenizin ağzını bantlamaya çalışırken; annenizde biraz zorlanıyorum zira gözlerinden akan fer, çenesine ve bıyık bölgesine bir yağmur yağmış gibi duruyor, zor bela annenizin de ağzını kapattıktan sonra bir sandalyeye de ben geçip , silahımı masaya bırakıyorum… cebimden çıkardığım sigaramı yaktıktan sonra size bakarak yüzünüze yüzünüze üflüyorum dumanını…

    sigaram bittikten sonra silahı belime takarak, sizi salona tivi’nin yanına taşıyorum, sonra annenizi getiriyorum salonun tam ortasına, sonra da babanızı…
    babanızla anneniz salonun tam ortasında, siz tivi’nin yanında, hepiniz şaşkınsınız. biraz sonra olacaklar konusunda korkuyla karışık ürperiyorsunuz da derken ben montumu çıkarıp kollarımı sıvıyorum, önce annenizi bir güzel dövüyorum, annenizi döverken, babanız sandalyesinden kurtulmaya çalışsa da bir tekme de ona atıp onu dövmeye başlıyorum, anneniz ağlıyor, siz sızlıyorsunuz ama nafile çünkü ben dövmeye devam ediyorum…

    sonra ikisini yan yana getirip, sağ ayağımla babanızın göğsüne sol ayağımla da annenizin karın bölgesine basıyorum… bu şekilde birkaç defa havaya zıplıyorum, babanız ve anneniz altımda inlerken gözlerinden de yalvarma bakışlarını seziyorum ama iplemiyorum, dövdükçe dövüyorum…

    sonra annenizin pileli eteğini sıyırıp ırzına geçmeye çalışıyorum ki sonra yapacağım da…

    babanız annenizin o durumunu görünce yüzünü çeviriyor, görmek istemiyor…

    annenizin pileli eteğini sıyırıp, yüzüstü yatırıyorum, siz sandalyenizde kıvranıp inleseniz de ne sesinizi duyan var ne de elinizden gelen bir şey...

    yüzüstü yatan annenize arkadan yaklaşarak, boynunu ve ensesini yalamaya başlıyorum, saçından bir tutam alıp kokusunu içime çekiyorum, kokusundan burnumun direği şahlanıyor... sıcak nefesimi annenizin boynuna “huhhh huhhh” layarak verediyorum... kulağını ve kulak memesini dişlerimin arasına alarak ısırmayla karışık emiyorum, köprücük kemiğine dil atarken bir taraftan da annenizin kadınlığına gidiyor diğer elim... hafifçe okşuyorum bacak arasındaki kadınlığını ve fakat direniyor anneniz, bacaklarını kapatıyor, bırakmıyor engellemeye çalışıyor, o engellemeye çalıştıkça ben daha da sinirlenerek annenizi daha çok dövmeye başlıyorum, dövdükçe dikeleniyor erkekliğim, dövdükçe şahlanıyor kamışım... çok geçmeden annenizin takati düşüyor ve kendini önce yaradanına sonra da bana teslim ediyor; ben de bu teslimiyeti baş tacı edip kadınlığına sahip oluyorum...

    babanızın halıya gömülmüş ağlıyor, size bakıyorum, siz sandalyeyle birlikte yere düşmüş ağlıyorsunuz, yere düşerken saçlarınız yüzünüzü kapatmış bir şey göremiyorsunuz… annenizin üstünden kalkıp size yaklaşıyorum, saçlarınızı kazağınızın içine sokup “bakacaksın, göreceksin” diye bağırıp babanıza yaklaşıyorum...
    anneniz yarı baygın, babanız keder içinde...

    babanıza arkadan yanaşarak bir tekme atıyorum sonra çizgili pijamasının paçasından tutup aşağı çekiyorum… beyaz donu peydahlanıyor gözlerimin önüne, lastiğine parmağımla çeltik atarak onu alaşağı ediyorum… bir tekme sağ baldırına bir tekme de sol baldırına vurarak bacaklarını açıyorum sonra onun da ırzına geçiyorum bir şekilde…
    sonra sizin yanına gelerek bir tokat patlatıyorum yüzünüze ve cebimden çıkardığım delgeçle (sustalı) salt ellerinizi zapt eden bağı çözüyorum ve evinizden hızlı adımlarla uzaklaşıyorum…

    şimdi soruma gelince, bu durum sonrasında pgibolojiniz ne olur? o anda veya sonrasında neler hissedersiniz?

    lütfen empati yaparak ve samimi bir şekilde ciddi cevaplar verin.

    buraya yazacağınız cevaplar gerçekten çok önemli, küfür edecek olanlar lütfen gibtirsin gitsin…

    bu şarkı da okuyup cevaplayanlara armağanım olsun...

    http://www.youtube.com/watch?v=Y9SnsxCFC10

    özet : küfür edecekseniz yine edin ama altına da o an ne düşünürsünüz, ruh haliniz ne olur, sonrasında ne yaparsınız, o evde yaşamaya devam eder misiniz, gider misiniz bunları da yazın lütfen...
    ···
   tümünü göster