1. 51.
    0
    @49;

    "mutluluk ve acı birbirine zıt iki duygu değildir diyorsun ama ben bu zıtlığa inanıyorum. acı çekme durumu, mutluluğun olmaması durumu değil midir? birinin olduğu yerde diğeri olabilir mi?olamaz... öyleyse bunlar zıt 2 kavram."

    mutluluğun acının yokluğu veya tam tersi olması ve ikisini aynı anda yaşayamamamız açısından zıt. ancak benim değinmek istediğim konu senin "bu ikisi zıt olduğundan ikisi de sonlu olmalı" mantığın idi. çünkü mutluluk ve acı kavramları kendi açılarından birbirlerinden çok farklı aslında. bunun ayrıntısına sonraki herhangi bir paragrafta inecem.

    "mutluluğun sonu yok evet buna katılıyorum. zaten sende örneklerinle bunu kanıtladın... ama bir insanın acıdan çok mutluluk yaşaması olası. yani mutluluğun sonu yok diye,hep daha fazlasını istiyorsun diye mutlu olmuş olmuyor musun? futboldan örnek veriyim... skor 1-0'dır,sen 2-0 yapmak istersin fakat 1-0 kazanınca da mutlusundur.ben mutluluğun insan hayatında acıdan daha ağır basabileceğine inanıyorum"

    acıdan çok mutluluk yaşamak elbette olası. ancak bunu yaşama ihtimalimizin acıyı mutluluktan daha fazla tatmış insan sayısı / mutluluğu acıdan daha fazla tatmış insan sayısına bakarak kayda bile alınamayacak kadar küçük bir değerde olduğu sonucuna varabiliriz.

    futbol örneğin çok yanlış. skor farkından daha geniş düşünmek gerekiyor bu hususta. maçı kazanman skor farkı farketmeksizin sana bir başarı getiriyorsa, burada zaten düşünülmesi gereken o başarıyı yakaladıktan sonraki mutluluktur. bu bir kupa kazanma başarısı olabilir. kupayı kazandığın an mutlu olursun, ancak çok kısa bir zaman sonra bu mutluluğun geçer. daha ötesini arzularsın çünkü.

    "sinirlenince acı çekeriz ama acı 'sinirlenmek' ile kısıtlanacak kadar dar bir kavram değil demişsin,ben de diyorum ki gülünce mutlu oluruz ama acı gülmek ile kısıtlanacak kadar dar bir kavram değil... cümlenin devdıbını da tamamen mutluluğa uyarlayabilirim... yani bu dünyanın amacı dediğin gibi acı değil, mutluluk üzerine de kurulmuş olabilir... "

    gülmek, mutluluğun sadece bir sonucudur. bu yüzden elbette acıyı ağlamak, mutluluğu gülmek ile kısıtlamamak gerekir. bu noktada şunu düşünmeni istiyorum, hayata yeterince geniş baktığımızda bize mutluluk getirebilecek şeyler ne kadar, acı çektirebilecek şeyler ne kadar? çok fazla geniş ve çok fazla detaylı düşünürsek, elimize bir iğne batmasından, sevilmek istediğimiz kişi tarafından sevilmemeye kadar binlerce şey bize acı çektirir. ancak mutluluk bulmak için bu kadar fazla araç yok. ve dahası mutluluğun acıyla kıyaslanabilir bir tarafı da yok. bir odada pgibopat ve vicdansız insanlar tarafından müthiş bir işkence çektirilen bir adamın acısı ile hayattaki en büyük arzusuna kavuşmuş insanın mutluluğunu kıyaslayalım. ikinci tür insandan milyonlarca da olsa, o bir adamın çektiği acıyı dengelemez, dengeleyemez.

    ---

    son olarak ilk paragrafta değinmek istediğimi biraz daha açayım. konunun zıtlığını bir tarafa bırakalım çünkü şu hususta önemsiz bi sorun. önemli olan bu ikisi zıt olduğundan ikisi de sonlu olmalı mı, olmamalı mı? sorusu.

    bunun için mutluluk ve acı kavramlarını ayrı ayrı incelemekte fayda var. ancak öncelikle şunu belirteyim, benim 'sonlu'dan kastım, bir sebep ile hissettiğimiz mutluluk ve ızdırap duygularının akan zaman içinde ne denli bir zaman aralığını kapsadığı, ve bu açıdan sonlu olup olmadığı.

    benim tezim özünde şu, hayattaki en büyük arzumuzu gerçekleştirdiğimzde duyduğumuz mutluluk bile kısa bir süre sonra sona erer. daha üstünü arzularız, veya sadece bundan canımız sıkılmaya başlar. ancak acıyı dindirebilecek bir şey yok. acı sonsuzdur. o an çektiğimiz acının dinmesini gerektirecek bizi mutlu edebilecek bir neden yoksa, gelecekten ümit etmeye başlarız. yani yine mutluluk yakalamak adına 'arzularız'. ancak ne var ki bu arzuyu gerçekleştirsek bile, yakaladığımız mutluluk kısa zaman sonra paragrafın başında yazdığım nedenle son bulur. yine acı çekecek oluruz. ve belki yine başka şeyler arzulamaya başlar, sahte mutluluğa kapılırız.

    burada önemli olan şu; insan hayatı acı üzerine mi kurulu, yoksa mutluluk üzerine mi?

    tüm bu yazdıklarımı doğru kabul edersek -ki kolay kolay yanlışlanacağını zannetmiyorum- acının doğal, mutluluğun yapay olduğu sonucuna varırız. zira arzularımız olmasaydı, nelerden mutlu olabilirdik ki? ve mutluluk olmasaydı belki de acının ne olduğunun farkında bile olmadan hayatımız boyunca acı çekecektik. ama acı olmasaydı ve sadece mutlu olsaydık, emin ol bundan da bir süre sonra canımız sıkılırdı. dolayısıyla acı çekerdik. görüldüğü gibi acının olmadığı bir hayat kurgu etmek imkansız.

    acının olmadığı anlar iki bağımsız zamandan oluşur; ilki arzularımızın gerçekleştiği an, diğeri güçlü bir ümit hissettiğimiz an. biri insanların ihtiyaçlarını karşıladıklarında duyduğu mutluluktan, diğeri karşılayacağına dair sonucu olumlu bitmesi yüksek ihtimalli bir temenniden ibaret.

    buradan şu sonuca varıyoruz. mutluluk, arzu ve isteklerimize bağlıdır. arzu ve isteklerimiz de insan olarak zavallı bir canlı olmamıza bağlıdır. zira bir şeylere ihtiyacımız olmasaydı, bir şey istememize de gerek kalmazdı. sonuç olarak hayatımız boyunca acı çekecektik. acı hep olan, sonu olmayan, hayatımızı çepeçevrelediğinden asla kaçamayacağımız bir anlamsızlık.

    yazıyı schopenhauer'in şu örneğiyle bitiriyorum. muhtemelen yazdıklarım çok daha iyi anlaşılacak:

    "varsayalım insan soyu kaldırılıp her şeyin kendiliğinden gelişip olgunlaştığı, sütlerin balların yerden kaynadığı, yiyeceklerin dallarından koparılmayı beklediği, herkesin gönlünden geçirdiğini hiç vakit kaybetmeksizin önünde bulduğu ve elde etmekte hiç güçlükle karşılaşmadığı bir ütopya ülkesine zütürüldü; o zaman ne yapardı bu insanlar? ya can sıkıntısından ölürlerdi, ya kendilerini asarlardı ya da olmadı birbirlerine düşerler, kavga dövüş birbirlerini boğup öldürürlerdi."
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster