1. 1.
    +6
    gecekondumuzun çinko çatısını pıtır pıtır döven yağmur eşliğinde, annemin o kadar az malzemeyle yapmayı nasıl becerdiğini hala merak ettiğim lapaya benzer yemeğimizi yiyorduk.. babamın bir yerlerden bulup getirdiği kartonla kapattığımız kırık camdan içeriye hücum eden rüzgar kardeşimi bir yaprak gibi titretiyordu, bu da elindeki kaşığın önündeki bakır tasa çarparak odadaki yegane sesin oluşmasına sebep oluyordu.

    babam, garip babam görüyordu kardeşimin üşüdüğünü. adım gibi emindim, bizi daha iyi koşullarda yaşatabilmek için canını bile verirdi. tanıdıklara, hemşerilere sürekli haber bırakıyordu, bir iş olursa aman onu çağırsınlardı. hiçbir iş bulamadığı vakit halde hamallık peşinde koşuyordu, çaresizliğin ezdiği babam bir de haldeki yükler tarafından eziliyordu. haldeki karpuz demezdi ki, bu adamın yediği içtiği ne ki kuvveti olsun, az yük olayım diye.

    yemeğimizi bitirdikten sonra kardeşimle topraktan yaptığımız oyuncaklarla oynamaya başladık. babam gıcırdayan somyaya çıkıp hayattaki belki de tek keyfi olan sigarasını tüttürmeye başladı. kim bilir kimden istemişti sigarayı yüzü kızararak. belki de şu gururu, şu utancı, şu dürüstlüğü olmasa fakir olmazdık diye düşündüm o an. o da eskiden çalıştığı fabrikanın sahibi olan göbekli amca gibi işçilere 3 ay boyunca para vermeyip bir gecede hepsini kapıya koyabilecek kadar gaddar olabilseydi, belki de bu kadar fakir olmazdık, evet. o sırada babamın sitemle karışık sesli duası düşüncelerimi böldü:

    - kış iyice kapıya dayanmadan allah bi soba vereydi keşke.
    - allah'ın sobası yok ki baba.

    kardeşimin bu tepkisi babamı şaşırtmıştı. devam etti:

    - allah'ın sobası yok ki gökten indirsin.

    uzun zamandır güldüğünü görmediğim babam o gün dişlerini gösterdi. yanımıza gelerek yaptığı gülünç hatadan habersiz olan kardeşimi kucakladı, sıkı sıkı bağrına bastı. o an anladım ki, bu adam yaşadıkça bize hiçbir şey zarar veremezdi.

    hiçbir şey.
    ···
   tümünü göster