1. 1.
    +2
    akp sayesinde artık resmi tarih inancı kırıldı çok şükür. artık çocukluktan beri inandırıldığınız yalanları yıkıp atma zamanı geldi amk. okuyun panpalar:

    Osmanlı tarihine ilişkin yapılan çoğu açılımda islamcı bir tablo ile karşılaşırız. Osman Bey islamcı bir gaza önderi, Ede Balı ise islamcı bir şeyh olarak tanımlanır. Oysa gerçek durum bütünüyle farklıdır.
    Osmanlının kuruluşundaki temel etkeni gazadır; ancak gazanın Türkmen geleneği içinde büründüğü anlam, dini anlamından tümüyle farklıdır. Türkmenlerin kristalize olmuş bir islami algıları yoktu. Buna karşılık onları gaza ile bütünleştirecek maddi gereksinim ve gelenekleri vardı.

    Kuşkusuz Türkmenlerin gelip yerleştiği topraklar, kendilerine saldırmayan, dolayısıyla karşı saldırıyı meşrulaştırmayan insanların toprağıydı. Dolayısıyla bu gelişi anlayan, ama gaza ideolojisini olumsuzlayan bir yaklaşıma gereksinim var.
    Bu bir yana Osmanlıda gazayı, dinin gereği bir eylem, gazacıları da dindarlar olarak değerlendirmekten özellikle uzak durmak gerek. Çünkü bu algılayış, sürecin Hıristiyan-Müslüman çatışması eksenli bir öznellikle yanlış değerlendirmesine yol açıyor. Oysa gerçek durum, dinsel önyargıları besleyen bu yaklaşımdan çok farklıdır.

    Öncelikle bilinmeli ki, bu dönemin gazacı Türkmenleri arasında çok farklı bir inanç atmosferi sözkonusu. Bu anlayış heterodoks, yani bilinen dinsel esaslara aykırı ve eski gelenekler temelinde biçimleniyor. 8. ve 11. yüzyıllarda karşılaştıkları zorla Müslümanlaştırma baskısına boyun eğmiş, ancak kendi eski inançlarını da bırakmayan, biçimlenmiş bir Müslümanlıktan bütünüyle uzak, karma bir dinsel senteze sahip bir toplulukla karşı karşıyayız. Bundandır ki Hıristiyanlığı ötekileştiren bir algı söz konusu değildi.

    Hatta Hıristiyan komşularıyla gazaya çıkıp ganimet paylaşımına bile rastlanmaktadır (C. Kafadar).
    Göçebe demokrasisi ve Kızılbaşlık ile örtüşen bir inanç atmosferi sözkonusu. Bu ise gaza'nın, Türkmen topluluklarının yerleşim ve geçim olanakları elde etmeye yönelik arayışları temelinde biçimlenmesini sağlıyor. Osmanlı Devleti de, dinsel düşmanlık temelinden kopuk böylesi bir gaza anlayışı üzerinden kurulacaktı.

    Yunus Emre, Hacı Bektaş, (... ) Baba ishak gibi büyük Alevi-Türkmen şeyh (baba)lerinin anladığı ve telkin ettiği islamiyet, Türk Şamanizmi ve sair menşelerden gelen inanışların, halka kadar inmiş, geniş tasavvufi fikirlerle imtizacından mürekkep olup, medrese mensuplarının dar Şeriat kaidelerine karşı lakayd bir mahiyette idi.

    " Bu sebeple kendilerine mensup olan cemaatlerin, inanış ve yaşayışları islamiyete aykırı olsa dahi buna pek ehemmiyet vermiyorlardı... "

    Anadolu gibi birçok akidelerin kaynaştığı bir içtimai muhitte yaşayan bu Türkmen şeyhlerinin bir kısmı yalnız doğrudan doğruya kendilerine mensup Şii-ƒ Şamani hayat ve akidelerine bağlı Türkmenlerin değil, Sünni Türklerin ve hatta Hıristiyanların bile, bilhassa ölümlerinden sonra, velileri haline gelmişlerdi
    (Osman Turan)

    Özetle 13. yy. Anadolu'su, ehli-Sünnet harici dinsel atmosferiyle bugünkünden çok farklıdır. 14. yüzyılda Nigidi Kadı Ahmet 'in belirttiği gibi, cihanın bu gibilerle dolu olduğu söylenmekte, ''tanınmış Osmanlı Tarihi yazarı Jorga'nın eserinde kaydettiği bir Venedik belgesinde (... ) Osmanlı Anadolusu'nda ahalinin beşte dördü Şii (Alevi) olarak gösterilmektedir'' (T. Akpınar).
    Bu tabloya bir abartı rezervi koysak bile söz konusu atmosfer budur. Nitekim Osmanlı'nın ilk iktidar dönemlerinde de, bu alabildiğine gevşek ve kurallardan uzak dinsel anlayışı görüyoruz. Örneğin ''Orhan Gazi'ye ait Vakfiyyede, Bursa'nın zaptında büyük himmeti ve askeri coşturarak zaferde katkısı olan heteredoks derviş Geyikli Baba'ya bir kısım arazi ile iki yük şarap ve iki yük rakı verilmesi kaydı ... son derece dikkati çekici(H. Z. Ülken). Sözkonusu bu Geyikli Baba, kendiniBaba ilyas müridiyim, Seyyid Ebu'l Vefa tarikatindenim'' (Aşıkpaşazade) diye tanımlar. Ebul Vefa yolağının aradaki temsilcisi olan Baba ilyas ise, bilindiği gibi Selçuklu imparatorluğu'na karşı gelişen büyük ayaklanmanın (1240) önderidir.

    S. Divitçioğlu'nun da belirttiği gibi Ertuğrul Bey de Babai-Vefai inancına bağlıdır ve oğul Osman'ın, Bey olur olmaz yanına Ede Balı gibi bir Vefai halifesini alması dinsel kimliğinin sonucudur. Onun gerçek adının Osman değil Otman olduğu da anımsanırsa kuruluştaki Osmanlının sonraki ve resmi tarihçiliğin kurguladığı Osmanlıdan tümüyle farklı olduğu daha net anlaşılır. Bu realitenin değişimi ise, sadece tarih yazımındaki çarpıtmalarla değil, aynı zamanda korkunç katliamlarla gerçekleştirilecektir.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster