1. 1.
    0
    Kraliçe Kaydefa’ya, Seyahatnâme’nin başka kısımlarında da rastlanmaktadır. Evliya Çelebi, Seyahatnâmesi’nde izmir ve çevresinden bahsederken; Kraliçe Kaydefa’yı Büyük iskender ile çağdaş olarak anlatır ve onun Bergama Kalesi’nin sahibi olduğunu, “Halkalı Pınar” adlı su kaynağındaki balıkların Kaydefa tarafından tılsımlandığını belirtir. Kaydefa hakkında bilgi vermeye devam eden seyyah; Kaydefa’nın izmir Kalesi’nin sahibi olduğunu ve bu kaleyi Büyük iskender’den korktuğu için yapmış olduğunu, Kaydefa’nın kızı Urlice adlı melikenin Büyük iskender’den korktuğu için Urla Kalesi’ni yapmış olduğunu anlattıktan sonra, Selçuklu Sultanı Alaeddin’in veziri Sığla oğlu Ali Bey’in izmir’i Kaydefa’nın soyundan gelen “izmirne” adlı kraliçenin elinden aldığına dair bilgi vermiştir.

    Seyahatnâme’nin izmir kısmında Kaydefa’ya ait ilk tılsım; “Halkalı Pınar” mesiresinde bulunan “Balıklı Göl” ile ilgili tılsımdır. Evliya Çelebi’nin son derece hoş tasvir ettiği Halkalı Pınar mesire yerinin kaynağında bin çeşit balık bulunmakta ve “evliya nazargahı” olması sebebiyle balıklar avlanmamaktadır. Bu balıklar insandan kaçmayan, oraya gezmeye gelen insanlara sıçrayarak çeşitli oyunlar yapan balıklardır. Fakat haftanın her günü erkeklere görünen bu balıklar, kadınların bölgeye geldiği Çarşamba günleri görünmemektedir. Balıkların kadınlara görünmemesinin sebebi ise, Evliya Çelebi’nin oradakilerden öğrendiğine göre, Kraliçe Kaydefa’nın tılsımına bağlanmaktadır (2011: 97).

    Evliya Çelebi, Halkalı Pınar mesire yerini son derece güzel bir şekilde tasvir etmiştir ve tılsımın şekli ve sahibi haricinde vermiş olduğu bilgilerin tamamı kendi gözlemlerinden oluşmaktadır. Evliya Çelebi, tılsımla ilgili bilgiyi naklettikten sonra; “derler” ifadesini kullanmakta ve bu bilginin sözlü bir kaynağa ait olduğuna işaret etmektedir.

    Bu anlatıda tılsım, balıklardadır ve “Kraliçe Kaydefa’nın tılsımıdır” şeklinde ifade edilenler de balıklardır. Tılsımlı balıklar, Türkiye’nin pek çok yerinde görülen “Balıklı Göl” veya “Evliya Balıklar” adı altındaki anlatmaların bir benzerini oluşturmaktadır. Bu anlatmalarda, çeşitli nedenlere bağlı olarak kutsal kabul edilen balıklar, ziyarete gelenler tarafından beslenir, ama hiç bir zaman avlanmazlar. Balıkların bulunduğu mekân da bir ziyaret yeridir.2 Halkalı Pınar mesiresi ve tılsımlı balıklar, hem mekân hem de balıkların avlanmaması bakımından benzer anlatmalarla örtüşür.

    Halkalı Pınar’daki balıkların erkeklere görünmelerine ve hatta onların ellerinden yemek yemelerine rağmen, Çarşamba günü gelen kadınlara görünmemeleri dikkat çekicidir. Buradan hareketle kadınların bu mesire yerine Çarşamba günleri geldiğini söylemek mümkündür. Çarşamba günü, günümüzde kadınların toplanma, eğlenme ve hamam günü olarak farklı bir özellik gösteren günler arasındadır. Çarşamba günü; eski Türk inançları ve uygulamalarına bağlı olarak yapılan birçok uygulamanın, Türk dünyasının genelinde özellikle de Türkiye’de tedavi ve sağaltma amaçlı uygulamaların, yapıldığı özel bir gün olarak dikkat çekmektedir (Kabak2011: 170).

    Evliya Çelebi’nin izmir ve çevresiyle ilgili olarak aktardığı ikinci tılsım anlatması, Kraliçe Kaydefa’nın sureti ile ilgilidir. Bugünkü adıyla Kadifekale’nin; “batı kapısının iç kısmındaki kulenin iki adam boyu yüksek bir noktasında ve bir küçük kemer altında Kaydefa’nın beyaz ham mermerden sureti (heykeli) bulunmaktadır.” Bu suret, Evliya Çelebi tarafından; “canlı gibi, ne tarafa dönersen o tarafa bakar, gülersen güler gibi ve ağlarsan ağlar gibi görünür” şeklinde tasvir edilmiştir. Kraliçe Kaydefa’nın suretinin yönünün kuzeye doğru baktığını belirten Evliya Çelebi, bu suretin tılsımlı olduğunu ve orada bulunan büyük bir hazineyi koruduğunu belirtir ve hazinenin saklı olduğu kulenin diğer burçlardan daha sağlam yapılmış olduğuna dair gözlemiyle bu inanmayı destekler (2011:100).

    Kaydefa suretindeki tılsımın işlevi hazineyi korumaktır. Evliya Çelebi; Kaydefa’nın mermer sureti hakkında bilgi verirken kendi gözlemlerini paylaşır, ancak bu suretin tılsımı hakkındaki anlatmayı aktarırken “derler” ifadesini kullanarak, bu bilginin sözlü bir kaynağa ait olduğuna işaret etmektedir.

    Evliya Çelebi’nin izmir ve çevresi hakkında bilgi verirken anlatmış olduğu üçüncü tılsım, Kadifekale’deki hazinenin saklandığı burcun dış cephesinde bulunan ve Kraliçe Kaydefa’nın kendi eliyle diktiği ağaçla ilgilidir. Kaydefa’nın suretinin bakışlarının çevrili olduğu tarafta bulunan bu ağaç da Kaydefa’nın hazinesini korumaktadır. Hazine ile yakın olduğu düşünülen ağaç, kırık dalına dokunanı felç etmiş, yakılması halinde ise ölümlere sebep olmuştur. Evliya Çelebi, tarih belirtmeden bir gün şiddetli esen rüzgâr nedeniyle bu ağacın bir dalının kırıldığını, Hasan Beşe adında bir kişinin bu dalı evine zütürüp yaktığını ve bunun üzerine eşi, üç cariyesi, üç çocuğu ve aynı mahallede oturan on yedi kişinin ölümüne sebep olduğunu, Hasan Beşe’nin ise bir kolunun felç olduğunu, uzun zaman öyle yaşadıktan sonra vefat ettiğinin kendisine anlatıldığını belirtir. Evliya Çelebi, bu efsanenin gerçekliğine de gönderme yaparak, bu yaşananların çok eskiye dayanmadığı bilgisini de eklemiştir

    Evliya Çelebi; “Yeryüzünde yedi iklimi yedi gezegen gibi gezip dolaştım, o şekilde tuhaf garip ağaç görmedim” diyerek, ağacın tılsımı hakkındaki anlatmayı kendi gözlemleriyle de destekler ve anlatmanın inandırıcılığını artırır. Evliya Çelebi bu tılsımlı anlatmada; kendi gözlemlerinin yanı sıra, çevredeki yaşlılardan duyduklarına ve “Yanvan Tarihi”nden aldığı bilgilere yer vermiştir. Evliya Çelebi, “Yanvan Tarihi”ni kaynak göstererek ağacın Kraliçe Kaydefa tarafından dikildiği bilgisini verir. Kraliçe Kaydefa’nın sureti ve Kaydefa’nın kendi eliyle dikmiş olduğu ağaç, esas itibariyle aynı işleve dönüktür ve ikisi de Kaydefa’nın hazinesini koruma amaçlı olarak tılsımlanmışlardır.

    Bu tılsımlı ağacın koruyuculuk işlevinin dışında, bir başka işlevi de Evliya Çelebi’nin anlattığı üzere sağaltmadır. Bu olağanüstü ağacın yağı yetmiş iki hastalığın şifasıdır. izmir’in Türk ve Müslüman kimliğinden önceki bir döneme işaret eden ve şehrin kurucusuyla ilişkilendirilen bu tılsımlı ağaç anlatmasındaki ağacın özellikleri, Türk kültüründeki kutsal ağaçlarla benzerdir. Türk kültüründe ağaçla ilgili olarak yapılan çalışmalara bakıldığında, kutsal ağaçların genel olarak sağlıklı ve genç kalmayı, uzun yaşamayı ve ölümsüzlüğü sağlama işlevlerine sahip olduklarına inanıldığı görülmektedir. insanlar hastalıklardan, sıkıntılardan, felâketlerden kurtulmak için ya da Tanrı’dan dilenen bir isteğinin yerine gelmesi için bu kutsal ağaçları araç olarak kullanırlar.

    MiLLÎ FOLKLOR-Üç Aylık Uluslararası Kültür Araştırmaları Dergisi
    ···
   tümünü göster