1. 1.
    0
    Hayatım boyunca kendimi bir yazar, bir şarkıcı, bir düşünür ne bileyim bir sanatçıyla özdeşleştirmek istedim. Kendisini her televizyonda gördüğümde, eserleriyle her karşılaştığımda “hah!” tam benim kafamdan birisi… Hah! aynı benim gibi birisi…” diyebileceğim birisiyle karşılaşmak istedim. Ama kısmet değilmiş, böyle birisi şimdiye kadar karşıma çıkmadı.

    Aslında yalan söyledim. Hiçbir zaman kendimi özdeşleştireceğim birisini aramadım. O zaten her zaman yanı başımdaydı. Ama ne yazık ki bu durumdan çok fazla utanıyordum. Bir süre ona uğramamaya, yanına yaklaşmamaya, ondan kaçmaya çalıştım ama olmadı. En sonunda gerçeği kabul etmeye karar verdim. Ben diğer insanlar gibi yaşamımı, hayata bakış açımı Jim Morrison, John Lennon ya da Dostoyevski’yle özdeşleştirmiyor, kendimi onlar gibi göremiyordum. Ben ne yazık ki köşedeki sokaktaki bim marketiydim.

    Sattığı ürünleri reyona koymak yerine kolilere istiflemesiyle; incin. özensiz ama samimi yapısıyla tıpkı bana benziyordu. Asla bir migros ya da bauhaus olamayacaktı ya da belki de olmak istemiyordu (tam bilemiyorum). Migros’lardaki gibi müzik yayını yaparak müşterisinin gaza gelip daha çok alışveriş yapmasını sağlayacak kadar kurnaz değildi. ne tam şehirli ne tam köylüydü, arada sıkışmış acı çeken bir hali vardı bim’in. Belki bu anlattıklarım da tırt bir çıkarım olabilir ama ben böyle düşünüyorum, ne yapayım. O gün de Kuledibi’ndeki Bim’den alışverişimi yapmış elimde poşetimle istiklal Caddesi’nden yürüyerek evime doğru gidiyordum. gerçekten güzel bir gündü…

    Yürürken on metre ilerimde hararetli bir şekilde tartışan Memo Tembelçizer ve Faruken Bayraktare’yi gördüm. Demin size anlattıklarımı bu iki dosta da anlatmalıydım. Koştum, arkalarından yetiştim. “Abi meraba, nasılsınız?” diye konuya girmek için açılış yaptım. Beni çoşkuyla karşılamalarını beklerken yanıldım. Kuru bir “eh n’olsun”la yetindim. Sıkıntılıydılar. “N’oldu abi, bi durum mu var?” dedim anlattılar. Memo, Faruk aAbi’nin aklına uyup bi mobilet almak istemiş, hatta bu iş için gitmişler 500 milyon kapora bile yatırmışlar ama sonra daha ucuza bi mobilet bulup almaktan vazgeçmişler. Buraya kadar her şey normal. Fakaaat, bu kaporayı alan şerefsiz, çocukların parasını bi türlü geri vermiyormuş. Her gittiklerinde ya yok dedirtiyormuş ya da “Abi ben size yarın versem.” gibi ağızlarla oyalıyormuş.

    Ben tabiî her insan evladı gibi bu duruma sinirlendim. “Yav memocuğum Allah aşkına, motogiblet senin neyine Allah aşkına ya! Sen de benim gibi bir Bim insanısın. Neyine senin motogiblet!” diye kükredim. Memo meseleye tam vakıf olmadığı için Bim kısmını anlamadı ama “Ne motogibleti be oğlum, altı üstü bi mobilet alıcam. Ayağımı yerden kessin, işimi görsün yeter.” diye itiraz etti. “Hah!” dedim. “işte tipik bir Bim insanı davranışı. ‘işimi görsün yeter’miş… Sen hiç şu hayatta gösteriş isteme, hiç daha fazlasını isteme emi Memocuğum!” dedim. Kızarken aslında Memo’ya değil Memo kisvesi altındaki kendime kızdığımın farkına vardım. Hemen konuyu değiştirdim. Bir müddet daha kaparo meselesini konuştuktan sonra gidip kaparoyu hep beraber istemeye karar verdik. Giderken Faruk Abi’ye “Abi Memo adamdan parayı isterken biz de elimizi sürekli belimize zütürelim. Hani ‘biz de boş değiliz, yanımızda emanet var’ babında mesaj veririz adamlara. Bilirim bu gibi heriflerin gözünü korkutmazsak, ‘Bakın biz mafyayız, adamın g.tünü keseriz icabında’ mesajı vermezsek hayatta paramızı geri vermezler” dedim. Faruk Abi önce elimdeki poşete, sonra da “Lan bozma benim ağzımı” dercesine bana baktı. Ben de hemen hatamı anlayıp utandım.

    Neyse fazla uzatmayayım, gittik, arka sokaklardaki köhne bir hana girdik. Hana girene kadar kendime çok güveniyordum ama merdivenleri çıktıkça özgüvenimde bir kırılma yaşandı. Ve memo parayı isterken sanki benim onlarla hiç alakam yokmuş gibi, sanki “Abi ben başka bir mevzu için geldim” der gibi, evet tıpkı bir yavşak gibi onlardan uzak durmanın en akıllıcası olduğuna karar verdim. Nihayetinde Memo derin bir nefes aldı ve “Abi bizim kaparo vardı da…” dedi. Adam “Ha! Tabiî buyrun” diyerek Memo ile Faruk Abi’ye paralarını geri verdi. Sonra bana döndü, “Sizin ne vardı birader?” dedi. “Şeyy abi, ben arkadaşlarla beraberim” dedim. Paramızı kurtarmanın sevinciyle çıktık oradan. yolda giderken “abi bi yerde oturup bi şeyler içelim, hem bi şeyler içeriz hem de size anlatmak istediğim bir çıkarımım, bir hayat çözümlemem var” dedim. Kabul etmediler ben de eve gittim.
    Evde oturup Bim’den aldığım Le’porta’yı içerken “Acaba şu dünyadaki tek Bim insanı ben miyim?” diye düşündüm. Sonra geğirdim, Le’porta’nın asidi olmayan asidi burnumu yakmadı. Hava kararıyordu, güzel bir gündü. evet gerçekten güzel bir gündü…
    ···
   tümünü göster