1. 101.
    0
    Sarmış yine âfâkını bir dûd-ı munannid,
    Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid.
    Tazyîkının altında silinmiş gibi eşbâh,
    Bir tozlu kesâfetten ibâret bütün elvâh;
    Bir tozlu ve heybetli kesâfet ki nazarlar
    Dikkatle nüfûz eyleyemez gavrine, korkar!
    Lâkin sana lâyık bu derin sürte-i muzlim,
    Lâyık bu tesettür sana, ey sahn-ı mezâlim!
    Ey sahn-ı mezâlim…Evet, ey sahne-i garrâ,
    Ey sahne-i zî-şâ'şaa-i hâile-pîrâ!
    Ey şa'şaanın, kevkebenin mehdi, mezârı
    Şarkın ezelî hâkime-i câzibedârı;
    Ey kanlı mahabbetleri bî-lerziş-i nefret
    Perverde eden sîne-i meshûf-ı sefâhet;
    Ey Marmara'nın mâi der-âguuşu içinde
    Ölmüş gibi dalgın uyuyan tûde-i zinde;
    Ey köhne Bizans, ey koca fertût-ı müsahhir,
    Ey bin kocadan arta kalan bîve-i bâkir;
    Hüsnünde henüz tâzeliğin sihri hüveydâ,
    Hâlâ titrer üstüne enzâr-ı temâşâ.
    Hâriçten, uzaktan açılan gözlere süzgün
    Çeşmân-ı kebûdunla ne mûnis görünürsün!
    Mûnis, fakat en kirli kadınlar gibi mûnis;
    Üstünde coşan giryelerin hepsine bî-his.
    Te'sîs olunurken daha, bir dest-i hıyânet
    Bünyânına katmış gibi zehr-âbe-i lânet!
    Hep levs-i riyâ, dalgalanır zerrelerinde,
    Bir zerre-i safvet bulamazsın içerinde.
    Hep levs-i riyâ, levs-i hased, levs-i teneffu';
    Yalnız bu… ve yalnız bunun ümmîd-i tereffu'.
    Milyonla barındırdığın ecsâd arasından
    Kaç nâsiye vardır çıkacak pâk u dirahşan?

    Örtün, evet, ey hâile… Örtün, evet, ey şehr;
    Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!..

    Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;
    Kaatil kuleler, kal'alı zindanlı saraylar;
    Ey dahme-i mersûs-i havâtır, ulu ma'bed;
    Ey gırre sütunlar ki birer dîv-i mukayyed,
    Mâzîleri âtîlere nakletmeye me'mûr;
    Ey dişleri düşmüş, sırıtan kaafile-i sûr;
    Ey kubbeler, ey şanlı mebânî-i münâcât;
    Ey doğruluğun mahmil-i ezkârı minârat;
    Ey sakfı çökük medreseler, mahkemecikler;
    Ey servilerin zıll-ı siyâhında birer yer
    Te'mîn edebilmiş nice bin sâil-i sâbir;
    "Geçmişlere rahmet!" diyen elvâh-ı mekaabir;
    Ey türbeler, ey herbiri pür-velvele bir yâd
    iykâz ederek sâmit ü sâkin yatan ecdâd;
    Ey ma'reke-i tîn ü gubâr eski sokaklar;
    Ey her açılan rahnesi bir vak'a sayıklar
    Vîrâneler, ey mekmen-i pür-hâb-ı eşirrâ;
    Ey kapkara damlarla birer mâtem-i ber-pâ
    Temsîl eden âsûde ve fersûde mesâkin;
    Ey her biri bir leyleğe, bir çaylağa mavtın
    Gam-dîde ocaklar ki merâretle somurtmuş,
    Yıllarca zamandan beri, tütmek ne…unutmuş;
    Ey mi'delerin zehr-i tekâzâsı önünde
    Her zilleti bel'eyleyen efvâh-ı kadîde;
    Ey fazl-ı tabîatle en âmâde ve mün'im
    Bir fıtrata makrûn iken aç, âtıl ü âkim;
    Her ni'meti, her fazlı, her esbâb-ı rehâyı
    Gökten dilenen züll-i tevekkül ki.. mürâyi!
    Ey savt-ı kilâb, ey şeref-i nutk ile mümtâz
    insanda şu nankörlüğü tel'in eden âvâz;
    Ey girye-i bî-fâide, ey hande-i zehrîn;
    Ey nâtıka-ı acz ü elem, nazra-i nefrîn;
    Ey cevf-i esâtîre düşen hâtıra: nâmus;
    Ey kıble-i ikbâle çıkan yol: reh-i pâ-bûs;
    Ey havf-i müsellâh, ki hasârâtına râci'
    Öksüz, dul ağızlardaki her şevke-i tâli';
    Ey şahsa masûniyyet ü hürriyyete makrûn
    Bir hakk-ı teneffüs veren efsâne-i kaanûn;
    Ey va'd-i muhâl, ey ebedî kizb-i muhakkak,
    Ey mahkemelerden mütemâdî sürülen hak;
    Ey savlet-i evhâm ile bî-tâb-ı tahassüs
    Vicdanlara temdîd edilen gûş-ı tecessüs;
    Ey bîm-i tecessüsle kilitlenmiş ağızlar;
    Ey gayret-i milliye ki mebgûz u muhakkar;
    Ey seyf ü kalem, ey iki mahkûm-ı siyâsî;
    Ey behre-i fazl ü edeb, ey çehre-i mensî;
    Ey bâr-ı hazerle iki kat gezmeye me'lûf;
    Eşrâf ü tevâbi', koca bir unsûr-ı ma'rûf;
    Ey re's-i fürûberde, ki akpak, fakat iğrenç;
    Ey taze kadın, ey onu ta'kîbe koşan genç;
    Ey mâder-i hicranzede, ey hemser-i muğber;
    Ey kimsesiz, âvâre çocuklar… hele sizler,
    Hele sizler…
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster