/i/Soruları Alayım

    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    -1
    kukulu kızın kukusu

    memo fik doğrusunda diyar diyar gezerken

    toz topraklı yolları tabanıyla ezerken

    gezdiği diyarlarda güzel dilberler bulup

    şahane damlarına kötlerine fik sokup

    arzusunca domaltmak hayali kuruyordu

    sık sık otuzbir için molaya duruyordu

    yine durdu bir ara, semayı seyre daldı

    dam hayali kurarak fiki eline aldı

    attırırken sarsıldı heyecanından o an

    bin güvercin uçuştu yaslandığı ağaçtan

    memo kuşlara bakıp iç çekti derin derin

    dedi kendi kendine "dam ürkek bir güvercin,

    az yanaşsam hemencik kanatlanıp uçuyor,

    değil fike tünemek, kafasına sıçıyor!.."

    o böyle söylenince bütün kuşlar dağıldı

    yalnızca bir tanesi süzülerek alçaldı

    pır pır ederek kondu barrağının başına

    sakin huylu memo'yu çevirerek şaşkına

    kuşa çok benzese de kuş muş değildi fakat

    bildiğimiz damcıktı kanatlı bu mahlukat

    memo dedi "herhalde sen benim kısmetimsin

    kendini fiktirmeden söyle bana sen kimsin?.."

    kanatlı dam bir süre ses çıkarmadan sustu

    sonra ötermiş gibi cıvıl cıvıl konuştu:

    "kendimi fiktirmeyi nasıl isterim bilsen

    lakin yapmamam için var malesef bir neden

    eğer zamanın varsa, tanıtırken kendimi

    anlatayım da dinle hüzünlü hikayemi

    eskiden bir kız vardı, çok severdi barrağı

    i̇smi kukulukız'dı, kukusu tek varlığı

    her önüne gelene kukuyu fiktirirdi

    her fiki tereddütsüz, kukuya ittirirdi

    ona fik sokan herkes kukusuna bayıldı

    kukusunun şöhreti kırk diyara yayıldı

    bir gün kırk iki dağın ardından bir cin çıktı

    bu çirkin korkunç cinin tek arzusu damcıktı

    bir anda dağlar aşıp kızın yanına geldi

    kukulukız'ın damı o an kuruyuverdi

    'domal ben de fikeyim' dedi korkutucu cin

    'geldim buraya kadar sana fik sokmak için'

    lakin dam kurumuştu cinin çirkinliğinden

    fikilmek gelmiyordu damcığın hiç içinden

    yine de kız korkudan domaldı yavaş yavaş

    titrekçe fısıldadı: 'tut barrağını, yanaş'

    cin kıllı avucunu donuna soktuysa da

    tutamadı fikini, bakakaldı kukuya

    domalık kötte kuku şöyle bir kıpırdandı

    kuş oldu kanatlandı, uçarak havalandı

    kukulukız çaresiz boyun eğmişti cine

    amma kukunun yoktu tahammülü fikine

    dam kuş olup kaçınca cin öfkeden kudurdu

    geçti kukusuz kızın karşısına oturdu

    dedi 'madem sen benden kukunu esirgedin

    herkese fiktirdiğin ddıbını fiktirmedin

    o halde artık kimse fikemesin kukunu

    senden haber kesilsin unutsunlar kokunu

    bundan sonra damından daim ayrı olasın

    fikfik seni bulmasın fikten ayrı kalasın'

    cin bunları söyledi ortalıktan yok oldu

    ayak bastığı yerde bir kule peydah oldu

    bu kulede ne kapı ne de pencere vardı

    boyu desen nerdeyse beş yüz arşın kadardı

    kızcağız hapis kaldı kulenin külahında

    göremedi gün yüzü sonraki hayatında

    nice yiğit er kişi kuleye tırmandılar

    'hey, kukulu! kukulu!' diyerek bağırdılar

    külahın derunundan duyuldu bazen bir ses

    'kukumu istiyorum' diyen zayıf bir nefes

    ve lakin hiç birisi muvaffak olamadı

    kızı çıkarmak için bir delik bulamadı

    i̇şte ben bu öyküde bahsi geçen kukuyum

    korkudan üzüntüden halen bak kupkuruyum

    kukulukız kukusuz, kukusu ise susuz

    barrak yolu gözleriz tamamiyle umutsuz... "

    memo sordu "hey kuku, bu dev kule nerdedir?"

    kuku dedi "çimenlik çift tepeli yerdedir"

    memo sordu "hey kuku, o cinden kurtarırsam

    memo'ya da kukuyu fiktirirsin sanırsam?"

    kuku dedi "bir kurtar beni cinden kuleden

    ondan sonra bırakma sakın beni fikmeden

    her kim kukulukız'ı kukuya kavuşturur

    fikini dama sokar memeyi ovuşturur

    kukulukız hazırken zaten her türlü fike

    kurtaran kişi doymaz kukudan fike fike

    lakin kolay iş sanma kızı ordan kurtarmak

    işten bile değildir bu yolda mefta olmak... "

    memo dedi "gidelim, biz kuleye varalım

    kukulu bir kız varsa fikimizi banalım"

    damcık kanat çırparak havada ilerledi

    memo dama bakarak yolunu belirledi

    fikfik arzusu ile çabucak yol aldılar

    upuzun bir menzile tez vakitte vardılar

    ulaştıkları vakit kulenin tam dibine

    memo dedi "hey kuku, uç hele gök yüzüne

    i̇ncele bir çevreyi yukarıdan bakarak

    söyle bana var mıdır etrafta uzun kavak?"

    kuku uçup seyretti etrafta ağaçları

    dedi "bir yıl uzakta gördüm ben kavakları"

    memo yalın ayakla yürüdü tam bir sene

    kavaktan yüz dal kesti döndü tekrar geriye

    kulenin mevkisine bir yıl sonra varınca

    dikti yüz fidan dalı kulenin etrafınca

    altı ay uzaktaki dereden su taşıdı

    yazın kan ter içinde daşşağını kaşıdı

    suladı fidanları tez boy atsınlar diye

    ellerini ısıttı kışın sıcak fikiyle

    çimenlik tepelere oturup bahar vakti

    attırıp çimenlere bol bol otuzbir çekti

    kuku onu seyretti hiç bir şey anlamadan

    tam sekiz bahar ve yaz geçip gitti aradan

    sekizinci sonbahar birazcık sert başladı

    dumanlı fırtınalar ortalığı kapladı

    hızlı rüzgar estikçe kavaklar sallandılar

    eğilip bükülerek kuleye yaslandılar

    rüzgarın girdapları kuleyi sarmaladı

    kavakların dalları kuleyi tırmaladı

    rüzgar bir o taraftan bir bu yandan esince

    kavakların dalları birbirine geçince

    ağaçlar duvarları her yandan kavradılar

    sanırsın ki kuleyi tutup avuçladılar

    yekvücut kavaklara adeta kuvvet doldu

    kule rüzgar önünde artık zorlanır oldu

    memo dedi "hey kuku, git de külaha tüne

    yakın artık kavuşman kukulu'nun kötüne"

    kuku gidip konunca kulenin külahına

    sarsılmaya başladı kule onun altında

    kuku ne olduğunu henüz anlıyamadan

    atmıklar boşandılar kulenin kafasından

    koskocaman dev kule oluk oluk attırdı

    cümle çevre ormanı atmık ilen batırdı

    barrak gibi kulenin attırışı bitince

    beş yüz arşınlık boyu bir arşına inince

    ortada bir kız kaldı atmıklara bulanmış

    ayrı olan kukusu damcığına yamanmış

    bir de cin çimenlerde uzanmış yatıyordu

    attırış sonrasında anlamsız bakıyordu

    kukulukız dedi ki "şimdi gördüm herşeyi

    ancak anlayabildim kuledeki gerçeği

    çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış

    hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış

    ne mutludur ki bana esaretten kurtuldum

    artık pek nemli olan kukuma da kavuştum!.."

    memo dedi "kukulu, kukun bana söz verdi

    'beni kurtarır isen fikersin beni' derdi"

    kukulukız memo'yu hiç işitmedi bile

    meşguldü çirkin cinin iri barrağı ile

    bir yandan dev barrağa durmuş domalıyordu

    bir yandan da seslice şöyle bağrınıyordu:

    "çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış!

    hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış!

    görseydim çirkin cinin şu kocaman fikini

    reddetmezdim elbette o vakit fikfikini!

    amma halen geç değil, ona hep domalayım!

    şu güzelim kukumu hep ona vurdurayım!.."

    aşık memo anladı, sözler tutulmayacak

    otuzbircinin fiki dama sokulmayacak

    uçarı bir kukunun takılıp kanadına

    fikfik arzulayarak gelmişti bu diyara

    bulduğu fikfik yine başkasının fikfik'i

    onun payına düşen otuzbirdir tabi ki

    i̇sterdi ki barrağı kanatlı bir fik olsun

    uçarak kendisine uçan damcıklar bulsun

    böyle böyle düşünüp sıvazladı fikini

    cinle kızı seyredip çekti otuzbirini

    dedi "memo, bak yine gitmenin vakti geldi

    başka yerde otuzbir çekmenin vakti geldi
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster