/i/İnanç

İnanç
  1. 1.
    +3 -1
    Eğer Ay'ın ikiye ayrılması meydana gelseydi umuma malum olurdu, herkes bilirdi, bütün insanlık tarihi nakletmesi lazım gelirdi? deniliyor.

    CEVAP: Ay'ın ikiye ayrılması, peygamberlik davasına delil olmak için, o dâvâyı işiten ve inkâr eden hazır bir cemaate, gecede, uyku vaktinde, âni olarak gösterildiğinden, hem ay'ın farklı yerlerde farklı zamanda doğuşu ve sis ve bulutlar gibi görmeye engel sebeplerin varlığı ile beraber, o zamanda medeniyet, teknoloji yayılmadığından ve hususî kaldığından ve gökyüzündeki gözetlemeler pek az olduğundan, bütün dünyanın hertarafına görülmek, umum tarihlere geçmek elbette lâzım değildir.

    Kur’ân’ı inkâr eden o kafirlerden hiçbir kimse, kur'an da geçen ayeti yalanlamasına, yani ihbar ettiği şu olayın inkârına ağız açmamışlar. Eğer o zamanda o hadise o kafirlerce kesin ve meydana gelmiş bir hadise olmasaydı, şu ayeti kullanarak gayet dehşetli bir yalanlamaya ve Peygamberin davasının iptaline hücum göstereceklerdi. Halbuki, şu olaya dair siyer ve tarih, o olay ile münasebettar kafirlerin olayın meydana gelmemesine dair hiçbir şeyini nakletmemişlerdir.

    Yalnız, o hadiseyi gören kafirler “Sihirdir“ demişler ve “Bize sihir gösterdi. Eğer diğer taraflardaki kervan ve kafileler görmüşlerse gerçektir. Yoksa bize sihir etmiş” demişler. Sonra, sabahleyin Yemen ve başka taraflardan gelen kafileler haber ettiler ki, “Böyle bir hadiseyi gördük.” Sonra kafirler, Fahr-i Âlem (a.s.m.) hakkında—hâşâ!—”Yetim-i Ebu Talib’in sihri semâya da tesir etti” dediler.

    Mu’cize, peygamberliğin ispatı için, inkar edenleri ikna etmek içindir, zorla inandırmak için değildir. Öyle ise, peygamberlik davasını işitenler için, ikna edecek bir derecede mu’cize göstermek lâzımdır. Diğer taraflara göstermek veyahut zorlama derecesinde apaçık göstermek, Hakîm-i Zülcelâlin hikmetine aykırı olduğu gibi, sırr-ı teklife dahi muhaliftir. Çünkü, akla kapı açmak, idareyi elinden almamak, sırr-ı teklif gereğidir. Eğer Fâtır-ı Hakîm, Ay'ın ikiye ayrılmasını, feylesofların isteklerine göre bütün âleme göstermek için bir iki saat öyle bıraksaydı ve insanların umum tarihlerine geçseydi, o vakit diğer semavi olaylar gibi, ya peygamberlik davasına delil olmazdı, risalet-i Ahmediyeye (a.s.m.) hususiyeti(ilişkisi) kalmazdı; veyahut apaçık derecede öyle bir mu’cize olacaktı ki, aklı zorlayarak, aklın iradesini elinden alacak, ister istemez peygamberliği tasdik edecek; Ebu Cehil gibi kömür ruhlu, Ebu Bekr-i Sıddık gibi elmas ruhlu adamlar bir seviyede kalıp, sırr-ı teklif, imtihan sırrı yok olacaktı. işte bu sır içindir ki, hem âni, hem gece, hem uyku vakti, hem Ay'ın farklı yerde farklı zamanda doğuşu, sis ve bulut gibi diğer engeller perde ederek umum âleme gösterilmedi veyahut tarihlere geçirilmedi.

    Şu hadise, gece vakti, herkes gaflette iken, âni bir surette vuku bulduğundan, dünyanın her tarafında elbette görülmeyecek. Bazı kişilere görünse de, gözüne inanmayacak. inandırsa da, elbette böyle önemli bir hadise, haber-i vahid ile tarihlere bâki(kalıcı) bir sermaye(varlık) olmayacak.

    Hem meselâ, o vakit cahillik sisiyle ingiltere'nin etrafı, ispanya’da yeni güneşin batışı, Amerika’da gündüz, Çin’de, Japonya’da sabah olduğu gibi, başka yerlerde başka engel sebeplere binaen elbette görülmeyecek. Şimdi bu akılsız itirazcıya bak: Diyor ki, “ingiltere, Çin, Japon, Amerika gibi milletlerin tarihleri bundan bahsetmiyor; öyle ise vuku bulmamış.”

    Ay'ın ikiye ayrılması, kendi kendine, bazı sebeplerebinaen vuku bulmuş, tesadüfî, doğal bir hadise değil ki, basit, sıradan ve doğal kanunlarına tatbik edilsin. Belki, güneş ve ay'ın Hâlık-ı Hakîmi, Resulünün peygamberliğini tasdik ve dâvâsını aydınlatmak için, harikulâde olarak o hadiseyi yapmıştır. Sırr-ı irşad ve sırr-ı teklif ve hikmet-i risaletingereğiyle, hikmet-i Rububiyetin(ilahlığın) istediği insanlara, delille susturmak için gösterilmiştir. O sırr-ı hikmetin gerektirmedikleri, istemedikleri ve peygamberlik davasını henüz işitmedikleri yeryüzünün dört tarafındaki insanlara göstermemek için, sis ve bulut ve ay'ın farklı zamanlarda doğuşu itibariyle, bazı memleketin ay'ı daha çıkmaması ve bazılarının güneşleri çıkması ve bir kısmının sabahı olması ve bir kısmının güneşi yeni batması gibi, o hadiseyi görmeye engel pek çok sebeplere binaen gösterilmemiş. Eğer umum onlara dahi gösterilseydi, o halde ya peygamberliğin işaretinin neticesi ve peygamberlik mucizesi olarak gösterilecekti; o vakitpeygamberliği apaçık dereceye çıkacaktı, herkes tasdike mecbur olurdu, aklın iradesi kalmazdı—iman ise, aklın iradesiyledir—sırr-ı teklif yok olurdu. Eğer sırf bir sema, gök hadisesi olarak gösterilseydi, risalet-i Ahmediye ile münasebeti kesilirdi ve onunla hususiyeti(özelliği) kalmazdı, peygamberimize özel bir mucize olmazdı..
    ···
   tümünü göster