/i/Dertleşme

Derdini anlatmayan derman bulamaz..
  1. 1.
    +1
    bu yazının başlığına özenilmedi
    belki hayatımın hangi sahnelerinde dikkatli davranmam gerekiyorsa hiç kimse yardımcı olmadı bana. Bir kız ile yemek yerken ona söylemem gerekenleri de kimse söylemedi. Tek başıma öyle kendimce kelimeleri bir araya getirmeye çalıştım hep. Nedendir bilmem ama bugünlerde pek bir başımın çaresine bakmaya meyilli oldum. Ailemin aylık giderlerinin arasında kendi giderlerimi görmek hoşuma gitmiyor, 24 eylül 2014den bu yan’a. iyi de bugün ay’ın kaçı. Bugün günlerden, aylardan saatlerden kaç merak ediyorsunuz belki. Şubatın 11’i yıl 2015. Saat ise 23:51. Şımardım yine galiba.
    Oysa hiç babam şımartmadı beni. Bigibletimi bile 2. El almıştı. Benden önce ona biri yada birileri binmişti. o ilk kullanma duygusundan bihaber şekilde kardeşimle 120metre kare evin çatısız damında bigiblet sürmeye çalışıyorduk. Beni en çok yoran şey ise, su deposunun demirden yapılmış olan borusu idi. Yüz yirmi metrekarenin bana yeten kısmında, bana göre daire olan şekilerde bir tur atarken oraya geldiğimde özenle duruyor bigiblileti üzerinden atlatıyordum, malum yapmasam annemin bana karşı şiddet eğilimi devre giriyordu yine. O da haklıydı. 3 erkek çocuk ve 1 kocanın bütün ihtiyaçlarına yetmeye çalışıyordu ama sadece yetmeye çalışıyordu. Bu yetmeye çalışma çabaları sayesinde bigibletimi bir defa da olsa dışarda sürme şansını yakalamıştım.
    Evimizin hemen aşağsında bulunan caddeye kadar gitme fırsatı yakalamış ve ilk defa bira göbeğimin yamuk haline benzeyen daireleri çizmiyor. Bir çizgi olmuştum. Dümdüz bir çizgi. Güzel bir duygu idi. Zaten daha sonra babamın herkese olan arkadaşlığının sonucunda bir arkadaşı ispitlemişti beni. Herşeyden habersiz tadını çıkarmaya çalışıyordum ama mevsim kıştı ve gündüzler çok kısa idi. Akşam peder bey eve geldiğinde bir daha bigibletin olmayacağını ve benim böyle birşeye kalkışmaman için benden alıkoymuşlardı. Oysa ne olabilirdi ki, az kanayan diz kapaklarından başka ne olabilirdi ki? Herhalde bu kadar yarım kalmış his etmezdim o zaman.
    Keşke o demir borunun üzerinden defalarca geçseydim, belki o zaman o boruyu kırmayı başarsaydım diz kapaklarımında birkaç defa düşme izi olurdu ama o bigiblet bana o kadar kolay gelmemişti. Tatildi, karneleri almıştık, eğitim hayatmın nasıl olacağı hakkında ufacık bir fikrim yoktu. Bizimle yaşayan dayılarım söylemişti sınıfı geçtiğimi o kadar ilgisizdim. Babam söz vermişti bir önceki akşam bana size bigiblet alacam diye, Evet size, benden 1 yaş küçük olan kardeşimle bana. O nasıl bir cümledir ki, bayramda alınan yeni ayakkabıyı giye telaşı o kadar heycanlandırmaz adamı.
    O zamanlar birilerinin yanında çalışan babam, çoğu akşam eve geç geliyordu. Erken geldiğinde ise, erken gelmedi hiç galiba. Hatırlayamadım. Yine sokağımızı caddeye bağlayan köşe’de bir iş makinasının kepçe ağzı gibi bir şey vardı. Oturdum oraya yaklaşık saat 6 gibi. Mevsim kış işte, gündüzler erken bitiyordu ama gündüzler ne kadar erken biterse bitsin babam 1 defa olsun erken gelmemişti eve. Bekledim 6 gibi o köşe başında. Yaklaşık bir buçuk saat kadar ama gelmemişti babam yine üşüyüp burnum aktı saat çok geç olmuştu yine benim için. Yavaş yavaş arkama baka baka gidiyorum, daha o zamanlar parke taşı yapılmamış sokaklarda arkama bakarken BABAM GELiYOR MU ? diye çamurun içine giriyordum. Bir umut işte. Heycanım, adımlarımı her ne kadar ağır atmama neden oldu ise ama babam gelmemişti. O gece babamın gelişini görmedim. Bigibletlerimiz de o zaman diliminde alınmadı zaten. Ellerim üşüdü. Belki daha sonra devdıbını yazarım.
    Aslında devdıbını yazmak istemezdim. Yapacak birşeyler olmadı hayatımda, haber bültenlerinde gördüğüm kar tatilleri benim şehrimde olmamıştı hiç. Tek tatil bizim için 90 tatil diye hitap ettiğimiz yaz tatili idi. Onun planlarıda çok önce’den annem tarafından yapılırdı ama tatildi adı. En çok sevdiğim yönü saat sabah 9 da uyanmam idi. Tatilden 1 ay önce tartışmalar başlardı hangi kuran kursuna gideceğime yönelik. Annemin isteği gerçekleşirdi. Ama son kuran kursuna gidişimdi bu habersiz gidiyordum. Kuran kursuna gittiğim bütün yaz tatillerim kesitli gibi. Hepsi bomboş geçmiş gibiler. Kuzenlerim bize yakın olan devlet hastahanesinin girişinde 5 litrelik plastik yağ kutularında soğuk su satıyorlardı. Merak etmiştim bende. Kendi aralarında güzel paralar dönüyordu. Birgün bende anneme gitmek istediğimi söylemiştim yok demeye getirdi ama kendim hazırladım. Çok mükemmel bir karışım zaten. Sıradan çeşme suyu ve buz. Bildiğimiz kalıp buz. Yola konuldum yaklaşık iki dakika sonra bir köşe başında bekledim. Bir taraftan yolu izliyor bir taraftanda yoldan geçenlere soğuk su satmaya çalışıyordum. içimde bir korku vardı. Ya babam burada beni görse ne yapacağım. O korku ile sürekli tedirgindim. ilk gün babam görmedi ama akşam damda otururken, yine babamın o herkesle olan arkadaşlığı beni ele vermişti tüm gün hastahane bahçesinde ne yaptığıma dair. istifini bozmadan sorusunu sordu.
    -Sen bugün hastahane bahçesinde su mu sattın? Diye. Bu nasıl bir sorudur ki insanın kalbini yerinden çıkaracak kadar ürkütücü bir havada olsun. Hayır diyemedim ama gevelemiş bir şekilde. O sıra yaz yazlarının vazgeçilmez meyvesi olan karpuzu dilimleyip getirmişti annem. Pederin olan bütün hırsı ve akılsızlığı ona kendini düşman edip anneme bir tokat atmasına neden oldu.
    -Neler olmuştu öyle. Ayağımın yanına düşen karpuz dilimlerinden mi bahs edeyim yoksa annemin sessizce ağlamasından mı? O sıra ruhum küçük bedenime dar geldi, o saniye o kadar büyümek istedim ki ama sadece istekle kaldı. Sonra annem teyzemlere gitti, biz o gece yalnız uyuduk, babam dışarı çıktı geri gelmedi. ilk defa annem orada beni yanında istemedi. O duyguyu şuan hatırladım, yarın siz bu yazıyı okurken yine hatırlayacağım.
    ···
   tümünü göster