/i/Tespit

  1. 1.
    +2
    bilirsiniz işte tam takım gelmiştir beton sahaya löbranceyms'imiz.

    altında cleveland ayakkabısı, şortu forması, işte başında bandı, bileklikler, parmaklığı da vardır ayrıca ne takuna yarayacaksa. arkadaşlarının dikili topuna nazire yaparcasına spalding topunu da yanında getirmiştir. vücudunda hiç yara olmadığı halde aylardır diz bölgesindeki sargıyla önemli işlerin adamıyım arada da işte sizlerle takılıyorum imajı verir. sorulmasını bekler dizine noldu diye. soran olursa da cevabı bellidir:

    -geçen haftaki okullar arası maçta ufak bi yaralanma yaşadım sadece, oynayabilir durumdayım.

    kasıntı yürüyüşlerle ilerler sahaya doğru. okul bahçesinin ardında annesi babası izler cocugunu son model arabalarının içinden bakalım çocuğum sosyo-ekonomik düzeyi daha düşük olan arkadaşları* arasında nasıl oynuyor diye.

    aynı aile, cocugunu okul takımına zorla sokturur. baba, çocuğun kolejinin müdürüne yalvar yakar "benim cocugumu da alın okul basket takımına der". müdür pek oralı olmaz, öyle ya herkes zengin bu okulda devlet okuku olsa neyse diye düşünür adamın cebinden çıkan banknotlar müdürün kararını bir kez daha gözden geçirmesini gerektirir(!), beden hocasının ama'larına ragmen çocugu takıma aldırır...

    yedektedir cocuk ama takımdadır. gel gör ki bu cocuk kendinden yirmi santim ufaklardan blok yer. içeri turnikeye girmek ister boyalı alanın yanına yaklaşamaz. üçlük atayım bari der. üçlük çizgisi, normal üçlük çizgisinin 20 santim önünden çizilse bile potayı değdiremez. ama kraldan çok kralcıdır. basketbolu sokakta ögrenmiş yaşıtlarına coach'unun ögrettiği belli başlı ingilizce basketbol terimlerini satar. rivörs der stens der diğerleri anlamaz ama. zaten anlamadığını bilir, ısrarla cümle içerisinde kullanmaya devam eder. arkadaşları ondan top kapmaya çalışırken en ufak bi darbe yedi mi "futbol mu oynuyoruz yeeaa" gibi serzenişlerde bulunur takım arkadşlarına. sertlikten yakınır sürekli bilinçaltında vücudunun onun için önemli olduğu düşüncesini yaşatarak.

    öbür tarafta pazardan alınan tişört, pijamadan bozma şortlarla belki de yırtık 'basketbol ayakkabısı' olmayan bi ayakkabıyla allah vergisi yeteneği olan çocuk vardır. bu çocuk bulunduğu ilin en iyi kulübüne gidebilecek parayı bulabilse veya bi şekilde keşfedilebilse yalnızca bulunduğu muhitin değil belki de bulunduğu ilin medar-ı iftiharı olacak fakat imkansızlıklardan dolayı bu gerçekleşmez.

    yıllar geçer, bu çocuk yine aynı arkadaşlarıyla okulun bahçesinde basketini oynarken o zengin aile çocuğunun istanbul'da fenerbahçe ülker'in genç takımına seçildiği haberi gelir. öyle ya çocuk en verimli çağında güzel güzel eğitilmiştir sadece yap denileni yapmıştır ve başarılı olmuştur, gözükmüştür belki de.

    sosyo-ekonomik düzeyi yerlerde olan oğlan işte tam bu sırada hayata gibtir çekmeyi öğrenir. basket uğruna eğitim hayatını boşladığına mı yansın yoksa profesyonel anlamda baskette bi tak olamadığına mı. başını öne eğer, "hadi arkadaşlar akşam ezanı okunmak üzere, evdekiler bekler haydi evlere dağılalım" der ve gider(ler).
    ···
   tümünü göster