0
Din nereden öğrenilir?
Dinimizi doğru olarak öğrenmek için Ehl-i sünnet âlimlerinin sözbirliği ile kabul ettikleri fıkıh kitaplarını okumak gerekir. Ehl-i sünnet âlimi olan hakiki din adamlarının kabul ve tasdik etmediği kitaplardan ve sözlerden din bilgisi öğrenmeye kalkışmamalıdır! Her din kitabına yahut âlim görünen ve din adamı denilen herkesin sözüne veya kitabına uyarak ibadet yapmak caiz değildir. Ehl-i sünnet olmayan din adamlarının kitaplarına ve sözlerine uymamalıdır! Muteber kitaplardan toplanmış, tercüme edilmiş ilmihali okumalıdır! Böyle tercüme edilmemiş, kafadan yazılmış ilmihal kitaplarını ve uydurma tefsirleri okumak insanı dünya ve ahiret felaketlerine sürükler. (islam Ahlakı)
Tam ilmihal Seadet-i Ebediyye kitabı kelam, fıkıh ve ahlak bilgilerini içine alan çok kıymetli bir eserdir. içindeki bilgilerin hepsi, muteber eserlerden derlenmiştir. Bu kitabı okuyan, dinimizin bütün hükümlerini öğrenir. Bu eseri herkes okuyup, çoluk çocuğuna da okutmalıdır. En güzel hediye, en güzel mirastır.
Kur’an-ı kerimin mânâsı
Sual: Kur’anın bu kadar çok tercümeleri varken herkes niye Kur’anı anlayamasın?
CEVAP
Anayasa kitabı Türkçedir. Hukukçu olmayanlar okursa, farklı görüşler meydana çıkar. Hukukçular arasında bile farklı anlayışlar, hukuki ictihadlar oluyor. Anayasa birçok konuda kanunlara havale eder. Kanunlar birçok hükmü tüzüklere, yönetmeliklere havale eder. Kanunu, tüzüğü, yönetmeliği bilmeden (Anayasaya göre bu iş şöyledir) demek çok yanlış olur. Dinimizde de Kur’an-ı kerimden başka hadis-i şerifler var, icma var, kıyas-ı fukaha var. Ancak bunları bilmekle Kur’an-ı kerim anlaşılabilir, tercümesini okumakla anlaşılmaz.
Köylüye ait bir kanunu hükûmet, doğruca köylüye göndermez, çünkü köylü okuyabilse bile anlayamaz. Bu kanun önce valilere gönderilir. Valiler iyi anlayıp, açıklamasını ekleyerek kaymakamlara, bunlar da daha açıklayarak muhtarlara anlatır. Muhtar da ancak köylü diliyle köylüye söyler. işte Kur’an-ı kerim de, ahkâm-ı ilahiyedir. Kanun-i rabbânîdir. Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde kullarına saadet yolunu göstermiş ve kendi keldıbını insanların en yükseğine göndermiştir. Kur’an-ı kerimin manasını yalnız muhafazid aleyhisselam anlar. Başka kimse tam anlayamaz. Eshab-ı kiram, ana dilleri olarak Arapça bildikleri, edip ve beliğ oldukları hâlde bazı âyetleri anlayamaz, bunların mânâsını Resulullah’a sorarlardı. Hatta Cebrail aleyhisselam bile, Kur’an-ı kerimin mânâsını, esrarını, Resulullah’a sorardı. (S. Ebediyye)
imam-ı Gazâlî hazretleri de buyuruyor ki:
Kur’an-ı kerim Allahü teâlânın kelamıdır. Ağızdan çıkan harfler, ateş demeye benzer. Ateş demek kolay, fakat ateşe kimse dayanamaz. Bu harflerin mânâları da böyledir. Bu harfler, başka harflere benzemez, mânâları meydana çıksa, yedi kat yer, yedi kat gök dayanamaz. Allahü teâlâ kendi sözünün büyüklüğünü, güzelliğini bu harflerin içine saklayarak insanlara göndermiştir. Kur’an-ı kerimi okumadan önce, bunu söyleyen Allahü teâlânın büyüklüğünü anlamalı, kimin sözü olduğunu düşünmeli. Kur’an-ı kerime dokunmak için, temiz el gerektiği gibi, onu okumak için de, temiz kalb gerekir. (Kimya-yı saadet)
Anlamadan da olsa Kur’an-ı kerimi okumak çok sevabdır ve ibadettir. imam-ı Ahmed bin Hanbel hazretleri, Allahü teâlânın, (Anlayarak da anlamayarak da Kur’an-ı kerim okuyan, benim rızama kavuşur) buyurduğunu bildirmiştir. (ihya)
Tümünü Göster