/i/Ben

Discord Sunucumuz Açıldı!
discord.gg/incisozluk
  1. 1.
    +3
    hayal kurmadan büyüdüm desem inanır mısınız bana? hiçbir zaman hayal kurmadığımı söylesem? inanmazsanız da bu benim ne kadar gibimde olur sizce?

    hayatın bana göre anlamı, daha küçücük bir oğlan çocuğu iken bile, yoktu.

    bugün yaşanırdı, dün yaşanmıştı, yarın yaşanacaktı. ne dünü pişmanlıklarla, ne bugünü heyecanlarla, ne yarını endişelerle kirletmenin gereği vardı. çünkü, ne kadar da zayıftı insanoğlu. ne kadar da güçsüz ve nankördü.

    doğduğumda sahip olduğum güçsüz vücut, ama kocaman bir akıl, şimdilerde mana kazanır gibi, yüzüme vurur gibi bir takım hakikatleri.

    hep, anlaşabilmek yeteneğinin, konuşabilmek yetisiyle olan ilişkisinde, üçüncü bir unsura yer vermeyi gerek görmüyor oluşum, görebilmek hasletimi yaralıyormuş, onu anladım.

    diyordum ki, insanlar konuşa konuşa anlaşırlar. ne kadar da aptalmışım.

    zannediyordum ki, anlaşan insanlar, mutlu olurlar, hayvan gibi gibişenler değil. yanılıyormuşum.

    hayvan gibi gibişebilmek içinse hayvan gibi bir penise, bir yarrağa ihtiyaç olduğunu, küçücük bir penisin üzerinde hiçbir kızın hoplama, damarlı kökünü dilleme iştahına sahip olmadığını bilmiyormuşum.

    öğrenmiş oldum.

    sahi, en son ne zamandı, insanlığın kazandığı? akıllılığın, zeki olmanın, ahlaklı olmanın kabul gördüğü? hatırlamıyorum. uykularıma çekilirken yalnızca yüzünü hayal ettiğim kızların, kaç tanesi sizce masum düşüncelerimi, şiirlerimi, hikayelerimi umursuyordu? gülümsüyorum ama acımaktan, sancımaktan.

    utanarak düşünüyorum, neden bu kadar önemli ki, küçüklüğü, büyüklüğü? değer mi özenle temizlediğim dünyama tükürdüğünüze? değdi mi?

    dün gece telefonumun yabancı gelen melodisi kulaklarıma dolduğunda rüyamda nez'in makatını parçalıyordum penisimle. evet, rüyamda. arayan kimdi gecenin bir yarısı? meltem.

    okuldan bi arkadaşımdı. hoşlanıyordum bir zamanlar. hoşlandığımı da kendisine söylemiştim. ama çelimsizliğim, tipsizliğim münasebetiyle beni kendine layık görmemişti. ve fakat iyi kızdı. ara sıra bir araya gelip sinemaya, pikniğe gittiğimiz olurdu. benim anlayışlı biri olduğumu muhtelif zamanlarda kendisi de söylerdi. açtım telefonu.

    -uyandırdığım için çok üzgünüm.

    sesi yorgun, üzgün, bitkindi. belli ki canı çok ama çok yanıyordu.

    -hayrola?

    dedim mallığıma doymayarak. tabii, meraklanmıştım, üzülmüştüm.

    -sevgilimle tartıştım çok kötü. dertleşecek birini bulamadım bu saatte. seni aradım.

    verdiği cevap boğazımda düğüm düğüm olmuştu. yutkunamıyordum ki konuşabileyim. bacaklarımın arasında yok denecek kadar bir acizlikle uyuyan penisimten tiksiniyordum.

    -ne oldu da gecenin bi yarısı aradın çok mu kötü?

    gözlerimi açamıyordum çünkü uyumadan önce attığım üç postanın halsizliği hala üzerimde idi.

    -hı hı. canım yanıyor çok...

    sohbetin devdıbını buraya yazmayacağım arkadaşlar. sadece devamında neyin olduğunu özetle aktaracağım. kısaca, sevgilisi, anal ciks esnasında canını çok yakmış, bu sebeple kavga etmişler ve kız benimle konuşmayı uygun bulmuş.

    peki, benim bu konumda, diğer fuhuş ürününün kızın makatını parçalama konumunda olması gerektiğine hangi huur çocuğu karar veriyor?

    işte cevapsızlık da tam bu noktada ortaya çıkıyor. bir karar mekanizmasının yokluğunu kabulleniyorum. çünkü her türlü binliğe göğüs gersek bile bu denli büyük bir bin sanırım mevcut olamaz.

    telefonu kapatmadan önceki son sözüm: "üzülme."

    ne deseydim? çirkinleşebilirdim, umursamadan kızın neler düşüneceğini. ama insanlığımın dıbına koyayım.

    hata bende miydi, değer verdiğim için? kadın değerlidir, kıymetlidir dediğim için?

    bendeydi.

    avuçlarımın birleşip, gözlerimin gözlerine değdiği bir kız için, ne şiirlerin, ne güzel sözlerin bir değeri vardı. tüm gece boyunca konuşulanlar gece vuku bulacağı malum olan gibiş tiyatrosuna bir girişti sadece.

    ve gibiş için de devasa bir gibe ihtiyaç vardı. çüke değil.

    bu benim neden zoruma gitsin? bir kızın beni küçük penisli olduğum için kınaması, bunu yüzüme vurması neden ağır gelsin bana? öyle ya, neden!

    halbuki, mutluyduk. öyle zannediyordum. memnuniyetsizliği birikip gırtlağına kadar gelmiş, apış arasındaki amcık denen organı doyurabilme sevdasıyla aç olan kız, ne zaman yüreğimi yakan şikayetlerini yüzüme çarptı, o zaman anladım, boyun, enin, hacmin ne kadar önemli olduğunu.

    ne kadar söz sahibi olduğunu tüm bu ölçülerin.

    kabahatliydim, insan olarak kalmanın, insanlığın, anlayışlılığın mutlu olmaya yettiğine inandığım için.

    bu sabah uyandım. bir mide bulantısı ki, sanki midem ağzımda. sol bacağım huzursuz, incecik bir ağrı derinlerinde. tek demlik çayımın yanında fukara kahvaltısı. ekmek, tuz.

    medeniydim kendimce, su içerken ağzımı musluğa dayamıyordum.
    ···
   tümünü göster