/i/Tarih

''Tarih bir meslektir, bir hobi, gevezelik, anekdot ya da asparagas değildir.'' (Pierre Goubert)
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +25
    Buyrun beyler takipte kalın ara ara atıcam böyle hikayeler rezler geldikçe devam edicem

    istanbul'da güneşli bir günün sabahında Topkapı Sarayı'nın avlusunda bulunan Has Oda'nın kapısı açıldı. Başında görkemli bir kavuk taşıyan, uzun boylu genç adam ağır adımlarla arka bahçeye doğru ilerledi. Bu kişi, Osmanlı Devleti'nin kudretli hünkârı Kanûnî'den başkası değildi. işinden vakit bulduğu zamanlarda bir nefes almak için arka bahçeye çıkar, ağaçları ve denizin maviliğini seyrederdi. Deniz, güneş ve ağaçlar o günde çok güzeldi. Fakat ağaçlardan birkaç tanesinin yapraklarını buruşturduğunu gördü. Hemen yanlarına yaklaştı ve dikkatle incelemeye başladı. Az sonra ağaçların rahatsızlıklarının nedenini anlamıştı. Karıncalar sarmıştı güzelim dallarını. Aklına hemen bu ağaçları ilâçlatmak geldi. Böylece ağaçlar karıncalardan kurtulacak ve rahat bir nefes alacaklardı. Fakat birden durakladı. Karıncalarda can taşıyorlardı ama. Onlara zarar vermek doğru olur muydu? Bir türlü işin içinden çıkamayan Kanûnî, sorunun çözümü için hocası Ebussuud Efendi’yi aramaya başladı. Hocası odasında yoktu. Hemen oracıkta bulunan bir kâğıt parçasına kafasını kurcalayan soruyu, hem de çok edebi bir şekilde yazdı ve Hocasının rahlesinin üzerine bırakarak oradan uzaklaştı.
    Birkaç saat sonra hocası odasına gelmiş ve rahlesi üzerindeki kâğıt parçasını görmüştü. Eline hat kalemini alan Ebussuud Efendi, talebesinin sorusunu yazdığı yerin altına bir şeyler karaladı ve kâğıdı yine rahlenin üzerine bıraktı.
    Kanûnî Sultan Süleyman diğer işlerinden fırsat bulduğu bir an yeniden hocasının odasına uğradı. Hocası odasında yoktu fakat rahlenin üzerine bıraktığı kâğıt parçasında kendi yazısının dışında bir şeyler daha yazılmış olduğunu gördü. Merakla yazıya doğru eğildi. Okudukları karşısında ibretle tebessüm etti. Kâğıdın üst kısmında Kanûnî'nin hocasına yazdığı soru vardı. Merhametli Hünkâr, hocasına şöyle diyordu:

    Meyve ağaçlarını sarınca karınca
    Günah var mı karıncayı kırınca?
    Hocası Ebussuud Efendi ise bu sorunun altına şu cümleleri eklemişti.

    Yarın Hakkın divanına varınca
    Süleyman'dan hakkın alır karınca
    Evet, gerçekten de hak çok önemliydi. insan olmanın gereği çevreyi devamlı korumak ve onların bizlere birer emanet olduklarının farkında olmaktı. Merhametimiz o kadar büyük olmalıydı ki bir küçücük karınca bile bunun dışında kalmamalıydı. işte bu ahlâk ile ahlâklanan Kanûnî Sultan Süleyman bile bir karınca karşısında duralamış ve onu incitmekten çekinmişti.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      -1
      Ama oğlunu acımadan boğdurttu
      Hmm ilginç...
      ···
   tümünü göster