/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +6
    Okulumuz gerçekten bir şeyleri öğretme konusunda çok yetersizdi, çoğu kişi okumayı yazmayı bir kaç yıl geçmeden öğrenemezdi. Ben ise alfabeyi tanımayı daha 5 yaşlarımdayken öğrenmiştim. Babam ablalarıma bir dil kitabı alıp kendisi öğretmişti, çat pat okuyacak kadar. Evet belki okula göndermeye karşıydı ama en azından vasiyetimi okusunlar dedi belki bilemiyorum onlar da okurken, hecelerken çok şey öğrenmiştim. Bir dönem bitiyor 1-2 sınıfta okumayı bilen bir avuç kişinin içerisinden en başarılısıydım. Okuma sevgim bu yaşlarda küçük hikayelerle başladı işte, okuma ve araştırma sevgim. Okuldaki hâlime gelince babam beni ağırbaşlı olsun, kadir kıymet öğrensin diye göndermişti fakat ben ise kısa boylu, küçük ve tombul herkesle dalga geçen, hakaretlere kulak asmayan bir çocuk olmuştum. ama en azından artık utangaç değildim insanlarla iletişim kurabiliyordum. hatta iletişimi bırakıp onlarla dalga geçebilecek cesarette, sırf istedim diye kıçlarını tekmeleyebilecek bir yüzsüzdüm ama beni severlerdi. Beni dövmek isteyen çoktur belki ama ona cesaret edemezlerdi, babamın kulağına giderse kim olduğuna bakmaz, tek oğluna zarar vereni onun yaptıklarından ağır bir pişmanlık duymasını sağlardı. Tanınan bir adamdı açıkçası.

    ilk okul dönemim ve tatilim bitmişti. Yine karlı yağmurlu bir günde her zamanki gibi dik başlı ve duyarsız, insanları sinirlendiren fakat kendini zeki sanan bir ufaklık olmak üzere yola çıktım evden, belime don lastiğiyle muşamba bağlı biçimde... Adem, ve Küçük Emine ile Yusuf'un evine gidip onu alacaktık ilk. Babam onlara siz üçünüz gelip benim oğlumu alacaksınız dediyse de boş yere neden ufak 3 çocuk yürüsün ki ? Onlara onu umursamamasını ve geçerken ben gelirim sizle demiştim. aklınca babam benim 15 dakika daha uyumamı sağlayacaktı, dostlarını satmamayı öğrenmem için gönderdiği okul sabahında...

    Yusufun evinde geldik ve şöyle güzel bir kartopu alıp kapılarına doğru fırlattım. Fırlatmamla bol pantolonu belinden düşen Yusuf koşarak geldi ve dedi ki Geç mi kaldım!? yok daha erken bile dedik, git kemerini giy. Onun kemeri yoktu, lastikle bağladı annesi pantolonunu. içim burkuldu hafiften sanki ilk defa empati yapıyordum belkide. Okulun ilk günü böyle buruk başlayamazdım. Çıkardım kemerimi cılız beline taktım, zaten tombulun tekiydim kıçımdan düşmezdi ki pantolonum onun gözündeki parıltıya çok daha fazlası değerdi. Akşama babama yırtıldı attım derdim umursamazdı bile...

    Yolumuz uzundu, çamurlu, kaygan ve karlı bir yol. Çam kozalarına bakarak, yerden kardelenleri kopararak yürüyorduk. Adem'le Yusuf, benle de Emine el ele tutuşmuştuk. Bir an önümden patikada çalılara kaçan bir koca kuyruklu, koca gözlü sonradan sincap dendiğini öğreneceğim sevimli bir şey geçti. Emine'nin elini aniden bırakıp ona doğru yürümemle onun yüz üstü çamurlara kapaklanması bir oldu. Kafasını kaldırdı ve bir daha aklımdan hiç çıkmayacak şu sözleri söyledi : Saçlarımı daha sabah yıkamıştım, hem de kokulu sabunla!.. Sabun... işte o zaman hayatımdaki en acı verici empatiyi yapacaktım. Sabun dediğimiz şey her ne kadar günümüzde bu kadar yaygın olsa da o zamanlar köyde her an kirletebileceğiniz için ellerinizi yıkarken kullanamazdınız. O sabunlar çok değerliydi babanız şehre giderse bir kaç kalıp alırdı ve bunlar aylarca belkide yıllarca idare edilmeliydi paranız ne kadar varsa artık. Sadece önemli zamanlarda vücut ve saç için kullanılmalıydı. Küçük bir kız olduğumu hayal ediyordum, annem beni leğene oturtuyor benim ballı kızımın saçları mis gibi burcu burcu kokacak diyordu. Okulda saçlarımın herkesinkinden güzel koktuğunu hayal ediyordum. En güzel kızın, en temiz kızın ben olacağımı arkadaşlarımın hep bana bakacağını... Ve o okul yolunda bir anda çamura batmıştı hayalleri gibi.
    Gözlerimden yaşlar süzüldü hem acıma hem suçluluk hissiyle ilk defa bir başkasının acısına ağlıyordum. Bunların hepsini çantamdan babamın bana verdiği metal matarayı çıkarana kadar düşünmüştüm. matarayı çıkardım, küçük yüzünü sildim ve saçların ne kadar güzel kokuyor dedim. ilk bir gülümseme sonrada burukluk gördüm yüzünde o ilk gülümseme var ya ona her şey değerdi... Al bu senin olsun dedim ve matarayı verdim eline. Babam asla kaybetme demişti ama dayak yemek için daha güzel bir sebep olamazdı herhalde...
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster