/i/Soru Cevap

Bilmemek değil başlık açmamak ayıptır.
  1. 1.
    +9 -26
    Keşke bilimle ilgili birşey okusaydın. Dinle birşey olacağı yok. Umarım faydasını görürsün.
    ···
    1. 1.
      +9
      Bilim okuyorum pampa en sevdiğim şeylerden biri , ama Kur'an'ın bilime aykırı olduğu yalanına kanma pampa Kuran'da yazan birşey yeni bulunuyor bazen araştır görürsün
      ···
    2. 2.
      +3 -1
      Dağların yeryüzüne bir kazık niteliğinde tutması gibi, 2 farklı denizin ortada buluştuğu halde birbirine karışmaması gibi gibi çok şey var okursan görürsün
      ···
    3. 3.
      +9 -1
      ilk emri "Oku!" olan bir kitaba sen akla ve bilime ters düşüyor dersen sen harbi gerizekalısın
      ···
    4. 4.
      -1
      Bilimi bir tak zanediyo bu binler. Yahu bilim, insanın kendi aklıyla hayatın ve evrenin içeriğini detaylıca çözümlemesidir. Peki bilim insana, güzel söz söyle, akrabana destek ol, yoksula yetime yolda kalmışa yardım et, annene babana saygı göster, kötülüğü zalimliği bırak iyi ve merhametli ol, yoksulu dilenciyi hor görme gibi öğütler veriyor mu. Ahlakını, terbiyeni, karakterini geliştirebiliyor musun bilimle. gibtirtmeyin lan biliminizi, tamam bilim insana konfor vs. sunuyor da bilime tapma derecesine kadar abartmayın
      ···
    5. 5.
      0
      steril Bilim veya ilim, fiziki ve doğal evrenin yapısının ve hareketlerinin birtakım yöntemler (deney, düşünce ve/veya gözlemler) aracılığıyla sistematik bir şekilde incelenmesini de kapsayan entelektüel ve pratik çalışmalar bütünüdür. Bilim sana onları demek zorunda mı ? Onlara sana ilim der
      ···
    6. 6.
      0
      Müslümanlar Kur’an’ı sever, sevmeli de.
      Onun Allah kelamı olduğuna inanır, inanmalı da.
      Bununla birlikte onun bir tarih kitabı olmadığını bilmeliler.
      O kronolojik bir tarih kitabı değildir.
      Arapların bildiği kıssalardan belli kesitler FRAGMANLAR alır. Muhatapları nasıl olsa kıssanın tamdıbını bilmektedir. Baştan sona bir tek Yusuf kıssasını vermiştir, tek bir surede! Hiç bir yerde tarih vermemiştir. Şu tarihte şu oldu diye! Şahıslardan da bahsetmez genelde. Binlerce firavunu bir firavun portresi ile tasvir eder. Firavun ile azgın, zengin cebbar kimselerin bir prototipini verir mesela.
      Anlattığı kıssalar o coğrafya da bilinen kıssalardır. Amacı efsane düzeltmek değildir. Amacı Kur’an bu kıssalar üzerinden mesajını iletmektir! Payımıza düşen “hisse” yi alalım diye.
      Üstelik bu kıssalar evvel emirde Peygamberi motive etmek, teselli için hikaye edilir. Anlattığı kıssalar mesel (masal) da olabilir. Ya da temsili anlatımlar!
      Ne farkeder. Köpek parmağa bakar, insanoğlu insan da parmağın işaret ettiğine!
      O bir astronomi ve kozmoloji kitabı hiç değildir. Ne gök yedi kattır, ne yer. Ne de yıldızlar/mesabih göğe haber çalmaya çıkan cinleri/şeytanları taşlamak için vardır. Ne dünya düzdür. Ne de yer yedi kattır!
      indiği toplumun ortalama bilgisini esas alır. Onlara bildikleri üzerinden seslenir.
      O bir bilim kitabı değildir. Hidayet kitabıdır. Doğru yola kılavuzlayan!
      insana var oluşunun ağır mesuliyetini ihtar eden!
      O ne bir ilmihal kitabıdır, ne de teşkilat-ı esasî /anayasa kitabıdır. Arapların örfünü (örfî hukuk) büyük ölçüde aynen alır.
      Toplumu bir çocuk gibi yetiştirmeye çalışır. Ayetlerini tedricen o çocuğun gelişmesine paralel olarak gönderir. Abdest ayeti bile son gönderilen ayetler arasındadır. O tarihe kadar Müslümanlar abdestsiz namaz kılmadıklarına göre.. Yani Kur’an emretti Peygamber tak yerine getirdi değil. Kur’an Peygamberin yaptığı bazı davranışları düzeltiyor ya da devam diyor.
      ikra (oku) emrini ilk ayet (pek tabii değil) vestagfirhü’yü (tövbe et) ayetini de son ayet kabul edersek, Kur’an Hz. muhafazid ile başlıyor ve bitiyor. Hatta onun hayatını anlatıyor, bir nevi otobiyografi diyenler bile vardır. Kabul etmesek de.
      Yani demek istemem o ki, Kur’an büyük ölçüde Hz. Peygamberin ve etrafındaki insanların soruları/sorunları çerçevesinde şekilleniyor. Hiç bir ayet havaya inmemiş!
      Ya da 1500 sene sonrasının sorunlarını çözmek için!
      Sebeb-i nuzulsüz ve Peygambersiz Kur’an okumaları, yeni Kur’anlar imal etmek demektir.
      O kitap değil, hitaptır! Hitabın muhatabı da bellidir.
      Biz o kitaptan Şari'nin maksadını anlamaya çalışırız. Muradı, meramı nedir?
      Ne de o; bir biyoloji, anatomi kitabıdır. Onun önceliği bilgi vermek değil, BiLiNÇ inşa etmektir. insanların vicdanlarını harekete geçirmektir. Fabrika ayarlarına döndürmektir. Selim fıtrata! O total bir bakış sunar. Holistik/kuşatıcı bir perspektif /bakış açısı sunar bizlere. Buradan bakın der.
      Bugün Kur’an’a bizim verdiğimiz anlamların bir çoğundan onun haberi bile yoktur.
      Maalesef günümüzün egosu tavan yapmış insanı şöyle demektedir.
      Peygamber dokuz yaşında bir kız ile evlendiyse, ya da onlarca kadın ile evlendiyse, ya da evlatlığının boşadığı Zeynep ile evlendiyse, galip geldiği savaştan sonra ganimet olarak, hem babası, hem de kocası öldürülmüş bir kadını “safiyy hakkı” olarak nikahına alıp, zifafa girmişse vs. vs. kusura bakmayın ben böyle bir peygambere inanmam.
      iyi de Peygamber bugün Bebek’te yaşayan bir high-society değil ki!
      O tarihin, o coğrafyanın bir parçası…
      Aynı kişiler aynı beklentiyi Kur’an’dan da bekliyorlar. O madem Allah kitabı, o zaman onda her şey mevcut olmalı. Gelecekte olacak her bir şeyden ama zımmen, amma şifreli haber vermeli diyorlar. Aynı anda tüm zamanlara ve tüm zeminlere/ coğrafyalara hitap etmeli… Anlamları sonsuz olmalı. Çalkaladıkça ondan yağ çıkartmalıyız. Hem de sür-git sonsuza kadar.
      Fahreddin er-RazÎ'nin istesem fatiha'dan 10 bin hüküm çıkarabilirim demesi gibi!
      Sadece kendi görüşümüzü Allah'a söyletmiş oluruz.
      Yani kendimizi Tanrı yerine koymuş oluruz. Utanmadan sıkılmadan "Tanrı böyle buyurdu" diyenler gibi!
      Yok böyle bir şey. Üzgünüm ama tek bir hapın tüm insanlara ve o insanların tüm hastalıklarına şifa vermesi mümkün değil. Belki o ilacı insanlar bulacak. Hem de her kişiye ve topluma özel.
      Hem de her hastalığa ayrı ayrı olmak üzere…
      Özetle; Kur’an’ı O göndermiştir. Amennâ ve Saddeknâ.
      Lakin Kur’an Allah değildir. O’nun kadar mükemmel olsun!
      Muhataplarına anladıkları dilden seslenmiştir. Kur'an'ın Arapça olması tam olarak da budur. Dört işlemi bilmeyene integral, diferansiyel hesaplarıyla seslenmez.
      Peygamber de Allah rasulüdür amma, Allah değildir. insandır. Hem de bir coğrafyanın ve tarih diliminin insanı!
      Birazcık empati yap. O zaman dilimine git!
      Aradaki 1450 yıllık zaman dilimini düşün! O tarihe ve coğrafyaya git. En azından hayal et!
      Kur’an’a dönelim ve kurtulalım. Yok böyle bir kolaycılık. Bugün Somali’nin yarısı hafız, yarısı da yarım hafızdır. Üstelik Arapça’yı da biliyorlar. Ama insana tavuk kadar değer verilmiyor bu ülkede. Ekonomisi, hukuku yerlerde sürünüyor. Ya da onlarca Arap devleti/ülkesi. Bakın bakalım islamı bizden daha güzel yaşıyorlar mı? Okudukları, anladıkları Kur’an onları adam etmiş mi?
      Kur’an şifa. Doğru. Ama müttakilere şifa ve hidayet. Yani ahlaklı /ilkeli ve sorumluluk bilincine sahip kimselere şifa…Yani Kur’an marazlı kimselere bir şey verememekte…
      Ben öyle kimseler gördüm ki, adamın meali var! Arapça tek bir kelime bilmemekle övünen bu zata (tüyo vereyim; kara kuşak sahibi bir karateci) Kur’an ahlakından zırnık bulaşmamış. Adam özel yazışmalarımızı yayınlayacak kadar ahlaklı (!) biri çıktı.
      Öyle cafcaflı laflarla kendimizi kandırmayalım. Kur’an bana yeter falan! Yetmez. Bilim lazım, irfan/hikmet lazım. Vicdanları harekete geçirmek lazım. insafı, sevgiyi egemen kılmamız lazım. Ahlakımızı tezkiye etmemiz lazım. Nefislerimizi tasfiye etmemiz lazım. Tarih /siyer bilmemiz lazım. insanı tanımamız, pgiboloji /antropoloji vs. vs. bilmemiz lazım. Lazım da lazım.
      Salt Kur'ancılığın geldiği noktayı hepimiz gözlemliyoruz. Kur'an'da namaz yok (Tabii yok teres, Farsça mı Kur'an) Oruç yok! Varsa da on gün, Hac yok! Osurarak, cızcıbıldak namaz kılınır vs. Edepsizliğin bu kadarına da pes yani..
      Allah’ın en büyük ayeti olan insan ve onun aklı Kur’an kadar değerli, belki daha değerli.
      Çünkü vahiy gelmese bile insan o aklı ile doğruyu-yanlışı bulmakla mükellef. O akıl ki, içimizdeki Cebrail.
      Kur’an ayetlerinde vucûh var. Aynı kelime bulunduğu bağlama göre farklı anlamlara gelebilmekte. Ama tabiat ayetlerinde vucûh yok. Tabiat ayetleri çok daha net. Ölçülebilir, tartılabilir, dokunulabilir somut gerçekler. Bu gerçekler demir kadar soğuk, kılıç kadar keskin! Yani yalın ve acı gerçekler.
      Yoksa, tabiat ayetleri Allah’ın ayetleri değil mi?
      Üstelik ayetler ne zaman, hangi olaydan sonra nazil olmuş? Kime nazil olmuş? maksadı ne? Emirleri inşâî mi, ihbari mi?
      Kaldı ki her şey dinden ibaret de değil. Din bir araç. Kur’an’da bu dinin temel kaynaklarından sadece biri. Bu din de ahiret için değil. Dünya için. Karar verelim, eğer bu din ahiret için ise yatalım kalkalım namaz kılalım, oruç tutalım, tesbih çekelim, terk-i dünya edelim. Eğer bu din dünyamızı tanzim için ise, onu güncelleyelim. Akıl ile bilim ile, makasıd-ı şeria ile hayata getirelim.
      Üstelik dünyayı anlamanın, yorumlamanın pek çok yolları vardır.
      Demek istemem o ki; Ayetler çok! Yeter ki doğru okuyabilelim. imam-ı Azam’ın oğluna dediği gibi; “Oğlum ben ahlakı ahlaksızlardan öğrendim. Baktım ahlaksız kimselerden herkes nefret ediyor….” Yeter ki insanın nazar ve niyeti saf/temiz olsun!
      Üstelik “ayet” bile hakikatin kendisi değildir. Hakikati gösteren bir alamet, belirti, iŞARET tir!
      Hakikatleri /gerçekleri ayetler doğrultusunda aramaya devam!; Ama kevnî tekvînî, ama kelamî /lafzî!
      Her bir taş yerinde ağır.
      Dinin de bir sınırı, haddi/hududu var!
      Doğal sınırlarına çekmek lazım. ( Mehmet Zeki Işcan)
      Haddini aşan her bir şey zıddına inkilab eder!
      Tümünü Göster
      ···
    7. diğerleri 4
   tümünü göster