/i/İnanç

İnanç
  1. 1.
    +8 -2
    - Bilim ve Kuran çelişkili midir?
    - Müslümanlar tesadüften mucize çıkarımı mı yapıyor?
    - Kuran beşer (insan) kelamı mıdır?

    . . .

    Bu başlığın ikincisini açmamın sebebi birkaç kardeşimin biraz daha fazla yazı istemesi üzerinedir.

    [1] Aşılayıcı Rüzgarlar:








    Çoğu kişi tarafından bilinse de göz atalım bu mucizeye;

    Bundan tam 1.400 sene önce, aşılamanın önemi ve ne demek olduğunun bilinmediği bir zamanda Kur’an bizlere Hicr suresinin 22. ayet-i kerimesiyle şu haberi vermektedir: “Biz rüzgârları aşılayıcılar olarak gönderdik.”

    Bu ayet-i kerime rüzgârların aşılayıcı bir özelliğe sahip olduğunu açıkça bildirmektedir. Acaba Kur’an’ın vermiş olduğu bu haber hakkında bilim adamları ne diyor buna bakalım:

    Bütün bitkilerin çiçeklerinde, erkek ve dişi çifti bulunmakta ve erkeğin dişiyi aşılamasıyla meyveler meydana gelmektedir. Bu aşılama fiili ise rüzgârlarlar sayesinde olmaktadır. Allah pek çok bitkinin tohumunu hafif bir esintide bile uçabilecek şekilde yaratmıştır. Yeryüzündeki sayısız bitki türüne ait polenler, çiçek tozları ve tohumlar rüzgarlar vasıtasıyla birinden bir diğerine taşınmakta böylece bitkilerin aşılanarak çoğalmaları ve nesillerinin devamı sağlanmaktadır. Yani rüzgarların aşılayıcı özelliği ile bitkiler üremekte ve çoğalmaktadır.
    Rüzgârlar bitkileri aşıladığı gibi yağmurun yağabilmesi için yağmur bulutlarını da aşılamaktadır. Yakın bir zamana kadar rüzgar ile yağmur arasındaki tek ilişki rüzgarın yağmur bulutlarını sürükleyip zütürmesinden ibaret zannedilirdi.

    Evet bu başını gökyüzüne kaldırıp bulutların geçişini izleyen herkesin görebileceği bir şeydi. Ama rüzgar ile yağmur arasındaki ilişki sadece bundan ibaret değildi.

    Şöyle ki: Denizlerin ve diğer suların üzerinde köpüklenme nedeniyle “Aerosol” adlı hava kabarcıkları oluşmaktadır. Bunlar rüzgârların karadan sürüklediği tozlarla karışarak Atmosfer’in üst katmanlarına doğru havalanır. Rüzgârların yükselttiği bu parçacıklar su buharı ile birleşir ve su buharı bu parçacıkların etrafında yoğunlaşır. Bu parçacıklar olmazsa yüzde yüz su buharı, bulutu oluşturamaz. Bulutların oluşması, rüzgârların havada serbest şekilde bulunan su buharını, taşıdıkları parçacıklarla aşılamaları ile olmaktadır.

    [2] Bulutların Ağırlığı:








    Öncelikle bu konuya geçmeden önce size bir soru sorayım. Acaba bulutların ağırlığı konusunda herhangi bir düşünceniz var mı? Eğer bir bilgiye sahip değilseniz, şimdi sizden bulutların ağırlığı hakkında bir tahminde bulunmanızı istiyorum. Size göre bulutların ağırlığı ne kadardır? Ya da soruyu daha basit hale getirelim: Sizce bulutlar ağır mıdır yoksa hafif midir? Herhalde bu soruya verdiğiniz cevap, bulutların son derece hafif olduğudur.

    Fakat Kur’an tam 1.400 sene önce, bulutların hiç de bizim gördüğümüz gibi hafif olmadığını ve son derece ağır olduğunu haber vermektedir;

    “Rahmetinin önünde rüzgârları bir müjde olarak gönderen O’dur. Bunlar ağır bulutları kaldırıp yüklendiğinde onları kurak bir beldeye göndeririz. Sonra onunla su indirir ve o suyla her türlü bitkilerden çıkarırız.” (Araf Suresi 57)

    “Size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve ağır bulutları meydana getiren O’dur.” (Rad Suresi 12)

    Acaba bu konuda bilim adamları ne demektedir? Bulutlar gerçekten de Kur’an’ın haber verdiği gibi ağır mıdır?

    Son yıllarda yapılan araştırmalar neticesinde bulutların ağırlığı konusunda çok şaşırtıcı rakamlar elde edilmiştir. Mesela, Kümülonimbüs türü fırtına bulutunda 300.000 ton ağırlığa ulaşan su toplanmaktadır. Evet yanlış duymadınız, 300.000 ton ağırlığında bulutlardan bahsediyoruz…

    Gökyüzünde 300.000 tonluk bir kütlenin direksiz düşürülmeden durdurulması gerçekten de akılları hayrete düşüren bir durumdur. Bu bilginin Kur’an’da geçmesi ise çok daha ilginçtir.

    Şimdi şu noktayı bir düşünelim: Kur’an’ın indirildiği dönemde insanların bulutların ağırlıkları ile ilgili bu bilgiye sahip olmaları mümkün değildir. Hatta belki de bu bilgiyi öğreninceye kadar biz de bulutların çok hafif olduğunu zannediyorduk. Ama bulutlar yüzbinlerce ton ağırlığındadır ve bu bilgi Kur’an’da birebir haber verilmektedir.

    [3] Dağların Hareket Etmesi:








    “Sen dağları görürsün de onları sabit sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler.”(Neml Suresi: 88)

    Kur’an-ı Kerim bu ayet-i kerimesiyle, dağların göründükleri gibi sabit olmadıklarını ve sürekli hareket halinde bulundukları bildirmektedir. Kur’an’ın 1.400 sene önce haber vermiş olduğu bu hakikat hakkında acaba bilim adamları ne demektedir. Şimdi bu konuda bilimin ne dediğine bakalım:

    ilk olarak 20. yüzyılın başlarında Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamı, yeryüzündeki kıtaların Dünya’nın ilk dönemlerinde bir arada bulunduklarını, daha sonra farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılıp uzaklaştıklarını öne sürmüştü.

    Ancak jeologlar, Wegener’in haklı olduğunu onun ölümünden 50 yıl sonra yani 1980’li yıllarda anlayabildiler. Wegener’in 1915 yılında yayınlanan bir makalesinde belirtmiş olduğu gibi; yeryüzündeki kara parçaları yaklaşık 500 milyon yıl önce birbirlerine bağlıydılar ve Pangaea ismi verilen bu büyük kara parçası Güney Kutbu’nda bulunuyordu. Pangaea’nın parçalanmasıyla ortaya çıkan bu kıtalar sürekli olarak kara ve deniz arasındaki dağılımı değiştirerek, yılda birkaç santimetrelik hızlarla Dünya yüzeyinde sürüklenmektedirler.

    20. yüzyılın başlarında yapılan jeolojik araştırmalar sonucunda keşfedilen yer kabuğunun bu hareketi bilimsel kaynaklarda şöyle açıklanmaktadır:

    Yer kabuğu ve üst mantodan oluşan 100 km. kalınlığındaki Dünya yüzeyi “tabaka” adı verilen parçalardan oluşmuştur. Dünya yüzeyini oluşturan altı büyük tabaka ve sayısız küçük tabaka vardır. “Tabaka tektoniği” adı verilen teoriye göre bu tabakalar kıtaları ve okyanus tabanını da beraberinde taşıyarak Dünya üzerinde hareket ederler. Kıtasal hareketin yılda 1 ile 5 cm. civarında olduğu hesaplanmıştır. Tabakalar bu şekilde hareket ettikçe Dünya coğrafyasında değişiklikler meydana gelir. Örneğin, Atlantik Okyanusu her sene biraz daha genişlemektedir.

    Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta da şudur: Allah-u Teâlâ dağların hareketini ayette “sürüklenme” olarak ifade etmiştir. Çok ilginçtir ki, bilim adamlarının bugün bu hareket için kullandıkları ingilizce terim de “continental drift” yani “kıtasal sürüklenme”dir. Kur’an’ın ifadesiyle, bilim adamlarının kıtaların hareketine verdikleri isim aynıdır. Kur’an da bilim adamları da bu olaya “sürüklenme” ismini vermişlerdir.

    . . .

    VELHASIL KELAM:

    “Allah, bu dini facirlerin / fasıkların eliyle de güçlendirir."
    (Mecmau’z-Zevaid, 5/303)
    ···
   tümünü göster