0
"Bütün ailem orada olacak. ikizleri de görürüz. Kuzenim
Hamish'i de. Hamish'e biraz daha iyi davransana. Seni sever o."
"Tabii, ikizler," dedi Kugelmass banyo kapısını kapatıp ka-
rısının sesini dışarıda bırakırken. Kapıya sırtını yasladı ve derin
bir nefes aldı. Birkaç saat sonra yine Yonville'de olacağını, sev-
gilisine kavuşacağını telkin etti kendine. Üstelik bu kez her şey
yolunda giderse Emma'yı yanında geri getirecekti.
Ertesi akşamüstü üçü çeyrek geçe, Persky büyücülüğünü
yine konuşturdu. Kugelmass, istekle gülümseyerek Emma'nın
karşısına çıktı. Yonville'de Binet ile birkaç saat geçirdikten sonra
Bovary ailesinin at arabasına bindiler. Persky'nin talimatlarına
uyarak birbirlerine sımsıkı sarıldılar, gözlerini kapadılar ve ona
kadar saydılar. Gözlerini açtıklarında, Kugelmass'ın bir gün ön-
ceden büyük bir iyimserlikle bir süit oda ayırttığı Plaza Oteli'nin
önündeydi faytonları.
Odada dans edercesine dolaşıp pencereden şehri seyreden
Emma, "inanamıyorum! Tam hayal ettiğim gibi her şey!" dedi.
"F.A.O. Schwarz şurası. Central Park ileride. Sherry hangisiydi?
Hah, gördüm. ilahi bir güzellik bu."
Yatağın üzerinde Halston ve Saint Laurent kutuları vardı.
Emma bir kutuyu açtı ve içinden çıkan siyah kadife pantolonu
mükemmel vücuduna tuttu.
"Pantolon takım, Ralph Lauren'den," dedi Kugelmass. "için-
de baş döndüreceksin. Gel bakalım şekerim, bir öpücük ver."
"Hiç bu kadar mutlu olmamıştım!" dedi Emma, aynada
kendisine bakarken. "Dışarı çıkalım, ne olur. Chorus Line'ı,
Guggenheim'ı, hep sözünü ettiğin şu Jack Nicholson'ı görmek is-
tiyorum. Filmi oynuyor mu bu aralar?"
"Kafam almadı bir türlü," dedi Stanford Üniversitesi'nde bir
profesör. "Önce Kugelmass denen bir karakter çıktı, şimdi kadın
kitaptan silindi. işte bir klasiği klagib yapan, bin kez okusan da
hep yeni bir şeyler bulabilmen."