/i/Tespit

  1. 1.
    -2
    vardır böyle bir tat. şimdi diyeceksiniz ki kağıdımsı tat nedir kardeş? kağıt mı yiyorsun sen boş zamanında?. boş zamanlarımda tabii ki düzenli aralıklarla kağıt yemiyorum. ama arada küçük bir parçayı yemişliğim vardır tabii, yani koca bir a4 kağıdı kıtlıktan çıkmış gibi sertçe çiğneye çiğneye yemedim ama tadını bilecek kadar yedim kağıdı. işte bir pet şişeden su içerken de eğer o şişe çokça kullanılıp eskimeye yüz tutmuşsa şişenin dibindeki sudan kağıt ve benzeri bir tat geliyor. sanki ağzıma kağıdın yumuşamış ve grileşmiş dokusu geliyor. acep neden böyledir? yani nedendir ki pet şişenin suyla uzun süre birleşiminden bembeyaz bir a3, a4 veya a5 kağıtla eşdeğer bir tat gelir? suyun bu anlaşılmaz dönüşümü neye delâlettir? bu son derece sıradan bir gerçeğin ardına gizlenmiş çarpıcı bir metafor mudur? bir mesaj mı verilmektedir bu eski tadını ve havasını kaybetmiş su ile?

    belki de bu dört elemanlı bir benzetme sanatıdır. su benzeyen, biz benzetilen, süreç içinde değişip başkalaşma benzetme yönü, gibi edatı da benzetme edatıdır belki, olamaz mı? biz de berrakça, safça başladığımız hayat yolculuğunda yakınlarımızca tanınmaz, fark edilemez bir hâle geliriz belirgin bir düzeyde. olaylara karışa karışa, pişman ola ola, yanlış gördüğünü zaman gelip doğruymuş gibi savuna savuna, hatalar döngüsüne gire çıka değişiriz, dönüşürüz, aşama kat ederiz. yolun sonunda neredeyizdir, istediğimizi gerçekleştirebilmiş miyizdir bilinmez fakat inkâr etmeyelim, çok uzun bir yolu her anısıyla iliklerimize kadar yaşayarak gelmişizdir yol sonuna. pişmanlık duyulmaz o an. adına yaşamak denen maceradan kaçılmamış, her aşama bir dersi getirmiş ve olgun hâlini almıştır insan.

    tıpkı suyun uludağ'dan, erciyes'ten, bingöl karlıova'dan, tunceli munzur'dan çıkarılıp kaynağındaki buz gibi ve doğal hâlinden önce şişelere, sonra marketlere, nihâyetinde de normalde ucuz olması gereken fakat güzide ülkemizin ekonomik şartları vesilesiyle pahalılaşan yaklaşık 2 dakikalık bir alışveriş sonucu insanlara yolculuk etmesi ve bu yolda önce sıcaklığının, sonra tadının değiştiği gibi. o suyu beğenip beğenmeme durumumuz tamamen o suyu nereden içtiğimize, suyun hangi dönemden geçtiğine bağlı değil midir a dostlar? o suyu bundan önce 5 kez kullanılmış plastik şişeden içmektense kaynağından içseydik yine aynı mı olurdu yorumumuz suya dair? yoksa serinleyip ferahlar ve her seferinde o kaynağa mı koşardık yorgunluktan şişen dalaklarımıza bir sakinleştirici niteliğindeki o suyu içmek için? sadece su değil, diğer ne kadar madde varsa hepsinin geçtiği belli başlı dönemler, aşamalar vardır ve o aşamalardır bizim o maddeler hakkında verdiğimiz yargıları belirleyen.

    işte bizim de geçtiğimiz dönemler, yaşadığımız duygu ve olaylara karşı geliştirdiğimiz iyilik-kötülük tercihleri ve zamanla netleşen değer yargılarımız mevcuttur. diğer insanlar bizim hangi dönemimizi görürse, bizi ne zaman tanırsa ona göre kafasında bir biz kurar ve iyiliğimiz, kötülüğümüz, olgunluğumuz, hamlığımız o insanın görüşüne göre değişir. kiminin hayatında dünya iyisiyizdir, kiminin hayatında kara bir leke. kimi uzaktan görse suretimizi, yüzüne tatlı ve minnettar bir gülümseme yayılır. kimiyse sevemez bizi bir türlü. haklı olarak tabii... değişmesek, yollardan geçmesek, düşüp kalkmasak, savrulup toplanmasak bir anlamı kalır mıydı iyi bizin, kötü bizin? ve hiç aynı olur mu kaynağından yeni çıkmış taptaze suyla kağıt tadındaki eskimiş su?

    onun içindir ki su gibi gelip geçeriz bu hayattan. ve iz bırakırız ardımızdakilerde. kiminde iyi, kiminde kötü. fakat iyileşme yolundaysak, niyetimiz safsa, bir şeyler başaracaksak yakın-orta-uzak gelecekte, pişmanlıkları fırlatıp atmalıyız o zaman duvarlara. bakarsınız, bakarsınız kötü göründüklerimiz de bize karşı yumuşayıp affedici ve sevecen olur. bakarsınız o kağıdımsı tattan başka bir şey vermeyen su da gün olur, yolunu bulur. nice canlıya cansıza hayat olur, serinlik olur, kan olur. belli mi olur dostlar, belli mi olur?
    ···
   tümünü göster