1. 1.
    +7 -1
    evde oturmuş championship manager 2’de scout’larımı dünyanın dört bir yanına salmaya hazırlanıyordum. görsen şaşarsın, ne kadar oynamışsam, o zamanlar ada futbolunda umut vadeden bir yetenek olan david unsworth jubilesini yapmış, 45 yaşına gelmiş benim wycombe wanderers kadromda kendisine scout olarak yer bulmuş. çocuğu ben yetiştirmişim zaten, emredişim harbi havalı: “deyvit, oğlum bak, şimdi güney afrika’ya gidiyorsun, sana 2 bilemedin 3 hafta zaman, bana oranın genç yeteneklerinden bir karışık yapıp bildiriyorsun... e halen burdasın deyvit, rica ediyorum... ”

    david’i gönderip kendime kulübün yeni yapılan kafeteryasından tost almaya hazırlanıyordum ki telefon çaldı. arayan amcamdı. üniversite’de çalışıyordu amcam ve dedi ki: “oğlum burda internet var, istediğin bir şeyler varsa internet’ten buldurayım”. amca sen ne diyorsun? ne dediğini biliyor musun?

    o günden sonra internet’e taktım ben kafayı, bir modem aldım, gizli gizli telefon hattı bağladım. indirdim, indirdim, indirdim... nasa’sına da girdim internet’in, playboy’una da, irc’sine de girdim, ftp’de dosya da paylaştım, news’lerde soru cevapladım, #yalandolan kanalında op oldum, başka bir websitesinin editörü, bir yerlere üye oldum, enternet’ten hediyeler kazandım vesaire, vesaire... ha, allah için, hiç spam yapmadım bunu da belirtmek isterim.

    şimdi bunları niye anlattım? anlatırken aslen farkettim ki, hepsi ayrı başlık altında yazılabilir ve bu yazı çok çok uzun olabilir oysa asıl varmak istediğim yerden kopuyorum. şimdi gidip babama beni sorsan, “bu adam ne yaptı yıllarca” desen, “kompüterin başında oturdu, gece oturdu, gündüz oturdu, tık, tık, tık, başka bir şey yok... şimdi de yine bilgisayarlı bir işte çalışıyor,. temiz bir çocuktur, sessizdir biraz... gibi şeyler söyler. öyle miyim gerçekten?

    elektrik tesisatından anlamam, musluk değiştirmem, araba yolda kalsa kaputu açmam, sinamekinin biri miyim ben? ve sadece ben değilim bu, internet kullanıcı olan, uzun zamandır bu kompüter meretinin civarında bulunan, çevremdeki herkese bakıyorum, benden çok da farklı değiller. tesisattan anlamak, araba tamir etmek, kalebodur döşemek başka bir dünyanın “artı” değerleri artık. şimdi internet gerçekten bir başka dünya, tastamam bir başka hayat. artı değerler şimdi web sitesi hazırlamak, script yazmak, admin olmak, mesela google’dan ulaşılabilmek, hazırladığın web sitesine verilen link’lerin çokluğu, flash bilmek, divx biriktirmek, programların yeni sürümlerini çoktan indirmiş olmak, beta tester’lık felaket olacak bir virüsten önceden haberdar olmak, internet’ten evlenmek, gak guk...

    herkes yavaş yavaş “internetçi” oluyor. sevgililer internet’ten bulunuyor, buluşuyor. haberler internet’ten okunuyor, programlar internet’ten izleniyor, oyunlar internet’ten oynanıyor, ödevler internet’ten araştırılıyor, hayatındaki diğer her şeyden çok internet’i görüyorsun. 45 yaşındaki amcam, internet’ten alış-veriş yapıyor veya onunla vakit geçiriyor, 7 yaşındaki yeğenim internet’ten “seni çoooook seviyorum amca” diye “bağırıyor”. internet yüzünden sevgililer ayrılıyor, aileler dağılıyor, cinayetler işleniyor...

    babama, dedeme, “otur şu adamı biraz izle, bak bakalım ne yapıyor” deseler, “akşama kadar kompüterin başında oturdu” der, enternet’le alakası olmayan biri için bu çok garip durum, hiç bir şey üretmiyorsun, kendine hiç bir şey katmıyorsun, hiç bir işin ucundan tutmuyorsun, tıkır tıkır bir şeyler yazıyor, aval aval monitöre bakıyor, kıç büyütüyorsun.

    internet bir yaratık, buluşulması, görüşülmesi ve alışılması kaçınılmaz. internet bir yaratık, insanları yutuyor. bir hastalık bulaşıcı, hayatı belirleyici, kişilikleri, alışkanlıları, anlayışları, algılayışları, değer yargılarını, sevgiyi, aşkı, ciksi, konuşmayı, görüşmeyi, izlemeyi, gelişmeyi değiştiren.

    - ne varmış hayatımda, benim hayatımda ne varmış?
    - etrafındaki bütün insanları, beraber vakit geçirdiğin herkesi internet’ten tanımışsın. ev arkadaşın internet’ten, iş arkadaşın internet’ten, bugün akşam yine internet’ten tanıdığın arkadaşlarınla, internet’ten adını duyduğun bir filme gideceksin, yarın internet’ten arkadaşlarınla halı sahada maç yapacaksın. uğrunda hayatını, kendini, hayallerini, tüm umutlarını harcadığın, şiirler yazıp, şarkılar bestelediğin, hayatının aşkı bile internet’ten...
    - orada dur, tamam, yeter anladık.

    bu orada dur deyişim, züt olmaktan başka bir şey değildi. haskter. etrafıma baktım, hiç bir söylediği yanlış değil. benim hayatım internet’ten. “indirilmiş” ve “share” edilmiş bir hayatım var benim.

    internet hayatımızda olmasaydı, sevdiğinle el ele tutuşup gezmenin tadı ve değeri ve önemi daha farklı olur muydu? bana öyle olurmuş gibi geliyor, tatilde internet yokluğunda bu gezmeleri hatırlıyorum, “en güzel anlar” isimli kısa filmde başrol oynarlar. ama mevzunun zaten “tatil” olmasını ve bir çok diğer etkeni fonksiyona kattığımızda durum ne olur bilemiyorum. yine de en azından hafta sonları internet’lerin kapatılmasını isterim sanırım.

    şimdi dünyada yaşanan sayısız dünya var. dünyayı bir de internet’li dünyalar ve internet’siz dünyalar diye ayırabiliriz. internet’siz dünyalar ataerkil bir işleyişle devam ediyorlar yaşanmaya. “çocuğum sen doktor olacaksın, sen avukat, sen öğretmen” pompalamaları devam ediyor. bilezikler, düğünler, mobilyalar, beyaz eşyalar; kim ne yapıyor, kimin ne kadar tanıdığı var, kimin daha çok, daha pahalı, daha rağbet gören eşyaları var, kimin arabası var, kimlerin evi, yazlığı, şanı, şöhreti. insanlar bunlara göre değerliler ve kendilerini bu sahip olduklarıyla “değerli, önemli” hissediyorlar. otoriteleri bunlar üzerinden işliyor.

    internet’li dünyada, daha bağımsız olduğu tartışılamaz hayatlar var. sen webmaster olacaksın, sen linux’çu diye gazlamıyor kimse ama insanlar bunlara kendileri karar veriyor, bunları olmaya çabalıyorlar. eşlerinden çok sevgilileri ve sevgililikleri var insanların. ve insanlar kendilerini internet’teki statüleriyle önemli ve değerli hissediyorlar. sahip oldukları ya da nick’lerinin geçtiği site sayısıyla, forumlara yazdıklarıyla, herhangi bir mecrada tanınmışlıkları ve sözlerinin geçerliliğiyle, “internet camiaları”nda kendilerine duyulan saygı ve çeşitli yerlerde kendi nick’lerine dair edilmiş sözlerle. username/password’leri ve bunların açtığı kapılarla, icq listeleriyle, adressbook’larıyla vesaire.

    üçüncü türler de var, bu iki dünyalarda hayatlarını girift bir biçimde sürdürmek zorunda olanlar.

    internet beni de bir yerlere zütürdü, bu yerlerde ben de internet’teki herkes gibi, ne kadar orada kalacakları belirsiz izler bıraktım. ve internet dolayısıyla da, kendi hayatımda, hayatım boyunca kalacakları belli olan izler. annemin çok istediği gibi öğretmen olamadım, babamın istediği gibi avukat veya kendi istediğim gibi at arabası da olamadım. babam 103 ekran bir televizyon almamı isterdi mesela, alamadım. evli değilim ve “aile ortamları”na da girmedim. kendi ailemden başka bir ailenin “ortam”ını bilmem.

    oysa, geçen gün babamla konuşuyorduk. artık “evime” dönmemi istiyor. ve bu isteğini haklı çıkarabilmek ve belki de biraz beni gazlayabilmek için, hiç yapmadığı bir şey yapıyor. “oğlum halanın oğlu şöyleyken şöyle yaptı, şunları yapıyor, senin engin kendine çeki düzen vermiş, dükkan açmış evleniyor, murat’ın çocuğu olmuş, bak abin arabayı değiştirdi... ”

    “baba” dedim. “iyi güzel diyorsun da, o dünya başka. sen oğlunu bir de, internet’te gör”.

    “bugün hep senin sevdiğin yemekleri yaptık. oradasın da burada gibisin. ama sofrayı kurduk öyle seyrediyoruz, boğazımızdan geçmiyor, patates salatası yaptım, kendi bahçemizin mahsülü. daha yağını koymadım. atla gel uçağa” dedi.

    ağladım.

    belli olmasın diye acilen easynews’e girip bir şeyler indirmeye başladım, bir yandan da bilgiyarismasi.com ‘da habire soru cevaplıyordum.
    ···
   tümünü göster