1. 326.
    0
    bu yazıyı sabreder de okursanız savaşın neden çıkacağını tüm hatlarıyla anlayabilir ve olayın vehametini kavrayabilirsiniz.

    1-)

    Hindistan’a nükleer teşvik

    Geçtiğimiz ay Pakistan’dan arayan bir dostumla telefonda sohbet ederken, söz çoğu kere olduğu gibi dönüp dolanıp Pakistan-Hindistan ilişkilerine geldi.

    Pakistanlı dostum Hindistan Genelkurmay Başkanı Deepak Kapoor’un Çin ve Pakistan’la aynı anda savaşarak her iki ülkeyi de 6 gün içinde yenilgiye uğratacak savaş gücüne eriştikleri yönünde bir açıklama yaptığını söyledi.

    Bu haberi ilk başlarda yüksek gerilimli Hindistan-Pakistan ilişkilerinin bir sonucu olarak Pakistan kamuoyunda üretilmiş asparagas bir haber gibi algıladım ve dostumun ısrarlarına rağmen doğruluğuna ihtimal vermedim. Uluslararası toplum tarafından tarihinde hiç olmadığı kadar önemsenen ve ciddiye alınan Hindistan gibi bir ülkenin Genelkurmay Başkanı’ndan haliyle daha sorumlu bir açıklama bekleniyor.

    Ancak yaptığım araştırmalar ve Deepak Kapoor’un daha çok Güney Asya basınında yer bulan bu provakatif açıklamaları Pakistanlı dostumu haklı çıkardı. Kapoor’un bu cüretkar çıkışı uzun süredir zihnimi meşgul eden bir karanlığın da biraz daha aydınlanmasını sağladı.

    Deepak Kapoor’un bu açıklamalarının üzerinden çok fazla zaman geçmeden Hindistan Güney Asya’da stratejik dengeleri altüst edecek adımlar atmaya başladı. ABD, Fransa ve israil ile nükleer silah ve teknoloji alanında yakın ilişkiler kurarak çevresinde oluşan Çin-Pakistan kuşatmasına karşı çok güçlü bir kalkan oluşturdu. Bununla da sınırlı kalmayan Hindistan nükleer kulübün bir diğer önemli üyesi olan Rusya’yı da yanına almak istedi. Hindistan 13 Mart tarihinde ülkeyi ziyaret eden Rusya Başbakanı Putin’le çoğunluğu nükleer amaçlı 10 milyar doları aşan 19 anlaşma imzaladı. Bu anlaşmaların en önemli kısmını ise Rusya tarafından inşa edilecek 12 nükleer santral ve Hindistan için stratejik öneme sahip uçak gemisinin modernizasyonu oluşturuyor.

    1974 yılında ilk nükleer denemesini yapan Hindistan, 1998 yılından bu yana da nükleer silah üretme yeteneğine sahip ülkeler arasında yer alıyor.

    Bugün itibariyle 70’in üzerinde savaş başlığına sahip olduğu düşünülen Güney Asya’nın bu dominant ülkesi, taşıma sistemlerinin menzilini genişleterek Türkiye’yi de içine alan 6 bin kilometre menzile sahip kıtalar arası balistik füzeler geliştirmiş durumda.

    Dünyanın içinde olduğu konjonktür, iki açıdan Hindistan’a nükleer alanda cesur ve ciddi adımlar atması için fırsatlar sunuyor. Bunlardan ilki dünyanın içinden geçtiği ekonomik buhran. Hindistan ekonomisini büyüten etkenlerden biri de kanıksanmış fakirlik. Halk zaten yoksulluk içinde doğup büyüdüğü için ekonomik krizlere dirençli bir topluma sahip Hindistan. Bu nedenledir ki, özellikle Batı âlemini etkisi altına alan ekonomik kriz Hindistan’da nerdeyse hissedilmedi. Hindistan bu süreçte özellikle nükleer kulübün ileri gelen ülkelerine milyar dolarları aşan nükleer ihaleler vererek doğru bir zamanlama ile hem nükleer alanda ilerleme kaydediyor, hem de bu ülkeleri birer müttefiki haline getiriyor.

    Hindistan’a bu yönde cesur adımlar attıran ikinci neden ise Batı’nın özellikle de ABD ve israil’in Pakistan ve iran’ın nükleer varlığını “islami Nükleer” tehdit şeklinde algılaması. Hindistan, Batı’yı ürküten bu paranoyaya dönüşmüş tehdit algısından yararlanarak ve kendini bölgede bu tehdidi dengeleyecek karşı bir güç pozisyonuna oturtarak Batı’nın desteğini almaya çalışıyor. Nitekim Hindistan’ın özellikle Pakistan’ın nükleer varlığını ortadan kaldırmaya yönelik israil’le olan işbirliği uzun yıllardır bilinen bir gerçek.

    Güney Asya hassaslaşıyor

    Hindistan, konjonktürün sunmuş olduğu bu fırsatlarla son birkaç yıldan bu yana ABD, Fransa, israil ve son olarak Rusya ile nükleer alanda işbirliğine giderek çok önemli stratejik bazı hedeflere ulaşmaya çalışıyor.

    Bu hedeflerden ilki Çin ve Pakistan tarafından kendisine karşı oluşturulmuş olan nükleer kuşatmayı kırmak. Hindistan ABD, Fransa, israil ve Rusya’ya milyar dolarları aşan nükleer ihaleler vererek (bir nevi rüşvet gibi) bir yandan nükleer savaş kapasitesini artırırken diğer yandan da nükleer kulübün bu güçlü ülkelerini yanına almak suretiyle Çin-Pakistan nükleer tehdidine karşı güçlü bir savunma kalkanı oluşturmayı hedefliyor. Ve bugüne kadar attığı adımlarla da bunda başarılı olduğunu söyleyebiliriz.

    Hindistan’ın söz konusu ülkelerle nükleer yakınlaşma içine girerek varmak istediği ikinci hedef ise; Pakistan ve iran’ın nükleer çalışmalarının uluslararası kamuoyu tarafından yoğun baskı altına alındığı bu dönemde, nükleer kulübün lider ülkeleriyle nükleer işbirliğine giderek kendi nükleer silah ve yeteneklerini uluslararası arenada meşrulaştırmak ve güvence altına almak.

    Üçüncü hedef ise bir “süper güç” olma hayali. Hindistan yüzde 8 ‘lerde seyreden ekonomik büyüme hızı, teknoloji alanında sahip olduğu yüksek yetenek, yürütmekte olduğu uzay çalışmaları, bir milyar iki yüz milyon civarındaki dinamik nüfusu, uçak gemilerine sahip güçlü ordusu ile süper güç potansiyellerine haiz bir ülke. Hindistan söz konusu nükleer anlaşmalarla nükleer alanda da arzuladığı seviyeye gelerek süper güç olma hayalini gerçekleştirmek arzusunda.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster