1. 1.
    0
    Hatırlarsınız şeriat diye yola çıkan kişilerin partisini. Her tarafta aynı sloganı dillendiriyorlardı. Gün geldi söz sahibi olmaya başladılar. Belediyeler almışlardı, Meclise de girmeye başarmışlardı. Bir adım ötesi hükümet ortağı bile olmuşlardı. Ama slogan aynıydı: “Dinsiz devlet yıkılacak elbet”

    Önce yerel yönetimlere şeriat geldi diye bayram edildi. Rant, adam kayırma, yolsuzluk, haksızlık alıp başını gidince şeriatın gelmediği anlaşıldı. Yaşlılar şeriatı getirmeyi başaramayınca çocukları olan genç nesil yetki sahibi oldu. Taraftarlarını bir heyecan sarmıştı. Yılların beklentisi vardı, niyet aynıydı, “dinsiz devlet yıkılacak elbet”

    Şeriat diye yola çıkanlar Türk tarihinde ilk defa haçlı ile birlikte oldu. ABD’ye verdikleri destekle Irak’ta Müslümanın namusu kirletildi, eziyet, işkence reva görüldü, mallarına ve canlarına kıyıldı. Sadece Irak’ta değil bütün Ortadoğu’da ABD ile ortak hareket etmeye başladılar. Amacımız islam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek dediler ve ABD’li askerlere dua ettiler. Bütün duaları bu askerlerin sağlık ve selametleri içindi. Şeriatın gelmesi için bunlar yetersizdi. Daha fazlası olmalıydı. Kasaplarda domuz etinin satışını serbest bıraktılar. Yetmezdi; zinayı suç olmaktan çıkardılar. Yetmezdi; din Kültürü kitaplarında Kelime–i Tevhid’den “muhafazidur–Rasûlullah” kısmını çıkarttılar. Yetmezdi; “Allah indinde tek din islam’dır” ayetini Cuma hutbelerinden kaldırdılar. Yetmezdi; cami sayısını azaltırken, kilise sayısını arttırdılar. Dinsiz devlet nasıl yıkılacaktı. Kolayını bulmuşlardı. Yetmedi; Türkiye’de kendilerince tasnif edilen 30’a yakın etnik grubun, açılım, demokrasi, insan hakları perdesi altında ayırım sürecini başlattılar. Allah rızasını es geçip, iftar sofralarını bir ibadet olmaktan çıkartıp sembolik ve folklorik bir anlama büründürdürüp valileri patriklerle iftar yapacak noktaya getirdiler. Evet, sonvuruş içinse şeriat adıyla 72 fırkanın hepsini devreye koydular. Anayasa değişikliği ilmik haline getirilmişti ve bizzat milleti, kendi ipini kendi eliyle çekecek noktaya getirdiler. Anayasa müsaade etmediği için her defasında yüksek yargı ve danıştay ayaklarına dolanıyordu ‘dinsiz devlet yıkılacak elbet’ tam anlamı ile gerçekleşemiyordu.

    Anayasayı değiştirdikten, yüksek yargının eli kolu bağlandıktan sonra, önce federasyon; arkasından da devletçikler söz konusu olacaktı. Şimdi başımızı iki elimizin arasına alıp düşünelim. Önemli olan neticedir yani sona itibar edilir. Bunca kutsalın istismarından sonra, “Dinsiz devlet yıkılacak elbet”le başlayan sürecin sonunda ayne’l–yakîn gelinen menzil, On ikiye beş kala ‘din de yok, devlet de’.

    özet: akpnin ipiyle kuyuya inenin ne dini kalır ne de devleti
    ···
   tümünü göster