1. 1.
    -2
    hep denir "biz sokakta şöyle oynar böyle eğlenirdik. sokaktan çıkmazdık şimdi çocuklar bilgisayar başında bütün gün".

    açıkça söylüyorum. o sokak oyunlarının çoğu bir taka benzemezdi. üstünün başının yaralanması da cabası. burada günümüz gençlerine açıklıyorum: sakın "sokakta oyna"lara kanmayın. anlatılan efsanelerin hepsi safsata. en süperinden başlıyorum:

    top:

    şimdi "top oynamak" denen şey, mahalledeki çocuklardan birinin top getirmesi ve o top patlayana ya da araba altında kalana kadar japon kale oynamaya denirdi. mahallede aynı anda online çocuk sayısı tutarlı olmadığından nizami maçlar oynamak mümkün olmazdı. 3-5 çocuk ne oynayabilirse o. o açıdan bir pes 2011 ya da fifa keyfinin yanına yaklaşmak dahi mümkün değil. ufacık çocukların plase, vole hatta rövaşata vurmak için harcadıkları eforu görseniz acırsınız. kale diye iki tane taş konurdu asfalt yola. arabalar geçerken kenarda beklenirdi. şimdi bir xbox 360 grafiklerine bak, adam tam fizik emülasyonu yapmış bir de kırık asfalt üstündeki taştan kalene bak. insan yadetmeye utanır.

    çivi:

    çamurlu havalarda top oynamak üstü başı çamur yaptığından çamurlu havaların tercihli oyunudur. bir tane çivi ya da bıçak bulunur. sırayla sert çamura fırlatılır ve saplandığı her noktadan öbürüne çizgi çekilir. çizgisi öbür çizgileri kesen kaybeder. grafikler müzkler insana volfied'i artacak kadar kötüdür. havanın taktanlığı da cabası. oyunun sonunda sizi muhteşem grafikli bir akşam yemeği bekler. bugünün iphone'undaki en dandik puzzle oyunu bile çiviye bin basar.

    çelik çomak:

    o kadar saçma bir oyun ki belli değil. inanılmaz bir kurulum maliyeti vardı, sopa, 8-9 tane yatay taş, çukur kazma falan. tam bir manyaklık. o kadar uğraşacağına git top oyna daha iyi. zaten bunu topla oynayanlar da vardı galiba sırf oyuna renk gelsin diye. kazılan çukurun üstüne taş konup sopayla havalandırılıp, vuruluyordu kimin kafası önce yarılırsa. sonra deniyor ki bilgisayar oyunları vahşi. yahu taşlarla sopalarla oynanan oyundan daha ilkel daha vahşi nasıl bir oyun olabilir? kafası yarılan çocuklar, vahşi çığlıklar. sırf bu saçmalıkları yüzünden çok kalabalık olmadıkça ve kızlar istemedikçe oynanmazdı. top oynanırdı.

    istop:

    havaya bir top atıyorsun birinin adını söylüyorsun o yakalamaya çalışıyor herkes çok eğleniyormuş gibi yapıyor. şimdi playstation başında nba live oynayan çocuğa ne yüzle "biz top atardık ve tutardık, şu yaptığına bak" diyorsun. çocuk orada takım oyunu yapıyor, controller üzerinde combo yapıyor, oyuncu transferleri yapıyor, istatistikleri inceliyor sözde ebeveyn olacak adam sadece kendi adını öğrenme ve düşen nesneleri yakalayabilme üzerine bir oyunu övüyor. bilgisayarda sadece düşen nesneleri yakalama ve adını tanıma oyunu olsa hiçbir çocuk oynamaz. o yüzden de öyle oyunlar yok. taktan.

    sek sek:

    sadece kızların oynadığı bir oyun. sebebi de inanılmaz sıkıcı ve rekabetten yoksun olmasıydı. tek ayak üzerinde kareden kareye atlayıp taş ittirmekten başka bir şey olmayan bu oyun tek ayak üzerinde durma yeteneğini geliştiriyor. niye? yani eğer bu oyun bir işe yarıyor olsaydı kadınlarımızdan "kendi ayaklarımın üzerinde durabilmek istiyorum" benzeri sözler duyar mıydık? duymazdık. işe yaramazdı. sadece sanırım asfalt ve kaldırım üzerine en ayrıntılı grafiklere sahip sokak oyunuydu. 10 tane rakam kareler falan. marble madness bile buna bin basar.

    kulaktan kulağa:

    ilk massive multiplayer çocuk oyunlarından o açıdan tarihi önemi var. böyle 50 çocuk bir arada oynayabilirdi zaten az kişiyle anlamı olmazdı. o yüzden de genelde beden dersinde sınıfla oynanırdı sokakta pek oynanmazdı. herkes yanındakine öbür taraftan söylenen sözü söylemeye çalışırdı. işin esprisi de öbür uçta çok alakasız bir şey çıkmasıydı. ama çocuklar bilmezdi ki orjinal sözün ne olduğunu sadece sıra başındaki bildiğinden bir tek o eğlenirdi. diğerleri de eğlenmiş sayılırdı. kişi başına eğlence açısından nasıl verimsiz belli değil. kulağınza bağıranların kulak zarınızı patlatması ve içini tükürük doldurması da cabası.

    tüf tüf:

    en gelişmiş first person shooter'lardan. en pahalı sokak oyunu zira her çocuğun yakındaki bir elektrikçiye gidip plastik boru satın alması gerekirdi. bir de çocuklardan biri defterini feda ederdi cephane için. bundaki en büyük problem karşı tarafı vurduğunuza dair onay gelmezdi. karşı tarafın vurulduğunu onaylaması gerekirdi. şimdi counter-strike'ta flash atınca kör oluyor, vurunca kan çıkıyor. onunla tüf tüf'ü kıyaslamak kadar aptalca bir şey olamaz. tüf tüf baya kötüydü. o boru da silaha benzemezdi. zaten üflenerek ateşlenen silah mı olurmuş? grafik: 3

    saklambaç:

    tamamen hatalı tasarlanmış bir oyun. bir ebenin saklananları bulmasına ve o bulmaya gitmişken başkalarının sobelemesine dayalı sözde ama ebe sayım suyum saydığı alandan ayrılmazsa oyun sonsuza ya da anne alışverişe yollamak için çağırana kadar devam edebilirdi. ayrıca saklanmaya müsait, çok polygonlu sokak ortamı gerektiridi boş arazide falan oynamak mümkün olmazdı. bu açıdan son derece verimsiz kötü bir oyundu. bir de oyunda heyecan aksiyonda azdı 100'e kadar bekle işin gücün yoksa. sonra pat diye ebelen. itiraf ediyorum "ben onu görmüyorsam o da beni görmez" gibi çok salakça bir teori üretmişliğim vardır bu oyunu oynarken o bile başarıszlığının kanıtı. bir kuşak bunlarla yetişmiş.

    yakartop (abd'deki release adı: ortada sıçan):

    çocuklar ortada duran bir çocuğu topla vurmaya çalışırlardı. vuramayan ortaya geçerdi. skor falan tutulmazdı öyle sonsuza kadar devam eden bir oyundu. 3 kişiden fazlasıyla nasıl oynadığımızı hatırlayamadım ama bir multiplayer oyun olarak başarısızdı diyebilirim. sadece çocuğun koşacağı yönü kestirip oraya atarak quake roket skillerine yakın skill geliştirmek mümkündü onun dışında 5-10 dakikadan fazla oynanacak bir oyun değildi.

    yağ satarım bal satarım:

    tamamen ilkokulda sınıfta oynansın diye büyüklerin uydurması bir oyun olduğuna inanıyorum. bu oyunu sokakta neredeyse hiç oynamadık çünkü süper taktandı. ustasının ölümü sonrası neşeyle koşturan ruhsuz bir çocuğun kendini ticarete vermesini anlatıyordu. şu oyunu oynaya oynaya yetişmiş bir adamı kim kapitalizmin kölesi olmakla suçlayabilir. usta öldü bakalım senin dükkanı devralmanı istiyor muydu? senin usta çırak ilişkin işinde iyi olduğunun göstergesi mi? belki taktan bir çıraktın, o yağın lezzetini nerden bileceğim? böyle arkasına mendil bırakılan çocuğun telepatiyle bunu hissetmesi gerekirdi. sonra koştururdu falan. tamamen amaçsız eğlencesiz bir oyundu. grand theft auto bile çocuklara daha iyi mesaj verir. en azından orada ustanın anısına saygısızlık etmiyorsun.

    taş:

    en tehlikeli sokak oyunu. worms'ün ilkeli diyebiliriz. oyun şöyle başlar: göze kestirilen bir çocuğa taş atılarak oyuna davet edilir. yeterince taş yiyen çocuk taşla karşılık verir. taraflardan biri ağlayana ya da gözlüğü kırılana kadar devam eder. katılım arttığında oyuna anneler babalar da katılıp tekme tokat çocuklara girişebilirler. şimdi buna bakıyorum bir de worms reloaded'a bakıyorum. worms reloaded bariz daha iyi. silah seçenekleri, turnuva sistemi. resmen biz oyun oynadığımızı zannediyormuşuz.

    misket:

    kendi içinde ekonomi sistemi olan ilk oyun. yuvarlak cam bilyelerin atılıp zırva kurallarla vurulmasıyla elde edilir. kaybeden bilyelerini öbür çocuğa verir. bu açıdan en maliyetli sokak oyunudur zira oynamaya devam etmek isteyen çocuk bakkaldan yeni misket almak zorundadır. renkli bilye grafikleri ve fizik motoru etkileyici olsa da virtual pool oynamakla kıyaslanamaz. toz toprağın içinde harçlığınızı tükettiğinizle kalırsınız.

    bakıyorum 12 tane oyun saymışım. hadi unuttuklarımı kat, bilmediklerimi kat derken 10'la çarp 120 olsun. 120 tane dandik oyun. mobygames'e göre bilgisayarlar ve konsollar üzerinde 99 platformda 59,404 tane oyun var. her biri şu saydıklarımdan kat be kat karmaşık daha güzel grafik ve müziklere sahip. hiçbirinde yaralanma, ölme, araba altında kalma riski yok. kontrolsüzce miskete, topa, boruya para harcama da sözkonusu değil. mis gibi oyun. sonsuza kadar oyna. arkadaşlarınla oyna. eve çağır sosyalleş.

    şimdi bütün bunları öğrendiğinize göre "bizim zamanımızda sokakta ohoo" diyen adama ne yapacağınızı biliyorsunuz. en yakındaki topu, çomağı, boruyu kafasına sertçe fırlatın. sizi anlayacaktır.

    alıntıdır ama güzelmiş
    ···
   tümünü göster