1. 1.
    0
    "... ve kafam il olma izni alabilecek kadar kalabalıktı."

    Kendimi defalarca buldum, defalarca kaybettim. Gerçek adımı hatırlamıyorum. Kimliğimi bir çocuğa sattım.Çirkinleşmek için ruhumu kiraladım. Vücudumdaki dikiş sayısını artık biliyorum. Hayatımı diktiler. Oysa yırtmak için çok uğraşmıştım...

    "Ölüm mutlu bir son olamazdı kimse için. Ama yine de insanlar kendilerini kandırmak için hayatlarını dönemlere bölüyorlar. Ve, ancak o dönemlere mutlu son'lar uydurabiliyorlar. Oysa hayat her bölümünde ayrı bir hikayenin döndüğü neşeli bir dizi değil, sonunda herkesin öldüğü ve katilin bulunamadığı sıkıcı bir filmdir"

    "Artık zamanı geldi. Artık acı zamanı. Şiddetin şiiri duyulmalı. "Cash From Chaos" günlerindeki gibi. Kargaşa başlamalı. insanlar ağlamalı. Dünya üstündekileri kusturacak kadar hızlı dönmeli. Perde aralanıp içeriye kanın soğuk kokusu yayılmalı. iftiralar, takipler, tahminler, tehditler, intikam yeminleri megafonlardan evlere sızmalı. Görünmez adamların barbecue partilerinde üçüncü dünya ülkelerine biçtikleri kefen yırtılmalı. Arkasında hiçbir teşkilatı güç bulunmayan parmak tetiği çekip tek başına bir insanın sahip olabileceği bütün deliliği göstermeli. Uyuyan halkların yataktan düşme zamanı geldi. Gözkapaklarının jiletlerle kesilmesinin zamanı."

    "Kurtulmaya gelmedik dünyaya. Daha da saplanmak için buradayız. Dibine kadar. Onun için çürüyor bedenlerimiz ölünce"

    "Hiç uykum yok. Hiç uyuyamıyorum. Domuz gibi içiyorum.Ama gözlerimi kapalı bile tutamıyorum. Sabaha beş saat var. Annemi düşünüyorum. Nerededir şimdi? Aynada kendime bakıyorum bazen.Ve tek kelime etmesem bile vücudum yaşadıklarımı, hayattan ne anladığımı anlatmaya yetiyor. Sağ omzuma kendi çizdiğim kelebek, beğenmediğim için üzerine attığım çarpı işareti ve altında aynı kelebeğin bir japon tarafından çok daha iyi işlenmişi.Sol dirseğimin iki parmak yukarısındaki kurşun yarası. Bileklerimdeki otuz dört dikiş. Medeniyeti bir aralar, herkes gibi yaladığımı kanıtlayan apandisit ameliyatımın izi.Ve sırtımı kaplayan, Tanrı'nın yüzü.
    Bilmiyorum...
    Hızlı yaşadım.Ama genç ölmekten çok, hızlı yaşlandım! Ancak hayattayım.
    Kayra,bir gün bana 'mutsuzluguna hiçbir çare aramıyorsun' demişti."

    " ilkellik mıknatıs gibidir. Dev bir mıknatıs. Biz istemesek de vücudumuzdaki demir ona doğru gider. Beynimize işlenmiş bir ilkel insan dövmesiyle doğarız. Yemek, uyumak, bağırsaklarımızdakileri çıkarmak dışında yaptığımız her şey fazladandır. Üremek dahil. Geriye kalan her şey uydurulmuştur. Dünya uydurulmuştur! Caddeler, evler, giysiler... Her şey. O üç eylem dışındaki her şey! Aşk, siyaset, tıp, savaş. Bunların hepsi insanoğlunun boynuna astığı aksesuarlardır. Teker teker hepsinden kurtulunur ve üç ana eyleme dönülürse insanlık kendini hatırlayacaktır. Bunların yerine getirilebildiği dev bir yatakhane olmalıydı dünya... "

    "Terk ettiklerimi dikiz aynalarında aramak artık acıtmıyordu beni... Ama birden farkettim ki ne ben, ne de başka birisi hiçbir yere ait değildi. Aidiyet bir kandırmacaydı küçük çocuklara anlatılan. Hiçbir yerde hiç kimse beklemiyordu beni. Nasıl bu hale geldim? Nasıl bu kadar insanlıktan çıkabildim? Seyrettiğim filmlerdeki kahramanların gerçek olabileceklerine nasıl inandım? Romanların, tuvalette okumak için yazılmış olabileceklerini nasıl düşünemedim?Bir sabah hayallerimden uyanıp hiçbir şey hatırlamayacağım. Korkmaya gerek yok! Günahlarınızı ben unuturum. Siz işlemeye devam edin... "

    "... aynaya bakıp kendini tanıyamamak, insanın kendi anılarını bir başkası yaşamış gibi anlatması, dünyanın kendisi dahil üzerindeki hiç bir şeye kayda değer bir varoluş nedeni bulamamak ve zihnin bedenden binlerce kilometre uzakta olması o kadar korkunç ki."

    "Yıllar önce, okuduğum kitaplardaki, seyrettiğim filmlerdeki yalnız insanlara özenirdim hep. Yalnızlara. Konuşacak kimsesi olmayanlara. Sonra hayat beni buralara getirdi. Tabii ayaklarımın azımsanamayacak yardımıyla. Ve artık o roman karakterlerinden biri oldum. O kitaplardaki yalnızlığı çok gösterişli bulurdum. Aynı zamanda da korkutucu. Kendime 'Bu kadar yalnız kalınabilir mi?' diye sorardım. 'Sosyal hayvan insan, dayanabilir mi kimsesizliğe?' Ama artık biliyorum yalnızlığın korkulacak bir yanı olmadığını... Tabii bunu ruh sağlığı yerinde ve içlerinde tek bir kişilik taşıyanlar için söylemiyorum. Sözüm benim gibi içinde binlerce ruh taşıyanlara, uzakdoğu efsanelerindeki canavarlar gibi yedi kafalı tek bedenli insanlara. Ben hep kalabalık oldum. Şehrin uzağındaki bir semte giden, günün tek otobüsü kadar kalabalık. Tıkış tıkış! Herkesin üst üste olduğu bir otobüs kadar. Dolayısıyla iyi geldi bana yalnızlık. Kendime yeterince zarar veriyordum. Ve bir de dünyanın vereceği zararları ortadan kaldırmanın imkanı olmadığına göre, yoklarmış gibi davranarak yalnızlığı seçmek en doğrusuydu...
    Yalnızlık kurşun geçirmez. Dostluk, aşk, aile geçirmez. Hiçbir şey geçirmez. Dışarıdan sokmadığı gibi içeriden de çıkartmaz. Cerahat yapar. Antibiyotiğini de kendinde besler. Yeter ki nerede olduğu bulunsun... Ruhun nerede olduğunu düşünürüm bazen. Vücudumun neresinde? Sonra karar veririm. Ruhum, bedenimin bittiği yere kadar... "

    "Geçmişe tükürüp geleceği çiğnedim."
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster