1. 26.
    0
    uzun süren çalışmalarımın ve araştırmalarımın sonunda istanbul üniversitesi hukuku kazanmıştım. işte, küçük bir ilçeden bir ilim tohumu ekilmişti koca istanbul'a. arkadaşlarımla vedalaştım, ailemle vedalaştım ve ver elini istanbul... ilk izlenimim istanbul'un çok büyük bir şehir olduğuydu. nere mustafakemalpaşa, nere istanbul. nere bursa, nere istanbul. nere marmara, nere istanbul. yani neredeyse nere türkiye, nere istanbul. o derece büyük geldi. okulu sora sora bir günde zor bulabildim, az daha kayıt gününü kaçıracaktım. ilim dostlarımdan bazıları zaten buradaydı, fakat onlardan yardım istemedim. zira tek başıma işlerimi halledebilecek kadar zekiydim. sırt çantamda kıyafetten çok kitap vardı, bavulumda beni motive edecek filozofların, ariflerin menkıbeleri, eserleri vardı. okulu bulunca hepsine içimden teşekkür ettim. teşekkürler dostlarım dedim, siz olmasaydınız bugün burada olamazdım.

    kayıt kuyruğuna girdim ve beklemeye başladım, aklımdan çeşitli felsefi düşünceler geçiyordu. bu düşüncelerden biri de bu okulun aslında olup olmadığıydı. ben algıladığım için mi buradaydı, yoksa algıladığımı mı sanıyordum? yani olayı neydi bu okulun? sahiden var mıydı? hocalar hayal ürünü müydü, hukuk neydi mesela? hukukun kime ne faydası vardı? bu okulun duvarları neden tak gibiydi? aklımdan böyle düşünceler geçiyordu. tam bunlar geçerken arkamdan biri omuz atar gibi oldu. arkama dönüp baktım, tam felsefi bir paylamaya girişecektim ki arkamdaki, "pardon bilader, hukuk mu?" diye sordu. "beni de ittiler," diye ekledi, zira söyleyeceklerimi kaldıramayacağını anlamıştı. biraz donanımsız bir insana, yani bir mala benziyordu çok affedersiniz.

    "hukuk," dedim, "aslında bir kurallar bütünüdür, bu kadar hukuk yani. ya sence?" diye sordum. "şu karıya bak," dedi, daha da bir şey konuşmadık uzunca bir süre.

    kaydımı yaptırdım, dışarı çıktım. karnım felsefi olarak acıkmıştı. hemen bir yarım döner ısmarladım kendime, ziyafet çektim. mustafakemalpaşa'daki en güzel yiyecek mustafakemalpaşa tatlısıdır. burada öyle bir şey yoktu, çünkü burası mustafakemalpaşa değildi. böyle düşünce çözümleri üretmek, beni daha faydalı, daha ince bir insan haline getiriyordu. derken deminki kaba adam yanıma geldi.

    "bak, deminki davranışım için kusura bakma. sadece kız güzeldi, anlıyor musun?"

    kızlara yaklaşımını beğenmemiştim. ne yani, bir kız güzel diye ben de bu kaba adam gibi kızın çeşitli bombeli yerlerine mi bakacaktım? ne kadar kabaca. bazen biz erkeklerin tam bir hayvan olduğunu düşünürdüm zaman zaman. ciks denen bu gidip gelmeli aktivitenin vücuda faydaları bir yana, başka da bir şeyinin olmadığını düşünüyordum. etin ete sürtünürken çıkardığı sesi hayal etmek midemi bulandırıyordu. bu adam kaba davranamazdım lakin, yol gösterilmeye muhtaç bir insandı. ilim ışığımı yaymaya bu adamla başlayacaktım demek ki. her şey bu adamla başlayacaktı. ardından daha geniş bir çember çizecektim ve o eski küçük dünyamdaki gibi mutlu, huzurlu bireylerle saracaktım etrafımı.

    "mühim değil, ben ekrem," dedim. tanışmak gerekiyordu, tanışmadığım insanlarla konuşmam.

    güldü. "ben de nuri. nereden geldin sen?"

    kısaca anlattım, o sırada dönerimi yiyordum. zannederim anlattıklarımdan çok dönerimle ilgilendi, zira elimdeki dönerin giderek küçüldüğünü fark edene kadar ben nereden geldiğimi, kim olduğumu ancak söyleyebilmiştim.

    ağzı dolu olarak, "kardeşim, iyiymiş," dedi, "nerede kalıyorsun?" kalıcı bir insan olmadığımı, sürekli gezdiğimi ve yeni şeyler öğrenmeye çalıştığımı söyledim. yine de bu kalacak yer sıkıntısı büyük bir problemdi, zira her gün okula gidip geleceğimi öğrenmiştim ve bu durum çok canımı sıkmıştı. küçük ilçemde istediğim her evde kalabiliyordum, fakat burada insanların takdirini kazanmama daha çok vardı.

    "gel o zaman, bu gece benim misafirim ol," dedi sırıtarak.

    beyler iyiyse devam edicem bak naiflikten çıkışım başlıyo burda insanları tanımayı öğreniyorum. sizi iyi tanıyorum yani am evlâları bi alkışlayın bi tezahürat yapın da devam ediyim gib çorbaları.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster