1. 126.
    +2
    30 eylül 2000 de girdiğim sincan, kadersizliğime bakın ki en karanlık dönemini yaşıyormuş.
    ayak uydurmaya çalışabileceğim bir düzen dahi yokken, yaşamaya çalıştım

    iki haftamı tamamlamıştım sincanda ki, örgüt koğuşlara haber göndermiş açlık grevine başlanacak.
    hacı abi dinimizde vücuda eziyet haramdır diyerekten kabul etmedi açlığı
    bizde ona uyduk, reddettik

    lakin bi kaç gün sonra açlık grevi başladı
    nerde bi kimsesiz gariban var, açlık grevine yatmış
    koğuşlardaki domuz gibi şerefsizlerse yedikçe semiriyor
    güya onların işi daha zor, dışardan gelecek tehlikelere karşı koymak
    ulan sizden büyük tehlike mi var, kitapsızlar

    bizim koğuş grevi reddettiği için hacı abiye tehditler geliyordu
    tam da o zamanlar, bir gece hacı abiyle dertleşme fırsatım oldu

    - hacı abi ne olacak bu işlerin sonu
    - evlat hayat çocuk gibidir, o da doğar, büyür ve ölür. bu işler artık büyümüştür, bilesin ki ölümü de yakındır.
    - peki ya hacı abi biz ne olacağız, bi haller gelecek başımıza
    - evlat zayıfı ezme, tedbirsiz gezme, her yerde her doğruyu söyleme, gerisi mevlanın takdiri

    lan bu adamın yanında sebepsiz huzur buluyorum, hani ölüm gelse, kardeş şöyle bi otur sohbetimiz bitince gelirim ben derim gibime geliyor

    günler geçti, açlık grevi devam etti
    dört duvar arasında rutubet, pislik, işkence içinde hayatımın en uzun en zorlu kışını yaşadım
    gün geçmiyordu ki birine işkence edilmesin, iki metrelik adam bir metrelik ranzaya kendini asmasın
    korku mu, hemde en büyüğünden
    huzurlu bir uykum mu, o da ne

    sonra açlık grevi ölüm orucuna dönüştü
    gencecik bedenler halsiz, takatsiz, solgun, kendinden geçmiş upuzun yatıyor
    başlarında onlara bir kaç damla şekerli su veren zebellah gibi yaratıklar
    sloganları fikir mücadelesi
    her zaman olduğu gibi fikirle mücadeleyi çekenler farklı kişiler
    günler geçtikçe bedenler daha da eriyor, ortalık daha da karışıyor
    ···
   tümünü göster