1. 26.
    0
    @27 sonunda gibleyen çıktı amk,

    şuna cevap ver panpa:

    Onyedinci yüzyılın başına gelindiğinde, Galile davasının gürültüsü devam eder, astronomide yeni keşifler yapılırken, Güneş sisteminin Güneş merkezli olduğu düşüncesi giderek yerleşiyordu. Yani Dünya Güneş’in etrafında dönüyordu. Fakat neyin içinde dönüyordu? Dünya ile Güneş arasında uzayda ne vardı? Bazıları buna “boşluk” şeklinde cevap veriyordu. Fakat bunun karşısına René Descartes (1596-1650) dikildi. Genelde, cisimlerin ve maddenin uzayda yerleştiği, yani bunların üç boyutta yayılması için uzayın bunlardan önce varolması gerektiği düşünülür. içine-alıcı bu uzay, âlemin varlığı için o dönemde de a priori olarak (peşinen) gerekli kabul ediliyordu. Fakat Descartes böyle düşünmüyordu. Uzay ile cisim arasındaki ayrımı ve birincinin ikinciden önce varolduğu fikrini reddediyordu (Bugün astro-fizik câmiası da uzay ile içindeki cisimlerin aynı anda varolmaya başladığı kanaatindedir). Düşüncesi şuydu: “Uzay, önceden birşeylerin olduğu yerde mevcuttur ancak. Uzay ve varlık, yani “içine-alan ve alınan” ayrımına aslında konuşma kolaylığı açısından başvurulmaktadır. Sebepler açısından cisimlerin mevcudiyetine imkân veren uzay değildir, cismin mevcudiyeti uzayınkini imâ etmektedir. Şu hâlde, boş uzaydan bahsetmek saçma olur; çünkü boşlukta uzay da olmaz. Kesinlikle boşluk mevcut değildir. Allah mükemmeldir, boşluk gibi bir ekgiblikten münezzehtir.”
    ···
   tümünü göster