1. 1.
    0
    onu ilk defa bizim evin karşısındaki
    marketten alışveriş yaparken görmüştüm.
    ellerinde parmak uçları kesilmiş eldiven,
    kafasında da vişneçürüğü renginde olan
    şapkası vardı ama en önemlisi belinden
    sarkan ışıl ışıl insanın gözlerini kamaştıran o
    atkuyruğu saçlarıydı. yanımdan geçerken
    tıpkı blendax reklamındaki o kızlar gibi
    saçlarını yana atıp bana gülümsedi. o anda
    zaman benim için kısa süreliğine durmuş kız
    çoktan alışverişini yapıp marketten çıkmıştı
    bile. hemen elimdeki poşete sığmayan 32
    rulo tuvalet kâğıdını kasadan geçirip kızın
    peşine düştüm. yağmur yağdı yağacaktı gri
    bulutlar her an yardırabiliriz mesajını
    veriyordu. çöp varillerinin arasından geçip
    türlü badireler atlattıktan sonra nihayet
    saçları at kuyruklu kızı köşe başında
    yakaladım. bu sırada yağmur başlamış ben
    de 32 rulo poşete sığmayan tuvalet kağıdını
    başıma siper edip ıslanmamaya
    çalışıyordum. sürekli arkasına bakıp
    duruyordu altında eşofman, ayaklarında
    anne terliği olan benim gibi bir insan yoksa
    ona korku mu vermişti bilemiyorum.
    telefonunu çıkarıp biriyle kısa bir konuşma
    yaptıktan sonra yanına beyaz bir şahin gelip
    onu benim yanımdan uzaklaştırdı bu arada
    kız beni şikâyet filan edebilir diye de biraz
    tırstım. arabanın içinde şişman bıyıklı bir
    adam bana tanıdık gelmişti ama buğulu
    camdan tam seçemedim adamın yüzünü.
    uzun süre bana baktı sanki bana bir şeyler
    söylemek ister gibiydi. o sırada yağmur
    coşmuş zütüme kadar ıslanmıştım sadece
    kafam kuruydu. içimde tuhaf bir his vardı.
    diz üstü yere çöküp göğe doğru bakıp
    suratıma çarpan yağmur taneleri eşliğinde
    lanet olsun diye bağırmak geldi içimden.
    eve geldiğimde 32 rulo tuvalet kâğıdını bir
    kenara bırakıp o an için ruh halimi yansıtan
    bir müzik açtım. ağbim geldi kafasında
    sadece özel günler taktığı seyyar kestaneci
    şapkasıyla yazık sana der gibi bakıp
    yanımdan uzaklaştı hemen. kimdi o kız?
    zihnimde sadece bu soruyla meşguldü.
    kimdi bu kız? aklım hep ondaydı. kimdi
    marketteki kız? ruhum onun peşinden
    gitmiş ruhsuz bir canlıya dönüşmüştüm.
    sigaranın külünü çiçeğin saksısına atacakken
    halının üzerine düşürdüm. etrafa baktım
    kimse yoktu hemen sigaranın külünü
    topuğumla bir ileri bir geri ezerek yok ettim
    ortada iz kalmamıştı. can sıkıntısından
    ayağını halının altına sokup sadece havalar
    soğudu-ısındı muhabbeti yapan bir misafir
    kadar sıkılıyordum bulunduğum odada.
    hani olur ya bazen düğün konvoyuna
    yanlışlıkla karışan bir araba gibiydim
    mutluydum ama bu mutluluk bana ait
    değildi şu an için. babamın duvardan sazını
    alıp en iyisi biraz tangırdatayım dedim. sazı
    elime alınca kanal 7 türkü filmlerindeki bağrı
    yanık âşıklar gibi hissettim kendimi.
    düşünmeden de edemedim adamlara tarım
    kredisi destek vermiyonuz sonra üretim yok
    diyorsunuz. heralde olmayacak adamlar sırf
    bu yüzden kendini aşka verdi bebesinden
    bölüğüne herkes karının kızın peşinde
    koşuyor. neyse konumuza dönelim ne
    demiştik, ne diyorduk? ha saza vurdukça
    vuruyor bir yandan da mırıldanarak detone
    oluyordum. sazı on dakka ya çaldım ya
    çalmadım birden başımın ağrıdığını
    hissettim. o kadar hisli bir şekilde
    vurmuşum ki sazın tellerine kulaklarımda
    tınnn sesi yaklaşık bi yarım saat gitmedi. sazı
    duvara asıp buğulanmış camdan dışarıyı
    seyrettim. cama saçları atkuyruklu kız kalp
    adams apple yazdım. sanki bir daha hiç
    gelmeyecek birini bekliyordum. daha kızın
    adını bile bilmiyorken ona bu denli büyük
    bir sevgi beslememin nedenini düşündüm
    uzun süre. saat on veya on buçuk gibiydi
    tam bilemiyorum ditt ditt çöp arabalarının
    sesini duydum. evdeki çöpleri alıp hemen
    dışarı çıktım ama kahrolası çöpçüler
    arkalarında hiçbir iz bırakmadan gecenin
    karanlığında ara sokaklara karışmıştı. ben de
    çöpü bıraktım poşetin içindeki bayat
    ekmekleri de çöpün yanındaki demire astım.
    hep merak ediyordum bunun için sırf bir
    gece bekleyebilirdim o bayat ekmeleri kim
    alıyordu? çete halinde gruplar halinde
    dolaşan köpeklerin yanıma doğru
    yaklaştığını görünce telaş yapmış olacam ki
    anne terliğinden çıkıp asfalta temas eden
    parmak uçlarım atık çay suyuna batmıştı.
    ayağımdaki siyah çay artıklarını
    temizledikten sonra türk filmlerinde virajı
    alamayan arabaların
    çıkarttığı o sesin aynısı kulaklarımda
    yankılandı. evet, bu gördüğüm beyaz şahin,
    saçları at kuyruklu kızı zütüren şahindi.
    camları siyah filmle çekilmiş arabanın
    camları el yordamıyla yavaş yavaş açılmaya
    başladı. içimi sanki kaçırılacakmışım korkusu
    sarmıştı bir anda. buğulu camdan yüzünü
    tanıyamadığım şişman bıyıklı adam, birader
    ateşin var mı dedi. ben de çakmağımı evde
    unuttuğumu söyledim. yanında saçları at
    kuyruklu kız yoktu. seni tanıyorum bu gün
    yağmurun altında görmüştüm eşofmanını
    ters giymiştin el işareti filan yaptım ama
    beni anlamadın o sırada benim kızı yağmur
    yağdığı için arabayla almaya geliyordum.
    yüzümde anlamsız bir söz öbeği oluştu.
    eşofmanımın önde bulunması gereken
    ipleri arkamdan kuyruk gibi sallanıyor, sağ
    dizimin önünde bulunması gereken 23
    numara yazısı da sol bacağımın tam
    arkasına gelmişti. iyi akşamlar dedi
    oturduğum yere çöp kovasını yanıma alarak
    çöktüm. arabanın arkasında duydun da
    acımadın mı yazıyordu. eve girecekken çöp
    kovasını unuttuğumu fark ettim aşağı inip
    aldım tekrar. bilgisayardan ruh halimi
    yansıtan bir müzik açtım hemen
    dün gece çok ağladım, aradım bulamadım,
    kahrolası çöpçüler aşkımı süpürmüşle
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster