1. 1.
    +24 -4
    “Beşiktaşlıyız” dedik..
    Hiçbir zaman “önce sonuç” demedik.
    Aksine hep “önce iyi oyun.. önce ahlâklı mücadele ! ” diye haykırdık.
    Futbolun olabildiğince endüstriyelleştiği bu düzen içinde hep “önce ahlâk” gözlükleriyle baktığımız bu uzun yıllar içinde, hep bizden alındı bir şeyler.
    Kimsenin hakkına tecavüz etmedik,
    yalandan kendimizi yerlere atıp penaltılar kazanmadık,
    penaltı noktalarını kazıp rakibe futbol dışı oyunlar yapmadık,
    rakibe saygısızlık etmedik,
    stat içinde yayın aracının kablolarını kesmedik,
    Ama nihayetinde bir istanbul takımıydık ve memleketin 3 büyüklerinden biri olduk.

    Zaman geçti, hayat değişti, futbol değişti..
    Memleketin diğer iki büyük istanbul takımı, ülke futbolunun üzerinde “her yolu deneyerek” büyük ve açıkça bir hükümranlık kurdu.
    En çok golü onlar attı,
    en fazla onlar şampiyon oldu,
    en pahalı transferleri onlar yaptı,
    en büyük kelâmları onlar etti..
    ve fakat paralelinde de en çok baskıyı onlar kurdu ülke futbolunun üstünde.
    işte, hem Anadolu takımlarının üzerinde ve hem de kurullarına kendi taraftarlarını sokarak girdikleri federasyon kurulları içerisinde kurdukları bu büyük ve çoğu zaman kural dışı hakimiyet, duruma maruz kalanlar için içten içe büyük bir kinin de kaynağı oldu aynı zamanda..

    Ve şimdi artık yıl 2000li yılların 12ncisine geldiğimizde..
    Futbol endüstriyelleşirken; “muhalefetsiz.. rakipsiz” kalmak,
    hükümran istanbul takımları için de, futboldaki rant musluğunun başında duranlar için de bir avantaj değil, bir dezavantaj oldu.

    Zira zevki, heyecanı, seyredilebilirliği ve paralelinde kazanılacak daha fazla parayı
    temin etmek için rekabetin içinde daha fazla takımın olması şartı var.

    Eskiden seyredilebilir maçlar haftanın bir, en fazla iki gününde biterken, şimdi haftanın 4 günü heyecanlı (!) maçlar yapılıyor..
    seyrediliyor..
    SATILABiLiYOR
    yayıncı kuruluş tarafından.

    Bu düzen içerisinde yaratılan yeni ve “ şişirilmiş kahraman(!) Anadolu kulüpleri ”ne rağmen, Beşiktaş hâlâ 3 büyüklerden biri..

    Ve fakat yüz yılın algısının kurbanı bir “büyük” artık.

    Zira yıllarca.. her dönemde istanbul kulüplerinin baskısına maruz kalmış,
    onlar tarafından hakları gasp edilmiş Anadolu kulüpleri ve hakemler için,
    istanbul hükümranlığından intikam vaktidir bugün.

    Sistemin başına çöreklenmiş istanbul’un büyüklerinden alınması gereken, on yılların intikamı.
    işte bu intikam isteği bir kenarda duruverirken, Anadolu takımları da, hükümranların baskısı altında ezilmiş hakemler de.. içlerindeki kini, öfkeyi ve hırsı ortaya çıkarmak için bir arayış içerisindedirler.

    Bu arayış ne zaman eyleme dönüşür pekiyi?
    ilk fırsatta..
    Tokat yemeden tokat atabileceği ilk fırsatta yani...

    Ve işte Beşiktaş..
    8 yıllık Demirören yönetiminin ilkesiz duruşuyla kuvvetlendirerek alışkanlık haline getirdiği gibi..
    istanbul kulüplerinin içinde hakları en az korunan, hem rakipler ve hem de kompleksli hakemlerce tokatlanmaya en müsait “büyük takım” görünümüyle,
    bu intikam ateşinin tam ortasında kalmıştır şimdilerde.

    Bu sebeple,
    aynı hareketi yapan bir Fenerbahçeli futbolcu 1 maç ceza ile kurtulurken, Beşiktaşlı meslektaşı 3 maç ile katledilir.

    Ve bu sebeple,
    Yetkili kurumlarca ırkçı söylemleri hakarete evriltilirken bir Fenerbahçeli futbolcunun.. Beşiktaşlı futbolcu, saha dışındaki bir kusurlu hareketi sebebiyle bile futboldan men edilebilir.

    Ve bu sebeple,
    penaltı noktasını kazan lağımcı Fenerbahçeliyi görmez de hakem,
    gole sevinirken dilini 1 santim fazla çıkartan yıldız Beşiktaşlının suratına yapıştırır sarı kartı.

    Ve işte bu sebeple,
    bir futbolcuya kafa atan, tüküren, boğazını sıkan bir Galatasaraylı 1 maç ceza alırken, rakibini formasından çeken ve sarı kart alan bir Beşiktaşlı 2 maç ile tarihi bir cezaya çarptırılabilir.

    Ve bu sebeple..
    depremzede bir kente yardım amaçlı sahaya atılan atkılarla bir diğer maçta sahaya atılan viski şişeleri bir tutulup “yabancı madde” sayılarak aynı cezaya çarptırılabilir iki kulüp te.

    Ve tam olarak da bu sebeplerle..
    Beşiktaş’ta oynarken “dünya statlarında bile görülmeyecek” denli sert faullere maruz kalırken, Galatasaray’a transfer olduktan sonra “dünya statlarında” vahşet olarak nitelendirelecek faullere imza atar Ayhan Akman.

    Ve bu sebeple,
    Rakibinin uçan tekmesiyle kasığı yırtılan bir Beşiktaşlı o pozisyonda faul bile kazanamaz..

    Ve aynı sebeple..
    Gole giderken rakibin arkadan yaptığı müdahaleyle yan bağları yırtılan bir Beşiktaşlı futbolcu o pozisyonda faul bile kazanamaz.

    Ve aynı sebeple..
    rakibin kramponuyla.. kaval kemiği gözükecek şekilde yaralanarak ameliyat olmak zorunda kalan bir Beşiktaşlı futbolcu, o pozisyonda faul bile kazanamaz.

    Ve bu sebeple..
    kafatası çatlayan, burnunun ortasına rakip kaleci tarafından “yanlışlıkla” çift yumrukla dalınan, üzerine kramponla basıldığı için yumurtalıkları yırtılan bir Beşiktaşlı futbolcu..
    o pozisyonlarda faul bile kazanamaz.

    Ve aynı sebeple..
    Yıllardır istanbul hükümranlarının baskısı altında ezilmiş,
    kişiliği pestil olmuş,
    kararlarının neredeyse tümünü birilerine yaranmak
    veya birinden korkusu sebebiyle veren Türk Hakemi’nin ..
    bir Beşiktaşlı futbolcunun “faule maruz kaldığına” hükmetmesi için...
    sıradan bütün futbolcuların maruz kaldığında serbest atış kazandığı ve rakibinin kartla cezalandırıldığı pozisyonlardan..
    en az 3 tanesine maruz kalması gerekir..

    Ve aynı meşum sebeplerden dolayı..
    Beşiktaşlı futbolcunun kendisi yaptığında, anında sarı veya kırmızı kart ile cezalandırıldığı pozisyonların benzerleri ve hatta daha ağırları
    rakiplerince kendisine yapıldığında
    Beşiktaşlı futbolcu faul bile kazanamaz !.

    Örnekler onlarca, yüzlerce.. ve hatta uğraşılırsa binlerce sayılabilir.

    “Futbolu sonuçlandıran gol veya penaltı”dır algısı yerleştirilirken kamuoyunun beynine..
    Aslında bir takımın bir futbol maçından galip çıkması veya çıkamaması için gerekli sebeplerin tümü bu kararların birikiminde yatar.
    Ve bir hakemin.. bir maçı bir takımdan alıp diğerine vermesi için ille penaltı vermesi gerekmediğini, bunun, kimsenin fark edemeyeceği şekilde yapılabileceğini..
    eski hakemler, nedense hep emekli olduktan sonra ağızlarının içinden itiraf ederler...

    Ve fakat bütün bunlara rağmen..
    Sahada adil düdüklerin olmadığı,
    Beşiktaşlı futbolcunun düzenli olarak ezildiği,
    Beşiktaş için konuşmanın.. hakkını savunmanın “ayıpçı bir fanatizm” gözüktüğü bu sistem içerisinde,
    Beşiktaşlı futbolcunun “hevesle ve özverili bir şekilde” oynayabilmesi beklenir hâlâ.

    Oynayamadığında ise, sonuçlara bakılarak suçlular ilân edilir.

    “Hiçbir şey mazeret olamaz bu ruhsuzluğa.. Beşiktaşlı futbolcunun ruhu nerede !!! “
    haykırışları kaplar insanın yüreğini.
    Kaplatırlar !!..

    Zira Beşiktaş taraftarının olayları bambaşka görmesi için,
    bambaşka bir sistem de medya düzeyinde kurulmuştur.
    Medya tarafından; hakkını savunmanın, yapılan haksızlığı sorgulamanın “fanatizm” olduğu dayatılan “ Beşiktaşlı Aydınlar ”da,
    kendi içlerinde kompleksli “objektif bir bakış açısı” geliştirmiştir yıllar içerisinde.
    Bu bakışa göre,
    “hakem hangi kararı verirse versin.. ne kadar taraflı olursa olsun.. eğer sen takımsan.. sen Beşiktaş’san.. yeneceksin” dir.

    Halbuki hakemi yenmek.. ne mümkün ve ne de adil bir durumdur.
    Ve hatta..
    Beşiktaşlı futbolcu, hakemi de yenmek zorunda falan değildir.
    Beşiktaşlı futbolcu, robot değildir..
    Beşiktaşlı futbolcu, insandır ve hata yapma hakkı vardır.
    Beşiktaşlı futbolcu.. EN AZ rakiplerinin sahip olduğu futbolcular kadar değerlidir.
    Ve dünyada hiçbir futbol takımı.. HAKEMi DE YENMEK ZORUNDA DEĞiLDiR !

    başlığı açalı 1 sene olmuş pgibopat oçun teki tarafından eksilenmiş
    ···
   tümünü göster