1. 1.
    +4
    tarih: 2007 temmuzu
    genciz o zamanlar, fişek gibi delikanlıyız. sevgilinin yanına gitmişiz akdeniz akdeniz. yüzmüşüz, içmişiz, kumsalda öpüşmüş sabaha karşı denize girmişiz. iki günümüz geçmiş, cepteki para erimiş: bir tek yol parası. minibüs'e bineceğim, ondan inip trenle devam edeceğim. trenden inince tam 30 kuruşum kalmış olacak. hesap tamam.
    sevgiliyle vedalaşıp minibüs'e bindim; akdeniz'in temmuz sıcağında, nereden baksan 36+ saatlik uykusuzlukla. uyukluyorum. kontrolsüz gidip gelen bilincim yüzünden arada başım düşüveriyor. birkaç kişi dönüp bana bakıyor. toparlıyorum kendimi. ama bir türlü bilincimi yerinde tutamıyorum. bir gidiyor, bir geliyor şerefsiz. sonunda tren'e bineceğim mevkiye ulaşmıştım. gişede uzun bir kuyruğa girip biletimi aldım. peronların bulunduğu kısıma geçtim. susamışım. gar yalağında sulandım, serinledim. saçlar uzamış. ıslatınca, bekir'in izmir'deki haline döndüm. gibtir et şimdi, bir sigara olsaydı da içseydik. sigarayı da hiç etmişiz gece. çifter çifter, üçer üçer tren bekleyen eli sigaralı insanları seyrettim bir süre. fonda yükselen anons, bineceğim trenin az sonra kalkacağını müjdeliyordu. tamam, yarım saat yolum var. eve gider gitmez soğuk bir duş alacağım. sonra şortumu çekip yatak odasından babamın bir paket sigarasını aşıracağım. ama önce güzel bir yemek. çay da koyarım. açarım vantilatörü de. oof.
    rastgele bir vagona atladım. şansıma tren klimalı. genelde bu hatta klimalı trene denk gelmek zordur. bu sebeple tren yolculuklarımız işkenceden farksızdır. elde kalan tek avantajı, ucuz oluşu. kuruldum cam kenarına. aklımdan yemekler, buzlu içecekler, çekerken kurumuş tütününü cızırtacağım sigaralar geliyor. geliyor ve yüreğimin şurasına oturuyor. ulan diyorum ne olurdu zengin olaydık? tanrı cevap vermiyor her zamanki gibi. alınmıyorum ben tabi. yanımdan akıp giden yolu seyrediyorum. ah nasıl serin... aslında eylül gibi izmir'e geçsem ne güzel olurdu. kuzenimle çalışmak için gittiğimiz ama iş bulamadığımız ve dolayısıyla yine parasız kaldığımız için, her sabah bakkaldan borç aldığımız daninoları çay kaşıklarıyla yedikten sonra izmir yokuşlarından kendimizi konak göbeğine salışlarımız geliyor gözlerimin önüne. iş ararken bütün izmir'i ezberlemiştim. bütün izmir benim için konak, pasaport, şehitlik, bornova, adana, karşıyaka, adana? ne adanası lan? ananı avradını adana'ya gelmişim! hay kafasını gibtiğim bebesi, yarım saat tutamadın kendini değil mi? uyudun hemen. vagon da boşalmış. bir insan evladı şu garibi uyandırayım dememiş.
    indim trenden. hayatımda ilk kez adana tren garını bu kadar detaylı inceliyorum. evet sayın tanrı, oyunun bu perdesinde nasıl içten bir dramı sahneleyeceğim? hadi konuş benimle? gülüyorsun değil mi? iki gece öpüştüm diye beni düşürdüğün şu hale bak. ama yook, çıkacağım bu işin içinden. hemen hareket amirliğine yöneldim.
    -ağbi mersinden bindim ben trene. tarsus'ta inecektim. limonlu'da çalıştım iki gece. paramı da vermediler. (acır diye düşündüm) uykusuzdum, uyuyakalmışım. ben binsem tarsus'a gitsem benim abim? olmaz mı ha?
    -bidakka şimdi. mersinden bindin?
    -evet ağbi. tarsus'ta inmem gerekiyordu.
    -yani adana bileti almadan buraya kadar geldin?
    -işte uyuyakaldım. şimdi b..
    -yok, senden önce tarsus adana farkını tahsil etmemiz lazım.
    -işte para yok abi.
    -kaybol o zaman.
    -eyvallah abi. saat kaç bu arada?
    -11.35

    saat öğleni gösteriyor. iyisi mi babamı arayayım. külüstürle gelip beni alsın. nasıl izah edeceksin vaziyeti oğlum? adam seni mersin'de amcanlarda sanıyor. bir dünya tezgah kurmuşsun. .. başka çaren yok cerenimo. külüstüre bir bin de.
    cepte var 30 kuruş. kontörlü bir telefon bulmam lazım. o zamanlar garın hemen dış tarafında bir büfe vardı. küçük, çirkin bir büfe.
    -salamaliküm abi. telefonu kullanıcam da?
    -kullan gülüm.
    telefon ahizesine uzanırken beynim ışık hızında sorular sorup cevaplar veriyor. zaman çok kısıtlı. çünkü kontör 15 kuruş. cep telefonunu arayacağım bir de. su gibi atar. numarayı çevirdim. çalmaya başlayan telefona cevap gelmedi. korktum. bir daha denedim. dııııt. dıııııt, dıııııt, clık:
    -alou?
    -b..baba? ben zarri. adana garındayım şu an. paramyokgelbenial.
    -ne işin var lan adana garında? arkadaşın yazlıktayız şu an.
    -baba param yok. kontör bitti. beklicem seni iki saat.

    kapattım. kapatırken kırılıp yere saçılan cam sesleri duyar gibi oldum. 30 kuruşumu büfeciye uzattım. peronlara yöneldim tekrar. aslında konuşmayı biraz uzatabilirdim. adam çok çok tersleyecekti. ama ben gururuma yediremiyorum işte. kenan hep derdi: oğlum zarri, fazla gurur züte vurur. vuruyor lan harbiden. ilk kez haklı çıktın kenan. zütüne koyim senin. bankın birine oturdum. güneş tepede. neyse ki bankım ağaç gölgesinde. ayaklarımı uzatınca güneşe değiyor ama şuraya bir uzanırsam uyurum mis gibi. peki babam gelirse beni bulabilir mi? o adam aramaz ki lan beni. ölmüş der, gitmiş der, gitmiş de kurtulmuşum der. arkadaşının yazlığı mersinin tillahında. en az iki buçuk saat sürer o yol. ben bir saat kestireyim demeye kalmadan dalmışım. gözlerimi açtığımda güneş hafif açı değiştirmişti. yaprakların arasından gözlerimi gibecek diklikteydi. belim, of. ağzımın kenarından akan salyalarımı el yordamıyla sildim. gözlerimi hafif ovaladım. ağzımda şiddetli bir kuruluk. midemi yok gibi hissediyorum. ulan nasıl açım.. hemen önümden bana saati söylemeden geçmeye çalışan ablayı durdurdum. konuşturdum: saat 13.00. babam şimdi güneş gözlüklerini takmış, kumsala bakan serin bir yerde karpuz dişliyordur. buz gibidir bir de karpuz. istese bir bira bile içer. bir tane daha içebilir hatta. sen de burada geberirsin. kimin gibindesin oğlum sen? şu hale bak. kalk yürü oğlum. kaç saat sürecek sanki? en fazla altı! az mı yürüdün sen be koçum. bu mesafe sana vız gelir tırıs gider.
    kendimi gaza getirmeyi başarmıştım. fırlayıverdim gardan. d400'ün hangi istikamette olduğunu sordum. gar kapısının baktığı büyük caddeden inmem gerektiğini söylediler. hiç sapmayacakmışım. bu güzel. bu arada elimde de yeşil-kırmızı renklerde bir poşet var. içine şort filan koymuşum. başladım yürümeye. o zamanlar 180 civarı olan boyumun verdiği yetkiye dayanarak hızla yürüyorum. yürüdükçe açılıyor, ayaklarımın altından geçmiş zamana gönderdiğim yolun kenarına iliştirilmiş insanlara bakıp bakıp gülümsedikçe neşe doluyordum. adana ne garip bir yer. 1 saat gibi yürüdüm. 1.5 saat oldu. yaklaşmışımdır tarsus'a. kalmıştır 1.5-2 saatim. ve anayol'u gördüm. dağıldım ulan. bunca yolu buraya çıkmak için yürümüşüm. yani yolculuğum yeni başlıyor.
    minibüsle kırk beş dakika sürüyor bu yol. hava kararmadan varırım herhalde. saat 14.30. yürüyorum. güneş tepede. açım. yorgunum. uykusuzum. sahipsizim. ulan baba! insanları, dükkanları, binaları geçiyorum. şehirden çıktım nihayet. zemin toprak. ayağımda tımbırlend ayakkabı. susuyorum. çok susuyorum. bir petrole girdim. kapıya koydukları damacanaya yumuldum. 4-5 bardak içmişimdir. buz gibi, ohh. yola devam. kah yürüyorum, kah koşuyorum. yanımdan arabalar vızır vızır. otostop çekmek geliyor aklıma. duruyorum. ama elimi bir türlü kaldıramıyorum. gururuma yediremiyorum. neden adam benim için duracak? beni alacak? hem ne diyeceğim? koş oğlum, az kaldı. mirkelam gibi, elimde poşet, koşuyorum. her on kilometrede bir petrol serpiştirmişler. su ihtiyacımı oralardan gideriyordum. market önünde sebilleri vardı. kulplu kocaman bardaklarla kana kana içiyordum. beş kilometre yolu yarım saatte alıyordum. güneş karşımdan yavaş yavaş battı. karanlık başladı. daha 25 kilometre yolum var. hesaplamalarıma göre gece 11 ya da 1 gibi evde olacağım. her petrolden saat bakıp öyle hesabediyordum. matematiğim de zayıftır. karıştırıyordum bazen hesaplarımı. tanrı ile, kendim ile, yol ile, gökyüzü ile konuşuyordum. yoldan geçen arabalara bakıyordum arada. babam beni almaya gelmiş olabilirdi. ama dönüş yolu üzerindeyim. kesin görürdü. yolun kenarı bomboş. elinde poşetle nereye yürüdüğü belli olmayan bir hıyarı fark etmemek mümkün değildi. gelmemiş demek ki. pis herif. ben sorarım o karpuzu sana. kunduradan yeni çıkardığın ayaklarından az mı çekip aldım çoraplarını? yazıklar olsun.
    o çaresizlik ve açlık yorgunluk falan filanla söylenirken olmasını en son isteyeceğim şey oldu. yolumun tam üzerinde aşırı hareketli bir köpek var.
    ···
   tümünü göster