1. 1.
    +51 -4
    her sabah olduğu gibi o sabah da erken uyandım. boş gözlerle kısa bir süre tavanı kestikten sonra ağız dolusu küfür edip yatağımdan kalktım ve ayağımla bilgisayarın power tuşuna vurup rutin temizlik ve boşaltım işlemleri için tuvaletin yolunu tuttum. temizlik ve boşaltım işlemlerinin bitmesini müteakip mutfağa gittim. kettlea kahve suyu koyduktan sonra kahve sigara kombinasyonu eşliğinde ayılma ayinimi gerçekleştirmek üzere bir sigara yakıp kahve suyunun kaynamasını bekledim. kettledan "tık" sesini alır almaz dudağımdaki sigarayı çekmek için elimi ağzıma zütürdüm fakat sigaranın dudaklarıma yapışması kaynaklı olarak elimin sigaradan kayması sonucu parmaklarımı yaktım ve refleks olarak ağzımdan "hay ananı gibiyim senin gibi sigaranın yaa" cümlesi çıktı. acımıştı canım. bir bu durumu sevmiyordum bir de hareket halindeki arabanın arka camından dışarıya sigara külü çırpmak isterken küllerin rüzgardan tekrar arabaya dolmasını. sigaranın bünyede yarattığı sıkıntı bundan ibaretti benim için. yoksa candır sigara. sanki ben onun değil o benim tiryakimmiş gibi. çok iyi anlaşıyoruz aslında. sırf sevdiğim için, yaptığı tüm huur çocukluklarına ve binliklere rağmen görüşmeyi kesemediğim çocukluk arkadaşımmış gibi. kahredici ayrılık gecelerinde "o seni kaybetti be abi" diyen bir dosttu. her dudağıma zütürdüğümde verdiği teselliler işledi içime. ben yandıkça o da yandı. zaman zaman ayrılık kararları aldığımız olmuyor değildi. hatta bir kış günü kendisine, başka dudaklarda daha mutlu olmasını söyleyip ayrılığa kaza süsü vermek için balkondan aşağı atmıştım fakat kısa bir süre sonra ayrılık acısı nöronlarıma baskı uygulamış, tüm düşüncelerim eski dostum üzerine kurulmaya başlamıştı. sonra bir düşünce hali almıştı beni. eski dostumu nasıl atabilirdim sokağa? kim farkedip bulacaktı onu? bulan benim onu sevdiğim gibi sevebilecek miydi? hangi dudakların altına yatacaktı? kaç orgazma ortak olacaktı acaba? tüm bu düşüncelerin itici gücü beni annemin gezer terliklerini ayaklarıma taktığım gibi arka bahçeye koşmama neden oldu. yerler kar olduğu için güzel kamufle olmuştu ama aramızdaki güçlü bağ sayesinde eski dostumu bulmam zor olmamıştı. yerden kaldırıp üzerindeki karları temizledikten sonra cebime koyup "bir daha ayrılık yok" demiştim içimden. o günden sonra da bir daha ayrılmadık zaten.

    ilk sigaraya ortaokul son sınıfta başladım. koca okulda sigara içen 8 bilemedin 10 kişiydi. bunlardan birisi de sınıf arkadaşım burcu'ydu. değişik bir kızdı burcu. yetiştirilme tarzından olsa gerek çok rahattı. daha doğrusu ilerleyen yaşlarda rahat olacağının sinyallerini veriyordu. çocuk beynime rağmen ilerde burcu'nun nasıl bir kız olacağı hakkında kafamda ampuller yanıyordu elbette. çünkü özgürlüğüne olan düşkünlüğünü o yaşlarda yansıtabiliyordu çevresine. iyi anlaşırdım burcu'yla. bir arka sıramda otururdu. dolayısıyla kendisiyle hep diyalog halindeydim. zaman zaman etek altına bakmak için yere bilerek kalem veya silgi düşürüp sıranın altına eğilirdim. uzun bacakları vardı. afet olacağı aşikardı. zira peşinde gezen kendisinden yaşça büyük erkekler de bu düşüncemi tasdik eder nitelikteydi. fiziği de yaşıtlarına oranla daha iriydi. liseli havası vardı burcu'da.

    bir gün, burak isminde birisiyle çıkmaya başladı burcu. çocuk bizden 3 4 yaş büyüktü. duyduğum kadarıyla tekin ayak değildi. burcu o çocukla takılmaya başladıktan sonra doğru dürüst okula gelmiyordu. ailesi sırf bu yüzden defalarca okulu ziyaret etmiş kızlarının geleceğiyle ilgili kaygılarından söz etmişti. şimdiki tabirle amı zütü dağıtmıştı burcu. zaman zaman burcu'nun okul saatlerinde burak'la bir arabaya binip gittiğini söylüyorlardı. burak'ın esrar kullandığı duyumunu almıştım." acaba?" diye içimden geçirmeme rağmen ihtimal veremiyordum. yaşı küçük yapmaz diyordum. taa ki bir sabah atmden para çekmek için sırada beklediğim esnada burcu'yu görene kadar...

    çok şaşırdım. şaşkınlığımı gizleyemiyordum. tesettüre girmişti. tesettüre girmesine ihtimal veremediğim için baştan aşağı göz bebeklerimi gezdiriyordum bedeninde. ben tüm bunları yaparken kendisini kestiğimi farketmiş olacak ki göz göze geldik. biraz zorlansam da bu kızın burcu olduğu konusunda artık emindim. hemen yanına yanaştım ve "beni tanıdın mı burcu?" diye sordum. "ördek???" dedi, "ta kendisi" dedim. sevinç çığlıkları içerisinde sarıldı bana. "abdestin bozuldu (:" dedim. "abdestli değilim zaten" dedi gülerek. kısa süreli hal hatır sormalardan sonra işi olduğunu söyleyip telefon numarasını ve msn adresini bir kağıda yazıp verdi. tekrar görüşmek üzere ayrıldık. atmde işimi bitirip eve doğru dönerken burcu'yu düşünmeye başladım. yıllar önce tahmin ettiğim gibi afet bir şey olmuştu. geçmiş yaşantısını da bildiğim için ben buna çakarım hesabı yaptım. eve döndüğümde ilk işim burcu'yu msnden eklemek oldu.

    akşama doğru msnini açtı burcu. daha ben ona yazmadan titreşim göndermişti bile. "çok özlemişim" yazarak koyu bir muhabbetin temellerini attım. karşıklı kamera açtık. eski okul yıllarından güncele kadar konudan konuya atladık. hatıralarda güldük ölen arkadaşlarımıza üzüldük. samimi bir sohbet oluyordu. tabi bu samimiyet ikili ilişkiler konusunu da beraberinde getirdi. hayatında biri var mı yok mu merak ediyordum. çakmanın planlarını yapıyordum zira. "ne oldu burak?" diye sordum, o da anlatmaya başladı. uzun bir süre sadece o yazdı ben dinledim. burak bunu kokaine alıştırmış, evlenme planları yaparken ilişkiye girmiş sonra da gibtir olup gitmiş. zor günler yaşamış, ihtiharı düşünmüş, bileklerini kesmiş burcu. teselli aramış başka bedenlerde. burak'ı unutmak için başka kollara bırakmış kendisini. o tüm bunları anlatırken ben de bir yandan üzülmüş gibi yapıyor, teselli veriyordum. hala boşluktaydı burcu. boşluktaki bir kızın karşısına çıkan erkek her daim giberdi o kızı. bunu geçmiş ilişkilerimden yola çıkarak öğrenmiştim.

    "ee bu türban ne iş?" yazdım. "bir tane sözlüm var" yazdı ve devam etti. "evlenmeye karar verdim fakat geçmişim ortada olduğu için beni kimsenin kabullenmeyeceğini düşünüp bu yola başvurdum. tesettüre girip evlenmesi kolay oluyor. çocuk da safça bir şey zaten. ne desem yapıyor."

    bu sözlerinin üzerine düşüncelere daldım. haklıydı galiba. türban, çevreyi yanıltma aracı olarak kullanılmaya başlanmıştı. "mesut bahtiyar olun" yazıp gönderdim. "teşekkür ederim" yazdı. saatin geç olduğunu ve artık yatmam gerektiğini söyledim ve tekrar görüşmek üzere offline oldum.
    ···
   tümünü göster