• 1 / 1 / 555 entry
  • 41 başlık
  • 3.24 incipuan

saberimi sinama benim dokununcu nesil normal

  • +2
    esmiyor
    güneşe cinsel tacizden dava açılır amk. o derece.
    ···
  • +1
    sir winstonun laikçileri göt etmesi
    10 yıl fukuşimada nükleer dalgıçlık yaptım. Y
    Parlaya parlaya giberim seni.
    ···
  • 0
    türkiyenin en iyi elektro gitaristiyim
    @23 konservatuar mezunuyum ben amın feryadı.
    ···
  • 0
    türkiyenin en iyi elektro gitaristiyim
    @14 naylon telli akustik gitar olacak o allahın krosu. @11 adam yerine koymuş seni ona acıdım.
    ···
  • 0
    sene 1995 travma koğuşu
    ben - kanka (tamerin peşinden daldım mağaraya) imamın tarif ettiği "leç" var ya!?

    tamer - evet!?

    ben - onu yakacaktık ya!?

    tamer - evet!?

    ben - ben değirmen taşının altını kazıyordum, sen de duvar dibine bakınıyordun hani!

    tamer - eeee kanka!?
    ···
  • 0
    sene 1994 sabaköy olayı
    mustafa aklını kaybetmiş gibi tekrar ediyordu sürekli: "kaç! kaç! kaç!"

    ağlamaya başladım bir yandan da aklıma gelen ilk sureye başladım ki!..

    gül - (başka bir sesle) sen sanıyor musun ki ebced seni kurtarır!?

    ben - ne!?

    gül - (kendi sesiyle) sanıyor musun ki cifir derdine devadır!?

    ben - (çaresizdim) gül, sen misin!?

    gül - (başka bir sesle) sanıyor musun ki meyumsena hüddamdır!?

    ben - anlamıyorum.. (dizlerimin bağı çözülmek üzereydi, yıkıldım yıkılacam) gül.. söylediklerini anlamıyorum!
    ···
  • 0
    sene 1995 travma koğuşu
    ben - tamer acilen buradan çıkmamız lazım. (mağarayı işaret ediyordum)

    tamer - kanka çıkalım çıkmasına da ne durumdayız bir yandan açıklarsan!?

    mağaranın girişine doğru yürürken anlatmaya başladım tamer e.
    ···
  • 0
    sene 1994 sabaköy olayı
    gözlerimi kapattım. sanki açtığımda her şey yoluna girecekmiş gibi. sanki şu an suratıma soluyan leş kokulu nefesin sahibi gül değilmiş gibi. sanki, boynumda gezinen soğuk ve sivri şey canımı acıtmayacakmış gibi.

    gözlerimi tekrar açtığımda hala oradaydı! hatta kafamın içindeydi!
    ···
  • 0
    sene 1995 travma koğuşu
    ben - tamer!.. kitap yok tamer!!!

    tamer - olm en son nereye koydun hatırlasana!?

    ben - (gözlerimi kapatıp düşünmeye çalıştım) nereye koydum, nereye koydum, nereye..

    tamer - ne oldu lan!?

    ben - şimdi sıçtık amk!

    kitabı olmaması gereken yerde bırakmıştık eğer hala orada duruyorsa! küçük evde!..
    ···
  • 0
    sene 1994 sabaköy olayı
    ayakta duruyordu. ayakta.. yerden yukarıda!? havada duruyordu lan!!!

    mustafanın cılız sesi ile irkildim bir an!

    "kaç!"

    gözlerim doldu korkudan. tekrar gül e baktığımda yüz yüzeydik. gözlerinin içi kavruluyordu. ben böyle bir şey görmedim ömrüm boyunca! yangın yeri oldu o an içim! azap çekiyordum resmen. donup kalmıştım!
    ···
  • 0
    sene 1995 travma koğuşu
    tamer - neyin var kanka!? ne oldu amk!? betin benzin attı!

    ben - kitap!!! kitap nerede tamer!?

    tamer - hangi kitap!?.. haa doğru lan! bilmem!?

    etrafı araştırmaya başladık! buraya geliş amacımız!.. hatırlıyordum şimdi!
    ···
  • 0
    sene 1994 sabaköy olayı
    ilk karşılaştığım şey hemen sağımda yerde yatan mustafanın acı çeken yüzü idi. içeriye doğru attığım ikinci adımımla bastığımı fark ettiğim şey de ahmet in bacağı. ve diğerlerini gördüm yerde yatıyorlardı. masa ters dönmüş ayakları tavana bakar konumdaydı. masanın ortasında birsürü taş ile bir çember oluşturulmuştu. ortasında bir şeyler yakılmıştı. sönmüş küllerin dumanını takip ederken karşı duvara yüzü dönük halde duran gül ü fark ettim!
    ···
  • 0
    sene 1995 travma koğuşu
    ben - tamer! kanka iyi isen buraya bir bakar mısın!?

    tamer yanıma geldi az sonra..

    tamer - vay vay vay! buradan mı kaymışız lan biz!?

    ben - değil mi kanka!? kaydırak gibi amk! biz bu deliğe nereden düştük ki?

    tamer - olm en son o küçük evin arka duvarına bakıyordum ben.. oradan sonrası kopuk bende.

    ben - evet.. hatırlıyorum. küçük evdeydik. ben de değirmen taşının altını kazıyordum...

    tamer - ne oldu lan!?

    içim kıyılmıştı bir an! hatırlıyordum. "kitaba uyma" demişti imam! hatırlıyordum amk!
    ···
  • 0
    sene 1995 travma koğuşu
    tamer in inlemelerini ve tıslamalarını duyduğumda kenara ulaştığını anladım. dalıp gittiğim mağara girişinden o yana döndüm. elini uzatıyordu. koşarak yanına çöktüm. yavaşça çekmemi söyledi halatı.

    tamer - sen topla ben tırmanayım!

    ben - tamamdır kanka! (ipi gerdirerek çekmeye başladım, ellerimin içi gibilmişti)

    tamer son bir gayretle kendini yukarı çekip sırt üstü kenara uzandı. sol bacağı kanıyordu!

    ben - kanka yaralanmışsın?!

    tamer - (toparlanırken) evet! (kontrol etti) çıkarken fark ettim.

    ben - kegib mi lan!?

    tamer - bıçak yarası gibi amk! kesin bir kaya kesti yuvarlanırken biz!

    ben - kesin! ama hatırlamıyoruz tabi (soran gözlerle tamere baktım)

    tamer - (cık! dedi) hatırlamıyorum kanka!

    ağacın dibine topalladı biraz sonra gövdesine sırtını dayayıp yarasını kontrol etmeye başladı. ben de mağara deliğinin ağzına yanaşıp içeriye bakındım.

    1 metre kadar yükseklikte ağız içeriye doğru genişliyor, yaklaşık 1-2 metre sonra dik bir yokuşa dönüşüyordu. içeriye ve yukarıya doğru. kaydırak gibiydi amk! demek buradan kaymıştık aşağıya!
    ···
  • 0
    sene 1995 travma koğuşu
    mağara gibi bir delik vardı bele kadar yüksekliği. bir tepe çıkıntısındaydı durduğum yer. mağaramsı deliğin üzerinden nereden baksan 10 metre yukarıda kalıyordu tepe! her şey ne kadar hızlı gelişmişti!? lan nasıl düşmüştük biz buraya!?

    ben - tamer! nasıl düştük lan biz buraya!?

    tamer - neey!?

    ben - (bağırarak) nasıl düştük biz buraya diyorum!?

    tamer - hatırlamıyorum kanka! başımı çarpmışım galiba en son! korkunç bir ağrı var kafamda!

    ben - nasıl!? gerçekten mi hatırlamıyorsun?

    tamer - evet? ne oldu ki?

    ben - lan ben de hatırlamıyorum!?
    ···
  • 0
    sene 1995 travma koğuşu
    tamer - tamamdır kanka! ağırlığımı verebiliyorum buraya. sen ipi makara edebileceğin bir yer bul!

    ben - kanka! kırk yıllık dağcıyım ya ben amk! söylediğin şeylerin kitabını yazdım ya ben!

    tamer - tamam kanka (gülmeye çalışarak) anladım tamam! yani elindeki halatı en yakın ve sağlam bir ağaç gövdesi veya az kenarlı hatta kenarsız bir kayadan geçirip ucu bana, aşağıya sarkıt! ağaç olursa süper olur ama kaya bulursan üste doğru daralmasın, ona dikkat et!

    ben - anladım. dur bir bakınıyorum hemen.

    etrafıma bakındım hızlıca. buraya yuvarlandığımızda inceleyecek zamanım olmamıştı. lan ayarlasan böyle olmazdı amk! film gibi oldu her şey birdenbire. bir zeytin ağacı vardı 5 metre geride. etrafından geçirdim halatı ve kalan sarmalı tamere doğru atacakken "dur!" dedi.

    ben - ne oldu kanka!

    tamer - sakın fırlatma lan amk! beni görebileceğin bir yere yayılıp yavaşça aşağıya doğru metre metre sarkıtman lazım!

    ben - tamam..

    en son can pazarına bonus gibi çıktığım yere uzandım. elimdeki halatı yavaşça salmaya başladım aşağıya. tamere ulaştırdım.

    tamer - tamam kanka. şimdi ben kendimi çekerek tırmanacağım. sen halatı makaraladığın yere yakın dur. herhangi bir terslik görürsen hemen söyle!

    ben - tamam kanka!

    tamerin sesini duyarken halatın hareketini de görebileceğim bir mesafede durup beklemeye başladım.

    önce bir santim kaydı halat. sonra karış karış kaymaya başladı. sarkıttığım uç aşağıya doğru hareket ederken tamere bağlı olan yukarıya doğru geliyordu.

    ağaç eğilmiyordu bile, tameri taşıyacaktı. rahatladım.
    ···
  • 0
    sene 1995 travma koğuşu
    ben - tamer! iyi misin.. ses ver amk!

    ...

    ben - tameeeer!

    tamer - buradayım! tamam, iyiyim galiba saber.

    ben - tutunabileceğin bir yer var mı? en azından ayaklarını dayayabileceğin!?

    tamer - başım dönüyor kanka! biraz dur, bakayım.

    ben - lan seni ben tutuyorum şu an! çok gerizekalı bir durumdayım amk! zor taşıyorum seni. kollarım koptu. acilen bir yerlere tutunmaya çalış!

    tamer - hagibtir! ciddi misin lan!?

    ben - lan skerim belanı, bunun şakası olur mu? zütümden soluk alıyorum şu an!

    tamer - tamam kanka.. allah razı olsun, dur bakayım hemen..

    ipin gerildiğini hissettim bir an. yük arttı önce, sonra azaldı biraz.

    ben - ne yapıyorsun şu an!?

    tamer - bir çıkıntı var ayağımı yetiştirmeye çalışıyorum! tutacak kök gibi bir şey buldum!

    ben - acele et kanka!

    ip tekrar gerildi.. yük iyice arttı yine.. aniden boşaldı ip!

    ben - laaan! tameeeeer!

    aha düştü çocuk amk! ipi bırakmadan sürünerek tekrar yanaştım kenara. aşağıya baktığımda tamerin sırtını gördüm biraz.. içime sular serpildi.
    ···
  • 0
    sene 1995 travma koğuşu
    bir yandan küfrediyor bir yandan da kayalığın kenarına doğru yanaşıyordum. tamer'in kendine gelmesi gerekiyordu. yoksa daha fazla taşıyamayacaktım adamı.

    göz hizamın altında uzanan kayalıkların birleştiği yükseltiden bakındım hızlıca. yavaşça sallanan tamer kaşlarını çatmış kendine gelmeye çalışıyor gibiydi.
    ···
  • 0
    sene 1995 travma koğuşu
    halatı kaydırmamak için ağırlığımı dengelemeye çalışarak koluma dolamaya çalıştım. beceremedim. hava buz gibiydi ama ben ter içinde kalmıştım. sırtım üşüdü iyice. son bir gayretle tekrar denedim halatı koluma dolamayı. bu sefer olmuştu. ağırlık yüzünden gerilen halat şimdi kolumun dirseğimden bileğime kadar olan kısmını hırpalıyordu. elimi açıp kapadım hızlıca. uyuşmuştu. omzuma binen yükü hafifletmem gerekiyordu.
    ···
  • 0
    sene 1995 travma koğuşu
    29 Aralık 1994 perşembe
    saat 16:00
    bucaklı köyü / dağ kırsalı

    ---

    ellerim sancıyordu. son anda yakalayabilmiştim halatı ama tutabilecek miydim meçhuldü. avuç içlerim yanıyordu bir yandan. acıyı tarif edemem. yüz üstü kalmıştım. kalkmaya çalışırsam halatın elimden kayıp gideceğinden korkuyordum. zaten göğsümle de bastırdığım halde milim milim kaymaya devam ediyordu ellerimden.
    ···
  • 0
    sene 1996 beldibi ihaneti
    fatma ile sohbetimizi şahane bir kulvara sokmuştuk ki bir an beni afallatan ve fatmanın kaşlarını çatmasına sebep olan o lafı duydum sol yanımda:

    tolga - koğuş ne ayak lan!?

    ulan şimdi sırası mı? belki kız benden çok hoşlandı!? belki kısa bir süre sonra bu kız sevgilim olacak!? ayrıca sana ne amk!?

    tolga - evet!?

    ben - ne evet!?

    fatma - ya bir git tolga, bir şey konuşuyorduk.. tadımızı kaçırma şimdi!

    tolga - lan ne olacak? ben de anlatırım bişeyler!? merak ettim lan, saber!? ha!?

    ben - hacı hakkaten zamanı değil şimdi.

    diğerleri de toplaşmaya başladılar etrafımıza bir anda.

    fatma - (gülümseyerek) çok sıkıntı yaratmayacaksa anlat kurtul bence!

    ben - ya sıkıntıdan değil de..

    tolga - eee!?

    fatma - rahatsız mı oluyorsun?

    ben - çok ama anlatmama engel olan o değil...

    cem - nedir lan o zaman!?

    ben - ya daha yeni tanıştık sonuçta.. ne bileyim, ön yargılı davranırsanız!?

    cem - lan ne koğuşmuş arkadaş!?

    fatma - istemiyorsan anlatma. (gözlerimin içine bakıyordu merakla, anlatmamı istediği belliydi)

    yardır gitsin amk dedim içimden. sonuçta herkes dökecek incilerini.

    ben - tamam anlatırım ama sonrasında bana olan tavrınız değişirse intikamım acı olur!

    tolga - bana uyar kardeş!

    kızlar, yekta ve enis de kabul etti şartımı. cem eline ucunda bir parça yumurta kalmış bir çatal geçirip bardağına vurdu iki kez.

    iyice sıkılaştırdılar safları. etrafıma toplaştılar.

    ben - (kalan birayı da diktim kafama ve) (bkz: sene 1995 travma koğuşu)

    // linke geçin, oradan devam edeceğim //
    ···
  • 0
    sene 1996 beldibi ihaneti
    yemek faslını az konuşarak çabucak bitirdik. herkesin aynı kafada olduğundan emindim o an. herkes bir an önce eğlence ve muhabbete kalınan yerden devam etmek istiyordu.

    fatma ilgisini belli ediyor ama yavşamıyordu hiç. yaşından daha olgun tavırları etkiliyordu beni yavaş yavaş. akıllı kızdı. aklın hastasıyımdır. insan kendinde olmayana hasrettir hesabı.

    adam omlet ile ilgili tebrikleri ve hemen peşinden alkol siparişlerini aldı. herifi çok beğenmişti enis. adamla oturup muhabbete koyuldu. iyi anlaşıyorlardı. arada kahkahalarına ortak oluyorduk istemsizce.

    arjantinler geldi masaya. cem ayağa kalkıp durdu biraz. sonra geri oturdu yerine.

    ben - konuşacaksın sandım lan!

    gülmeye başladık, gerizekalı gibi. "şerefeeeee!" diye bağırıp kaldırdı bardağını cem. herkes katıldı.

    diktim kafama bardağı yarısına kadar. kolum kadardı bardak amk! gırtlağımı açık tutup saldım aşağıya buz gibi birayı.
    ···
  • 0
    sene 1996 beldibi ihaneti
    omletler gelene kadar kızlı erkekli çiftlere dönüşmüş şekilde oturur hale geçtik. sohbetler koyulaştıkça 1 günlük tanışıklık 10 yıllık arkadaşlığa dönüşüvermişti bile. insan huzuru bulunca olabileceği en iyi insan oluyor bir anda. dert tasa uzaklaştıkça bünyeden insanları daha iyi tanıyor, daha çok seviyorsun. çünkü odaklanabiliyorsun amk sana kendini anlatan kişiye. söylediklerine daha ilgili daha anlayışlı yaklaşırken buluyorsun kendini. iç huzur ah, iç huzur!

    cem yaşça benden iki diğerlerinden 6-7 daha büyük olduğundan abileşti yavaşça. görmüş geçirmiş belli. çinçinli. ama henüz tam olgunlaşamamış benim gibi onun da ergen hezeyanları oluyordu alttan alttan hissedilen. her şeye rağmen iyi adamdı.
    ···
  • 0
    sene 1996 beldibi ihaneti
    mekana ulaştığımızda işletmecisi kapıda dikilmiş sigara içiyordu. giriş kapısı, karkasının sağı ve solu diz yüksekliğinde çitlerle bitişik tahta bir eşikten ibaretti. köy veya sahil kasabalarının kırsal olanlarında denk geleceğiniz sonradan eklenmiş kablolara asılı duran ampullerle aydınlatılmıştı bahçesi. mekan samimi ve güzeldi. boydan cam duvarlar yine ahşap pervazlarla örülmüş 150 metre kare kadar bir mekana giriliyordu cıvıl cıvıl bahçeden. güle oynaya içeri girdik. bahçede oturalım dedik önce. adam bize arka bahçeyi tavsiye etti. bir gören bir daha oradan vazgeçmiyormuş. birbirimize bakıp onaylaştık. sonra adamın rehberliğinde arka bahçeye geçtik.

    şahane iki büyük ağaç aralarında 10 metre mesafe. diplerinde minderler. mekanın arka bahçesi dağlara manzaralı. daha az ampul ve iki büyük mum ışığı loş bir aydınlık yaratıyordu. ağaçlardan iki metre sonra da yerden 1 metre kadar yüksekte ahşap sundurma tarzı bir oturma alanı vardı. adam güneş doğarken oraya geçmemizi önerdi. kabul ettik.

    omleti mehşurmuş adamın. yap dedik. içecekler söylendi. oturduk beklemeye başladık. bir yandan da sigaralar yakıldı bir yandan da elimizde kalan loewe biraları kuruttuk.
    ···
  • 0
    sene 1996 beldibi ihaneti
    fatma koluma girip beni biraz uzaklaştırdı gruptan. cem bağıra bağıra samsun asfaltını söylemeye başlayınca diğerleri de katıldılar şarkıya.

    fatma - bak. bence her şey normaldir bu hayatta. herkes bir şeyler yaşar veya pişman olur. veya tekrar eder. bu istisnasız herkese olur. benim için önemli olan şimdidir bir de mümkünse yarın. kalanını salla gitsin.

    ben - o kadar boşlamamak lazım bence. sonuçta dünden ders almak yarını iyi yapacaktır değil mi?

    fatma - olabilir.. şu an leyladan halliceyim. toparlayamıyorum kafamda.

    ben - sağlam içtin.

    fatma - değil mi? (gruba dönerek) lan daha ne kadar yürüyeceğiz.. tolga?

    tolga - (gözlerini kısarak işaret parmağı ile dümdüz ilerleyen yolun sağındaki ışıkları gösterip) naha şurası kıbrıs kafe galiba. ondan önce mekan yokmuş buralarda ki zaten görmedik.

    yekta - hızlanalım o zaman!

    yavşak gevşek yürümeyi bırakıp ilerideki ışıklarla aramızdaki mesafeyi kapatmaya başladık.
    ···
  • daha çok