• 2 / 2 / 2425 entry
  • 0 başlık
  • 0.96 incipuan

sulumanreyiz dötüncü nesil normal

  • 0
    ankaralı beyler toplanınn
    gençler akşama etkinlik yapalım.
    Yaşlar kaç bu arada ?
    ···
  • 0
    ankaralı beyler toplanınn
    Beyler kimler var ankarada şimdi
    yaşlar kaç ayrıca ?
    ···
  • +1
    inşaat veya jeoloji mühendisleri
    arkadaşım , bazalt tabiki, sonra granit

    kireçtaşı kesinlikle olmaz. Neden geçirimli kayaç.
    Diğerleri geçirimsiz. GEçirirmlilik nedir: süyü geçirir

    BAzalt ve granik volkanik, kireçtaşı sedimenter kayaç. Sedimenter kayaçdan zemin sağlamlığı bekleyemezsin. Ayrıca sertlikleri düşüktür, volkanitlerin daha iyidir.
    Ayrıca tek eksenli, üç eksenli basınç dayanımlarını incele granit ve basaltın. Granit daha çok yüzey kaplamada küllanılır, temelde değil
    ···
  • 0
    işsizlik maaşı ve tazminat dan anlayan gelsin
    almıyorsün kardeşim, kim diyor alıyorsün diye. Diğerleri mal bakma onlara.
    Haketmen için toplam 600 gün primin yatmış olması gerekli geriye dönük ve son 4 ayı yani 120 günü aynı işyerinde olacak . Bü işsizlik maaşı için.

    tazminat için onü tümden ünüt, en az 1 sene çalışman gerekli aynı işyerinde. Geçmiş olsün.
    Sadece alabileceğin , eğerki istifa dilekçesi vermediysen ihbar tazminaatın. Oda yaklaşık 15 günlük sigortada gösterilen paran kadar.
    ···
  • 0
    swf yaptım gelin bakalım
    üpppppppppppppp
    ···
  • 0
    swf yaptım gelin bakalımmmm
    üpssssssss
    ···
  • 0
    swf yaptım gelin bakalımmmm
    üppppppppppppppppppppppppp
    ···
  • 0
    swf yaptım gelin bakalımmmm
    http://inciswf.com/adamşizofrenik.swf

    yorumları alayımm
    ···
  • +2
    annesi orospu olanlar bu başlıkta toplanıyor
    sayın başkan, değerli milletvekilleri,

    size bu konuşmayı; her şeyin yasak olduğu genel kurulda yapıyorum... ortalama yaşın 50 olduğu bir mecliste su içmenin dahi yasak olduğu bir genel kurulda çalışıyoruz.

    yaşlı haklarının, hasta haklarının bile düşünülmediği bir genel kuruldan söz ediyorum..

    turist olarak bile gitmediğiniz coğrafyalarda, afganistan’da, yemen’de, iran’da, yıllarca türban kullanmaya mecbur edilmiş biri olarak yapıyorum.

    mecliste pantolon giymesi, bir erkek vekil tarafından engellenmiş, bir kadın vekil olarak yapıyorum. olmayan bacağı, erkekler tarafından siyaset sohbetine dönüştürülen biri olarak yapıyorum. ve artık akp'nin başı açık vitrin vekillerinin; emanet oyları, gerçek sahibelerine geri verme zamanının gelip çattığını düşünüyorum.

    akp’yi iktidara taşımış asıl kadınlarının meclis koltuklarını almalarının hakları olduğuna inanıyorum.

    elbette ülkemde sekülerizmin geleceği ile ilgili muazzam endişelerim var. ama kaygım türbanla, kırmızı ruj arasına sıkıştırılmış semboller değildir.

    demokrasi paketinde aynı ideolojiyi paylaşan erkek polis doğal karşılanırken; türbanlı kadın polise yasak gelmesine çok şaşırmıştım. daha vahim bir cinsiyet ayrımcılığı olabilir mi? ben polisin başındaki türbandan değil, bana vaat ettiği şiddet geleceğinden korkarım.

    mecliste, cemevi açmak için diyanet'ten fetva isteyen anlayıştan korkuyorum. yani bir inancın ibadet hakkını diğer inancın iznine bağlayan anlayıştan korkuyorum. hukukun karşısına dini koyan anlayıştan korkuyorum.

    kadın özgürlüklerinden asla korkmam. söylemek isterim ki; özgür bir hayat çok yavaş kurulur ama çok hızlı yıkılır.

    tam da bu nedenle, çiçekli başörtüsü ve daracık pantolonuyla, çamlıca parkının kuytularında, sevgilisiyle öpüşen genç kıza, özgürlüğünü mustafa kemal’e borçlu olduğunu hatırlatmak istiyorum.

    türbanla özgürlük ilişkisi bıçak sırtı gibidir. bir yandan inanç özgürlüğünü temsil eder, öte yandan inanç baskısını.. birçok kadın inanarak örtünürken, birçok kız kendilerini kontrol eden aile güçleri tarafından zorla kapatılırlar.

    clinton, 2007 de “kadın değişirse, gelecekte değişir” demişti. hatta emine erdoğan o kadar beğenmiş olmalı ki; geçenlerde konuşmasında kullandı. sosyal özgürlük alanlarımız, geleceğimizden çalınarak, birer birer imha ediliyor. beş yaşında örtülen, on beş yaşında evlendirilen kızlarımıza bakalım.

    geleceğimiz gerçekten kadınlarımızın hali üstünden, berbat bir şekilde değişiyor. biz kültür olarak hiç önemsemeyiz ama her özgürlük aynı zamanda büyük bir sorumluluktur...

    türbanlı kadın vekillerden beklentim büyük; mesela, ülkemin neden, kadın hakları konusunda dünyanın yüz yirmincisi olduğunu anlatmalarını bekliyorum. neden, 57 islam ülkesindeki toplam kadın hakları ortalamasının, tek başına birleşmiş milletlerde bile yer alamayan tayvan seviyesine erişemediğini açıklamalarını bekliyorum.

    bundan böyle; mini etek giydiği için işten atılan, sol kulağı küpeli olduğu için dövülen, dekoltesi bakanın hoşuna gitmediği için linç edilen, oruç tutmadığı için öldürülen, hıristiyan olduğunu gizlemek için isimlerini değiştirenlerin güvenlikleri, herkesten çok bu kadın vekillere emanettir.

    artık, türbanı bir insan hakları ihlalinden, bir insan hakları kazanımına dönüştürmek, onların sorumluluğudur... inanç özgürlüğünün en büyük güvencesi, geleceğimizi dini rehberlikle kontrol etmek değil, kusursuz bir sekülerizmdir.

    ne demek istediğimi, seküler norveç’te doğup, ülkemde vekil olanlar anlayacaktır. umarım ortak geleceğimize inanıyorlarsa hukuk ve sekülerizmin neden elzem olduğunu taraftarlarına anlatırlar. lütfen hatırlayın, ortadoğu da bizim seküler toplumumuz tek taş pırlanta gibi ışıldıyordu..

    oldukça merak etiğim bir ayrıntı var. inanç gösteri için kullanılabilir mi? büyük bir ruh temizliğinden doğan muhteşem bir tevazu ile yaşanması emredilmiyor mu?

    buraya gelmeden önce, türbanlı vekillerimizin konuşmalarını taradım. başkalarının özgürlüklerine dair tek bir kelime kullandıklarına rastlayamadım. kendi inanç özgürlüklerine gösterdikleri hassasiyeti, ruhban okulu, azınlık okulları, cemevleri, bir inanç biçimin murdar olarak ilan edilmesi gibi sorunlu inanç alanlarında göremedim.

    mesela bilimin özgürlüğünü kelepçeleyen yök hakkındaki fikirlerini de bilmiyorum.

    ama şu hakareti bütün haberlerde duydum: “başımı açarak, bir daha kirlenmeyeceğim.” bu durumda başı açık olanlar kirlenmişler midir? inanç üstünden öbürünü kirli ilan edebilmek kimin haddi olabilir

    görülüyor ki bir arada yaşama efsanemiz çökmüş.. kibirden küfelik olmuşsanız, size benzemeyenin çığlığını nasıl duyacaksınız?

    bir taraf, bir arada yaşamanın yolunu ararken; öbürü sindirmek, dönüştürmek, özgürlüklerini birer birer yok etmek istiyorsa; bizi yok ettiğinizde; gelecek olimpiyat tanıtımına kimi koyacaksınız?

    biz sivas’ta yakılan, gezi de vurulan, evlerine işaret konulan, hayat tarzından ötürü cezalandırılanlarız. ama her nasılsa kronik mağdur sizsiniz..

    azınlığın çoğunluğu ezmesi sürdürülemez. ama çoğunluğun azınlığı ezmesi sürdürülebilirdir.
    gerçekten bu ülkeyi korkunç bir akıbete sürüklemekten kaçınmaya niyetliyseniz; adaletle öç almak arasındaki farkı en kısa zamanda öğrenmelisiniz.

    türkiye cumhuriyetinin gelmiş geçmiş en otoriter hükumeti nasıl oldu da, birkaç dakikasını almayacak olan iç tüzük değişikliğini yapmadı. acaba planladığı gösterinin kavgaya dönüşmesini hayal ederek kazanacağı politik kar mı cazip geldi?

    bunu bilemiyorum ama bir kanun yapıcı olarak ben iç tüzük değişmeden asla pantolon giymeyeceğim. bizden çatışma bekleyenler için altını çiziyorum: biz çatışmıyoruz, var olmak için direniyoruz.

    tarihe dönüp bakarsanız hepimizi neyin beklediğini göreceksiniz. kendi yarattığınız radikal canavarın sizi de teslim almasını; sadece bizim var olma mücadelemiz önleyebilir.

    bundan sonrasını arif olanlara bırakıyorum...
    ···
  • 0
    lider dediğin böyle olur capsli
    sayın başkan, değerli milletvekilleri,

    size bu konuşmayı; her şeyin yasak olduğu genel kurulda yapıyorum... ortalama yaşın 50 olduğu bir mecliste su içmenin dahi yasak olduğu bir genel kurulda çalışıyoruz.

    yaşlı haklarının, hasta haklarının bile düşünülmediği bir genel kuruldan söz ediyorum..

    turist olarak bile gitmediğiniz coğrafyalarda, afganistan’da, yemen’de, iran’da, yıllarca türban kullanmaya mecbur edilmiş biri olarak yapıyorum.

    mecliste pantolon giymesi, bir erkek vekil tarafından engellenmiş, bir kadın vekil olarak yapıyorum. olmayan bacağı, erkekler tarafından siyaset sohbetine dönüştürülen biri olarak yapıyorum. ve artık akp'nin başı açık vitrin vekillerinin; emanet oyları, gerçek sahibelerine geri verme zamanının gelip çattığını düşünüyorum.

    akp’yi iktidara taşımış asıl kadınlarının meclis koltuklarını almalarının hakları olduğuna inanıyorum.

    elbette ülkemde sekülerizmin geleceği ile ilgili muazzam endişelerim var. ama kaygım türbanla, kırmızı ruj arasına sıkıştırılmış semboller değildir.

    demokrasi paketinde aynı ideolojiyi paylaşan erkek polis doğal karşılanırken; türbanlı kadın polise yasak gelmesine çok şaşırmıştım. daha vahim bir cinsiyet ayrımcılığı olabilir mi? ben polisin başındaki türbandan değil, bana vaat ettiği şiddet geleceğinden korkarım.

    mecliste, cemevi açmak için diyanet'ten fetva isteyen anlayıştan korkuyorum. yani bir inancın ibadet hakkını diğer inancın iznine bağlayan anlayıştan korkuyorum. hukukun karşısına dini koyan anlayıştan korkuyorum.

    kadın özgürlüklerinden asla korkmam. söylemek isterim ki; özgür bir hayat çok yavaş kurulur ama çok hızlı yıkılır.

    tam da bu nedenle, çiçekli başörtüsü ve daracık pantolonuyla, çamlıca parkının kuytularında, sevgilisiyle öpüşen genç kıza, özgürlüğünü mustafa kemal’e borçlu olduğunu hatırlatmak istiyorum.

    türbanla özgürlük ilişkisi bıçak sırtı gibidir. bir yandan inanç özgürlüğünü temsil eder, öte yandan inanç baskısını.. birçok kadın inanarak örtünürken, birçok kız kendilerini kontrol eden aile güçleri tarafından zorla kapatılırlar.

    clinton, 2007 de “kadın değişirse, gelecekte değişir” demişti. hatta emine erdoğan o kadar beğenmiş olmalı ki; geçenlerde konuşmasında kullandı. sosyal özgürlük alanlarımız, geleceğimizden çalınarak, birer birer imha ediliyor. beş yaşında örtülen, on beş yaşında evlendirilen kızlarımıza bakalım.

    geleceğimiz gerçekten kadınlarımızın hali üstünden, berbat bir şekilde değişiyor. biz kültür olarak hiç önemsemeyiz ama her özgürlük aynı zamanda büyük bir sorumluluktur...

    türbanlı kadın vekillerden beklentim büyük; mesela, ülkemin neden, kadın hakları konusunda dünyanın yüz yirmincisi olduğunu anlatmalarını bekliyorum. neden, 57 islam ülkesindeki toplam kadın hakları ortalamasının, tek başına birleşmiş milletlerde bile yer alamayan tayvan seviyesine erişemediğini açıklamalarını bekliyorum.

    bundan böyle; mini etek giydiği için işten atılan, sol kulağı küpeli olduğu için dövülen, dekoltesi bakanın hoşuna gitmediği için linç edilen, oruç tutmadığı için öldürülen, hıristiyan olduğunu gizlemek için isimlerini değiştirenlerin güvenlikleri, herkesten çok bu kadın vekillere emanettir.

    artık, türbanı bir insan hakları ihlalinden, bir insan hakları kazanımına dönüştürmek, onların sorumluluğudur... inanç özgürlüğünün en büyük güvencesi, geleceğimizi dini rehberlikle kontrol etmek değil, kusursuz bir sekülerizmdir.

    ne demek istediğimi, seküler norveç’te doğup, ülkemde vekil olanlar anlayacaktır. umarım ortak geleceğimize inanıyorlarsa hukuk ve sekülerizmin neden elzem olduğunu taraftarlarına anlatırlar. lütfen hatırlayın, ortadoğu da bizim seküler toplumumuz tek taş pırlanta gibi ışıldıyordu..

    oldukça merak etiğim bir ayrıntı var. inanç gösteri için kullanılabilir mi? büyük bir ruh temizliğinden doğan muhteşem bir tevazu ile yaşanması emredilmiyor mu?

    buraya gelmeden önce, türbanlı vekillerimizin konuşmalarını taradım. başkalarının özgürlüklerine dair tek bir kelime kullandıklarına rastlayamadım. kendi inanç özgürlüklerine gösterdikleri hassasiyeti, ruhban okulu, azınlık okulları, cemevleri, bir inanç biçimin murdar olarak ilan edilmesi gibi sorunlu inanç alanlarında göremedim.

    mesela bilimin özgürlüğünü kelepçeleyen yök hakkındaki fikirlerini de bilmiyorum.

    ama şu hakareti bütün haberlerde duydum: “başımı açarak, bir daha kirlenmeyeceğim.” bu durumda başı açık olanlar kirlenmişler midir? inanç üstünden öbürünü kirli ilan edebilmek kimin haddi olabilir

    görülüyor ki bir arada yaşama efsanemiz çökmüş.. kibirden küfelik olmuşsanız, size benzemeyenin çığlığını nasıl duyacaksınız?

    bir taraf, bir arada yaşamanın yolunu ararken; öbürü sindirmek, dönüştürmek, özgürlüklerini birer birer yok etmek istiyorsa; bizi yok ettiğinizde; gelecek olimpiyat tanıtımına kimi koyacaksınız?

    biz sivas’ta yakılan, gezi de vurulan, evlerine işaret konulan, hayat tarzından ötürü cezalandırılanlarız. ama her nasılsa kronik mağdur sizsiniz..

    azınlığın çoğunluğu ezmesi sürdürülemez. ama çoğunluğun azınlığı ezmesi sürdürülebilirdir.
    gerçekten bu ülkeyi korkunç bir akıbete sürüklemekten kaçınmaya niyetliyseniz; adaletle öç almak arasındaki farkı en kısa zamanda öğrenmelisiniz.

    türkiye cumhuriyetinin gelmiş geçmiş en otoriter hükumeti nasıl oldu da, birkaç dakikasını almayacak olan iç tüzük değişikliğini yapmadı. acaba planladığı gösterinin kavgaya dönüşmesini hayal ederek kazanacağı politik kar mı cazip geldi?

    bunu bilemiyorum ama bir kanun yapıcı olarak ben iç tüzük değişmeden asla pantolon giymeyeceğim. bizden çatışma bekleyenler için altını çiziyorum: biz çatışmıyoruz, var olmak için direniyoruz.

    tarihe dönüp bakarsanız hepimizi neyin beklediğini göreceksiniz. kendi yarattığınız radikal canavarın sizi de teslim almasını; sadece bizim var olma mücadelemiz önleyebilir.

    bundan sonrasını arif olanlara bırakıyorum...
    ···
  • +2
    bu ülke salak dolu kesinlikle okuyun
    sayın başkan, değerli milletvekilleri,

    size bu konuşmayı; her şeyin yasak olduğu genel kurulda yapıyorum... ortalama yaşın 50 olduğu bir mecliste su içmenin dahi yasak olduğu bir genel kurulda çalışıyoruz.

    yaşlı haklarının, hasta haklarının bile düşünülmediği bir genel kuruldan söz ediyorum..

    turist olarak bile gitmediğiniz coğrafyalarda, afganistan’da, yemen’de, iran’da, yıllarca türban kullanmaya mecbur edilmiş biri olarak yapıyorum.

    mecliste pantolon giymesi, bir erkek vekil tarafından engellenmiş, bir kadın vekil olarak yapıyorum. olmayan bacağı, erkekler tarafından siyaset sohbetine dönüştürülen biri olarak yapıyorum. ve artık akp'nin başı açık vitrin vekillerinin; emanet oyları, gerçek sahibelerine geri verme zamanının gelip çattığını düşünüyorum.

    akp’yi iktidara taşımış asıl kadınlarının meclis koltuklarını almalarının hakları olduğuna inanıyorum.

    elbette ülkemde sekülerizmin geleceği ile ilgili muazzam endişelerim var. ama kaygım türbanla, kırmızı ruj arasına sıkıştırılmış semboller değildir.

    demokrasi paketinde aynı ideolojiyi paylaşan erkek polis doğal karşılanırken; türbanlı kadın polise yasak gelmesine çok şaşırmıştım. daha vahim bir cinsiyet ayrımcılığı olabilir mi? ben polisin başındaki türbandan değil, bana vaat ettiği şiddet geleceğinden korkarım.

    mecliste, cemevi açmak için diyanet'ten fetva isteyen anlayıştan korkuyorum. yani bir inancın ibadet hakkını diğer inancın iznine bağlayan anlayıştan korkuyorum. hukukun karşısına dini koyan anlayıştan korkuyorum.

    kadın özgürlüklerinden asla korkmam. söylemek isterim ki; özgür bir hayat çok yavaş kurulur ama çok hızlı yıkılır.

    tam da bu nedenle, çiçekli başörtüsü ve daracık pantolonuyla, çamlıca parkının kuytularında, sevgilisiyle öpüşen genç kıza, özgürlüğünü mustafa kemal’e borçlu olduğunu hatırlatmak istiyorum.

    türbanla özgürlük ilişkisi bıçak sırtı gibidir. bir yandan inanç özgürlüğünü temsil eder, öte yandan inanç baskısını.. birçok kadın inanarak örtünürken, birçok kız kendilerini kontrol eden aile güçleri tarafından zorla kapatılırlar.

    clinton, 2007 de “kadın değişirse, gelecekte değişir” demişti. hatta emine erdoğan o kadar beğenmiş olmalı ki; geçenlerde konuşmasında kullandı. sosyal özgürlük alanlarımız, geleceğimizden çalınarak, birer birer imha ediliyor. beş yaşında örtülen, on beş yaşında evlendirilen kızlarımıza bakalım.

    geleceğimiz gerçekten kadınlarımızın hali üstünden, berbat bir şekilde değişiyor. biz kültür olarak hiç önemsemeyiz ama her özgürlük aynı zamanda büyük bir sorumluluktur...

    türbanlı kadın vekillerden beklentim büyük; mesela, ülkemin neden, kadın hakları konusunda dünyanın yüz yirmincisi olduğunu anlatmalarını bekliyorum. neden, 57 islam ülkesindeki toplam kadın hakları ortalamasının, tek başına birleşmiş milletlerde bile yer alamayan tayvan seviyesine erişemediğini açıklamalarını bekliyorum.

    bundan böyle; mini etek giydiği için işten atılan, sol kulağı küpeli olduğu için dövülen, dekoltesi bakanın hoşuna gitmediği için linç edilen, oruç tutmadığı için öldürülen, hıristiyan olduğunu gizlemek için isimlerini değiştirenlerin güvenlikleri, herkesten çok bu kadın vekillere emanettir.

    artık, türbanı bir insan hakları ihlalinden, bir insan hakları kazanımına dönüştürmek, onların sorumluluğudur... inanç özgürlüğünün en büyük güvencesi, geleceğimizi dini rehberlikle kontrol etmek değil, kusursuz bir sekülerizmdir.

    ne demek istediğimi, seküler norveç’te doğup, ülkemde vekil olanlar anlayacaktır. umarım ortak geleceğimize inanıyorlarsa hukuk ve sekülerizmin neden elzem olduğunu taraftarlarına anlatırlar. lütfen hatırlayın, ortadoğu da bizim seküler toplumumuz tek taş pırlanta gibi ışıldıyordu..

    oldukça merak etiğim bir ayrıntı var. inanç gösteri için kullanılabilir mi? büyük bir ruh temizliğinden doğan muhteşem bir tevazu ile yaşanması emredilmiyor mu?

    buraya gelmeden önce, türbanlı vekillerimizin konuşmalarını taradım. başkalarının özgürlüklerine dair tek bir kelime kullandıklarına rastlayamadım. kendi inanç özgürlüklerine gösterdikleri hassasiyeti, ruhban okulu, azınlık okulları, cemevleri, bir inanç biçimin murdar olarak ilan edilmesi gibi sorunlu inanç alanlarında göremedim.

    mesela bilimin özgürlüğünü kelepçeleyen yök hakkındaki fikirlerini de bilmiyorum.

    ama şu hakareti bütün haberlerde duydum: “başımı açarak, bir daha kirlenmeyeceğim.” bu durumda başı açık olanlar kirlenmişler midir? inanç üstünden öbürünü kirli ilan edebilmek kimin haddi olabilir

    görülüyor ki bir arada yaşama efsanemiz çökmüş.. kibirden küfelik olmuşsanız, size benzemeyenin çığlığını nasıl duyacaksınız?

    bir taraf, bir arada yaşamanın yolunu ararken; öbürü sindirmek, dönüştürmek, özgürlüklerini birer birer yok etmek istiyorsa; bizi yok ettiğinizde; gelecek olimpiyat tanıtımına kimi koyacaksınız?

    biz sivas’ta yakılan, gezi de vurulan, evlerine işaret konulan, hayat tarzından ötürü cezalandırılanlarız. ama her nasılsa kronik mağdur sizsiniz..

    azınlığın çoğunluğu ezmesi sürdürülemez. ama çoğunluğun azınlığı ezmesi sürdürülebilirdir.
    gerçekten bu ülkeyi korkunç bir akıbete sürüklemekten kaçınmaya niyetliyseniz; adaletle öç almak arasındaki farkı en kısa zamanda öğrenmelisiniz.

    türkiye cumhuriyetinin gelmiş geçmiş en otoriter hükumeti nasıl oldu da, birkaç dakikasını almayacak olan iç tüzük değişikliğini yapmadı. acaba planladığı gösterinin kavgaya dönüşmesini hayal ederek kazanacağı politik kar mı cazip geldi?

    bunu bilemiyorum ama bir kanun yapıcı olarak ben iç tüzük değişmeden asla pantolon giymeyeceğim. bizden çatışma bekleyenler için altını çiziyorum: biz çatışmıyoruz, var olmak için direniyoruz.

    tarihe dönüp bakarsanız hepimizi neyin beklediğini göreceksiniz. kendi yarattığınız radikal canavarın sizi de teslim almasını; sadece bizim var olma mücadelemiz önleyebilir.

    bundan sonrasını arif olanlara bırakıyorum...
    ···
  • +1
    kemal kılıçdaroğlu derhal istifa etmelidir
    sayın başkan, değerli milletvekilleri,

    size bu konuşmayı; her şeyin yasak olduğu genel kurulda yapıyorum... ortalama yaşın 50 olduğu bir mecliste su içmenin dahi yasak olduğu bir genel kurulda çalışıyoruz.

    yaşlı haklarının, hasta haklarının bile düşünülmediği bir genel kuruldan söz ediyorum..

    turist olarak bile gitmediğiniz coğrafyalarda, afganistan’da, yemen’de, iran’da, yıllarca türban kullanmaya mecbur edilmiş biri olarak yapıyorum.

    mecliste pantolon giymesi, bir erkek vekil tarafından engellenmiş, bir kadın vekil olarak yapıyorum. olmayan bacağı, erkekler tarafından siyaset sohbetine dönüştürülen biri olarak yapıyorum. ve artık akp'nin başı açık vitrin vekillerinin; emanet oyları, gerçek sahibelerine geri verme zamanının gelip çattığını düşünüyorum.

    akp’yi iktidara taşımış asıl kadınlarının meclis koltuklarını almalarının hakları olduğuna inanıyorum.

    elbette ülkemde sekülerizmin geleceği ile ilgili muazzam endişelerim var. ama kaygım türbanla, kırmızı ruj arasına sıkıştırılmış semboller değildir.

    demokrasi paketinde aynı ideolojiyi paylaşan erkek polis doğal karşılanırken; türbanlı kadın polise yasak gelmesine çok şaşırmıştım. daha vahim bir cinsiyet ayrımcılığı olabilir mi? ben polisin başındaki türbandan değil, bana vaat ettiği şiddet geleceğinden korkarım.

    mecliste, cemevi açmak için diyanet'ten fetva isteyen anlayıştan korkuyorum. yani bir inancın ibadet hakkını diğer inancın iznine bağlayan anlayıştan korkuyorum. hukukun karşısına dini koyan anlayıştan korkuyorum.

    kadın özgürlüklerinden asla korkmam. söylemek isterim ki; özgür bir hayat çok yavaş kurulur ama çok hızlı yıkılır.

    tam da bu nedenle, çiçekli başörtüsü ve daracık pantolonuyla, çamlıca parkının kuytularında, sevgilisiyle öpüşen genç kıza, özgürlüğünü mustafa kemal’e borçlu olduğunu hatırlatmak istiyorum.

    türbanla özgürlük ilişkisi bıçak sırtı gibidir. bir yandan inanç özgürlüğünü temsil eder, öte yandan inanç baskısını.. birçok kadın inanarak örtünürken, birçok kız kendilerini kontrol eden aile güçleri tarafından zorla kapatılırlar.

    clinton, 2007 de “kadın değişirse, gelecekte değişir” demişti. hatta emine erdoğan o kadar beğenmiş olmalı ki; geçenlerde konuşmasında kullandı. sosyal özgürlük alanlarımız, geleceğimizden çalınarak, birer birer imha ediliyor. beş yaşında örtülen, on beş yaşında evlendirilen kızlarımıza bakalım.

    geleceğimiz gerçekten kadınlarımızın hali üstünden, berbat bir şekilde değişiyor. biz kültür olarak hiç önemsemeyiz ama her özgürlük aynı zamanda büyük bir sorumluluktur...

    türbanlı kadın vekillerden beklentim büyük; mesela, ülkemin neden, kadın hakları konusunda dünyanın yüz yirmincisi olduğunu anlatmalarını bekliyorum. neden, 57 islam ülkesindeki toplam kadın hakları ortalamasının, tek başına birleşmiş milletlerde bile yer alamayan tayvan seviyesine erişemediğini açıklamalarını bekliyorum.

    bundan böyle; mini etek giydiği için işten atılan, sol kulağı küpeli olduğu için dövülen, dekoltesi bakanın hoşuna gitmediği için linç edilen, oruç tutmadığı için öldürülen, hıristiyan olduğunu gizlemek için isimlerini değiştirenlerin güvenlikleri, herkesten çok bu kadın vekillere emanettir.

    artık, türbanı bir insan hakları ihlalinden, bir insan hakları kazanımına dönüştürmek, onların sorumluluğudur... inanç özgürlüğünün en büyük güvencesi, geleceğimizi dini rehberlikle kontrol etmek değil, kusursuz bir sekülerizmdir.

    ne demek istediğimi, seküler norveç’te doğup, ülkemde vekil olanlar anlayacaktır. umarım ortak geleceğimize inanıyorlarsa hukuk ve sekülerizmin neden elzem olduğunu taraftarlarına anlatırlar. lütfen hatırlayın, ortadoğu da bizim seküler toplumumuz tek taş pırlanta gibi ışıldıyordu..

    oldukça merak etiğim bir ayrıntı var. inanç gösteri için kullanılabilir mi? büyük bir ruh temizliğinden doğan muhteşem bir tevazu ile yaşanması emredilmiyor mu?

    buraya gelmeden önce, türbanlı vekillerimizin konuşmalarını taradım. başkalarının özgürlüklerine dair tek bir kelime kullandıklarına rastlayamadım. kendi inanç özgürlüklerine gösterdikleri hassasiyeti, ruhban okulu, azınlık okulları, cemevleri, bir inanç biçimin murdar olarak ilan edilmesi gibi sorunlu inanç alanlarında göremedim.

    mesela bilimin özgürlüğünü kelepçeleyen yök hakkındaki fikirlerini de bilmiyorum.

    ama şu hakareti bütün haberlerde duydum: “başımı açarak, bir daha kirlenmeyeceğim.” bu durumda başı açık olanlar kirlenmişler midir? inanç üstünden öbürünü kirli ilan edebilmek kimin haddi olabilir

    görülüyor ki bir arada yaşama efsanemiz çökmüş.. kibirden küfelik olmuşsanız, size benzemeyenin çığlığını nasıl duyacaksınız?

    bir taraf, bir arada yaşamanın yolunu ararken; öbürü sindirmek, dönüştürmek, özgürlüklerini birer birer yok etmek istiyorsa; bizi yok ettiğinizde; gelecek olimpiyat tanıtımına kimi koyacaksınız?

    biz sivas’ta yakılan, gezi de vurulan, evlerine işaret konulan, hayat tarzından ötürü cezalandırılanlarız. ama her nasılsa kronik mağdur sizsiniz..

    azınlığın çoğunluğu ezmesi sürdürülemez. ama çoğunluğun azınlığı ezmesi sürdürülebilirdir.
    gerçekten bu ülkeyi korkunç bir akıbete sürüklemekten kaçınmaya niyetliyseniz; adaletle öç almak arasındaki farkı en kısa zamanda öğrenmelisiniz.

    türkiye cumhuriyetinin gelmiş geçmiş en otoriter hükumeti nasıl oldu da, birkaç dakikasını almayacak olan iç tüzük değişikliğini yapmadı. acaba planladığı gösterinin kavgaya dönüşmesini hayal ederek kazanacağı politik kar mı cazip geldi?

    bunu bilemiyorum ama bir kanun yapıcı olarak ben iç tüzük değişmeden asla pantolon giymeyeceğim. bizden çatışma bekleyenler için altını çiziyorum: biz çatışmıyoruz, var olmak için direniyoruz.

    tarihe dönüp bakarsanız hepimizi neyin beklediğini göreceksiniz. kendi yarattığınız radikal canavarın sizi de teslim almasını; sadece bizim var olma mücadelemiz önleyebilir.

    bundan sonrasını arif olanlara bırakıyorum...
    ···
  • +4
    şafak pavey
    sayın başkan, değerli milletvekilleri,

    size bu konuşmayı; her şeyin yasak olduğu genel kurulda yapıyorum... ortalama yaşın 50 olduğu bir mecliste su içmenin dahi yasak olduğu bir genel kurulda çalışıyoruz.

    yaşlı haklarının, hasta haklarının bile düşünülmediği bir genel kuruldan söz ediyorum..

    turist olarak bile gitmediğiniz coğrafyalarda, afganistan’da, yemen’de, iran’da, yıllarca türban kullanmaya mecbur edilmiş biri olarak yapıyorum.

    mecliste pantolon giymesi, bir erkek vekil tarafından engellenmiş, bir kadın vekil olarak yapıyorum. olmayan bacağı, erkekler tarafından siyaset sohbetine dönüştürülen biri olarak yapıyorum. ve artık akp'nin başı açık vitrin vekillerinin; emanet oyları, gerçek sahibelerine geri verme zamanının gelip çattığını düşünüyorum.

    akp’yi iktidara taşımış asıl kadınlarının meclis koltuklarını almalarının hakları olduğuna inanıyorum.

    elbette ülkemde sekülerizmin geleceği ile ilgili muazzam endişelerim var. ama kaygım türbanla, kırmızı ruj arasına sıkıştırılmış semboller değildir.

    demokrasi paketinde aynı ideolojiyi paylaşan erkek polis doğal karşılanırken; türbanlı kadın polise yasak gelmesine çok şaşırmıştım. daha vahim bir cinsiyet ayrımcılığı olabilir mi? ben polisin başındaki türbandan değil, bana vaat ettiği şiddet geleceğinden korkarım.

    mecliste, cemevi açmak için diyanet'ten fetva isteyen anlayıştan korkuyorum. yani bir inancın ibadet hakkını diğer inancın iznine bağlayan anlayıştan korkuyorum. hukukun karşısına dini koyan anlayıştan korkuyorum.

    kadın özgürlüklerinden asla korkmam. söylemek isterim ki; özgür bir hayat çok yavaş kurulur ama çok hızlı yıkılır.

    tam da bu nedenle, çiçekli başörtüsü ve daracık pantolonuyla, çamlıca parkının kuytularında, sevgilisiyle öpüşen genç kıza, özgürlüğünü mustafa kemal’e borçlu olduğunu hatırlatmak istiyorum.

    türbanla özgürlük ilişkisi bıçak sırtı gibidir. bir yandan inanç özgürlüğünü temsil eder, öte yandan inanç baskısını.. birçok kadın inanarak örtünürken, birçok kız kendilerini kontrol eden aile güçleri tarafından zorla kapatılırlar.

    clinton, 2007 de “kadın değişirse, gelecekte değişir” demişti. hatta emine erdoğan o kadar beğenmiş olmalı ki; geçenlerde konuşmasında kullandı. sosyal özgürlük alanlarımız, geleceğimizden çalınarak, birer birer imha ediliyor. beş yaşında örtülen, on beş yaşında evlendirilen kızlarımıza bakalım.

    geleceğimiz gerçekten kadınlarımızın hali üstünden, berbat bir şekilde değişiyor. biz kültür olarak hiç önemsemeyiz ama her özgürlük aynı zamanda büyük bir sorumluluktur...

    türbanlı kadın vekillerden beklentim büyük; mesela, ülkemin neden, kadın hakları konusunda dünyanın yüz yirmincisi olduğunu anlatmalarını bekliyorum. neden, 57 islam ülkesindeki toplam kadın hakları ortalamasının, tek başına birleşmiş milletlerde bile yer alamayan tayvan seviyesine erişemediğini açıklamalarını bekliyorum.

    bundan böyle; mini etek giydiği için işten atılan, sol kulağı küpeli olduğu için dövülen, dekoltesi bakanın hoşuna gitmediği için linç edilen, oruç tutmadığı için öldürülen, hıristiyan olduğunu gizlemek için isimlerini değiştirenlerin güvenlikleri, herkesten çok bu kadın vekillere emanettir.

    artık, türbanı bir insan hakları ihlalinden, bir insan hakları kazanımına dönüştürmek, onların sorumluluğudur... inanç özgürlüğünün en büyük güvencesi, geleceğimizi dini rehberlikle kontrol etmek değil, kusursuz bir sekülerizmdir.

    ne demek istediğimi, seküler norveç’te doğup, ülkemde vekil olanlar anlayacaktır. umarım ortak geleceğimize inanıyorlarsa hukuk ve sekülerizmin neden elzem olduğunu taraftarlarına anlatırlar. lütfen hatırlayın, ortadoğu da bizim seküler toplumumuz tek taş pırlanta gibi ışıldıyordu..

    oldukça merak etiğim bir ayrıntı var. inanç gösteri için kullanılabilir mi? büyük bir ruh temizliğinden doğan muhteşem bir tevazu ile yaşanması emredilmiyor mu?

    buraya gelmeden önce, türbanlı vekillerimizin konuşmalarını taradım. başkalarının özgürlüklerine dair tek bir kelime kullandıklarına rastlayamadım. kendi inanç özgürlüklerine gösterdikleri hassasiyeti, ruhban okulu, azınlık okulları, cemevleri, bir inanç biçimin murdar olarak ilan edilmesi gibi sorunlu inanç alanlarında göremedim.

    mesela bilimin özgürlüğünü kelepçeleyen yök hakkındaki fikirlerini de bilmiyorum.

    ama şu hakareti bütün haberlerde duydum: “başımı açarak, bir daha kirlenmeyeceğim.” bu durumda başı açık olanlar kirlenmişler midir? inanç üstünden öbürünü kirli ilan edebilmek kimin haddi olabilir

    görülüyor ki bir arada yaşama efsanemiz çökmüş.. kibirden küfelik olmuşsanız, size benzemeyenin çığlığını nasıl duyacaksınız?

    bir taraf, bir arada yaşamanın yolunu ararken; öbürü sindirmek, dönüştürmek, özgürlüklerini birer birer yok etmek istiyorsa; bizi yok ettiğinizde; gelecek olimpiyat tanıtımına kimi koyacaksınız?

    biz sivas’ta yakılan, gezi de vurulan, evlerine işaret konulan, hayat tarzından ötürü cezalandırılanlarız. ama her nasılsa kronik mağdur sizsiniz..

    azınlığın çoğunluğu ezmesi sürdürülemez. ama çoğunluğun azınlığı ezmesi sürdürülebilirdir.
    gerçekten bu ülkeyi korkunç bir akıbete sürüklemekten kaçınmaya niyetliyseniz; adaletle öç almak arasındaki farkı en kısa zamanda öğrenmelisiniz.

    türkiye cumhuriyetinin gelmiş geçmiş en otoriter hükumeti nasıl oldu da, birkaç dakikasını almayacak olan iç tüzük değişikliğini yapmadı. acaba planladığı gösterinin kavgaya dönüşmesini hayal ederek kazanacağı politik kar mı cazip geldi?

    bunu bilemiyorum ama bir kanun yapıcı olarak ben iç tüzük değişmeden asla pantolon giymeyeceğim. bizden çatışma bekleyenler için altını çiziyorum: biz çatışmıyoruz, var olmak için direniyoruz.

    tarihe dönüp bakarsanız hepimizi neyin beklediğini göreceksiniz. kendi yarattığınız radikal canavarın sizi de teslim almasını; sadece bizim var olma mücadelemiz önleyebilir.

    bundan sonrasını arif olanlara bırakıyorum...
    ···
  • +1
    muharrem ince sikiyo
    sayın başkan, değerli milletvekilleri,

    size bu konuşmayı; her şeyin yasak olduğu genel kurulda yapıyorum... ortalama yaşın 50 olduğu bir mecliste su içmenin dahi yasak olduğu bir genel kurulda çalışıyoruz.

    yaşlı haklarının, hasta haklarının bile düşünülmediği bir genel kuruldan söz ediyorum..

    turist olarak bile gitmediğiniz coğrafyalarda, afganistan’da, yemen’de, iran’da, yıllarca türban kullanmaya mecbur edilmiş biri olarak yapıyorum.

    mecliste pantolon giymesi, bir erkek vekil tarafından engellenmiş, bir kadın vekil olarak yapıyorum. olmayan bacağı, erkekler tarafından siyaset sohbetine dönüştürülen biri olarak yapıyorum. ve artık akp'nin başı açık vitrin vekillerinin; emanet oyları, gerçek sahibelerine geri verme zamanının gelip çattığını düşünüyorum.

    akp’yi iktidara taşımış asıl kadınlarının meclis koltuklarını almalarının hakları olduğuna inanıyorum.

    elbette ülkemde sekülerizmin geleceği ile ilgili muazzam endişelerim var. ama kaygım türbanla, kırmızı ruj arasına sıkıştırılmış semboller değildir.

    demokrasi paketinde aynı ideolojiyi paylaşan erkek polis doğal karşılanırken; türbanlı kadın polise yasak gelmesine çok şaşırmıştım. daha vahim bir cinsiyet ayrımcılığı olabilir mi? ben polisin başındaki türbandan değil, bana vaat ettiği şiddet geleceğinden korkarım.

    mecliste, cemevi açmak için diyanet'ten fetva isteyen anlayıştan korkuyorum. yani bir inancın ibadet hakkını diğer inancın iznine bağlayan anlayıştan korkuyorum. hukukun karşısına dini koyan anlayıştan korkuyorum.

    kadın özgürlüklerinden asla korkmam. söylemek isterim ki; özgür bir hayat çok yavaş kurulur ama çok hızlı yıkılır.

    tam da bu nedenle, çiçekli başörtüsü ve daracık pantolonuyla, çamlıca parkının kuytularında, sevgilisiyle öpüşen genç kıza, özgürlüğünü mustafa kemal’e borçlu olduğunu hatırlatmak istiyorum.

    türbanla özgürlük ilişkisi bıçak sırtı gibidir. bir yandan inanç özgürlüğünü temsil eder, öte yandan inanç baskısını.. birçok kadın inanarak örtünürken, birçok kız kendilerini kontrol eden aile güçleri tarafından zorla kapatılırlar.

    clinton, 2007 de “kadın değişirse, gelecekte değişir” demişti. hatta emine erdoğan o kadar beğenmiş olmalı ki; geçenlerde konuşmasında kullandı. sosyal özgürlük alanlarımız, geleceğimizden çalınarak, birer birer imha ediliyor. beş yaşında örtülen, on beş yaşında evlendirilen kızlarımıza bakalım.

    geleceğimiz gerçekten kadınlarımızın hali üstünden, berbat bir şekilde değişiyor. biz kültür olarak hiç önemsemeyiz ama her özgürlük aynı zamanda büyük bir sorumluluktur...

    türbanlı kadın vekillerden beklentim büyük; mesela, ülkemin neden, kadın hakları konusunda dünyanın yüz yirmincisi olduğunu anlatmalarını bekliyorum. neden, 57 islam ülkesindeki toplam kadın hakları ortalamasının, tek başına birleşmiş milletlerde bile yer alamayan tayvan seviyesine erişemediğini açıklamalarını bekliyorum.

    bundan böyle; mini etek giydiği için işten atılan, sol kulağı küpeli olduğu için dövülen, dekoltesi bakanın hoşuna gitmediği için linç edilen, oruç tutmadığı için öldürülen, hıristiyan olduğunu gizlemek için isimlerini değiştirenlerin güvenlikleri, herkesten çok bu kadın vekillere emanettir.

    artık, türbanı bir insan hakları ihlalinden, bir insan hakları kazanımına dönüştürmek, onların sorumluluğudur... inanç özgürlüğünün en büyük güvencesi, geleceğimizi dini rehberlikle kontrol etmek değil, kusursuz bir sekülerizmdir.

    ne demek istediğimi, seküler norveç’te doğup, ülkemde vekil olanlar anlayacaktır. umarım ortak geleceğimize inanıyorlarsa hukuk ve sekülerizmin neden elzem olduğunu taraftarlarına anlatırlar. lütfen hatırlayın, ortadoğu da bizim seküler toplumumuz tek taş pırlanta gibi ışıldıyordu..

    oldukça merak etiğim bir ayrıntı var. inanç gösteri için kullanılabilir mi? büyük bir ruh temizliğinden doğan muhteşem bir tevazu ile yaşanması emredilmiyor mu?

    buraya gelmeden önce, türbanlı vekillerimizin konuşmalarını taradım. başkalarının özgürlüklerine dair tek bir kelime kullandıklarına rastlayamadım. kendi inanç özgürlüklerine gösterdikleri hassasiyeti, ruhban okulu, azınlık okulları, cemevleri, bir inanç biçimin murdar olarak ilan edilmesi gibi sorunlu inanç alanlarında göremedim.

    mesela bilimin özgürlüğünü kelepçeleyen yök hakkındaki fikirlerini de bilmiyorum.

    ama şu hakareti bütün haberlerde duydum: “başımı açarak, bir daha kirlenmeyeceğim.” bu durumda başı açık olanlar kirlenmişler midir? inanç üstünden öbürünü kirli ilan edebilmek kimin haddi olabilir

    görülüyor ki bir arada yaşama efsanemiz çökmüş.. kibirden küfelik olmuşsanız, size benzemeyenin çığlığını nasıl duyacaksınız?

    bir taraf, bir arada yaşamanın yolunu ararken; öbürü sindirmek, dönüştürmek, özgürlüklerini birer birer yok etmek istiyorsa; bizi yok ettiğinizde; gelecek olimpiyat tanıtımına kimi koyacaksınız?

    biz sivas’ta yakılan, gezi de vurulan, evlerine işaret konulan, hayat tarzından ötürü cezalandırılanlarız. ama her nasılsa kronik mağdur sizsiniz..

    azınlığın çoğunluğu ezmesi sürdürülemez. ama çoğunluğun azınlığı ezmesi sürdürülebilirdir.
    gerçekten bu ülkeyi korkunç bir akıbete sürüklemekten kaçınmaya niyetliyseniz; adaletle öç almak arasındaki farkı en kısa zamanda öğrenmelisiniz.

    türkiye cumhuriyetinin gelmiş geçmiş en otoriter hükumeti nasıl oldu da, birkaç dakikasını almayacak olan iç tüzük değişikliğini yapmadı. acaba planladığı gösterinin kavgaya dönüşmesini hayal ederek kazanacağı politik kar mı cazip geldi?

    bunu bilemiyorum ama bir kanun yapıcı olarak ben iç tüzük değişmeden asla pantolon giymeyeceğim. bizden çatışma bekleyenler için altını çiziyorum: biz çatışmıyoruz, var olmak için direniyoruz.

    tarihe dönüp bakarsanız hepimizi neyin beklediğini göreceksiniz. kendi yarattığınız radikal canavarın sizi de teslim almasını; sadece bizim var olma mücadelemiz önleyebilir.

    bundan sonrasını arif olanlara bırakıyorum...
    ···
  • 0
    kemalistlerin sus pus olması
    sayın başkan, değerli milletvekilleri,

    size bu konuşmayı; her şeyin yasak olduğu genel kurulda yapıyorum... ortalama yaşın 50 olduğu bir mecliste su içmenin dahi yasak olduğu bir genel kurulda çalışıyoruz.

    yaşlı haklarının, hasta haklarının bile düşünülmediği bir genel kuruldan söz ediyorum..

    turist olarak bile gitmediğiniz coğrafyalarda, afganistan’da, yemen’de, iran’da, yıllarca türban kullanmaya mecbur edilmiş biri olarak yapıyorum.

    mecliste pantolon giymesi, bir erkek vekil tarafından engellenmiş, bir kadın vekil olarak yapıyorum. olmayan bacağı, erkekler tarafından siyaset sohbetine dönüştürülen biri olarak yapıyorum. ve artık akp'nin başı açık vitrin vekillerinin; emanet oyları, gerçek sahibelerine geri verme zamanının gelip çattığını düşünüyorum.

    akp’yi iktidara taşımış asıl kadınlarının meclis koltuklarını almalarının hakları olduğuna inanıyorum.

    elbette ülkemde sekülerizmin geleceği ile ilgili muazzam endişelerim var. ama kaygım türbanla, kırmızı ruj arasına sıkıştırılmış semboller değildir.

    demokrasi paketinde aynı ideolojiyi paylaşan erkek polis doğal karşılanırken; türbanlı kadın polise yasak gelmesine çok şaşırmıştım. daha vahim bir cinsiyet ayrımcılığı olabilir mi? ben polisin başındaki türbandan değil, bana vaat ettiği şiddet geleceğinden korkarım.

    mecliste, cemevi açmak için diyanet'ten fetva isteyen anlayıştan korkuyorum. yani bir inancın ibadet hakkını diğer inancın iznine bağlayan anlayıştan korkuyorum. hukukun karşısına dini koyan anlayıştan korkuyorum.

    kadın özgürlüklerinden asla korkmam. söylemek isterim ki; özgür bir hayat çok yavaş kurulur ama çok hızlı yıkılır.

    tam da bu nedenle, çiçekli başörtüsü ve daracık pantolonuyla, çamlıca parkının kuytularında, sevgilisiyle öpüşen genç kıza, özgürlüğünü mustafa kemal’e borçlu olduğunu hatırlatmak istiyorum.

    türbanla özgürlük ilişkisi bıçak sırtı gibidir. bir yandan inanç özgürlüğünü temsil eder, öte yandan inanç baskısını.. birçok kadın inanarak örtünürken, birçok kız kendilerini kontrol eden aile güçleri tarafından zorla kapatılırlar.

    clinton, 2007 de “kadın değişirse, gelecekte değişir” demişti. hatta emine erdoğan o kadar beğenmiş olmalı ki; geçenlerde konuşmasında kullandı. sosyal özgürlük alanlarımız, geleceğimizden çalınarak, birer birer imha ediliyor. beş yaşında örtülen, on beş yaşında evlendirilen kızlarımıza bakalım.

    geleceğimiz gerçekten kadınlarımızın hali üstünden, berbat bir şekilde değişiyor. biz kültür olarak hiç önemsemeyiz ama her özgürlük aynı zamanda büyük bir sorumluluktur...

    türbanlı kadın vekillerden beklentim büyük; mesela, ülkemin neden, kadın hakları konusunda dünyanın yüz yirmincisi olduğunu anlatmalarını bekliyorum. neden, 57 islam ülkesindeki toplam kadın hakları ortalamasının, tek başına birleşmiş milletlerde bile yer alamayan tayvan seviyesine erişemediğini açıklamalarını bekliyorum.

    bundan böyle; mini etek giydiği için işten atılan, sol kulağı küpeli olduğu için dövülen, dekoltesi bakanın hoşuna gitmediği için linç edilen, oruç tutmadığı için öldürülen, hıristiyan olduğunu gizlemek için isimlerini değiştirenlerin güvenlikleri, herkesten çok bu kadın vekillere emanettir.

    artık, türbanı bir insan hakları ihlalinden, bir insan hakları kazanımına dönüştürmek, onların sorumluluğudur... inanç özgürlüğünün en büyük güvencesi, geleceğimizi dini rehberlikle kontrol etmek değil, kusursuz bir sekülerizmdir.

    ne demek istediğimi, seküler norveç’te doğup, ülkemde vekil olanlar anlayacaktır. umarım ortak geleceğimize inanıyorlarsa hukuk ve sekülerizmin neden elzem olduğunu taraftarlarına anlatırlar. lütfen hatırlayın, ortadoğu da bizim seküler toplumumuz tek taş pırlanta gibi ışıldıyordu..

    oldukça merak etiğim bir ayrıntı var. inanç gösteri için kullanılabilir mi? büyük bir ruh temizliğinden doğan muhteşem bir tevazu ile yaşanması emredilmiyor mu?

    buraya gelmeden önce, türbanlı vekillerimizin konuşmalarını taradım. başkalarının özgürlüklerine dair tek bir kelime kullandıklarına rastlayamadım. kendi inanç özgürlüklerine gösterdikleri hassasiyeti, ruhban okulu, azınlık okulları, cemevleri, bir inanç biçimin murdar olarak ilan edilmesi gibi sorunlu inanç alanlarında göremedim.

    mesela bilimin özgürlüğünü kelepçeleyen yök hakkındaki fikirlerini de bilmiyorum.

    ama şu hakareti bütün haberlerde duydum: “başımı açarak, bir daha kirlenmeyeceğim.” bu durumda başı açık olanlar kirlenmişler midir? inanç üstünden öbürünü kirli ilan edebilmek kimin haddi olabilir

    görülüyor ki bir arada yaşama efsanemiz çökmüş.. kibirden küfelik olmuşsanız, size benzemeyenin çığlığını nasıl duyacaksınız?

    bir taraf, bir arada yaşamanın yolunu ararken; öbürü sindirmek, dönüştürmek, özgürlüklerini birer birer yok etmek istiyorsa; bizi yok ettiğinizde; gelecek olimpiyat tanıtımına kimi koyacaksınız?

    biz sivas’ta yakılan, gezi de vurulan, evlerine işaret konulan, hayat tarzından ötürü cezalandırılanlarız. ama her nasılsa kronik mağdur sizsiniz..

    azınlığın çoğunluğu ezmesi sürdürülemez. ama çoğunluğun azınlığı ezmesi sürdürülebilirdir.
    gerçekten bu ülkeyi korkunç bir akıbete sürüklemekten kaçınmaya niyetliyseniz; adaletle öç almak arasındaki farkı en kısa zamanda öğrenmelisiniz.

    türkiye cumhuriyetinin gelmiş geçmiş en otoriter hükumeti nasıl oldu da, birkaç dakikasını almayacak olan iç tüzük değişikliğini yapmadı. acaba planladığı gösterinin kavgaya dönüşmesini hayal ederek kazanacağı politik kar mı cazip geldi?

    bunu bilemiyorum ama bir kanun yapıcı olarak ben iç tüzük değişmeden asla pantolon giymeyeceğim. bizden çatışma bekleyenler için altını çiziyorum: biz çatışmıyoruz, var olmak için direniyoruz.

    tarihe dönüp bakarsanız hepimizi neyin beklediğini göreceksiniz. kendi yarattığınız radikal canavarın sizi de teslim almasını; sadece bizim var olma mücadelemiz önleyebilir.

    bundan sonrasını arif olanlara bırakıyorum...
    ···
  • +1 -1
    ey şafak pavey ekpss bu ne demek bilir misin
    sayın başkan, değerli milletvekilleri,

    size bu konuşmayı; her şeyin yasak olduğu genel kurulda yapıyorum... ortalama yaşın 50 olduğu bir mecliste su içmenin dahi yasak olduğu bir genel kurulda çalışıyoruz.

    yaşlı haklarının, hasta haklarının bile düşünülmediği bir genel kuruldan söz ediyorum..

    turist olarak bile gitmediğiniz coğrafyalarda, afganistan’da, yemen’de, iran’da, yıllarca türban kullanmaya mecbur edilmiş biri olarak yapıyorum.

    mecliste pantolon giymesi, bir erkek vekil tarafından engellenmiş, bir kadın vekil olarak yapıyorum. olmayan bacağı, erkekler tarafından siyaset sohbetine dönüştürülen biri olarak yapıyorum. ve artık akp'nin başı açık vitrin vekillerinin; emanet oyları, gerçek sahibelerine geri verme zamanının gelip çattığını düşünüyorum.

    akp’yi iktidara taşımış asıl kadınlarının meclis koltuklarını almalarının hakları olduğuna inanıyorum.

    elbette ülkemde sekülerizmin geleceği ile ilgili muazzam endişelerim var. ama kaygım türbanla, kırmızı ruj arasına sıkıştırılmış semboller değildir.

    demokrasi paketinde aynı ideolojiyi paylaşan erkek polis doğal karşılanırken; türbanlı kadın polise yasak gelmesine çok şaşırmıştım. daha vahim bir cinsiyet ayrımcılığı olabilir mi? ben polisin başındaki türbandan değil, bana vaat ettiği şiddet geleceğinden korkarım.

    mecliste, cemevi açmak için diyanet'ten fetva isteyen anlayıştan korkuyorum. yani bir inancın ibadet hakkını diğer inancın iznine bağlayan anlayıştan korkuyorum. hukukun karşısına dini koyan anlayıştan korkuyorum.

    kadın özgürlüklerinden asla korkmam. söylemek isterim ki; özgür bir hayat çok yavaş kurulur ama çok hızlı yıkılır.

    tam da bu nedenle, çiçekli başörtüsü ve daracık pantolonuyla, çamlıca parkının kuytularında, sevgilisiyle öpüşen genç kıza, özgürlüğünü mustafa kemal’e borçlu olduğunu hatırlatmak istiyorum.

    türbanla özgürlük ilişkisi bıçak sırtı gibidir. bir yandan inanç özgürlüğünü temsil eder, öte yandan inanç baskısını.. birçok kadın inanarak örtünürken, birçok kız kendilerini kontrol eden aile güçleri tarafından zorla kapatılırlar.

    clinton, 2007 de “kadın değişirse, gelecekte değişir” demişti. hatta emine erdoğan o kadar beğenmiş olmalı ki; geçenlerde konuşmasında kullandı. sosyal özgürlük alanlarımız, geleceğimizden çalınarak, birer birer imha ediliyor. beş yaşında örtülen, on beş yaşında evlendirilen kızlarımıza bakalım.

    geleceğimiz gerçekten kadınlarımızın hali üstünden, berbat bir şekilde değişiyor. biz kültür olarak hiç önemsemeyiz ama her özgürlük aynı zamanda büyük bir sorumluluktur...

    türbanlı kadın vekillerden beklentim büyük; mesela, ülkemin neden, kadın hakları konusunda dünyanın yüz yirmincisi olduğunu anlatmalarını bekliyorum. neden, 57 islam ülkesindeki toplam kadın hakları ortalamasının, tek başına birleşmiş milletlerde bile yer alamayan tayvan seviyesine erişemediğini açıklamalarını bekliyorum.

    bundan böyle; mini etek giydiği için işten atılan, sol kulağı küpeli olduğu için dövülen, dekoltesi bakanın hoşuna gitmediği için linç edilen, oruç tutmadığı için öldürülen, hıristiyan olduğunu gizlemek için isimlerini değiştirenlerin güvenlikleri, herkesten çok bu kadın vekillere emanettir.

    artık, türbanı bir insan hakları ihlalinden, bir insan hakları kazanımına dönüştürmek, onların sorumluluğudur... inanç özgürlüğünün en büyük güvencesi, geleceğimizi dini rehberlikle kontrol etmek değil, kusursuz bir sekülerizmdir.

    ne demek istediğimi, seküler norveç’te doğup, ülkemde vekil olanlar anlayacaktır. umarım ortak geleceğimize inanıyorlarsa hukuk ve sekülerizmin neden elzem olduğunu taraftarlarına anlatırlar. lütfen hatırlayın, ortadoğu da bizim seküler toplumumuz tek taş pırlanta gibi ışıldıyordu..

    oldukça merak etiğim bir ayrıntı var. inanç gösteri için kullanılabilir mi? büyük bir ruh temizliğinden doğan muhteşem bir tevazu ile yaşanması emredilmiyor mu?

    buraya gelmeden önce, türbanlı vekillerimizin konuşmalarını taradım. başkalarının özgürlüklerine dair tek bir kelime kullandıklarına rastlayamadım. kendi inanç özgürlüklerine gösterdikleri hassasiyeti, ruhban okulu, azınlık okulları, cemevleri, bir inanç biçimin murdar olarak ilan edilmesi gibi sorunlu inanç alanlarında göremedim.

    mesela bilimin özgürlüğünü kelepçeleyen yök hakkındaki fikirlerini de bilmiyorum.

    ama şu hakareti bütün haberlerde duydum: “başımı açarak, bir daha kirlenmeyeceğim.” bu durumda başı açık olanlar kirlenmişler midir? inanç üstünden öbürünü kirli ilan edebilmek kimin haddi olabilir

    görülüyor ki bir arada yaşama efsanemiz çökmüş.. kibirden küfelik olmuşsanız, size benzemeyenin çığlığını nasıl duyacaksınız?

    bir taraf, bir arada yaşamanın yolunu ararken; öbürü sindirmek, dönüştürmek, özgürlüklerini birer birer yok etmek istiyorsa; bizi yok ettiğinizde; gelecek olimpiyat tanıtımına kimi koyacaksınız?

    biz sivas’ta yakılan, gezi de vurulan, evlerine işaret konulan, hayat tarzından ötürü cezalandırılanlarız. ama her nasılsa kronik mağdur sizsiniz..

    azınlığın çoğunluğu ezmesi sürdürülemez. ama çoğunluğun azınlığı ezmesi sürdürülebilirdir.
    gerçekten bu ülkeyi korkunç bir akıbete sürüklemekten kaçınmaya niyetliyseniz; adaletle öç almak arasındaki farkı en kısa zamanda öğrenmelisiniz.

    türkiye cumhuriyetinin gelmiş geçmiş en otoriter hükumeti nasıl oldu da, birkaç dakikasını almayacak olan iç tüzük değişikliğini yapmadı. acaba planladığı gösterinin kavgaya dönüşmesini hayal ederek kazanacağı politik kar mı cazip geldi?

    bunu bilemiyorum ama bir kanun yapıcı olarak ben iç tüzük değişmeden asla pantolon giymeyeceğim. bizden çatışma bekleyenler için altını çiziyorum: biz çatışmıyoruz, var olmak için direniyoruz.

    tarihe dönüp bakarsanız hepimizi neyin beklediğini göreceksiniz. kendi yarattığınız radikal canavarın sizi de teslim almasını; sadece bizim var olma mücadelemiz önleyebilir.

    bundan sonrasını arif olanlara bırakıyorum...
    ···
  • 0
    chpli vekillerin kalite konuşmaları
    arif olan anlar = )
    ···
  • 0
    seçim öncesinde mağdur edebiyatı
    bu bir özgürlük kavgası değildir.
    başörtülü bacıma saldırdılar deyip, camide içki içtiler deyip aradan 20 cuma geçmiş olmasına rağmen açıklayamamaların davasıdır bu. dinin emriyse dinin bir tane mi emri var.
    yetim hakkını yememek, milleti ayrıştırmamak emir değil midir.
    kadınlar babalarının mirasından 2 pay alacak mı?

    islam anlayışını bu kadar dejenere eden bir açıklamadır bu.
    kişi allah karşısında resetlendiğini bilemez.
    kişi kendisi karar veremez.

    siz allah karşısında resetlendiğinizi söylüyorsunuz ama resetlenmediniz.
    ama dexer shawn karşısında resetlenmiş olabilirsiniz.
    sizler bu kürsüde bir kadın arkadaşımızı savunmadınız.
    üzerine biber gazı sıkılan kırmızı giysili kadını bir kez burada savunmadınız.
    kıyafeti nedeniyle işten atılan sunucuyu hiçbir zaman savunmadınız.

    türbanla meclise verme savaşını verdiniz.
    yolsuzluğun savaşını vermiyorsunuz.
    kevser suresini bilen meydanlarda “soy önemli soy” demez başbakan.
    kardeşinin çapraz danışman yatıp maaşı cebe atıp sonra hacca gidenlerden inşallah hesap sorarsınız diye düşünüyorum
    inşallah milletin hakkını savunur başbakanın karşısına çıkarsınız.
    şimdi başbakana işsizliği konuşalım diyecek misiniz?
    seçim yaklaşırken mağdur edebiyatı yapmanıza izin vermeyeceğiz.

    sizin bir tane sermayeniz var.
    bütün özgürlükleri yok ettiniz.
    dinin emrinden bahsediyorsunuz.
    iddiayı kim buldu şans topunu kim buldu mucitler.
    beygirleri 7 günü koşturuyorsunuz mucitler hangisisiniz.
    mücahitlik taslayıp aslında müteahhit olanlar siz değil misiniz.
    yıllarca kandırdınız.
    size bu sefer bunu yaptırmayacağız.

    benim başörtülü bacım diyorsun.
    başörtüsüzler senin bacın değil mi?
    bizim başörtülü başörtüsüz de bacımız.
    siyasetçiler zaman zaman gittiği her yerde hemşerilerim der ya…
    başörtülüm başörtüsüz bacımda söylemdir.
    benim bir bacım var, kız kardeşim var sizin gibi açık değil kapalı.
    4 arkadaşınız resetlenmiş ya benim kardeşim 12 yaşından beri resetlenmiştir
    ama bunu siyaset için kullanmam.
    ···
  • 0
    devrim arayan köpekler devrimin
    bu bir özgürlük kavgası değildir.
    başörtülü bacıma saldırdılar deyip, camide içki içtiler deyip aradan 20 cuma geçmiş olmasına rağmen açıklayamamaların davasıdır bu. dinin emriyse dinin bir tane mi emri var.
    yetim hakkını yememek, milleti ayrıştırmamak emir değil midir.
    kadınlar babalarının mirasından 2 pay alacak mı?

    islam anlayışını bu kadar dejenere eden bir açıklamadır bu.
    kişi allah karşısında resetlendiğini bilemez.
    kişi kendisi karar veremez.

    siz allah karşısında resetlendiğinizi söylüyorsunuz ama resetlenmediniz.
    ama dexer shawn karşısında resetlenmiş olabilirsiniz.
    sizler bu kürsüde bir kadın arkadaşımızı savunmadınız.
    üzerine biber gazı sıkılan kırmızı giysili kadını bir kez burada savunmadınız.
    kıyafeti nedeniyle işten atılan sunucuyu hiçbir zaman savunmadınız.

    türbanla meclise verme savaşını verdiniz.
    yolsuzluğun savaşını vermiyorsunuz.
    kevser suresini bilen meydanlarda “soy önemli soy” demez başbakan.
    kardeşinin çapraz danışman yatıp maaşı cebe atıp sonra hacca gidenlerden inşallah hesap sorarsınız diye düşünüyorum
    inşallah milletin hakkını savunur başbakanın karşısına çıkarsınız.
    şimdi başbakana işsizliği konuşalım diyecek misiniz?
    seçim yaklaşırken mağdur edebiyatı yapmanıza izin vermeyeceğiz.

    sizin bir tane sermayeniz var.
    bütün özgürlükleri yok ettiniz.
    dinin emrinden bahsediyorsunuz.
    iddiayı kim buldu şans topunu kim buldu mucitler.
    beygirleri 7 günü koşturuyorsunuz mucitler hangisisiniz.
    mücahitlik taslayıp aslında müteahhit olanlar siz değil misiniz.
    yıllarca kandırdınız.
    size bu sefer bunu yaptırmayacağız.

    benim başörtülü bacım diyorsun.
    başörtüsüzler senin bacın değil mi?
    bizim başörtülü başörtüsüz de bacımız.
    siyasetçiler zaman zaman gittiği her yerde hemşerilerim der ya…
    başörtülüm başörtüsüz bacımda söylemdir.
    benim bir bacım var, kız kardeşim var sizin gibi açık değil kapalı.
    4 arkadaşınız resetlenmiş ya benim kardeşim 12 yaşından beri resetlenmiştir
    ama bunu siyaset için kullanmam.
    ···
  • -1
    meclise türbanla girilmesini
    sayın başkan, değerli milletvekilleri,

    size bu konuşmayı; her şeyin yasak olduğu genel kurulda yapıyorum... ortalama yaşın 50 olduğu bir mecliste su içmenin dahi yasak olduğu bir genel kurulda çalışıyoruz.

    yaşlı haklarının, hasta haklarının bile düşünülmediği bir genel kuruldan söz ediyorum..

    turist olarak bile gitmediğiniz coğrafyalarda, afganistan’da, yemen’de, iran’da, yıllarca türban kullanmaya mecbur edilmiş biri olarak yapıyorum.

    mecliste pantolon giymesi, bir erkek vekil tarafından engellenmiş, bir kadın vekil olarak yapıyorum. olmayan bacağı, erkekler tarafından siyaset sohbetine dönüştürülen biri olarak yapıyorum. ve artık akp'nin başı açık vitrin vekillerinin; emanet oyları, gerçek sahibelerine geri verme zamanının gelip çattığını düşünüyorum.

    akp’yi iktidara taşımış asıl kadınlarının meclis koltuklarını almalarının hakları olduğuna inanıyorum.

    elbette ülkemde sekülerizmin geleceği ile ilgili muazzam endişelerim var. ama kaygım türbanla, kırmızı ruj arasına sıkıştırılmış semboller değildir.

    demokrasi paketinde aynı ideolojiyi paylaşan erkek polis doğal karşılanırken; türbanlı kadın polise yasak gelmesine çok şaşırmıştım. daha vahim bir cinsiyet ayrımcılığı olabilir mi? ben polisin başındaki türbandan değil, bana vaat ettiği şiddet geleceğinden korkarım.

    mecliste, cemevi açmak için diyanet'ten fetva isteyen anlayıştan korkuyorum. yani bir inancın ibadet hakkını diğer inancın iznine bağlayan anlayıştan korkuyorum. hukukun karşısına dini koyan anlayıştan korkuyorum.

    kadın özgürlüklerinden asla korkmam. söylemek isterim ki; özgür bir hayat çok yavaş kurulur ama çok hızlı yıkılır.

    tam da bu nedenle, çiçekli başörtüsü ve daracık pantolonuyla, çamlıca parkının kuytularında, sevgilisiyle öpüşen genç kıza, özgürlüğünü mustafa kemal’e borçlu olduğunu hatırlatmak istiyorum.

    türbanla özgürlük ilişkisi bıçak sırtı gibidir. bir yandan inanç özgürlüğünü temsil eder, öte yandan inanç baskısını.. birçok kadın inanarak örtünürken, birçok kız kendilerini kontrol eden aile güçleri tarafından zorla kapatılırlar.

    clinton, 2007 de “kadın değişirse, gelecekte değişir” demişti. hatta emine erdoğan o kadar beğenmiş olmalı ki; geçenlerde konuşmasında kullandı. sosyal özgürlük alanlarımız, geleceğimizden çalınarak, birer birer imha ediliyor. beş yaşında örtülen, on beş yaşında evlendirilen kızlarımıza bakalım.

    geleceğimiz gerçekten kadınlarımızın hali üstünden, berbat bir şekilde değişiyor. biz kültür olarak hiç önemsemeyiz ama her özgürlük aynı zamanda büyük bir sorumluluktur...

    türbanlı kadın vekillerden beklentim büyük; mesela, ülkemin neden, kadın hakları konusunda dünyanın yüz yirmincisi olduğunu anlatmalarını bekliyorum. neden, 57 islam ülkesindeki toplam kadın hakları ortalamasının, tek başına birleşmiş milletlerde bile yer alamayan tayvan seviyesine erişemediğini açıklamalarını bekliyorum.

    bundan böyle; mini etek giydiği için işten atılan, sol kulağı küpeli olduğu için dövülen, dekoltesi bakanın hoşuna gitmediği için linç edilen, oruç tutmadığı için öldürülen, hıristiyan olduğunu gizlemek için isimlerini değiştirenlerin güvenlikleri, herkesten çok bu kadın vekillere emanettir.

    artık, türbanı bir insan hakları ihlalinden, bir insan hakları kazanımına dönüştürmek, onların sorumluluğudur... inanç özgürlüğünün en büyük güvencesi, geleceğimizi dini rehberlikle kontrol etmek değil, kusursuz bir sekülerizmdir.

    ne demek istediğimi, seküler norveç’te doğup, ülkemde vekil olanlar anlayacaktır. umarım ortak geleceğimize inanıyorlarsa hukuk ve sekülerizmin neden elzem olduğunu taraftarlarına anlatırlar. lütfen hatırlayın, ortadoğu da bizim seküler toplumumuz tek taş pırlanta gibi ışıldıyordu..

    oldukça merak etiğim bir ayrıntı var. inanç gösteri için kullanılabilir mi? büyük bir ruh temizliğinden doğan muhteşem bir tevazu ile yaşanması emredilmiyor mu?

    buraya gelmeden önce, türbanlı vekillerimizin konuşmalarını taradım. başkalarının özgürlüklerine dair tek bir kelime kullandıklarına rastlayamadım. kendi inanç özgürlüklerine gösterdikleri hassasiyeti, ruhban okulu, azınlık okulları, cemevleri, bir inanç biçimin murdar olarak ilan edilmesi gibi sorunlu inanç alanlarında göremedim.

    mesela bilimin özgürlüğünü kelepçeleyen yök hakkındaki fikirlerini de bilmiyorum.

    ama şu hakareti bütün haberlerde duydum: “başımı açarak, bir daha kirlenmeyeceğim.” bu durumda başı açık olanlar kirlenmişler midir? inanç üstünden öbürünü kirli ilan edebilmek kimin haddi olabilir

    görülüyor ki bir arada yaşama efsanemiz çökmüş.. kibirden küfelik olmuşsanız, size benzemeyenin çığlığını nasıl duyacaksınız?

    bir taraf, bir arada yaşamanın yolunu ararken; öbürü sindirmek, dönüştürmek, özgürlüklerini birer birer yok etmek istiyorsa; bizi yok ettiğinizde; gelecek olimpiyat tanıtımına kimi koyacaksınız?

    biz sivas’ta yakılan, gezi de vurulan, evlerine işaret konulan, hayat tarzından ötürü cezalandırılanlarız. ama her nasılsa kronik mağdur sizsiniz..

    azınlığın çoğunluğu ezmesi sürdürülemez. ama çoğunluğun azınlığı ezmesi sürdürülebilirdir.
    gerçekten bu ülkeyi korkunç bir akıbete sürüklemekten kaçınmaya niyetliyseniz; adaletle öç almak arasındaki farkı en kısa zamanda öğrenmelisiniz.

    türkiye cumhuriyetinin gelmiş geçmiş en otoriter hükumeti nasıl oldu da, birkaç dakikasını almayacak olan iç tüzük değişikliğini yapmadı. acaba planladığı gösterinin kavgaya dönüşmesini hayal ederek kazanacağı politik kar mı cazip geldi?

    bunu bilemiyorum ama bir kanun yapıcı olarak ben iç tüzük değişmeden asla pantolon giymeyeceğim. bizden çatışma bekleyenler için altını çiziyorum: biz çatışmıyoruz, var olmak için direniyoruz.

    tarihe dönüp bakarsanız hepimizi neyin beklediğini göreceksiniz. kendi yarattığınız radikal canavarın sizi de teslim almasını; sadece bizim var olma mücadelemiz önleyebilir.

    bundan sonrasını arif olanlara bırakıyorum...
    ···
  • +2
    chpli vekillerin kalite konuşmaları
    bu bir özgürlük kavgası değildir.
    başörtülü bacıma saldırdılar deyip, camide içki içtiler deyip aradan 20 cuma geçmiş olmasına rağmen açıklayamamaların davasıdır bu. dinin emriyse dinin bir tane mi emri var.
    yetim hakkını yememek, milleti ayrıştırmamak emir değil midir.
    kadınlar babalarının mirasından 2 pay alacak mı?

    islam anlayışını bu kadar dejenere eden bir açıklamadır bu.
    kişi allah karşısında resetlendiğini bilemez.
    kişi kendisi karar veremez.

    siz allah karşısında resetlendiğinizi söylüyorsunuz ama resetlenmediniz.
    ama dexer shawn karşısında resetlenmiş olabilirsiniz.
    sizler bu kürsüde bir kadın arkadaşımızı savunmadınız.
    üzerine biber gazı sıkılan kırmızı giysili kadını bir kez burada savunmadınız.
    kıyafeti nedeniyle işten atılan sunucuyu hiçbir zaman savunmadınız.

    türbanla meclise verme savaşını verdiniz.
    yolsuzluğun savaşını vermiyorsunuz.
    kevser suresini bilen meydanlarda “soy önemli soy” demez başbakan.
    kardeşinin çapraz danışman yatıp maaşı cebe atıp sonra hacca gidenlerden inşallah hesap sorarsınız diye düşünüyorum
    inşallah milletin hakkını savunur başbakanın karşısına çıkarsınız.
    şimdi başbakana işsizliği konuşalım diyecek misiniz?
    seçim yaklaşırken mağdur edebiyatı yapmanıza izin vermeyeceğiz.

    sizin bir tane sermayeniz var.
    bütün özgürlükleri yok ettiniz.
    dinin emrinden bahsediyorsunuz.
    iddiayı kim buldu şans topunu kim buldu mucitler.
    beygirleri 7 günü koşturuyorsunuz mucitler hangisisiniz.
    mücahitlik taslayıp aslında müteahhit olanlar siz değil misiniz.
    yıllarca kandırdınız.
    size bu sefer bunu yaptırmayacağız.

    benim başörtülü bacım diyorsun.
    başörtüsüzler senin bacın değil mi?
    bizim başörtülü başörtüsüz de bacımız.
    siyasetçiler zaman zaman gittiği her yerde hemşerilerim der ya…
    başörtülüm başörtüsüz bacımda söylemdir.
    benim bir bacım var, kız kardeşim var sizin gibi açık değil kapalı.
    4 arkadaşınız resetlenmiş ya benim kardeşim 12 yaşından beri resetlenmiştir
    ama bunu siyaset için kullanmam.
    ···
  • 0
    31 ekim 2013 muharrem ince nin konuşması
    bu bir özgürlük kavgası değildir.
    başörtülü bacıma saldırdılar deyip, camide içki içtiler deyip aradan 20 cuma geçmiş olmasına rağmen açıklayamamaların davasıdır bu. dinin emriyse dinin bir tane mi emri var.
    yetim hakkını yememek, milleti ayrıştırmamak emir değil midir.
    kadınlar babalarının mirasından 2 pay alacak mı?

    islam anlayışını bu kadar dejenere eden bir açıklamadır bu.
    kişi allah karşısında resetlendiğini bilemez.
    kişi kendisi karar veremez.

    siz allah karşısında resetlendiğinizi söylüyorsunuz ama resetlenmediniz.
    ama dexer shawn karşısında resetlenmiş olabilirsiniz.
    sizler bu kürsüde bir kadın arkadaşımızı savunmadınız.
    üzerine biber gazı sıkılan kırmızı giysili kadını bir kez burada savunmadınız.
    kıyafeti nedeniyle işten atılan sunucuyu hiçbir zaman savunmadınız.

    türbanla meclise verme savaşını verdiniz.
    yolsuzluğun savaşını vermiyorsunuz.
    kevser suresini bilen meydanlarda “soy önemli soy” demez başbakan.
    kardeşinin çapraz danışman yatıp maaşı cebe atıp sonra hacca gidenlerden inşallah hesap sorarsınız diye düşünüyorum
    inşallah milletin hakkını savunur başbakanın karşısına çıkarsınız.
    şimdi başbakana işsizliği konuşalım diyecek misiniz?
    seçim yaklaşırken mağdur edebiyatı yapmanıza izin vermeyeceğiz.

    sizin bir tane sermayeniz var.
    bütün özgürlükleri yok ettiniz.
    dinin emrinden bahsediyorsunuz.
    iddiayı kim buldu şans topunu kim buldu mucitler.
    beygirleri 7 günü koşturuyorsunuz mucitler hangisisiniz.
    mücahitlik taslayıp aslında müteahhit olanlar siz değil misiniz.
    yıllarca kandırdınız.
    size bu sefer bunu yaptırmayacağız.

    benim başörtülü bacım diyorsun.
    başörtüsüzler senin bacın değil mi?
    bizim başörtülü başörtüsüz de bacımız.
    siyasetçiler zaman zaman gittiği her yerde hemşerilerim der ya…
    başörtülüm başörtüsüz bacımda söylemdir.
    benim bir bacım var, kız kardeşim var sizin gibi açık değil kapalı.
    4 arkadaşınız resetlenmiş ya benim kardeşim 12 yaşından beri resetlenmiştir
    ama bunu siyaset için kullanmam.
    ···
  • 0
    31 ekim 2013 şafak payen in konuşması
    sayın başkan, değerli milletvekilleri,

    size bu konuşmayı; her şeyin yasak olduğu genel kurulda yapıyorum... ortalama yaşın 50 olduğu bir mecliste su içmenin dahi yasak olduğu bir genel kurulda çalışıyoruz.

    yaşlı haklarının, hasta haklarının bile düşünülmediği bir genel kuruldan söz ediyorum..

    turist olarak bile gitmediğiniz coğrafyalarda, afganistan’da, yemen’de, iran’da, yıllarca türban kullanmaya mecbur edilmiş biri olarak yapıyorum.

    mecliste pantolon giymesi, bir erkek vekil tarafından engellenmiş, bir kadın vekil olarak yapıyorum. olmayan bacağı, erkekler tarafından siyaset sohbetine dönüştürülen biri olarak yapıyorum. ve artık akp'nin başı açık vitrin vekillerinin; emanet oyları, gerçek sahibelerine geri verme zamanının gelip çattığını düşünüyorum.

    akp’yi iktidara taşımış asıl kadınlarının meclis koltuklarını almalarının hakları olduğuna inanıyorum.

    elbette ülkemde sekülerizmin geleceği ile ilgili muazzam endişelerim var. ama kaygım türbanla, kırmızı ruj arasına sıkıştırılmış semboller değildir.

    demokrasi paketinde aynı ideolojiyi paylaşan erkek polis doğal karşılanırken; türbanlı kadın polise yasak gelmesine çok şaşırmıştım. daha vahim bir cinsiyet ayrımcılığı olabilir mi? ben polisin başındaki türbandan değil, bana vaat ettiği şiddet geleceğinden korkarım.

    mecliste, cemevi açmak için diyanet'ten fetva isteyen anlayıştan korkuyorum. yani bir inancın ibadet hakkını diğer inancın iznine bağlayan anlayıştan korkuyorum. hukukun karşısına dini koyan anlayıştan korkuyorum.

    kadın özgürlüklerinden asla korkmam. söylemek isterim ki; özgür bir hayat çok yavaş kurulur ama çok hızlı yıkılır.

    tam da bu nedenle, çiçekli başörtüsü ve daracık pantolonuyla, çamlıca parkının kuytularında, sevgilisiyle öpüşen genç kıza, özgürlüğünü mustafa kemal’e borçlu olduğunu hatırlatmak istiyorum.

    türbanla özgürlük ilişkisi bıçak sırtı gibidir. bir yandan inanç özgürlüğünü temsil eder, öte yandan inanç baskısını.. birçok kadın inanarak örtünürken, birçok kız kendilerini kontrol eden aile güçleri tarafından zorla kapatılırlar.

    clinton, 2007 de “kadın değişirse, gelecekte değişir” demişti. hatta emine erdoğan o kadar beğenmiş olmalı ki; geçenlerde konuşmasında kullandı. sosyal özgürlük alanlarımız, geleceğimizden çalınarak, birer birer imha ediliyor. beş yaşında örtülen, on beş yaşında evlendirilen kızlarımıza bakalım.

    geleceğimiz gerçekten kadınlarımızın hali üstünden, berbat bir şekilde değişiyor. biz kültür olarak hiç önemsemeyiz ama her özgürlük aynı zamanda büyük bir sorumluluktur...

    türbanlı kadın vekillerden beklentim büyük; mesela, ülkemin neden, kadın hakları konusunda dünyanın yüz yirmincisi olduğunu anlatmalarını bekliyorum. neden, 57 islam ülkesindeki toplam kadın hakları ortalamasının, tek başına birleşmiş milletlerde bile yer alamayan tayvan seviyesine erişemediğini açıklamalarını bekliyorum.

    bundan böyle; mini etek giydiği için işten atılan, sol kulağı küpeli olduğu için dövülen, dekoltesi bakanın hoşuna gitmediği için linç edilen, oruç tutmadığı için öldürülen, hıristiyan olduğunu gizlemek için isimlerini değiştirenlerin güvenlikleri, herkesten çok bu kadın vekillere emanettir.

    artık, türbanı bir insan hakları ihlalinden, bir insan hakları kazanımına dönüştürmek, onların sorumluluğudur... inanç özgürlüğünün en büyük güvencesi, geleceğimizi dini rehberlikle kontrol etmek değil, kusursuz bir sekülerizmdir.

    ne demek istediğimi, seküler norveç’te doğup, ülkemde vekil olanlar anlayacaktır. umarım ortak geleceğimize inanıyorlarsa hukuk ve sekülerizmin neden elzem olduğunu taraftarlarına anlatırlar. lütfen hatırlayın, ortadoğu da bizim seküler toplumumuz tek taş pırlanta gibi ışıldıyordu..

    oldukça merak etiğim bir ayrıntı var. inanç gösteri için kullanılabilir mi? büyük bir ruh temizliğinden doğan muhteşem bir tevazu ile yaşanması emredilmiyor mu?

    buraya gelmeden önce, türbanlı vekillerimizin konuşmalarını taradım. başkalarının özgürlüklerine dair tek bir kelime kullandıklarına rastlayamadım. kendi inanç özgürlüklerine gösterdikleri hassasiyeti, ruhban okulu, azınlık okulları, cemevleri, bir inanç biçimin murdar olarak ilan edilmesi gibi sorunlu inanç alanlarında göremedim.

    mesela bilimin özgürlüğünü kelepçeleyen yök hakkındaki fikirlerini de bilmiyorum.

    ama şu hakareti bütün haberlerde duydum: “başımı açarak, bir daha kirlenmeyeceğim.” bu durumda başı açık olanlar kirlenmişler midir? inanç üstünden öbürünü kirli ilan edebilmek kimin haddi olabilir

    görülüyor ki bir arada yaşama efsanemiz çökmüş.. kibirden küfelik olmuşsanız, size benzemeyenin çığlığını nasıl duyacaksınız?

    bir taraf, bir arada yaşamanın yolunu ararken; öbürü sindirmek, dönüştürmek, özgürlüklerini birer birer yok etmek istiyorsa; bizi yok ettiğinizde; gelecek olimpiyat tanıtımına kimi koyacaksınız?

    biz sivas’ta yakılan, gezi de vurulan, evlerine işaret konulan, hayat tarzından ötürü cezalandırılanlarız. ama her nasılsa kronik mağdur sizsiniz..

    azınlığın çoğunluğu ezmesi sürdürülemez. ama çoğunluğun azınlığı ezmesi sürdürülebilirdir.
    gerçekten bu ülkeyi korkunç bir akıbete sürüklemekten kaçınmaya niyetliyseniz; adaletle öç almak arasındaki farkı en kısa zamanda öğrenmelisiniz.

    türkiye cumhuriyetinin gelmiş geçmiş en otoriter hükumeti nasıl oldu da, birkaç dakikasını almayacak olan iç tüzük değişikliğini yapmadı. acaba planladığı gösterinin kavgaya dönüşmesini hayal ederek kazanacağı politik kar mı cazip geldi?

    bunu bilemiyorum ama bir kanun yapıcı olarak ben iç tüzük değişmeden asla pantolon giymeyeceğim. bizden çatışma bekleyenler için altını çiziyorum: biz çatışmıyoruz, var olmak için direniyoruz.

    tarihe dönüp bakarsanız hepimizi neyin beklediğini göreceksiniz. kendi yarattığınız radikal canavarın sizi de teslim almasını; sadece bizim var olma mücadelemiz önleyebilir.

    bundan sonrasını arif olanlara bırakıyorum...
    ···
  • 0
    31 ekim 2013 şafak payen in konuşması
    neler oluyor fenaaaa

    http://webtv.hurriyet.com...rden-beklentim-buyuk.aspx
    ···
  • 0
    okullarda başı açık öğretmen istemiyoruz
    sayın başkan, değerli milletvekilleri,

    size bu konuşmayı; her şeyin yasak olduğu genel kurulda yapıyorum... ortalama yaşın 50 olduğu bir mecliste su içmenin dahi yasak olduğu bir genel kurulda çalışıyoruz.

    yaşlı haklarının, hasta haklarının bile düşünülmediği bir genel kuruldan söz ediyorum..

    turist olarak bile gitmediğiniz coğrafyalarda, afganistan’da, yemen’de, iran’da, yıllarca türban kullanmaya mecbur edilmiş biri olarak yapıyorum.

    mecliste pantolon giymesi, bir erkek vekil tarafından engellenmiş, bir kadın vekil olarak yapıyorum. olmayan bacağı, erkekler tarafından siyaset sohbetine dönüştürülen biri olarak yapıyorum. ve artık akp'nin başı açık vitrin vekillerinin; emanet oyları, gerçek sahibelerine geri verme zamanının gelip çattığını düşünüyorum.

    akp’yi iktidara taşımış asıl kadınlarının meclis koltuklarını almalarının hakları olduğuna inanıyorum.

    elbette ülkemde sekülerizmin geleceği ile ilgili muazzam endişelerim var. ama kaygım türbanla, kırmızı ruj arasına sıkıştırılmış semboller değildir.

    demokrasi paketinde aynı ideolojiyi paylaşan erkek polis doğal karşılanırken; türbanlı kadın polise yasak gelmesine çok şaşırmıştım. daha vahim bir cinsiyet ayrımcılığı olabilir mi? ben polisin başındaki türbandan değil, bana vaat ettiği şiddet geleceğinden korkarım.

    mecliste, cemevi açmak için diyanet'ten fetva isteyen anlayıştan korkuyorum. yani bir inancın ibadet hakkını diğer inancın iznine bağlayan anlayıştan korkuyorum. hukukun karşısına dini koyan anlayıştan korkuyorum.

    kadın özgürlüklerinden asla korkmam. söylemek isterim ki; özgür bir hayat çok yavaş kurulur ama çok hızlı yıkılır.

    tam da bu nedenle, çiçekli başörtüsü ve daracık pantolonuyla, çamlıca parkının kuytularında, sevgilisiyle öpüşen genç kıza, özgürlüğünü mustafa kemal’e borçlu olduğunu hatırlatmak istiyorum.

    türbanla özgürlük ilişkisi bıçak sırtı gibidir. bir yandan inanç özgürlüğünü temsil eder, öte yandan inanç baskısını.. birçok kadın inanarak örtünürken, birçok kız kendilerini kontrol eden aile güçleri tarafından zorla kapatılırlar.

    clinton, 2007 de “kadın değişirse, gelecekte değişir” demişti. hatta emine erdoğan o kadar beğenmiş olmalı ki; geçenlerde konuşmasında kullandı. sosyal özgürlük alanlarımız, geleceğimizden çalınarak, birer birer imha ediliyor. beş yaşında örtülen, on beş yaşında evlendirilen kızlarımıza bakalım.

    geleceğimiz gerçekten kadınlarımızın hali üstünden, berbat bir şekilde değişiyor. biz kültür olarak hiç önemsemeyiz ama her özgürlük aynı zamanda büyük bir sorumluluktur...

    türbanlı kadın vekillerden beklentim büyük; mesela, ülkemin neden, kadın hakları konusunda dünyanın yüz yirmincisi olduğunu anlatmalarını bekliyorum. neden, 57 islam ülkesindeki toplam kadın hakları ortalamasının, tek başına birleşmiş milletlerde bile yer alamayan tayvan seviyesine erişemediğini açıklamalarını bekliyorum.

    bundan böyle; mini etek giydiği için işten atılan, sol kulağı küpeli olduğu için dövülen, dekoltesi bakanın hoşuna gitmediği için linç edilen, oruç tutmadığı için öldürülen, hıristiyan olduğunu gizlemek için isimlerini değiştirenlerin güvenlikleri, herkesten çok bu kadın vekillere emanettir.

    artık, türbanı bir insan hakları ihlalinden, bir insan hakları kazanımına dönüştürmek, onların sorumluluğudur... inanç özgürlüğünün en büyük güvencesi, geleceğimizi dini rehberlikle kontrol etmek değil, kusursuz bir sekülerizmdir.

    ne demek istediğimi, seküler norveç’te doğup, ülkemde vekil olanlar anlayacaktır. umarım ortak geleceğimize inanıyorlarsa hukuk ve sekülerizmin neden elzem olduğunu taraftarlarına anlatırlar. lütfen hatırlayın, ortadoğu da bizim seküler toplumumuz tek taş pırlanta gibi ışıldıyordu..

    oldukça merak etiğim bir ayrıntı var. inanç gösteri için kullanılabilir mi? büyük bir ruh temizliğinden doğan muhteşem bir tevazu ile yaşanması emredilmiyor mu?

    buraya gelmeden önce, türbanlı vekillerimizin konuşmalarını taradım. başkalarının özgürlüklerine dair tek bir kelime kullandıklarına rastlayamadım. kendi inanç özgürlüklerine gösterdikleri hassasiyeti, ruhban okulu, azınlık okulları, cemevleri, bir inanç biçimin murdar olarak ilan edilmesi gibi sorunlu inanç alanlarında göremedim.

    mesela bilimin özgürlüğünü kelepçeleyen yök hakkındaki fikirlerini de bilmiyorum.

    ama şu hakareti bütün haberlerde duydum: “başımı açarak, bir daha kirlenmeyeceğim.” bu durumda başı açık olanlar kirlenmişler midir? inanç üstünden öbürünü kirli ilan edebilmek kimin haddi olabilir

    görülüyor ki bir arada yaşama efsanemiz çökmüş.. kibirden küfelik olmuşsanız, size benzemeyenin çığlığını nasıl duyacaksınız?

    bir taraf, bir arada yaşamanın yolunu ararken; öbürü sindirmek, dönüştürmek, özgürlüklerini birer birer yok etmek istiyorsa; bizi yok ettiğinizde; gelecek olimpiyat tanıtımına kimi koyacaksınız?

    biz sivas’ta yakılan, gezi de vurulan, evlerine işaret konulan, hayat tarzından ötürü cezalandırılanlarız. ama her nasılsa kronik mağdur sizsiniz..

    azınlığın çoğunluğu ezmesi sürdürülemez. ama çoğunluğun azınlığı ezmesi sürdürülebilirdir.
    gerçekten bu ülkeyi korkunç bir akıbete sürüklemekten kaçınmaya niyetliyseniz; adaletle öç almak arasındaki farkı en kısa zamanda öğrenmelisiniz.

    türkiye cumhuriyetinin gelmiş geçmiş en otoriter hükumeti nasıl oldu da, birkaç dakikasını almayacak olan iç tüzük değişikliğini yapmadı. acaba planladığı gösterinin kavgaya dönüşmesini hayal ederek kazanacağı politik kar mı cazip geldi?

    bunu bilemiyorum ama bir kanun yapıcı olarak ben iç tüzük değişmeden asla pantolon giymeyeceğim. bizden çatışma bekleyenler için altını çiziyorum: biz çatışmıyoruz, var olmak için direniyoruz.

    tarihe dönüp bakarsanız hepimizi neyin beklediğini göreceksiniz. kendi yarattığınız radikal canavarın sizi de teslim almasını; sadece bizim var olma mücadelemiz önleyebilir.

    bundan sonrasını arif olanlara bırakıyorum...
    ···
  • daha çok