+3
-1
- mahallenin en bıçkın abilerinden birinin,'oğlum ne duruyorsunuz burda, bir gavur gelmiş, kaldığı oteli yakıyorlar' sözünün ardından bmx bigibletimle olay mahalline doğru giderken, iş çıkışı evine gelen banka memuru komşumuz bigibletimin direksiyonunu sert bir şekilde ev istikametine kırmıştı. kırmasaydı şimdi nerde olurdum bilemiyorum.
- olaydan bir gün sonra yani cumartesi günü mahalledeki arkadaşlarımdan birinin sünnet düğünü vardı. davetiyeler çoktan basılmış ve dağıtılmıştı. ama gelin görün ki olayla beraber sokağa çıkma yasağı konmuş ve arkadaşın sünnet düğününe kimse gelememişti. ve ben düğün için hazırlanan pilav üstü dönerlerle saatlerce dans etmiştim..
- olay günü bizim gardrop dolabının kapağı bozulmuştu. annem de bu işlerin hakkından gelen eniştemi telefonla aramıştı cuma namazından sonra. bunu ne için diyorum? şöyle ki, eniştem gibi 90 lı yıllarda yükselen islami hareketten fazlasıyla etkilenmiş biri, şayet o öğleden sonrayı bizim evde değil de başka bir yerde geçirmiş olsaydı, olaylara karışma ihtimali neredeyse %100'dü. allah esirgemiş diyelim, ya da ablam açısından bakacak olursak 'yaşasın gardrop kapağı'
bu gereksiz bilgileri bir kenara bırakacak olursak, bu felaketle ilgili şunları söyleyebilirim.
islami cenahta bu olayla ilgili çoğu zaman bir savunma mekanizması olarak söylenen şey, büyük bir provokasyonun varlığı. kendi açımdan böyle bir provokasyon var mıdır yok mudur bunu söylemeden önce şu bir gerçek ki, hiç bir provokasyon ya da ajitasyon böylesine tüyler ürperten bir olayın sebebi olamaz. hele ki merhametle, adaletle, vicdanla bezenmiş bir dinin müntesipleri bunu bir sebep olarak görmemeliler.
peki var mıdır provokasyon? milleti bu kadar galeyana getiren şey nedir? benim görebildiklerim şunlar.
- 26 mayıs 1993te yani olaydan yaklaşık 35 gün önce, aziz nesin hayli tehlikeli bir işe girişti. hz muhafazide ve kurana hakaret eden, bu meyanda islam dünyasında hakkında 'katli vaciptir' fetvası verilen salman rüşdinin şeytan ayetleri kitabını çevirerek aydınlık gazetesinde tefrika etmeye başladı. bu durum tüm türkiyede infial uyandırdı. özellikle konya, kayseri, sivas gibi muhafazakar şehirlerde tepkiler bir hayli yükselmişti. esasında aziz nesin o dönemler sivasa değil de başka bir muhafazakar şehre gitse benzer bir felaketi de yanında getirecekti.
- aziz nesin sivasta düzenlenen 'geleneksel pir sultan abdal şenlikleri' kapsamında olaydan bir gün önce yaptığı konuşmada '1000 yıl önce yazılan kuranın nesine inanıyım' demiş, bir gün sonra da sivas yerel basınına ait hakikat gazetesi 'müslüman mahallesinde salyangoz sattılar' manşetiyle aziz nesinin söylemlerinin tahrikkarlığını sivas halkına ilan etmişti. aziz nesin bununla da kalmamış, 'bunlara inanmak için aklımı kaybetmem lazım' diyerek zaten gergin olan ortamı iyiden iyiye germişti.
- cuma namazı için okunan salaları ses itibariyle bastıran bir davul sesi duyulmaya başlamıştı. şenlikler kapsamında göstericilerin sergileyecekleri oyunun davul sesiyle duyurusu için seçilen zaman dilimi, cuma namazı için sala okunan vakte denkti. davullu duyurunun yapıldığı alanın yaklaşık 50 m ilerisinde namaz kılmak için toplanmış kalabalık iyiden iyiye gerilmişti. mevsimin yaz, namazın cuma namazı olduğunu da düşünürsek, toplanan kalabalığın dışarıya serilmiş halı ve kilimlerin üzerinde namaz kıldığını ve şenlik alanıyla sıcak temas halinde bulunduğunu söyleyebiliriz.
- namazın ardından özellikle sivas'ın üç büyük merkezi camii olan, paşa camii, ulu camii ve meydan camilerinden çıkan 1000 civarında kişi olayların fitilini ateşledi ve maalesef ki olanlar oldu.
tabi bu olayla ilgili daha bir çok şey söylenebilir. asker ve polisin müdahale etmede neden yetersiz kaldığı, konjonktür, derin devlet bağlantısı falan filan.. ama ben son bir soru olarak soruyorum. o da şu:
peki, Türk halkının %60ını aptal olarak kabul eden aziz nesinin acaba bu katliamın gerçekleşmesindeki payı yüzde olarak nedir?
Bunu da bir kenara bırakalım, Kanımca sivas katlidıbının, din-siyaset-medya üçlemesi altında iki bölüm - 1993 öncesi ve sonrası - olarak yorumlanması gerekmekte- bazıları buna hadise diyerek, olayın ciddiyet katsayısını düşürmeye çalışsa da. bu üç mekanizmanın sistematik ve geçişli yorumu bize günümüzün türkiyesi hakkında flu olmaktan uzak açık bir algı sunar: biz beraber yaşama fikri esasına göre kurulmuş tcnin vatandaşları değil, birbirimizin canına kasetetmeyi hak sayan insancıklarız.
90lı yılları bir kaos olarak tanımlayan, faili meçhul cinayetleri örnek göstererek derin devleti bütün kötülüklerin anası olarak sunan, idam edilenler için göz yaşı döken - ardından da bunun çığırtkanlığını yapan -, dersim için chp adına yalancıktan özür dileyen şimdiki yönetimin turnusol kağıdı işlevi gören başka bir davasıdır da.
ayrıca, bölünmenin, parçalanmanın, darmadağın savuşturulmanın, merkezi kuvvetlerinden biridir.
görünmez duvarlarını inşa eden biz vatandaşların, gerçek duvarların örüldüğü israilden ne bir dirhem ekgib ne de bir dirhem fazlamız vardır.
Tümünü Göster