1. 1.
    +4 -4
    mumu kimin söndürdüğünün bir önemi var mı panpa
    hep bir kişi mi söndürüyor, kura mı çekiyorsunuz sırayla mı söndürüyorsunuz?
    ···
  2. 2.
    +3 -5
    ben de beyler

    (bkz: ermeni göçmeni alevi kürdüyüm)
    ···
  3. 3.
    +3 -4
    seviyeli bir şekilde sorularınızı sorun bende elimden geldiğince cevaplayayım, biraz önce izmir. nette hatunun birine aleviyim dediğimde annem istemiyo alevileri dedi * insanların kafasındaki kötü alevi fikirlerini yıkmaya geldim
    ···
  4. 4.
    +5 -1
    12-aleviler’de-bektaşiler’de içki var mı?

    Bektaşiler “Dem” denilen içkiyi (rakıyı) insanları ölçmek, denemek, ölçülü davranmalarını sağlamak amacıyla (“mihenk taşı”) Akyazılı Sultan’ın soktuğunu kabul ederler. Doç. Y.N. Öztürk’seBektaşilerde şarap içmenin (demlenme)Balım Sultan’la töreleştirilen “islam dışı bir tavır” olduğunu yazar. Demek ki içki (dem) 16. yüzyılda Alevi-Bektaşi Cem’lerine girmiş olmalıdır.
    ilahiyat profesörü Fığlalı’nın da belirttiği gibi genel Alevi-Bektaşi topluluklarında dolu “ibadet hükmünde” sayılır. Eski Türk tarihindede içki “saçı” lokma sayılır. Cem’de büyük bir saygıyla” anılır. Kurban yenilmesi sırasında “kesinlikle dolu içilmez.” Orta Anadolu ve Doğu Anadolu’da dolu olarak şerbet verilir. Yörelere göre bu gelenek, farklı sürdürülür. Yozgat’ta Erkânlı köylerinde Cem’de yaşlılar adabına göre dolu içerler. “Pençeli” kesim içmez. Malatya, Erzincan veTunceli yöresinde de Cem’de dolu alınmaz.
    içki Alevilerde “Kırklar Meclisi”nin bir anısı olarak kutluluk kazanmış ve dolu adıyla ayinin bir parçası durumuna sokulmuştur. Bilindiği gibi “Kırklar Meclisi”nde bir üzüm tanesinden çıkarılan şıra “Kırkları” esrik kılar. “Kırkı bir can olur”. Alevilik’teki paylaşımcılık ve birliktelik anlayışları bu tür mitolojik anılardan temellerini bulur.
    Alevi-Bektaşi Cem’lerinde dolu kullanımı islami kaynaktan değil, Ortaasya kaynağından gelmektedir. EskiTürk örf ve adetlerinin islami bir cila altında yaşatılmasıdır bu gelenekler OrtaasyaTürkleri’nde. Şamanlıkta kurbana “Tolu/Dolu” denilirdi. Günümüzde Alevi toplumlarındaki kurbanın “tığlanması”daŞamanilik kaynaklıdır. Asya gelenekleri Anadolu’da da sürdürülmüştür.
    içki Alevilik’te bir eski geleneğin sürdürülmesidir. Yoksa, Aleviliğin temel ilkesi, kuralı değildir. içki içme ve Cem’lerde dolu kullanma genel olarak yoktur. içki, ölçülü olmanın bir yoludur. Yoksa “Üss-iZafer” kitabında yazarıMehmet Esat’ın 1826’lardaBektaşi tekkelerinin kapatılmasında bütün tekkelerde alkollü içkiler bulunduğu, “içki şişelerinin ağızlarına Kuran sayfalarının tıkaç yapıldığı” türündeki savları bir Alevi-Bektaşilik düşmanının suçlamalarıdır. Bilindiği gibi M. Esat Bey II. Mahmut’un, Yeniçeriliği ve Bektaşiliği kaldırmak için göreve getirdiği bir vakanivüstüdür.Bu olayların kuramcısı odur. Yansız ve nesnel yazacağı doğallıkla kuşkuludur.
    Alevi-Bektaşi şiirinde içki / dem / doluya yer verilir. Esriklikten, esrik olmaktan söz edilir. Fakat bu içip sarhoş olmak anlamında değildir. Sevdiklerinin aşkıyla mest olmak anlamındadır. Tanrısıyla birleşmek, peygamberiyle, çok sevip yücelttikleri Ali’yle tıpkı “Kırklar Meclisi”ndeki gibi özbenliklerini eritip, birleştirmek anlamındadır. Viranı, “Ali’dir kadehim, Ali’dir şişem”, Dertli, “Getir saki mey engürü, ki el tutmaz ayak tutmaz / Anı Zahid yasak ettiyse, aşk ehli yasak tutmaz”;Kararsız Veli, “Anun içün esürük sarhoşlaruz/içtiğimiz kadeh doludur bizim”;Pir Sultan, “Dolumuz içeliden ezelden / Münkir ne bilir evliya sırrından”;Teslim Abdal, “Doldurdu doldurdu bir dolu verdi / Ol Hızır’ın yeşil eli sabahtan”; PirMehmet, “Sun elinden içem kudret dolusun/Senin aşkın beniMecnun eyledi”, Kul Şukri; “Gerçekler Ali’den dolu içtiler / Yedi nefisten ruhların seçtiler” Harabi;
    “Biz içeriz bize yoktur vebali”,
    “Ehline helaldir, na ehle haram”.
    derlerken bunu amaçlamışlardır, yoksa sarhoşluğu değil.
    Dolu içmenin alışkanlık olduğu Alevi-Bektaşi yöreleri vardır. Genel bir kural olmamakla birlikte tüm Alevi-Bektaşi topluluklarında dolu “Hak dolusu”dur, “Hünkar HacıBektaş Veli dolusudur”, “Gerçek Erenler dolusudur”.Saygıyla alınır, edeple içilir. Ayinin bir bakıma kaçınılmaz bir öğesidir. Kutsal bir havada içilen doludan kötü bir sonuç beklenemez. Bir “günah” doğmasına olanak yoktur. Öylesi bir ortam da zaten yoktur.
    HacıBektaş Çelebileri’nden A. Celalettin Ulusoy’un gözlemleri ve değerlendirmeleri ilginçtir. Dem toplumda olumsuz değil, olumlu etki yapar. Toplantılarda “edep” içerisinde dem alınması toplumsal dostluk ve kardeşliği doğurur, kanısındadır. Şöyle diyor:
    “Alevi-Bektaşi yolunda, demin belli ölçüler içinde dostluğa ve kaynaşmaya yönelik muhabbet havası içinde içilmesi, toplumsal yaşantıda olumlu etkiler göstermiştir. Düğünlerde, özel ziyafetlerde ve benzeri törenlerde bir Alevi-Bektaşi’nin cana yakınlığı yanında, terbiyeli ve saygılı davranışı hemen dikkati çeker. Bu toplumsal yaşantıda yapılan eğitimle, toplumsal yapıda barış, kardeşlik yolunda gerçekleştirilen bir başarıdır. insanların vazgeçemediği içki içme eğilimi, terbiye ve ahlâk kuralları içinde, disiplin altına alınmıştır. Edep dışı, incitici hareketlere ve hafifliklere meydan verilmeden, insan yaşantısına hoş bir hava ve renk getirilmiştir.”
    içki, Alevi-Bektaşiliği’nin bir kuralı, ilkesi değildir. Edep-Erkânı arasında da temel olarak yer almaz. Her Alevi-Bektaşi yöresinde de içilmez. Birçok Sünni veSünni yöresi de içki kullanır. Oysa, Alevi-Bektaşilerde içki kullanmanın (dem alma) bir adabı (kuralı, ilkesi) vardır. içki, kişiler ve topluluklar için bir “mihenk taşı”, bir kişinin erdemlik ölçüsü olarak algılanır. Alevi-Bektaşiler içkiyi bir “nefis terbiyesi” olarak görürler. Dem, ayinlerde alınır ve kutsal bir saygınlığı vardır. Yerine göre sözü-sohbeti açar, insanları birbiriyle kaynaştırır. Toplumsal dostluk ve kardeşliği sağlar.Bu yanıyla da olumlu bir işlev üstlenmiş ve olumlu bir görevi yerine getirmektedir.
    Alevi-Bektaşiler içki kullanmada edepli ve ölçülüdürler. Dem içme geleneği Alevi-Bektaşi edebiyatında bir ekol yaratmıştır. Bir gelenek oluşturmuştur. “Üç K” ilkesini uygularlar. “Üç K”nın anlamı bu toplumca şudur. içki alınırken eşin (karın), komşun ve kesen zarar görmeyecek ve olumsuz olarak etkilenmeyecektir. Bu ilke Alevi-Bektaşi toplumunu denetimli, kontrollü ve disiplinli kılar.
    Kadeh, avucun içine alınır. Bu, sevgiyle tutuştur. Baş parmak yukarıya doğrudur Tanrı’yı gösterir. “Allah-muhafazid-Ali” diyerek kadehte üç küçük yudum alınır. Hiçbir zaman kadeh tümden içilmez, boşaltılmaz. Kadehler tokuşturulurken, eller tokuşturulur ve “Cam cama değil, can cana olması”na özen gösterilir. Bunlar belli bir adap ve disiplin içerisinde yapılır.

    13- aleviler neden tavşan eti yemezler?

    Aleviler tavsan eti yemezler. Bunun bir çok sebebi var. Ancak asıl sebep; tavşanın adet görmesi ve etinin çok kanlı olup sağlıksız olmasıdır. Ayrıca tavşan fizyolojik ve biyolojik yapısıyla da ilginçlikler taşıyan bir hayvandır. Tavşanın kafası kedi kafasına, kulakları eşek kulaklarına, arka ayakları köpek ayaklarına, ön ayakları kedi ayaklarına ve kuyruğu domuz kuyruğuna benzemektedir. Yine tavşan kedi ile çiftleşmektedir. Bunca sağlıklı ve yenilmesinde sakınca olmayan hayvan (koyun, keçi sığır vb.) varken Alevilere “neden tavşan yemiyorsunuz” diye sorular sormak düşündürücü olmanın ötesinde art niyetlilikten başka bir şey değildir.

    14- aleviler’in belirgin toplumsal özelliklerini kısaca anlatır mısınız?

    islam dünyasındaTürkiye’de yaşayan Aleviler’in özel ve ayırt edici bir özellikleri var. Dünya üstünde insan sevgisini, insanı, her tür sevgiyi inancının temeline koymuş bir islami yorum dersek abartı sayılmaz.
    Alevilik; eşitlikçi, özgürlükçü, bölüşümcü, insan haklarından yana, kadın haklarından yana bir inançtır. Alevilik; Allah’taki güzellikleri insanda bulan bir inançtır. Allahı sevmenin insanı sevmek ile başlayacağına inanır. Dünya üstündeki hiçbir kötülüğün Allah’tan gelmeyeceğine inanan bir islami anlayıştır.
    Türkiye’deki Alevi toplum; en eski tarihlerinden beri; insan sevgisini kendine kıble yapmış, her tür haksızlığa karşı olmayı, kendine erdem edinmiş, insan haklarından, kadın haklarından, çocuk haklarından yana, çevreci, her tür eşitlikten, özgürlükten yana, laikliği kendine yaşam biçimi edinmiş, Atatürk’ü sevmeyi nerede ise inancının bir parçası haline getirmiş, Atatürk ilkelerini yaşam biçimi halinde yaşayan her tür bilimsel ve toplumsal yeniliğe açık, toplumsal duyarlılığı çok gelişmiş islam’ın aydınlıkçı, insan sever, eşitlikçi, reformist aydınlanmacı bir yapılanmasıdır.
    islam coğrafyasında bazı aksamaları olsada ülkemizin tek laik Cumhuriyet ile yönetilen ülke olmasında sanırım Alevi nüfusunun hatırı sayılır bir payı vardır.

    umarım okursun...
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    +5
    5-alevilik’te müsahiplik (yol kardeşliği) nedir?

    Musahipliğin temeli dayanışma ve paylaşmaya dayanır. Musahiplik Alevi inancının en önemli kurumlarından biridir. Musahiplik arkadaşlık ötesi bir birlikteliktir.
    Musahipler arasında ayrı gayrı bulunmaz. Babailerin deyimiyle "musahipler yarin al yanağından gayrı her şeyde ve yerde ortaklardır". Yine meşhur bir Alevi deyimiyle "musahip musahibini ateşten alandır". Musahiplik zordur, zor olduğu kadar da şereflidir. Musahiplik günümüzdeki anlamıyla "sigorta"dır. Musahipliğin tarihçesi Hz. muhafazid’in hicretinin birinci yılında Müslümanların sayısının çoğalmasıyla geliştirdiği bir birlikteliktir. Musahiplik Kuran-ı Kerim’in şu ayetleriyle açıklanmıştır:
    Enfal sur esi ayet 72-73, "Onlar ki inanıp hicret ettiler ve mallarıyla canlarıyla Allah yolunda savaştılar ve onlar ki (hicret edenleri) barındırıp yardımda bulundular, işte bunlar, bir birilerinin dostu ve yarıdırlar.
    inkâr edip küfre sapanlar ise bir birilerinin yarıdırlar. Eğer böyle yapmaz (birbirinize dost ve yakın olmaz) sanız, yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat meydana gelir".
    Bu ayetlerle Hz. muhafazid hicret edenleri ve hicret edenleri kabul edenleri birbirine kardeş yaptı. Aleviler bu doğrultuda bunu geliştirdiler.
    Musahiplik, bazılarının belirttiği gibi tarihte kalan bir kurum değildir. Musahipliğe insanların günümüzde daha çok ihtiyaçları vardır. Çünkü insanlar tarihte olduğu gibi günümüzde de düşünsel ve yaşamsal sorunlarla boğuşmaktalar. işte bu boğuşmayı kazanmak için insanların musahiplere ihtiyacı vardır. Beraberliğe, kardeşliğe, paylaşmaya ihtiyacı vardır.

    6-atatürk, kurtuluş savaşı’nın başlangıcında hacıbektaş velidergahını destek için ziyaret etti mi?

    Mustafa Kemal, Anadolu’da Kurtuluş Savaşı’nı örgütlerken Alevilerin desteğini almadan edemeyeceğini biliyordu.Bu sebeple ziyaret ederek destek istediği doğrudur.

    7-cumhuriyet dönemini aleviler açısından kısaca değerlendirebilir misiniz?

    Cumhuriyet yönetiminin bu olumlu tutumuna karşı Aleviler kendilerine sunulan yeni olanaklardan yeteri kadar faydalanamamışlardır. Çünkü Aleviler, Cumhuriyet’e kadar ülkenin en uzak, verimsiz dağ köylerinde, mezralarda, komlarda yaşamaya mecbur bırakılmışlardır. Dünya ile fazla ilişkileri yoktu. Kapalı bir ekonomide yaşam kavgası veriyorlardı. içlerinde okuma-yazma bilen, ticaret yapan yok denecek kadar azdı. Böyle olunca, Cumhuriyet yönetimi olanak tanıdığı halde merkezi yapıda yeralamadılar ve büyük tarihi fırsatı değerlendiremediler. Merkez-çevre ilişkisinde çevrede kalmaya devam ettiler.
    Cumhuriyet’in kurulduğu yıllarda Alevi nüfus toplam nüfusun tahminen yüzde 20-25’ini oluşturuyordu. Yani çoğunluk Müslüman-Sünni idi. Üstelik bunlar şehirde yaşıyordu. Osmanlı artıkları yönetimin her yanına sızmıştı. Cumhuriyet yönetiminin kendi kadrolarını yetiştirmek için zamana ihtiyacı vardı. işte, “Tek Parti Dönemi” bu mücadelelerle geçti.
    Atatürk, laiklik ile din ve devlet işlerini ayırmıştı. Herkes dini inancında serbestti. Ama buna karşılık camiler Cumhuriyet yönetimine karşı muhalefeti örgütlüyordu.
    Aleviler, bu ortamdan yararlanarak şehir merkezlerinde yer almaya çalıştılar. Bir yandan da çocuklarını okullara gönderip eğitmek istiyorlardı. Ama caminin ve eski düzen artıklarının saldırıları bir türlü kesilmek bilmiyordu.
    Aleviler, Cumhuriyet yönetiminden çok şey bekliyorlardı. Ama bunlar gerçekleşmedi. Tek Parti Yönetimi’nin jandarma dipçiği en çok köylüleri hedef alıyordu. Aleviler ise esas olarak köylü idiler. Yaşanan şartları Aleviler’in nesnel değerlendirdiklerini söylemek oldukça güç. Çünkü, Alevilerdeki Osmanlı karşıtlığı üstü kapalı da olsa, merkezi otoriteye karşıtlık şeklinde devam ediyordu. Bu özellik ise bazı güçler tarafından kullanılmaya açıktı. “Dersim Olayı” bunların en büyüğü ve en kanlı bir şekilde bastırılanı oldu.
    Aleviler, köylü, ortakçı, yarıcı, maraba ve ırgat olmaları dolayısıyla feodal ağaların, Alevi olmalarından dolayı da Osmanlı kalıntısı merkezi ve mahalli otoritelerin baskısı altında idiler.
    Atatürk’ün ölümünden sonra bu çelişkiler daha da arttı.
    Bazı Alevilerin 1950’de iktidara ezici bir çoğunlukla gelen Demokrat Parti’yi desteklemelerinin arkasında Alevi kitlenin tek parti yönetimine karşı duyduğu hoşnutsuzluk da vardı.
    Ama DP’ye destek kısa sürer. Bu partinin özellikle ezanın Türkçe okunmasını camilerde yasakla*** gene Arapça’ya dönme kararı alması ve çeşitli alanlardaki antidemokratik uygulamaları Aleviler’in tepkisini toplar.
    1960’da yapılan 27 Mayıs ihtilali’ni Aleviler heyecanla ve blok olarak desteklerler. Bu ortak tutum 1960 Anayasası’nı destekleme konusunda da sürer.
    1960 Anayasası; çağdaş demokratik hak ve özgürlükler açısından Türk siyasal yaşamında bir dönüm noktasıdır. 1960 Anayasası’nın sağladığı özgürlük havasından en çok Aleviler memnun olmuştur. Özellikle düşünce ve din özgürlüğünün Anayasa’nın 19. maddesinde açıkça yer alması, bir anayasal hak haline gelmesi Aleviler’in en çok desteklediği noktalardan biriydi.
    Bu dönemde Türkiye işçi Partisi kuruldu, sosyalist ve diğer ilerici yayınlar çoğaldı. 1965’te TiP’in Parlamento’da 15 milletvekili ile temsil edilmesinde en önemli rolü Alevi kitle oynadı.
    1950’li ve 1960’lı yıllar Türkiye’de kapitalist gelişmenin sıçrama yaptığı yıllardır (DP iktidarı, Marshall yardımı, yabancı sermayenin ülkeye girişi vb.) Bu sıçramada ülkeye pompalanan yabancı sermaye başı çekiyordu ama, ülke içinde de ciddi bir sermaye birikimi oluşmaktaydı. Bu yıllarda içe kapalı ekonomi kabuğunu çatlatmış, pazar ekonomisi gelişmeye başlamıştır.
    Bu genel yapı değişimi, Alevileri de dalgaları arasına alıyordu. Aleviler şehirlere göç etmeye başladılar. Dünkü dağ köylerinde, mezra ve komlarda yaşayan ve kendi kendine yeten kapalı aile ekonomisi yaşayan Alevi köyleri yavaş yavaş pazara açılmışlar, pazar için üretmeye başlamışlardır. Bu, küçük de olsa ticareti geliştirmiş ve bir sermaye birikimi sağlamıştır.
    Anadolu şehir ve kasabalarında yavaş yavaş Alevi bakkal, kahve sahibi, manav vb. gibi küçük esnafın görülmesi bu döneme rastlar.
    Daha önce tamamen Sünnilerin hakim olduğu kasaba ve şehir pazarları Alevilerin de söz sahibi olmaya başladığı ve rekabetin filizlendiği alanlar haline gelmiştir.
    Gene 1960’lı yıllar Alevilerin okumuş kesiminin bürokrasi içinde yer almaya başladığı yıllardır.
    Aynı yıllar Türkiye’den; önce B. Almanya’ya daha sonra Belçika, Hollanda ve diğer Batı Avrupa ülkelerine işçi göçünün, “işçi ihracatının” başladığı yıllardır. Bu göçe ilk katılan kitle ise daha çok Alevi köylüleridir.
    1960’larda Avrupa’ya giden köylüler 1970’lerde yaptıkları küçük tasarruflarla Türkiye’de müteşebbis olmaya başladılar.
    Kendi iç dinamizmi ile gelişen Alevi sermayesinin Avrupa’da çalışan Alevi işçilerin dövizleri ile desteklenmesi ve Anadolu’da hakim Sünni pazara girmesi pazar rekabetini hızlandırdı.
    Bu örnek özellikle; Sivas, Çorum, Tokat, Amasya, Yozgat, Kars, Malatya, Erzincan, Maraş, Elazığ, Antep gibi Aleviler’le Sünniler’in karışık olarak yaşadığı illerde çok açık olarak görülür. Aynı yörelerde Milliyetçi Hareket Partisi’nin de hızla gelişmesi ve diğer sağ partilerin tabanını ele geçirmesi, daha sonra buralarda Alevi-Sünni çatışmaları çıkararak Alevi esnafın dükkan, ev ve işyerlerine saldırılar örgütlemesi anlamlıdır.
    Alevi esnafın ev ve işyerlerini tahrip girişimi MHP önderliğinde 1974 yılında başlar. Erzincan, Sivas, Malatya, Tokat olayları ile tırmanır ve 1978’de Çorum ve Maraş olayları ile zirveye çıkar. Maraş olaylarında camilerden çıkanlar Alevi mahallelerine, ev ve işyerlerine organize saldırılar düzenleyerek kitle katlidıbına girişirler. Olaylar sonucuda resmi verilere göre 110 insan ölür, yüzlerce insan yaralanır ve binlerce insan tutuklanır. Bu olayı sıkıyönetim uygulaması, onu da 12 Eylül askeri müdahalesi izler ve partili siyasal yaşama son verilerek on binlerce insan cezaevlerini boylar..
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    +2 -2
    e oğlum ben de aleviyim. nedir yani. kimlikte islam yazıyor amk.
    ···
  7. 7.
    +2 -2
    slm beyler ben de aleviyim
    ···
  8. 8.
    +2 -2
    kardeşim aleviler için hz ali çok önemliymiş kendisi ilk müslümanlardan islam için her savaşta önde çarpışmış bi zat, şimdi hz ali yaşasa , alevilerin hepsini kılıçtan geçirmezmi sence? *
    ···
  9. 9.
    +2 -1
    benim gordugum 5 tur alevi var ve bunlar itikat, fikir,iman olarak asla yan yana gelemezler genel manada bence alevilik avam elinde lackalasmis batin bi islam yorumudur.bu lackalasmayi ve asimileyi en cok yapan da zamanin hizir pasasi m.kemal'dir(giben sevilir).simdiki aleviler bunu kabullenemez ama gelecekte kabullenilecektir, tarih asla affetmez. yavuz yaptiysa savas geregi yapmistir bunun etkisi farkli olarak degerlendirilir ama m.kemal'in yaptigi tamamen inanca, kulture yonelik bi katliamdir, suanki alevi genclerinin ateist, neye inandigini bilmeyen, komunist orgutlerin masasi olmasi tesaduf degildir..

    1-biz islamin oz bi yorumuyuz diyen hz muhafazid'in ve hz alinin, ehlibeyt yolunda giden aleviler(bunlari yakin bulurum kendime)

    2-asil peygamber hz ali'dir cebrail sasirdi filan diyenler.(bunlar mal)

    3-hz ali'ye ilahlik atfeden onu her cagda bedene hulul ederek kendini gosterdigini soyleyenler.(bunlar sapitmis)

    4-bizim islamla alakamiz yok diyip peygambere, islama kufur edecek seviyede olup, taaaa biz evrenin kurulusundan beri burdayiz filan gibi batin yorumlari taka ceviren bununla kibir icinde debelenenler(bunlardan artik bi tak olmaz)

    5-yukardakiyle baglantili bizimkiler takiye yapmis yoksa islamla alakamiz yok biz varya biz acaibiz islam ne lan yobaz araplar diyip kendini semavi din oncesi inanclara(sabiilik, hitit vs) baglayanlar.(bunlar tam gerizekali)

    sonuc olarak alevilik tamamen taku yemis ,sembolik ve batin dilinin(ayni dil sunni islam icinde cokca vardir ama avam elie dusmemistir),kulturunun cahil avamlar eline dusmesiyle karmancorman bi hale gelmis en sonunda tarikat, dergah,mursid, seriat,hakikat yolunda gidenlerin yoluyken m kemal ile birlikte laiklik, komunistlik,materyalist, kemalizm vb taban tabana aleviligin ozuyle zit fikirlerin esiri olmus sadece kultur olarak guzel onun disinda sekilcilige sonuna kadar saplanmis(ki hep sunnilere derler) suanda yasayan ve kendine aleviyiz diyenlerle alakasi olmayan bi grup insanin eline dusmus batin bi islam yorumudur. haci bektasin malakat eserini okuyan suanki alevilere bakinca durumun vahametini anlar..
    ···
  10. 10.
    -3
    bu fotoğraftaki olay gerçek mi? açıklama bekliyorum?

    http://urlji.com/5307mq
    ···
  11. 11.
    +3
    @34 her grubun her mezhebin içinde kötüler vardır mutlaka, allah doğruları çıkartsın karşımıza
    ···
  12. 12.
    +1 -1
    hilafet ingiliz baskıları sonucu kaldırılmıştır.m.kemal hilafeti keyfinden kaldırmamıştır. ayrıca bu ülkede tanrı-insan m.kemal propagandası altında m.kemalin hatasız olduğu insanların beynine pompalanmıştır. halbuki dersim katlidıbını yaptıran da m.kemaldir.'ne mutlu türküm diyene' diyen bir zihniyete sahiptir m.kemal haaa o zaman için moda buydu.ben bugünün zihniyetiyle m.kemali yargılayamam ancak m.kemalin faydası bitmiştir. artık türkçü politikalar bitmiş ve kemalizm 12 eylül 2010 referandumuyla çökmüştür. ayrıca türkiyedeki laiklik gerçek laiklik değildir.
    edit:ders kitaplarının kapağına, sınıflara m.kemal resmi koyulmuş,20 km de bir atatürk büstü yapılmış.1.sınıftan başlayıp lise ve hatta üniversite bitimine kadar atatürkçülük pompalanmıştır.
    m.kemalin herşeyi en iyi yaptığına inandırmak için belgesel ve filmler yaptırılmıştır.
    sonuçta hala milyonlarca insan m.kemal den kopup 21.yüzyılı anlayamamış ve hitler, franco,lenin, stalin,mussolini gibi faşist liderlerin çağında hapis olmuştur.
    ···
  13. 13.
    -2
    ateşten mi atlıyonuz
    ···
  14. 14.
    +1 -1
    panpa ama hz ali ben peygamberim dememiş neden adamı zorla peygamber ilan ettiniz
    ···
  15. 15.
    +2
    11-aleviler, türban giysisi için ne düşünüyor?

    islam; semavi bir din olarak önce Arap toplumuna 610 yılında geldi. islam’dan önceArap toplumunda dinsel kaygılardan kaynaklanan bir örtünme yoktur. Kadınlar kendi şartlarına uygun olarak giyiyorlar ve gerekirse örtünüyorlardı. Giysi ya da örtünme dinsel bir buyruk değildi.
    islam’ın ilk yıllarında MEKKE yıllarında kadınlar için örtünme yoktu. Çünkü herkes birbirinin eşini, çocuğunu, karısını, kölesini vs. tanıyordu.
    Örtünme islam’da MEDiNE döneminde başladı. Bu da peygamber ailesinin kadınları için gelen bir yaptırımdı. ÇünküMekke’de olduğu gibi Medine’de herkes peygamber ailesinin kadınlarını tanımıyordu. Bu nedenle de kadınlara rahatsızlık verilmeye başlandı.
    Bu sırada ayet emri olarak gelen örtünmede sadece hür kadınlar için şart olur. Tüm müslüman kadınlar için farz değildir.
    O yıllardaki Arap toplumunda kadınlar 3’e ayrılır.
    a) Peygamber ailesine ait kadınlar ayetlerdeki örtünme esas olarak bunlar için getirilir.
    b) Peygamber ailesi dışındaki hür kadınlar (Kureyş kabilesinin kadınları)
    Kureyş kabilesinde bir kız çocuk ergenlik yaşına girince; “DIR” adı verilen uzun bir gömlek giydirilir. Bu gömlek de sadece hür kadınlara giydirilir.
    c) Köle ve cariyeler.
    O dönemde fiziki şartlar nedeni ile Arap yarımadası çok sıcak olduğundan kadın ve erkeklerde iç çamaşır giyme alışkanlığı yoktur. Erkekler bile uzun entariler giyerler. Köle ve cariyelerde de belli bir giysi biçimi yoktur. Köle ve cariyeler sahiplerinin isteğine uygun olarak giydirilir. Köle ve cariyeler de müslümandır. Ama onlar; “bütün müslümanlar kardeştir” hadisi şerifi kapsamı dışında algılanırlar.
    Köle ve cariyeler kadın olsun erkek olsun Kur’an’a göre bile, alınıp, satılır, miras bırakılırlar. Kendileri ile sahipleri efendileri; dilerse cinsel ilişki kurabilir, dilerse para karşılığı fuhuş yaptırır. Çünkü bunlar birer maldırlar. Özgürlükleri ise, para karşılığı ve sahibi isterse yapılan bir sözleşme ile olabilir.
    Kur’anda Örtünme
    islamiyet’te örtünme olgusu da hemen oluşmuş bir yaptırım değil. O da namaz, oruç, cami vs. gibi süreç içinde belli bir “gereksinim” sonucu gerçekleşmiştir. islamiyet’in ilk yıllarında kadınların örtünmesi Kur’an’da yoktur. Kur’anda kadınların giyimleri ile ilgili ilk ayet islamiyet’in ortaya çıkmasından 17 yıl sonra 627’de dinsel kural olarak gelmiştir. O zamana kadar kadın istediği gibi giyiniyordu.
    Araplar, kadının örtünmesine; tesettür, hicap veya hımar diyorlar. Örtü olarak ise, cılbab terimini kullanıyorlar.
    Kur’anda Ahzap Suresi’nde (32-33) peygamber ailesine ait kadınlar için şöyle deniyor: “Ey peygamber eşleri!Siz herhangi bir kadın değilsiniz, Allah’tan korkarsınız erkeklerle konuşmada yumuşak davranmayınki yüreğinde çürüklük olan tama etmesin. Sözün iyisini söyleyin… Kırıta kırıta ziynetlerinizi belli ede ede yürümeyin.”
    Bu surede görüldüğü gibi kadınlara erkeklerle ilişkilerinde nasıl davranmaları gerektiği üstüne nasihatlerde bulunuluyor.
    Arap toplumunda başörtüsü; hür kadınlarla, cariyeleri (köleleri) birbirinden ayırmak için kullanılan bir giysidir. Bu sadece islam’a özgü de değildir. Bu durum tarihte; Sümerlerde, RomaHukuku’nda, Cermen Hukuku’nda ve islam Hukuku’nda vardır. islam Hukuku’nda mal ne ise cariye de odur. Cariyeler müslüman da olsa başını örtemez. Ancak hür kadınlar başını örtebilir. Onlarda peygamber ailesi kadınları veKureyş kabilesi kadınlarıdır. Cariyelerin başını örtmesi yasaktır. Ahzap Suresi 59. ayette kadınlar için; “Cılbablarınızı (başörtünüzü) omuzlarınıza sarkıtın” diye gelen ayet Medine’ye göçten sonra peygamber ailesine ait kadınların örtünmesi ile ilgilidir.
    Yoksa çok örtünen iyi müslüman az örtünene ya da hiç örtünmeyene kötü müslüman veya kafir denemez. Kadınların saçlarının bir tek telinin bile görünmemesi gibi örtünme hatta görmeyi engelleyecek kadar gözlerin kapanması kadar örtünme son yıllarda ortaya çıkan aşırılıklardır. Bunların Kur’an’daki örtünme olgusu ile direk ilgisi yoktur.
    Bizde belli bir yaştaki kadınlar yani orta yaşın üstündeki kadınlar daha da sıkı örtünüyorlar. Halbuki Kur’an’da, Nur Suresi 60. ayette; “artık nikah arzuları kalmamış, evlattan kesilen kadınları, süslerini göstermek için ortalıkla dolaşmamaları şartıyla örtülerini bırakmalarında kendileri için bir günah yoktur” deniyor.
    Günümüzde şeriatı savunan siyasal islamcı bir kesimin kadınların örtünmesini namus ve dinsel buyruklarla özdeşleştirerek kendilerine bayrak edinmeleri ile Kur’an’daki örtünmenin örtüşmediği görülüyor.
    Bakın din esasına dayalı devleti savunan bir islamcı yazar olan MustafaKaplan örtünme ile ilgili olarak türban nedeni ile kaydı üniversiteye yapılmayan öğrenci velilerinin; “bizim çocuklarımız cahil mi kalacak?” söylemi karşısında 22.11.1997 tarihli Akit gazetesinde ne diyor:
    “Dokuz yıllık öğretmenlik yapmış eski bir eğitimci olarak iddia ediyorum ki, bugünkü sistem içinde cidden ‘din eğitimi’ verilmemektedir” dedikten sonra; “islam’a göre çocuklarımızın evvelemirde öğrenmesi “farz-ı ayn” olan ilimler, “iman ilimleridir” diye din kitaplarında belirtilmiştir. Bugünkü okullarda ise bu bilgiler yoktur. Öyle ise, okula alınmayan çocukların değil, gidenlerin bile bu bilgilerden mahrum olduğu bir vâkadır.
    Farz-ı kifâye sayılan diğer bilgilerin ise bütün Müslümanlarca öğrenilme mecburiyeti yoktur. Bir grup erkek Müslümanın onları öğrenmesi “dinen” kafidir. Amma, farz-ı ayn olan ilimleri öğrenmek, kadın ve erkek herkese mecburidir. O ilimler ise bugünkü mekteplerde öğretilmiyor. Daha ne diyeyim?..
    Şeriat, bir Müslüman kadının, hastalanması halinde bir erkek tabibe gitmesinde mahzur görmemektedir. Lakin, kadın Müslümanların doktor olmaları diye bir mükellefiyet yoktur. Hele bugünün şartlarında, erkeklerle karışık bir eğitim mecburiyeti altında tahsile gidilmesine şer’i cevaz bulmak mümkün değildir. Yani, bayan doktorun bir erkek hastasının şer’an bakılması haram olan uzuvlarına bakması, kadın hastasının dahi şer’an bakılması yasak olan organlarına bakması, bir başka “haram” fiildir.
    Hasbelkader bu mesleğe girmiş kardeşlerimiz, en azından meselenin şer’i cihetini bilerek devamlı tevbe istiğfar etmeli değil midir?Ya bizim şu inancımız “doğru” ise, ahirette sıkıntı çekme ihtimali doğmaz mı? Aktardığımız hüküm yanlışsa bile, tevbe etmenin kendilerine bir zararı olmaz ki…”
    Akit yazarı MustafaKaplan’ın yazısından yapılacak çıkarsamadan üniversite önündeki türban sorununun esas olarak islam’dan kaynaklanmadığını islami eğitim yapmak isteyenler için bu adresin yanlış olduğu görülüyor. Ama siyasi islamcılar halkın namus ve din hassasiyetinin örtüştüğü bir sorun olan türban sorununu bakalım daha ne kadar sıcak tutacaklar.
    Türkmen Alevi kadını ise, kendi tarihi boyunca hiçbir zaman Tanrı’ya ulaşmanın yolu olarak giydiği giysiyi seçmemiştir. Bunu giydiği giysinin kumaşının metresi ile ölçmemiştir. O bu işin, metre ölçüsü ile değil, ancak gönül ile gerçekleşebileceğinin bilincindedir. O nedenle namusunu da, giysisinde kullandığı kumaşın metresine orantılı olmayacak denli gerçekçi ve aydınlanmacıdır
    Tümünü Göster
    ···
  16. 16.
    -2
    doğum günlerinde de mumu söndürdükten sonra kopuyomusunuz
    ···
  17. 17.
    +2
    1- : aleviler ibadet yapar mı? nasıl ibadet yaparlar?
    2- aleviler oruç tutar mı?
    3-aleviler’in tuttuğu orucun özelliği nedir?
    4-kaç çeşit cem vardır?
    5-alevilik’te müsahiplik (yol kardeşliği) nedir?
    6-atatürk, kurtuluş savaşı’nın başlangıcında hacıbektaş velidergahını destek için ziyaret etti mi?
    7-cumhuriyet dönemini aleviler açısından kısaca değerlendirebilir misiniz?
    8-alevilerkürt mü? türk mü? kısaca açıklar mısınız?
    9-aleviler’de dede’nin işlevini kısaca anlatır mısınız?
    10-aleviler, islam adınayapılan terör eylemlerine nasıl bakıyor?
    11-aleviler, türban giysisi için ne düşünüyor?
    12-aleviler’de-bektaşiler’de içki var mı?
    13- aleviler neden tavşan eti yemezler?
    14- aleviler’in belirgin toplumsal özelliklerini kısaca anlatır mısınız?

    ____________________________

    1- cem ibadetimiz vardır.ben yer yer namaz da kılarım. gocunmam.
    2-ramazan ayının ilk günleri tutulur. birde muharem ayı vardır. onda ay boyu tutulur
    3- aynıdır amk. fakirin halinden anlamak.
    4- yöre nereden göçmüşse oraya göre değişir.ben türkmenim. hemde gözü çekik türkmenim. eski kopuz inanışıyla sentezlemişler, ağır sazla yapılır.
    5-bilmiyorum.
    6-atatürk milletin her iradesine destek için istekte bulunmuştur.
    8-aleviler kürt değiller. arap alevisi de var. türk alevisi de var. kürt alevisi de var.
    9-babacılarla dedeciler sıkıntılı moruk.
    11-tamamen kapanmak değil, örtünmek caizdir.
    12-katliam, bilgisizlik,cahillik olarak bakıyor.
    13-içki yasaktır. küfür yasaktır. küslük yasaktır.iki küs insan ceme barışmadan giremez.
    14- ben yerim sıkıntı yok.
    15-insanı insan olduğu için severiz.
    ···
  18. 18.
    +2
    Kardeşim böyle seylere gerek yok ne olursan ol insan ol yeter.
    Biz aleviler vatan haini ve din dusmani degiliz sadece inancimiz farkli desen zaten alevi dussmanlarinin edicek sozu kalmaz zaten.
    ···
  19. 19.
    +2
    10-aleviler, islam adınayapılan terör eylemlerine nasıl bakıyor?

    islam adına terör yapmanın tarihi ne yazık ki; ABD’deki ikiz Kuleler’e ve istanbul’da iki sinagog ve ingiltere Konsolosluğu ile HSCB Bank’ın bombalanıp 50’yi aşkın insanın katledilmesi ile başlamadı.
    islam tarihinde dini amaçlı terör islam tarihi kadar eskidir. Cihat bunun sadece bir biçimidir. Bugün iktidarda olan yöneticiler bu terörün islami olmadığını ne kadar gizlemeye çalışırlarsa çalışsınlar, islam tarihinde bazı islami kesimler amaçlarına ulaşmak için islam’ın ilk dönemlerinden beri terörü hep genel geçer yol olarak görmüşlerdir. Bu uygulama, bazı dönemler bazı islami grupların başvurdukları yöntem olmuş, bazı dönemler de islami devletin yöneticilerinin başvurdukları yöntem olmuştur.
    istanbul’daki son terör olayı da siyasal iktidarı elde etmeye yönelik, islami esaslara göre, şer’i esaslara göre düzen kurmaya yönelik gerekirse islam olan kişileri bile öldürerek yapılmış terördür. Bu ne ilktir ne de son olacaktır.
    Yakın tarihte bugünküBaşbakan’ın mahkumiyetine sebep olan Siirt konuşması da iktidarı almaya yönelik argümanlar taşıyan bir meydan okuma değil miydi? Bu mahkemenin mahkumiyet kararı ile de onanmış olmadı mı?
    Camiler, minareler, süngüler, askerler söyleminin acaba bugün istanbul’u kana bulayan zihniyete cesaret vermediği söylenebilir mi?
    islam adına siyasal iktidarı elde etmek için terör elbette bu son olaylarla başlamadı. islam Tarihi’nde bunların ilki Hz. muhafazid’i bir gün yatağında katletmek için teşebbüs ile başladı ama Hz. Ali sayesinde başarısız oldu.
    Hz.muhafazid’in vefatından sonra ise bu yol adeta nerede ise genel geçer kural haline geldi. Dört halife dönemi esas olarak iç savaşlara ve halifelerin islam adına katliamları ile geçti. Halife Ömer, Halife Osman ve Hz. Ali islam adına iktidarı elde etmek isteyen islamcılar tarafından katledildi.
    Bununla kalınmadı, Hz. muhafazid’in yani islam dininin peygamberinin önce damadı, ardından torunları Hasan veHüseyin, biri zehirletilerek, diğeri tüm peygamber ailesi ileKerbela’da katledildi. Bunlara da mı islam adına terör yaptılar, cinayet işlediler denemez?
    Bu gelenek burada da durmadı. Hz. muhafazid’in tüm soyu yani 12 imamlar, din ve iktidar amaçlı olarak sırası ile katledildiler. Bütün bunlar islam adına yapıldı. Bu yapılanların islami terör olmadığı söylenebilir mi?
    Peygamber Soyunun Katli
    islamiyet’te terörPeygamber’in soyunun katliamlarla sona ermesi ile bitmedi. Gelenek devam etti. islam yayıldığı coğrafyalarda hakimiyet kurmak için en sık olarak şiddete başvurdu. Bırakalım diğer milletleri, islam ordularıTürkistan’a geldiğinde adeta taş üstünde taş bırakmadı. islam ordusunun Arap komutanıKuteybe, Türkistan seferinde komutanlarına, “Ey müslümanlar, nereye giderseniz, her kim Türklerden bir baş getirirse 100 dirhem vereceğim” demiştir. Bunun üstüne Buhara’da kent yağma edilir. Türkler kılıçtan geçirilir. Kafaları kılıçlara geçirilenler dışında 50 bin Türk köle olarak zütürülür. Halife Yezid, Dağıstan’da 14 bin Türk’ün boynunu uçurur.
    Türkistan’da Zalim Haccac, Semerkant’ı yağmalar, 40 bin Türk gencini esir alır. Cürcan’da bir defada 12 bin Türk’ün başı vurulur.
    X. Yüzyıl Arap tarihçi ibniHarkal bu bilgileri verdikten sonra köleler için bakın ne diyor:
    “En değerli köleler, Türk topraklarından gelenlerdir. Horasan’da bir köle çocuğun 3 bin dinara satıldığını sık sık gördüm.”
    Bu yazmaya çalıştıklarım islam ordularının Türkistan’da yaptıklarının binde, milyonda biri bile sayılmaz. islam orduları fetih amaçlı olarak diğer ülkelerin halklarına olduğu gibi Türkistan’da da 300 yıl boyunca egemenlik sağlamak için şiddetin her türüne başvurmuştur.
    Hizbullah’ın Mezar Evleri
    Tarihteki olayları bir yana bıraksak bile yakın zamanda yıllarca süren iran-Irak savaşında ölen canlar ve akan kanlar iktidar amaçlı islam referanslı terör ve şiddet değilse nedir? Humeyni’nin siyasal iktidarı elde edip islam Cumhuriyeti’ni kurduğundan beri yaklaşık 40 bin kişi islamın iktidar olması için katledilmiştir. Humeyni rejiminin kendine karşı olanları vinçlerle cami avlularında idam ettiği günler tarih olmadı. YineSuudi Arabistan’da her Cuma cami avlularında darağaçlarında idamlar devam ediyor. Bu yapılanları inler cinler değil, islam adına ülkelerini yönetenler yapıyor. ÜlkemizdeSivas, Çorum, Maraş olayları islam adına işlenen katliamlar değil miydi? PekiHizbullah’ın mezar evleri de mi islam adına yapılmamıştır. Med Zehra Vakfı’ndan olanlarlaKonca Kuriş’i acaba cinler mi öldürmüştü?
    Terörün Adını Koyun
    islam adına işlenen cinayetler açısından islam tarihi hiç de olumlu bir referans değildir. Ne yazık ki bu gelenek bazı kesimler tarafından günümüzde de yaşatılıyor. islamcı terörü kınamak, devekuşu gibi kafamızı kuma gömmekle olmaz. Bu terörün adını doğru koyup kınamakla olur. Ama siz tarihte bazı örneklerini saydığımız olayların tanımında miyopluk yaparsanız, bu miyop bakış açısı bugün de devam eder ve daha pahalıya mal olur.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 20.
    +2
    1- : Aleviler ibadet Yapar mı? Nasıl ibadet Yaparlar?
    2- Aleviler Oruç Tutar mı?
    3-Aleviler’in Tuttuğu Orucun Özelliği Nedir?
    4-Kaç Çeşit Cem Vardır?
    5-Alevilik’te Müsahiplik (Yol Kardeşliği) Nedir?
    6-Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın Başlangıcında HacıBektaş VeliDergahını Destek için Ziyaret Etti mi?
    7-Cumhuriyet Dönemini Aleviler Açısından Kısaca Değerlendirebilir misiniz?
    8-AlevilerKürt mü? Türk mü? Kısaca Açıklar mısınız?
    9-Aleviler’de Dede’nin işlevini Kısaca Anlatır mısınız?
    10-Aleviler, islam AdınaYapılan Terör Eylemlerine Nasıl Bakıyor?
    11-Aleviler, Türban Giysisi için Ne Düşünüyor?
    12-Aleviler’de-Bektaşiler’de içki Var mı?
    13- Aleviler Neden Tavşan Eti Yemezler?
    14- Aleviler’in Belirgin Toplumsal Özelliklerini Kısaca Anlatır mısınız?

    cevap bekliyorum...
    ···