1. 1.
    0
    telefonla bağlanan kız tuşlara basarak arabayı sağa sola oynatıyordu. oynatamıyordu aslında 4 ile 6 tuşunun yerlerini bildiğinden bile şüpheliydim. dattditt dididt didiiit. ben "karıdan şoför olmaz abi. bana vercen o arabayı. slalom bile yaptırırım. atv den gelip şilt bile verirler. hugoyu bana sundurturlar" diye düşünürken telefon çaldı. "efendim"dedim, "tüpü sen getircen yarın, levent mangalı, ben de şemşiyeyi getircem" dedi. "fazla şortun var mı lan. benimkini annem yıkamış" diyerek ekleyince sinirlendim "var da vermem. senin g.tünün değdiği şortu ben nasıl giyerim oolum bir daha" diyerek ali'nin suratına kapattım telefonu.

    altı buçukta uyanıp heyecanla bir elimde yarısı boşalarak hafiflemiş piknik tüpü, diğer elimde içinden kitaplar çıkarılıp bembeyaz havlu, duru sabun, sıfır faktörlü güneş kremi konunca bir anda plaj çantasına dönüşen üç gözlü okul çantası ile huşu içinde çocuklarla buluştum. plaja gidiyorduk.

    "ne dedin lan annene" dedim. veli "pikniğe gidicez dedim. mangalı da alınca inandı zaten." ali ise bizden ayca büyük olmanın verdiği soylulukla "ben denize gidicez dedim olum. ne korkuyosunuz lan annenizden." dedi. "olum ya bizimkilere de söylerse sıçarız lan. ne tak yemeye söylüyon .mcık" diye çıkışınca ipler gerildi. atladı ali bini benim üstüme. tüp bir yana çanta bir yana düştü. ben ali ile "s.kicem olum seni. denizde boğmazsam adam diilim" diye arbede çıkarırken veli atladı. "lan. lan. ananskiiim minibüs gidiyo lan koşuun." veli minibüse doğru seğirtti. ali ile ben bir anda ayrıldık. ben tüple çantamı, ali şemsiyesiyle poşetini kaptı başladık minibüsün peşinden koşmaya. yavaş yavaş hızlanan minibüs önde, elindeki kapkacak ve mangalla tangır tungur sesler çıkaran veli ortada, sanki 100 metre depar için yaratılmış koca g.tlü ali arkada, ben ise tüple koşmanın verdiği ızdırapla en arkadan ilerliyorduk. "abie, abie" diye bağıran veli'yi bir türlü duymuyordu şoför amca. gittikçe hızlanıyordu. ali ellerini kullanmadan, dilini dişlerine değdirerek ıslık çalabilen ve hatta bunu koşarken yapabilen bir organizma olduğu için"fiiişşşfiiiiiiiiişşşşşşşşuyt" şeklinde yüksek perden bir ses çıkarttı. ben de konuşurken bağırabilen dizine tüp çarpa çarpa sinir katsayısı yükselmiş bir ergen olarak "dursana lan .rrrrrrospu çocuğuuu" şeklinde bağırmamla minibüsün acı bir frenle durması arasında saliseler geçti. bunu gören üç ergenin olduğu yere çakılması minibüs'ün durmasından daha ani oldu. ali ve veli dönüp aniden bana baktılar. o sırada kafalarından "minibüsçü duydu mu acaba. ali'nin ıslığına mı durdu. yoksa osman'ın küfürüne mi?" ben halihazırda minibüs'e ve minibüsçüye en uzak adam olarak en az tehlikeye sahiptim. minibüsçünün atletik bir vücuda sahip olması, yanında haydar adıyla anılan bir sopa ile inmesi, önce hangimizden başlayacağı, koşarsa nereye kadar kaçabilirim, tüm bunları benim vucüduma etkileri nelerdir? şeklinde hesaplamaları bir sözelciden beklenmeyecek hızla hesapladım. cevabı yine de bulamayıp ali'ye "napcaz lan ali" dedim. o da kafasını bilmem şeklinde sağa sola sallayınca. tam arkamı dönüp tam tersi istikamete doğru kaçmaya hazırlanıyordum ki minisün kornası çaldı. evet. bizi çağırıyordu minibüsçü amca. işte o an anladık ki ıslığa durmuş minibüsçü amca. büyük bir ferahlamanın ardından minibüs'e bindik.

    hemen o anda paraları bile uzatmadan minibüste bizim gibi baba evinin ve derslerin sıkıntısından bunalmış, şehirden bir an önce uzaklaşıp caretta carettalar gibi o sonsuz denize, okyanusa ulaşmaya çalışan, bize yoldaş olacak potansiyel/kriterlere sahip dişi bireyleri taradık. işte bu kriterler dostlarım, hiç de düşündüğünüz kadar çok değildi. göğüsleri olmayan bir kız bile yeterliydi bizim o anda birbirimizi satmamız için. elinde tüp ve kapkacakla, yüzünde sivilcelerle, altında kabine para vermemek için giyilmiş üçyıldız slip dondan bozma mayolarla denize akan bünyelerdik biz. işte o yüzden hiç amerikan dizilerindeki kadar güzel ve ciksi liseli ponpon kızlar değildi hayalimiz. liseli olması ve kız olması yeterliydi bizim için.

    dönüşte ben veririm şeklinde bir manevrasıyla ali kıvırmıştı. tüm minübüs parasını vermiş olmamın acı koyması "dönerken unutursam s.ksinler beni" düşünceleri eşliğinde çok şükür denizi gördük. geçen seneden beri görmemiş olmanın verdiği o anlatılmaz heyecanı sizlere anlatamam. deniz, sıcak, kum, güneş, kızlar bir adım ötemizdeydi artık. sahile iniyorduk.

    plajın kenarına gelince içine kum dolmasın diye ayakkabılarımı ve çoraplarımı çıkarıp banyodan yürüttüğüm terliği giydim. veli'de üzerinde ortama gerçekten çok iyi uyum sağlayan palmiye logolu, mavi renkli, üzerinde malibu yazan terliğini giydi. ali ise parlak kolej ayakkabılarını çıkaramadı. haldır haldır sahile indik. veli iyi ve utangaç bir arkadaşımızdı. kendisi ferah, sakin kimsenin bizleri rahatsız etmeyeği havlularımız serebileceğimiz bir yer bakıyordu. ali ile ben ise tabiri caizse dostlarım, havluları sermekten ziyade şemsiyeleri dikebileceğimiz bir yer arıyorduk.

    şuradakiler de neydi? aman allahım! üç adet mayolu kız. ali'yi dürttüm. o pis gülümsemesi suratına yerleşti. veli de gördü. utanıp yürümeye devam etti. iki kişiye bir kişi idik. ve bugün havlu serme günü değil şemsiye dikme günüydü. mecburen kabul etti. aslında rüşveten demek daha doğru. ilki o seçecekti, ikinciyi ben, çünkü ilk ben görmüştüm, üçüncü ve yenilmeye en nazır kız da ali'ye kalacaktı. bu antlaşmanın görüşülüp kabul edilip imza edilerek uygulanmaya konması sadece otuz saniye sürdü.

    kız gurubuna beş metre mesafeye şemsiyemizi diktik. bu işi "o öyle girer mi mal! çapraz sokacan. sonra kaldıracan. hayatında hiç mi sokmadın. ahahaha" şeklinde biraz sesli yaparak da kendimizi farkettirmiştik. arkadaşını g.t ederek kız tavlama havasına girenleri hiç sevmem a sevgili dostlar. ama ali ve ben bu işi birbirine karşı çizgiyi taşırmadan yapabilen iki serseri bünyeydik. gerçekten çok komik ve eğlenceli oluyorduk. veli ise kendine yakışan görev adamı bilinciyle ve mini rambo bıçağıyla domatesleri dörde, salatalıkları ikiye şeklinde kahvaltılıkları doğramaya başlamıştı. ben, veli ve ali bini bir yandan kızları kesiyorduk. o kısa sarı saçlıyı seçmemesini tüm benliğimle dilerek "veli, hadi karar ver oolum hangisi" dedim. o aynı kendine benzeyen bir gülüşme esnasında en sessiz kalan kıvırcık saçlı kızı seçmişti. ben "sarı saçlı da benim, yan gözle bakanı s.kerim." diyerek bir çıkış yapmıştım. ali de halinden çok memnundu, çünkü en şuh, en yüksek sesle gülen, en büyük göğüslü, verebilitesi en yüksek kız ona kalmıştı. kalmıştı demeyelim bence. ilk ona sorsak, gider o kızı seçerdi.

    ben "ali lan. salatalığımızın tuzunu annen koymuşta, hayatımızın tuzu ekgib be. hadi git şu kızlara sorsana tuzları varmıymış. içimizde en yakışıklı sensin." şeklinde gaza getirici konuştum. anında ayağa fırlayıp kızların yanına vardı. veli ve benim yanaklar kızarmaya başlamıştı bile.

    "eee, merhaba. bizim çocuklar tuzu evde unutmuşlarda. siz de var mı tuz?" dedi kendinden beklenmeyecek kadar yumuşak bir sesle, bir lord edasıyla.

    allahım, allahım. bu ergen bünyeler kızda mı görecekti?
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    0
    yukarı yukarı yukarı
    ···
  3. 3.
    0
    yukarı yukarı yukarı
    ···
  4. 4.
    0
    yukarı yukarı yukarı
    ···
  5. 5.
    0
    yukarı yukarı yukarı
    ···
  6. 6.
    0
    yukarı yukarı yukarı
    ···
  7. 7.
    0
    özet falan yok amua goim
    ···
  8. 8.
    0
    yukarı yukarı yukarı
    ···
  9. 9.
    0
    yukarı yukarı yukarı
    ···
  10. 10.
    0
    yukarı yukarı yukarı
    ···
  11. 11.
    0
    yukarı yukarı yukarı
    ···
  12. 12.
    0
    yukarı yukarı yukarı
    ···
  13. 13.
    0
    yukarı yukarı yukarı
    ···
  14. 14.
    0
    yukarı yukarı yukarı
    ···
  15. 15.
    0
    @17 gibtir git amın feryadı
    ···