/i/Devlet

    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +12 -5
    Ne istiyorsunuz ? Para, ev, araba, güç, güzel bir eş veya mutlu bir evlilik.Bu saydıklarım hemen hemen dünyada ki insanların çoğunun klagib hayallerinden başka bir şey değildir. Peki bu insanların ortak yanı nedir? Bu isteklerinin yanı sıra her birinin ek olarak istediği şey nedir? Ben size söyleyeyim. Dünya barışı denen saçmalık. Bugün insanlara soruluyor neyi isterdiniz, neyi değiştirmek veya durdurmak isterdiniz? Dünyada ki savaşları, ülkeler arası gerginliği. Kısacası barışı isteriz. Yılbaşında ki o " Bu yıl herkes için barış ve mutluluk dolu olsun. " tarzı saçma cümleler ile insanlar yüzyıllardır yaşıyorlar. Peki nedir barış ve mutluluk? Bu sorunun bir cevabı var mıdır? Veya ondan önce, barış ve mutluluk sizce öznel midir yoksa nesnel midir? Öznel mi ? Tabii ya nasıl öznel olmasın ki sonuçta barış ve mutluluğun belli bir tanımı yoktur, belirsizdir. internete yazıyoruz: Barış nedir? Klagib bir cümle, " Savaş halinde olmama durumu. ", çıkıyor karşımıza.Ne kadar da klişe öyle değil mi? Yani kısaca bize barış şudur diyor: Savaşmamak. Nasıl savaşmayız ki? Veya insanlar ne zaman savaşmamış ki ? Barışın genel anldıbına baktığımızda insanlar ne zaman barış içinde yaşamışlar? Dünyanın ilk insanlarından ikisi olan Habil ve Kabil kardeşler.Çok klagib bir örnek öyle değil mi? Peki bu ikisinin anlaşamadığı, savaştığı nokta neydi? Neden genel anlamında ki barışı yaşamayıp da tam zıttı olan savaşı seçtiler?

    Günümüz insanlarına soralım: Dünya neden savaşıyor? Ne cevabını alırız ? Muhtemelen: Para, toprak, güç, petrol, su.Bu cümle sayfalar boyunca uzar gider. Peki o zaman Kabil ne istiyordu? Para mı ? Petrol mü? Toprak mı? Çok saçma değil mi sizce de? istediği şey çok belliydi aslında: Savaşmak. insan nasıl ki nefes alıyorsa, su içiyor yemek yiyorsa, konuşuyor, gülüyor,ağlıyor ise savaşmakta bu saydıklarım kadar basit bir eylemdir.Ne demek yani, savaşalım mı diyorsun? Hayır, sadece savaşmak istediğinizi söylüyorum. Evet istiyorsunuz, her biriniz.Bu insanın doğasında vardır, yoksa Kabil kardeşini neden öldürmek istesin ki? Diyeceksiniz ki hırs, işte savaşı başlatan şey. Kazanma hırsı, daha çok kazanma hırsı. Peki ya sonra? Kaybetmeme hırsı. Peki kazanmayı ve kaybetmeyi nasıl sağlarsınız? Çok basit, savaşarak. Savaşmayı illa elinize bir silah alıp başkasına karşı tutmak ve tetiği çekmek olarak görmeyin.Çok basit bir örnek veriyim, üniversite sınavları.Önce ilk daha sonra ortaokul, ardından lise.Ne için? Üniversiteye gitmek için.ilk başta 8 senelik bir maraton ardından ise daha zorlu bir 4 sene maratonu.Ne için? Okulu çok sevdiğiniz veya matematik ve fiziğe aşık olduğunuz için mi? Yoksa üniversiteye girmek için mi? Sizce bu da bir savaş değil midir? Veya yetişmeniz gereken bir toplantı. Fakat trafik çok. Toplantıya yetişmeniz de aslında verdiğiniz bir savaş değil midir? Veya bir fırın sırasında daha önlere geçme, daha hızlı ekmek alma çabası. Peki bunların ortak noktası nedir, düşünün. Hırs mı? Evet onu zaten söylemiştik. Peki diğer ortak noktaları nedir? Hepsi de insanlara karşı savaşıyorlar.Ve şunu düşünün, bu saydığım kişilerin hepsi ilk paragraftaki " Dünya barışını istiyoruz. " diyen kişiler. Peki barış neydi? Savaşmamak. Peki siz ne yaptınız? Savaştınız. Dünya da ki herkes barışı isterken aynı zaman da savaşması sizce de biraz tuhaf değil mi? Evet mi? Hayır, aslında çok basit, çünkü bu az önce de dediğim gibi, nefes almak kadar basit birşey.Bu her insanın, diğerlerine çok fazla zarar vermeyeceği, hayatını ve sevdiklerini çok büyük etkileyemeyeceği savaşlar. Peki daha büyük savaşlara bakalım. Cengiz Han döneminden günümüze, hatta Cengiz Han döneminden daha öncesine ve günümüzden daha sonra olmuş, olan ve olacak olan savaşlara.Bu bir ekmek sırasında daha önde olmaktan daha önemli ve etkili birşey öyle değil mi? Ortada canlar, insanlar, silahlar ve mermiler var. Parçalanmış aileler, ölü insanlar, harap olmuş şehirler, katliamlar ve kanlar. Sebebi? Daha çok kazanma, daha güçlü, büyük olma.

    Barış tanımsızdır.Çünkü kimse barışın ne olduğunu bilemez, çünkü dünyanın ilk insanlarından bu zaman kadar hiçbir zaman barış sağlanamamış, gerçekleşmemiştir. Gerçekleşmeyen bir şeyin tanımı nasıl olabilir? Kanıt. Barışı nasıl kanıtlarsınız? Barış kanıtlanılabilir mi? Hayır." Neden ki herkes barış istese dünyada savaş olmaz. " diyor kimileri. Peki barışın tanımını yapalım. Peki kim yapacak? Edebiyatçılarımız, profesörlerimiz veya felsefecilerimiz mi? Afrikada ki günlerdir aç olan bir çocuk ile Amerika'da ki şişman bir patronun, ortadoğuda savaşırken ölen bir çocuk ile zengin bir ailenin binlerce dolar ile süslendirilmiş köpeğinin,bir işçinin ile bir başbakanın, bir ilkokul öğrencisi ile üniversite öğrencisinin istediği barış sizce aynı mıdır? Düşünün. Kendinize hangi cevabı verdiniz? Evet veya hayır.Bir cevap daha var: Ama. Birde bu işin ama kısmı var." Ama biz fakirler için, ama biz işçiler için, ama biz afrikalılar için, ama biz kadınlar için savaşıyoruz " diyor bir kısım da.Yani diyorlar ki aslında biz işçiler için savaşıyoruz ve patronların hepsine karşıyız. Ortadoğuda ki savaşta ölen çocuklar için savaşıyoruz fakat süslü bir köpeğe karşıyız. Barışı sağlıyoruz diyorlar.Ve şunun farkına varıyorlar. Aslında sadece bir kısım için barışı istiyorlar ve diğer taraf ile savaşmak istiyorlar.Ve istedikleri şeye, yani barışa karşı geliyorlar. Fakat barışa nasıl karşı gelinebilir ki, barış tanımsızdır, barışın bir tanımı yoksa eğer barışa karşı da gelemeyiz. Peki karşı gelemediğin birşeyin peşinden nasıl gidebilirsin? Birşeye karşı gelemiyorsan eğer o şey yok demektir, peki var olmayan birşeye nasıl inanır ve onun peşinden gidersin? Hayır, Tanrı'dan bahsetmiyorum, barıştan bahsediyorum. Barışı isteyen kişilerin hergün savaş içinde olmasından bahsediyorum. Barıştan, saçmalıktan bahsediyorum." Ne yani barış saçma mı diyorsun ?".Hayır, barışı isteyen insanların saçma olduğunu söylüyorum.Bir takım zırvalıklar.Bir de bunun evrensel bir adı vardır: Dünya Barışı." Barış için savaşıyoruz! ", ne kadar saçma bir cümle. Sizce de öyle değil mi?

    ilgi gelirse devam ederim.
    ···
  1. 2.
    +1
    barış için savaş gerekli midir
    ···
    1. 1.
      0
      Kesinlikle
      ···
      1. 1.
        0
        bir sürü doğru varsa orada savaş çıkabilir.
        ···
  2. 3.
    +1
    Çok uzun ama savaş şart. Doğanın kanunu bu.
    ···
  3. 4.
    +2 -3
    habil'ine sokayım verdiğin örneği gibeyim yaşanmamış mitleri örnek gösteriyor.
    ···
    1. 1.
      +1 -1
      Peki sen bana yaşanmadığını kanıtlayabilir misin ?
      ···
      1. 1.
        +1
        peki sen benimle her gece konuşan kanatlı tek boynuzlu atın yokluğunu kanıtlayabilir misin? Ben var diyorsam kanıtlayacak olan benim sen değilsin. Bunuda sen var diyorsun kanıtlayacak olan sensin
        ···
      2. 2.
        -1
        Birincisi, orada verdiğim örnek şuydu: insanlar ilk var olduğundan beri savaş içindeler, bunun beyninin almadığını varsayarak açıkladım.
        ikincisi, ben sana Kuran'ı gösteririm ki gördüğüm kadarı ile inanmayan birisisin, yani ben sana onu kanıtlasam bile sen yine karşı çıkacaksın.Sen Kuran'a inanmıyorsun diye o yaşanmamış değildir, sadece sen inanmıyorsundur.
        ···
      3. 3.
        0
        Senin inanmaman benim uçan tek boynuzlu atla konuştuğum gerçeğini değiştirmiyor.
        ···
      4. 4.
        0
        Ben de onu anlatıyorum ya zaten galiba malsın ?
        ···
      5. diğerleri 2
    2. 2.
      0
      anlatmıyorsun benim dediğimi çevirip bana satıyorsun
      ···
    3. 3.
      0
      peki bilader cahille tartışmaya girilmez derleşmiş bak yoluna
      ···
    4. diğerleri 1
  4. 5.
    +1
    Yıl 2017: medeniyetin en doruk noktalarındayız ve savaşlar geride kaldı(terörle mücadeleyi saymıyorum)
    ···
    1. 1.
      0
      Savaşlar geride mi kaldı? Hemde 2017 gibi bir yılda? Saçmalama, savaşların en yoğun yaşandığı dönemdeyiz.
      ···
      1. 1.
        0
        Örnek verebilir misin?
        ···
      2. 2.
        0
        Şuan ki dünya halini görmüyorsun galiba? Sadece bomba atılan, tankların, uçakların olduğu savaştan bahsetmiyorum ki 20 yıl içinde zaten onlarca savaş oldu, sisteme karşı çıkanları, kapitalizme savaş veren, komünizmi engellemeye çalışan, kadın haklarını savunan, dünyada yüzlerce savaş var ve bunlar sadece bilinenler, birde bilinmeyenler var. Afrikada ki aç çocuklar, savaşlarda ölen kişiler, 3. dünya ülkelerinde ki adaletsizlikler. Bunların hepsi birer savaştır, eğer geniş bakmasını bilirsen çok rahat görebilirsin.
        ···
  5. 6.
    +1
    Barış isterken savaşmak. Aynı patronlara karşı çıkarken para içinde yüzmek gibi. Savaşın tanımını yapabiliyoruz peki barışın tanımını neden yapamıyoruz? Çünkü savaş kanıtlanmıştır, aynı suyun 100 derecede kaynamasının kanıtlandığı gibi. Belki bu yanlış bir bilgi, yüzyıl sonra başka biri çıkarak suyun aslında 101 derecede kaynadığını kanıtlayacak fakat şuanda inandığımız şey suyun 100 derecede kaynamasıdır.

    Hayır, anarşizmi anlatmıyorum size veya komünizmi, sosyalizmi. Bunlar zaten var olan, bir takım insanların inandığı, gerçekleştirmeye çalıştığı şeyler. Komünizm.Temelinde ne yatar? Barış.Hem de o evrensel olan dünya barışı. Fakat dünya barışını sağlamak içi diyor ki: Bütün ülkeleri savaşarak ele geçireceğiz, insanları öldüreceğiz ve barışı getireceğiz. Yani kısaca şunu diyor: Biz sizin inandığınız barışı değil, kendi barış anlayışımızı getireceğiz. Savaş gereklidir ve savaşmalıyız.Özgürlüğümüz, haklarımız ve en önemlisi barış için savaşmalıyız. Barışın tanımına tekrar bakıyoruz: Savaşmama durumu. Peki artık barışın aslında belirsiz ve tanımsız olduğunu anladınız ve kabul ettiniz mi ? Peki sen bize komünizmi mi anlatıyorsun, o zaten anlatılmış ve yazılmış. Hayır ben size zırvalık olan barışı anlatıyorum. Barışı savunanların bile savaştığı bir dünyayı anlatıyorum, savaşın ne kadar gerekli ve basit bir şey olduğunu anlatıyorum. Savaşmamız gerektiğini anlatıyorum." Peki ne için savaşmalıyız ? Barış için mi ? " diyorlar.Var olduğunu bilmediğimiz bir şey için nasıl savaşabilir ki? Diyorlar ki barış istiyoruz. Peki barışın nasıl bir şey olduğunu biliyor musunuz? Kitaplarda okuduğunuz, filmlerde izlediğiniz, hayallerinizi süsleyen barışın gerçekten o kadar güzel ve büyüleyici olacağını nereden biliyorsunuz. Belki barış sandığınız kadar iyi bir şey değil. Belki barış adının tam aksine çok daha kötü bir şey. Hiç gerçekleşememiş bir şeyi nasıl isteyebilir ki insan? " Ama bir şeyi denemeden nasıl bir şey olduğuna karar veremeyiz. " diyorsunuz. Kesinlikle, kolunuzun kesilmesinin acısını kolunuzu kesmeden anlayamazsınız. Filmlerde izlersiniz, arkadaşınız anlatır, kafanızda kurmaya çalışırsınız. Hayal edersiniz, kolunuzu kesersiniz ve acısını düşünürsünüz. Sizce acı hayal kurularak anlaşılabilecek bir şey midir? O acıyı bilmemiz için kolumuzu kesmemiz lazım.O acının bir şey olduğunu anlamak istiyorsunuz ve kolunuzu kesmeye karar veriyorsunuz. Peki daha sonra neler olacağını biliyor musunuz?
    Tümünü Göster
    ···
  6. 7.
    +1
    Peki daha sonra neler olacağını biliyor musunuz? Ölebilirsiniz." Olsun, bu acıyı anladığıma deydi. ".Sakat kalabilirsiniz." Olsun, artık acının nasıl bir şey olduğunu biliyorum. ".Ama öldün veya sakat kaldın, bunlar senin için birşey ifade etmiyor mu? Şimdi ise bu kişiyi örnek göstererek başka birine dönelim ve kolun kesilmesinin nasıl bir acı olduğunu soralım." Bilmiyorum, hiç denemedim, eğer denersem belki o zaman anlayabilirim. " dediğini farz edelim, eğer denerse sakat kalabileceğini ve hatta ölebileceğini söyleyelim. Sizce o kişi kolunun kesilmesinin nasıl bir duygu ve acı olduğunu anlamak için artık kolunu keser mi? Hayır, kim ölmek ister ki? işte barışta böyledir. Aslında herkes barış için zırvalıyor, barış gelsin artık, adalet ve mutluluk gelsin, insanlar ezilmesin. Peki kimler bunun için acı çekiyor veya acı çekmeye razı. Sisteme karşı çıkanlara yapılanlar görülüyor ve insan kendine şunu soruyor: Acaba barış istesem öldürülür veya sakat kalır mıyım? Birde daha cesaretli olanlar var, ölenler ve sakat kalanlar. Peki hangisi daha akıllı? Sonunu bile bile gerçekleşemeyeceği bir şey için zarar gören kişi mi yoksa sonunu bildiği için sisteme boyun eğen birisi mi? Birincisi mi yoksa ikincisi mi? Aslında ikisi de birer aptal.Bir insan neden öleceğini bile bile o yola girer ki? " Fakat davası için öldü. ".Peki bir insan sistemin ne kadar kötü ve köleleştirici olduğunu bile bile ona boyun eğer ki? " Ölmekten iyidir. ".işte gelinen nokta, ölmek ve ölmemek, korku ve cesaret arasında ki ince çizgi. Peki siz bu çizgide hangi tarafa doğru yürüyorsunuz? Ölüme mi yoksa yaşama(!) mı?

    Aslına bakarsanız burada size klagib bir kapitalizm karşıtı cümleler kurmayacağım çünkü bunlar zaten yıllardır kitaplara yazılmış, filmleri çekilmiş şeyler.Ben size bunların sonucunu yazacağım. Anlatmayacağım sadece soracağım, çünkü bunları benim anlatmama gerek yok zaten biliyorsunuz, kitap okumamış veya filmlerini izlememiş olabilirsiniz, bunları bilmek için de okumaya gerek yok. Zaten her gün kölelik yaptığınız firma ve şirketleri biliyorsunuz. Yoksa bilmiyor musunuz ? Her gün 8'de kalkıp işe gitmeniz, patronu sevmemenize rağmen onu paraya boğmanız." Fakat paraya ihtiyacımız var ve o bize para veriyor, ne yapalım yani o aç kalsın diye biz de mi aç kalalım. " diyorsunuz.Az önce ki olaya döndük: Cesaret. Parasız, telefonsuz, bilgisayarsız veya televizyonsuz ne kadar yaşayabilirsiniz ? Veya daha önemlisi bunlar olmadan ne kadar dayanabilirsiniz? Bir gün, bir hafta, bir ay, bir yıl? insanlar bizi köleleştiriyor, elimize birşey veriyor, bunu kullan diyor ve bizde kullanıyoruz.ilk başta güzel geliyor, sadece eğlence amaçlı kullanıyorsunuz. Daha sonra gerekli olduğunu fark ediyorsunuz. Eşinize, dostunuza anlatıyorsunuz ve gidip alıyorlar. Onlar da kendi eşine dostuna anlatıyor ve bu böyle sürüp gidiyor. Kendi televizyon kanallarından kendi reklamlarını yapıyorlar. Daha sonra o aleti yanınızdan ayıramadığınızı fark ediyorsunuz.Şarjı bitiyor ve koşarak şarj aleti arıyorsunuz.Ya birisi arayıp size ulaşamazsa? Belki acil bir durum, belki kaza yaptı arayan kişi, belki ölüm kalım meselesi.Ne yani bir hayat bir kaç yüz dolarlık aletlere mi kaldı? Sizi telefon almaya zorluyorlar çünkü artık onsuz yaşanmıyor, ardından sim kartı, ardından onun içine konuşmak için yüklenen para. Para? Her şeyin başlangıcı bu değil mi? Ve de bitişi. Peki kim soktu bu telefonları hayatımıza? Aslında düşündüğünüz zaman bir zamanlar bizim kölemiz olan telefon şirketlerinin şuan da köleleriyiz. Bize almamız için yalvaran şirketlere şuan biz yalvarır olmuşuz. Sizce de acınası bir durum değil mi ? Aynı zengin ettiğiniz patronlar gibi. Patronları zengin edenler kim? Patronun insan yerine bile koymayacağı çalışanları değil mi? Fakat onun için saatlere çalışıyor ve yoruluyoruz, bazılarımız yaralanıyor ve hatta ölebiliyor.Ne için? Patronumuz daha fazla çalışsın diye. Hayır büyütmüyorum, sadece size işin derin kısmını anlatıyorum. Neden karşı çıkmıyoruz? Parasızlıktan ve telefonsuzluktan korktuğumuz için mi? Onlar olmadan neden yaşayamıyoruz ki? Resmen bir parçamız, organımız olmuşlar. Bunlara neden karşı çıkmıyoruz? Veya karşı çıkanlara neden destek vermiyoruz? Çünkü sakat kalmaktan veya ölmekten korkuyoruz.Ve bunlardan daha kötüsü olan köleliği bunlara tercih ediyoruz. Aslında bir seçin yapıyoruz, canımızı saklamayı tercih ediyoruz fakat o canı başkı birine emanet ediyor hatta resmen ellerine veriyor, onun bir kölesi haline geliyoruz. Halbu ki dünyada ki herkesin ayaklandığını düşünün, bu silahlı bir ayaklanma değil, sadece bir günlüğüne, çok değil bir günlüğüne bütün işçilerin çalışmadığını düşünün. Dünyada ki ekonominin nasıl değişeceğini, şirketlerin nasıl etkileneceğini düşünün. Ardından bir gün daha, sonra bir gün daha.Çok değil üç gün.Üç gün çalışmadığınız için ölmezsiniz merak etmeyin, hatta belki de aranızda öleceğini düşünenler vardır. Fakat yıllarca zaten hayatınız onların elinde, ağızlarından çıkacak olan bir kelimede değil miydi? Ne oldu da şimdi ölümü düşünüyorsunuz? Yıllardır isyan eden, çalışmaktan, köle olmaktan, sabah 8 de kalkmaktan sıkılan insanlar rahatlayacak ve artık patronlar isyan etmeye başlayacak. Sizlere kaba olacak.Çalışın diyecek, hemde bağırarak ve küfrederek, sizi ezecek ve bir yığın aptal ve işe yaramaz insan diyecek. Hatta daha da ileri gidecekler, sizi aşağılayacaklar. Size bağlı oldukları halde, onları sizler doyurduğunuz halde size karşı böyle konuşabiliyor. Peki ya nasıl? Size muhtaçken nasıl böyle konuşabiliyor? Aslında o da sizin bir köleniz değil mi? Peki bir köle efendisine nasıl karşı gelebilir? Çünkü o sizin gibi köle olmayı kabul etmemiştir. Evet o da bir köle fakat sizin gibi boyun eğmemiştir, sizin gibi " Eğer bugün çalışmazsam aç kalırım " dememiştir.O inanmıştır ve başarmıştır, güçlü durmuştur. Peki siz neden güçlü duramıyorsunuz? Neden ezildiğinizi düşünüyorsunuz? Evet ezildiniz, fakat bunu kabullenmeyip karşı çıkarsanız aslında sizi ezenleri ezmiş olursunuz. Bunu istemez misiniz? Barışı sağlamayı, kendi barışınızı. Patronların olmadığı, sıradan insanların dünyayı yönettiği bir zaman gelmesini istemez misiniz? Evet ya tabi ki istersiniz. Peki kaçınız yarın kalktığında işe gitmek yerine patronunu arayarak işten istifa ettiğini söyleyecek ve ezilen kesimi toplayarak bir isyan başlatacak? Hiç biriniz.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 8.
    0
    Savaş bence gereklilik ve ihtiyaçtır. insanlar savaşı sevmiyorum deseler bile en basitinden nefret ettiği birine karşı saldırmak ister. Bunun için sebep bile gerekmeyebilir. Savaşa dönecek olursak, diyelim ki bir süre savaş olmadı. buna barış der insanlar. Halbuki savaş sadece ertelenmiştir. Ve mutlak olacaktır. Barış geçici savaş ise yaşamın sonuna kadar devam edecektir. insanlar birbirini öldürür, ölenler mezara gider. Kalan yine savaşır. Ölenlerin soyu, intikam için kalanlarla savaşır ve bu döngü asla ama asla değişmez. ister inanç için olsun ister düşünce, isterse istek ve arzular için. Canlının olduğu her yerde savaş vardır ve olmak zorundadır. Ölüm yenilenmedir. Varlıklar ve canlılar ölmek için yaşarlar. Ölümden münezzeh sadece ALLAH (C.C.)'dur.
    ···
  8. 9.
    0
    Salak mısınız amk savaşmak istiyosanjz gidin bilgisayar falan oynayın
    ···
  9. 10.
    -1
    Lan oç bu ne manas destani mi (bu arada pasifistim)
    ···
  10. 11.
    0
    Çünkü bu sistemi kabul etmişsiniz, köleliği. Patronların sizden daha üstün olduğunu kabul etmişsiniz." Adama baksana Mercedes'e biniyor, tonlarca parası var. " diyorsunuz, ne kadar saçma bir cümle bu? Ona onları verenler sizlersiniz.Siz vermediniz mi? Hayır diyebilir misiniz? Bir çoğunuzun hayatı boyunca özendiği ve bazılarınızın küfrettiği patronların hayatlarını ve paralarını onlara siz vermediniz mi? Onları zengin edenler sizlersiniz ve bu sistemi kuranlarda sizlersiniz.

    Patronların bir köle olduğu gerçeğini anlayamıyorsunuz. Neden? inanın bana patronlar size, sizin ona muhtaç olduğunuzdan daha çok muhtaçlardır. Nasıl olmasınlar ki, sizler o fabrikadan istifa edip yarın bir gün bir dükkan açıp bakkal, manav, kasap, berber dükkanı açıp yaşabilir, seyyar satıcılık yapabilirsiniz. Peki ya patronlar? Fabrikalarında ki makineleri kullanmayanların olmadığını düşünün.Ne yapacaklar? Size mecbur olduğunu hissedecekler ve anlayacaklar. Bunu zaten biliyorlar, size muhtaç olduklarının zaten farkındalar fakat sizler kadar aptal değiller. Sizler gibi bu köleliği kabullenmediler. Sizleri, yani efendilerini bir köle haline getirdiler ve siz kölelerinizi bir efendi haline getirdiniz. işte arada ki fark bu.Onlar sizleri köle haline getirmeyi başardı fakat sizler bunun farkına bile varmadınız ve hatta sizler şuan efendileriniz olanların bir zamanlar sizin köleleriniz olduğunu bile unuttunuz. Neden? Neden böyle bir sistem kurdunuz? Hayır bu sistemi patronlar değil bizzat sizler yarattınız.Şimdi soruyorum size: Neden böyle bir sistem yarattınız? Neden bizi köleleştirdiniz?
    ···
  11. 12.
    0
    Rezerrr
    ···
  12. 13.
    0
    " işçiler için savaşıyoruz ", ah ne güzel. Peki işçiler için neden savaşıyorsunuz? işçilerin kendini hatta bütün insanlığı bir köle haline getirdiği sistemden mi bahsediyorsunuz? Bu sistem için mi savaşıyorsunuz? " Hayır işçiler değil onu zengin iş adamları kurdu, insanları köleleştirdi, kapitalizmi bize dayattılar. " diyorlar. Hayır, kesinlikle hayır.ilk gün ki telefonu kimse size silah dayayıp almanız için tehdit etmedi, kimse size televizyon almanız için zorlamadı, kimse size bilgisayar almanız, mc donaldsda yemek yemeniz, starbucksda kahve içmeniz için dayatma yapmadı. Bunların hepsini sizler yaptınız.Özendiniz, patronların hayatlarına özendiniz. Araba istediniz, ardından daha güzel bir araba. Aldınız, daha sonra rengini beğenmediniz, rengini değiştirdiniz. Egzozu şu tarzda olsun dediniz biraz daha para verdiniz. Peki sonra? Yeni bir modeli çıkmış. Hadi dönelim başa. Telefon aldınız para verdiniz, ardından sim kartı, hafıza kartı, kulaklık ve şarj aleti, ardından güzel bir kılıf, daha sonra kırılmaz cam derken aslında yavaş yavaş sizi yarattığı zindanların içine atıyorlar.Ve insanlar o kadar aciz varlıklar ki buna inanıyorlar. Aynı barışın gelebileceğine inandıkları gibi. Peki bunun barış ile ne alakası var? Sence yok mu? Barış ve Kapitalizm." Peki hem barışa karşısın hem de kapitalizme karşısın, bu nasıl oluyor? " diyorlar. Kapitalizme karşı değilim hatta bu sistemi kuranlara resmen Tanrı gözü ile bakıyorum çünkü onlar çok zeki insanlar. Sizden, bizlerden daha zeki insanlar. insanları nasıl kullanabileceğini biliyorlar, mallarını nasıl satacağını, sizleri nasıl köleleştireceğini, cebinizde ki paradan ruhunuza, arabanızdan yatak odanıza kadar her yere girebiliyor ve sizin her şeyinizden haberdar oluyorlar. Dünyanın en zengin insanları ve en büyük efendileri.Ülkeleri hatta dünyayı yönetiyorlar. Böyle birine nasıl karşı olabilirim ki? Veya diyelim ki oldum, ne yapabilirim ki? Tek başıma ne kadar dayanabilirim? Hatta daha önemlisi dayanmaya cesaretimiz var mı? Elinizde ki telefonları kırıp atmanız gerekirken arkasında bir çizik olunca günlerce düşünüyor, saatlerce çiziği yok etmek için uğraşıyorsunuz. Resmen kendi ellerinize kelepçe vuruyorsunuz." Ben bir köleyim ve size hizmet etmek istiyorum. " diyorsunuz. Hayır mı? Peki neden elinizde ki telefonu şuan da kırmıyorsunuz? Çok mu pahalı? Para mı verdiniz? Tabi para verdiniz, saatlerce çalışarak yoruldunuz ve terlediniz, insanların ağız kokularını çektiniz ve emeğinizin karşılığını aldınız. Bakın onlarca zorluk, o parayı almak için katlandınız yüzlerce kişi." Ben bu telefonu almak için şerefsiz patronun ağız kokusunu çekiyorum. " diye isyan ediyorsunuz ama ardından gidip söve söve kazandığınız parayı o patronun telefonlarına, kahvelerine ve yemeklerine harcıyorsunuz. Kazanan kim oldu? O övündüğünüz " Ne zorluklar ile para kazanıyorum ben sen biliyor musun? " sözünüzü tekrar söyleyebilir misiniz? Buna cesaretiniz var mı? Zaten onları yeterince beslediğiniz yetmedi mi? Bunları ne zaman göreceksiniz?

    Şimdi artık dünyanın en büyük kesiminin, işçi kitlesinin söylediği şeye gelelim " Barış ve haklarımızı istiyoruz. ".Ne kadar güzel birşey: Barış ve Haklar. Adalet.Kim verecek size bunu? Barışı kimler elinde tutuyor? Kimler serbest bırakmıyor o barışı? Patronlar ve dünya liderleri mi? Hayır, onlar sadece birer kukla ve o kuklaları yönetenler sizlersiniz." Bizler birkaç kuruş ile çalışan küçük bir kesimiz. " diyorlar. Hayır, kesinlikle hayır. Sakın kendinizi küçük görmeyin, çünkü sizler büyük insanlarsınız, buna inansanızda inanmasanızda büyük insanlarsınız. Sizler dünyanın en güçlü ve büyük kitlesisiniz. Sizler dünyanın iş adamlarısınız. Sizler milyonlarca iş addıbını zengin ettiniz ve hala daha gücünüzün farkına varamadınız. Patronları siz yarattınız, farkına varmadınız mı hala? Sizler canlı birer bombasınız.

    Hadi barışı getirelim, ayaklanalım ve patronlara karşı çıkalım. Etrafı yakalım, arabaların ve dükkanların camlarını kıralım, fabrikaları ateşe verelim kendimizi serbest bırakalım. Yarattığınız bu dünyayı yakın! Kaçınız bundan yana, kaçınızın buna cesareti var? Kaçınızın gözünü açmaya gücü var. Kaçınız özgür olmak istiyor? Gerçek özgürlükten bahsediyorum, arkadaş ortamında söylenen özgürlükten değil, gerçek özgürlükten. Hadi diyelim ki bu dediğimi yaptınız, peki daha sonra? Her şeyi sildikten sonra " Yeni " butonuna bastıktan sonra yaratacığınız yeni dünya nasıl olacak? Mesela, işçiler 3 saat mi çalışacak? Fabrikaların başına işçilerden birisi mi geçecek? Peki ya kim? A kişisi, peki buna karşı çıkanlar? Yarattığınız dünya, adalet, barış ve özgürlük adı altında yarattığınız bu dünya ne kadar bu terimlere uyacak. Milyonlarca kişilik kesimi nasıl mutlu edeceksiniz. Nasıl herkesi barış içinde yaşatacaksınız. Cevap çok basit. Karşı çıkanlara karşı bir savaş başlatarak. içiniz de ki kuracağınız bu sistemi istemeyenlere karşı bir savaş başlatarak güzel bir dünya kurulacak.Ve bu barış için olacak.Önce patronlara karşı, ardından patronlara karşı verilen savaşta yanlarında duran işçi arkadaşlarına karşı bir savaş.Bir barış onlarca savaş. Barış savaşmak mıdır, yoksa savaşarak barışa ulaşmak mıdır ?
    Tümünü Göster
    ···
  13. 14.
    0
    Barışa, " Ben barış istiyorum. " diyerek ulaşılabilir mi? Siz insanları zengin ediyorsunuz ve bundan kurtulmak istiyorsunuz, artık onlara para kazandırmak artık köle olmak istemiyorsunuz. Patronlarınızda bunun farkında, peki bunun farkında olan zengin kişiler size bu özgürlüğü neden versin? Kaybedeceğini bildiği savaşa neden girsin? Kim kaybedeceği savaşa girer ki? Milyonlarca kişiye karşı tek bir kişi. Peki siz kazanacağınızı bildiğiniz halde bu savaştan neden korkuyorsunuz?

    işçilerin kurduğu dünyaya bakalım. Yüzyıllardır süren bir hayal, " Dünya Barışı ", artık gerçekleşti.Ne kadar büyüleyici bir şey öyle değil mi? insanların mutlu ve adaletli bir şekilde yaşadığı, ismin ve rengin, dilin ve dinin önemli olmadığı bir dünyayı düşünün.Ne kadar büyüleyici. Aynı romanlarda yazdıldığı gibi. Fakat bunlar hayalden başka birşey değildir.Her insanı mutlu etmek mümkün müdür? Milyarlarca kişinin yaşadığı dünyada yarattığınız sisteme karşı olanlar ne olacak? Ölüm mü? Tabi ya başka ne olacak. Nereye sürgüne göndericeksiniz ki? Zaten her yer sizin. Hapislere mi atacaksınız? Peki barıştan ve özgürlükten bahsediyorsak neden insanları hapsettiğimiz hapishaneleri yarattık. Veya bunları bu yeni dünyada neden yıkmadık. Güvenmedik mi insanlara? Bir kitle çıkıp bu kurduğumuz dünyaya karşı çıkabilir. Sürekli tetiktesiniz öyle değil mi? Aynı kapitalizmi yok etmeden önce şirketinin batacağını düşünerek kara kara düşünen bir patron gibisiniz. Derde düştünüz.Ya beni indirirlerse.Ya bir ayaklanma olursa.Ya düzen bozulursa. Aynı o patronlar gibi elinizdekileri kaybetme duygusu oluştu fakat onlar zaten sizin değil ki? Sizin mi? Tabi ki de hayır. Aynı patronlar gibi. Peki ya şimdi savaş verdiğiniz o patronlardan ne farkınız kaldı? Daha öncede dediğim gibi " Bizler sizin değil kendi barışımızı istiyoruz. " dediniz. Barış, tanımı yapılamayan fakat dünyada ki her insanın iştahla baktığı, büyüleyici bulduğu o barış. Barışı isteyenlerin bile barışa ulaşırken savaşarak kazanmaya çalıştığı barış. insanın doğasında ki o barış, insanlığın ilk gününden bugüne kadar gelen o güzel barış. insanlar ayaklandı, artık 3 değil 2 saat çalışmak istiyoruz. izin mi vereceksiniz? Ee tabi, adaletli, barış ve mutluluğun olduğu bir dünya burası. Daha sonra 1 saat dediler. Peki ne olacak? Bir zaman sonra insanlar çalışmak istemez ise ne olacak? Onları zorla mı çalıştıracaksınız? insanları silah zoru ile mi fabrikalara sokucaksınız? Soruyorum: Kapitalizmi tekrardan mı kuracaksınız ?
    Tümünü Göster
    ···
  14. 15.
    0
    Hitler'e bakalım. Komünistlerin nefretini en çok kazanan kişi fakat aynı zamanda komünistlerin en büyük dostu. Nasıl mı? Hitler'in davası neydi? Yahudileri neden öldürdü? Daha sonra Fransa-ingiltere, ardından Rusya ve Amerika ile neden savaştı.Bir sabah kalktı ve canı sıkıldı " Hadi savaşalım. " mı dedi ? Kapitalizmi kimler kurdu.Çok basit bir soru öyle değil mi? Cevap çok basit, Yahudiler." Ne yani bu tüm yahudilerin öleceği anldıbına mı geliyor? " diyorsunuz. Hitler 6 milyon yahudi öldürdü ne için? ileride bunların kapitalizmi besleyeceğini biliyordu çünkü. Savaştığı ülkeler, hepsi kapitalizmin merkezi.Bu ülkelere neden savaş açtı? Hitler'in " Bir gün öldürmediğim her yahudi için bana küfredeceksiniz. " sözünü bugün daha iyi anlıyor musunuz? Bugün 10 milyon kapitalist varsa eğer Hitler olmasa bu sayı 16 milyon olabilirdi. Hitler bu savaşı kaybetti ve insanlar onu bir katil olarak görüyor fakat eğer Hitler savaşı kazanmış olsaydı insanlar onu bir kahraman olarak karşılayacaktı." Kahramanımız. " diyecekti." Fakat insanları öldürdü. " diyorsunuz.Ee? Siz öldürmediniz mi? Peki sonra? Kapitalizm yıkıldı ve barış geldi. Aynı bir sayfa önce ki işçilerin kurduğu dünya gibi bir dünya kurulacaktı. Gerisini zaten biliyorsunuz.

    Kapitalizm yok edilebilir mi? Bu sorudan daha önemli sorular var: " Kapitalizmi nasıl elimize geçirebiliriz? " sorusu. işte bunu sormalısınız. Belki de kapitalizmi yıkmak yerine onu elimize geçirmemiz daha sağlıklıdır." Ne yani insanları başkaları değil de biz mi köle olarak kullanalım? " diyorsunuz. Zaten amacınız da bu değil miydi, kendi sisteminizi kurdunuz ve başarısız oldunuz.Şimdi o dünyayı kurarken söylediğiniz cümleyi kurun " Bizler sizin değil kendi barışımızı istiyoruz. ".Kendi barış anlayışınızı kapitalizme uyguladığınızı düşünün. Başarılı olabilir mi? Kapitalizmin başına işçileri getirdiniz. Peki bu işçiler kapitalist patronlara dönüşmeyecek mi? Para ve güç.Bu ikisi herkesi yoldan çıkarır, inanın bana en dindar, en temiz kalpli insanları bile bir canavara dönüştürebilir.

    Tekrardan başarısız oldunuz. Peki ama nasıl? Önce kendi sisteminizi kurdunuz, ardından kapitalizmi tekrar kurdunuz daha sonra ise kapitalizmi kendi dünya sisteminiz ile süslediniz.3 yol ve hepsi başarısız. Peki geriye ne kalıyor? Orta çağda ki gibi bir yaşam mı?
    ···
  15. 16.
    +1
    müzeye koyun bunu barış destanı diye sergilersiniz bu ne amk
    ···
  16. 17.
    0
    beyler var mı okuyan ?
    ···
    1. 1.
      0
      Devam et güzel kardeşim
      ···
  17. 18.
    +2
    Geriye sadece hep bildiğimiz ama seslendirmekten korktuğumuz şeyler kalıyor. Kabul edemediğimiz rahat olmak, Dünya'ya dokunmadan yaşamak isteği kalıyor. "Ne benim Dünya'ya yardımım olsun, ne de başkalarına ama her istediğim ayağıma gelsin demek" kalıyor. Hatalarınızı kabul edemediğinizi bile kabul edemezken ve barış için kendi sisteminizi, yani size yarar sağlayanı kurmak isterken gerçekten bir barıştan söz edebileceğimizi söyleyebilir misiniz? Elbette söyleyebilirsiniz, barış için savaş gibi, gerçeğe ulaşmak için yalan söylersiniz. Peki sonuçta ulaşılan şey gerçekten bir gerçek mi olur? Yoksa insanların hayatı gereksiz bir şekilde önemsemesinin bir toprak testide değil bir sürahide ikram edilmesi mi olur?
    Yüzyıllardır insanın hareketlerine sebep olan şey kendi egosudur. insan kendi egosu olmasa hiçbir yere gelemezdi. Tekerleği bulduktan sonra ne yaptık? Kendimizi rahat tutmak için ona tahtadan bir şeyler ekledik ve puf! Sanki başka biri taşıyormuş hissi veren bir alet, tarlaları tekerlekle yapılan bir şey sürdü ama neden? Çünkü daha az çalışmak istedik. Biz istedik. Olayı sadece buraya odaklamadığın zaman bile kurtulamazsın egodan. Vicdanını rahatlatmak için birilerine yardım edersin. Dünya barışı dersin, çünkü empati yaparsın bir Afrikalı ile ve bunu ben de istemem o zaman ona isteyeceği şeyi vereyim dersin. Hayatında yaptığın hiçbir şey başkası için değil. Hatalarımızı kabul edemediğimizi kabul edememek. Kendi hatalarınla beraber yaşamak yerine onları uzaklaştırmak. Bunu herkes yapıyor. Bunu herkes yaptı.
    Barıştan bahsedebilir misin? Dünya'dan insanlar silinse gerçekten barış olur mu? Aslan yemeği için savaşmıyor mu? Belki ceylan hayatı için. Savaş her yerde, her zaman olacak bir kavram. Barış ise sadece savaşı anlamayanların uydurduğu bir saçmalık.
    ···
  18. 19.
    0
    Barış adı altında tam 3 dünya yarattınız, hangisi başarılı oldu? Hiç birisi.Çünkü hepsi hayalperestlerin uydurduğu " Yaşanılabilir Dünya " adına uygun hayal ürünü ütopyalar. Evet, bunların hepsi birer ütopyadır. Komünizmden sosyalizme, dünya üzerinde yazılmış bütün devlet sistemleri, hepsi birer ütopyadır.Çünkü kimse dünyada ki herkesin fikrini alarak oluşturmamıştır bu dünyayı, hepsi kendi isteklerini ve arzularını düşünerek, kendi istediği " Barışı " düşünerek oluşturmuştur o dünyayı. Peki o zaman şunu diyebilir miyiz: Barış imkansızdır. Peki ama barışı neden imkansız hala getiriyoruz ki bizlere güzel bir dünya yaratmak isteyen barışçıl kişileri neden istemeyelim ki? Sonuçta bizim güzel bir dünya içinde yaşamamızı istiyorlar.Öyle değil mi? Kim savaşların olduğu bir dünya ister ki? Belkide böyle olması gerekiyordu? Ki zaten dünya bu halde değil mi? Barışı isteyenlerin bile savaştığı bir dünyada savaşın kaçınılmaz olması içten bile değildir. Peki kaçınılmaz bir şeyden nasıl kaçabiliriz? Düşünün, nasıl kaçabiliriz? Veya şunu sorun kendinize: Savaştan neden kaçıyoruz? Savaştan neden kaçıyorsunuz? Zaten istediğiniz savaşmak değil mi? Barış için kurduğunuz 3 dünyayı da savaşarak kurmadınız mı? O zaman savaşı reddetmek yerine belki de savaşa yaklaşmalıyız." Nasıl yani? Savaşalım mı? insanları öldürmek, şehirleri yıkmak, insanların emeklerini çöpe atmak, bu mu isteğiniz? " diyorlar. Zaten sizin istediğiniz de bu değil miydi? Hadi ama düşünün, sizde insanları öldürmek, şehirleri yıkmak istemiyor musunuz? istemediğiniz kişilerin ölmesini istemiyor musunuz? Kaçınız çevresinde ki herkesi seviyor? Kaçınız gerçek barışçılar?
    Kaçınızın düşmanı veya sevmediği kişi yok? Kimin olmaz ki, herkesin var." Düşmanlarımıza barış eli uzatarak uzlaşmaya gidebiliriz. " diyorsunuz. Peki, hiç gittiniz mi? Kaçınız düşmanlarınıza barış eli uzattınız? " Ben uzattım. " diyor. Peki daha sonra ne oldu? Barıştınız ve ömrünüz boyunca mutlu ve barış içinde mi yaşadınız? Hadi diyelim ki yaşadınız, daha sonra başka bir düşmanınız oldu ardından başka bir tane daha. Bunlardan birisi o uzattığınız barış elini reddederse ne yapacaksınız? Bir daha mı soracaksınız? Tekrar reddetti? Artık şu barış ve dostluk denen saçmalığı unutup onu gerçek bir düşman olarak görecek misiniz? Veya onu savaşılması gereken bir düşman olarak görmeniz ne kadar uzun sürecek? Gerçek düşmanlarınıza karşı başlatacağınız savaşı neden barış denen saçmalık ile uzatıyorsunuz? Uzaylıları düşünün, bir gün karşılacağız deniliyor." Bir gün karşılacağız. " cümlesinden sonra insanların aklına ne geliyor? " Acaba silahları nasıl, acaba bizden daha mı güçlü olacaklar, acaba bu savaştan hangimiz zafer ile ayrılacak. ", insanların aklına gelen ilk kelime savaş olmuyor mu? Tanımadığımız ve görmediğimiz bir varlık ile ilk düşündüğümüz şey savaş, değil mi? Hanginiz uzaylıları ilk duyduğunda barışı düşündü? Hiç biriniz." Ben düşündüm. " diyorlar, peki kim için barışı istediniz? Kendiniz? Aileniz? Kendi ülke ve milletiniz için mi? Peki geri kalanlar? Peki onlar için barışı kim düşünecek? Veya uzaylılar için barışı kim düşünecek?
    Tümünü Göster
    ···
  19. 20.
    +1
    Barış, her insanın kendi istek ve arzularını yerine getirmek, düşüncelerini gerçekleştirmek için gösterdiği çabadır.Ben barışı böyle tanımlıyorum.O zaman barışı uygulamak için şunu mu yapmalıyız: Her insanı, aynı tip olarak yaratmalıyız. Yani bir kişinin en sevdiği renk kırmızı ise dünyadaki her insanın en sevdiği renk kırmızı olmalı. Veya yaratacağımız bu insan tipi eğer siyah saçlı ise herkes siyah saçlı, bu tipin okumaktan hoşlandığı kitap türleri roman ise herkes roman okumaktan hoşlanacak. Yani dünyada ki insanları tek bir tip haline getirme." Bu zalimce bir şey, insanları robotlaştırıyorsunuz. " diyorlar. Zaten yıllardır robot olarak yaşamıyor muyuz? Veya insanlar zaten hayatlarımıza yıllardır robotları sokmadılar mı? Zaten robotlara muhtaç değil misiniz? Artık onlara hizmet etmek yerine onlar gibi olacaksınız. insan sevdiği kişi ile mi daha çok savaşır yoksa sevmediği ile mi? Sevdiği kişi ile öyle değil mi? Çünkü düşünceler, zevkleri ve arzuları o kişi ile daha çok uyuşur. Yani dünyada ki her insanın istekleri ve düşünceleri aynı olursa ne olur? Her insanın aynı şeyleri istediğini düşünelim, ortada bir tartışma da kalmaz öyle değil mi? Peki şimdi ki dünya sistemine bakalım, eleştirdiğimiz ve nefret ettiğimiz dünya sistemine.Bu sistemi yaratanlar şu anda bütün insanlığı bir robot haline, insanları tek bir tip olarak güncellemeye çalışmıyorlar mı? O zaman günümüz sistemini yaratanlara gerçek barışı isteyenler diyebilir miyiz? Küfür ettiğimiz, saygı duymadığımız hatta nefret ettiğimiz, yok etmeye çalıştığımız kişiler belkide bu dünyaya gerçekten barışı getirmek isteyen kişiler olamaz mı? Evet olabilir fakat bunun birde " Ama " kısmı var. Nedir bu ama kısmı? " Onlar kendi barış anlayışlarını gerçekleştirmek istiyorlar. " diyorlar, kesinlikle. Onlar sizlerin değil, kendilerinin barış içinde yaşayabileceği bir dünya yaratıyorlar. Herkesin onlara itaat edebileceği bir dünya yaratıyorlar. Peki şimdi siz onlara neden karşısınız? Çünkü bu sizin barış anlayışınıza karşı geliyor. Fakat sizin barış anlayışınızı denedik ve işe yaramadı.Şimdi de onlarınkini deneyelim.Ne dersiniz, işe yarar mı?
    ···