1. 1.
    0
    aradım buldum binler. değerini bilin.

    http://www.capsver.tr.cr/image/19081

    peşin up up up
    ···
  1. 2.
    0
    @1 adam mal beyler
    ···
  2. 3.
    0
    @2 alıngan beyler
    ···
  3. 4.
    0
    @3 atılgan beyler
    ···
  4. 5.
    0
    @1 adam harbiden mal beyler
    ···
  5. 6.
    0
    Ingiliz annenin tecavüz mektubu Fethiye’de tecavüze uğrayan kızının hastanede yaşadığı eziyeti satırlara döken Rosemary Hardy, Devlet Hastanesi Müdürü’ne isyan etti: insanlığımdan utandım

    Share/Save/Bookmark Yazı boyutunu küçült Yazı boyutunu büyült

    Türkiye'de kadın olmak zor... Hele bir de yabancıysanız daha da zor. Kadınlara yönelik insanlık suçu olan tecavüzden de kadınlar sorumlu tutuluyor nedense. Tecavüz sonrası yaşadıkları travmalar göz ardı edilip, suçlu gibi gösterilen kadın dramlarından bir tanesi de Muğla'nın Fethiye ilçesi'nde yaşandı. Evine giren bir kişi tarafından tecavüze uğrayan 22 yaşındaki ingiliz H. H. muayene olmak için gittiği Fethiye Devlet Hastanesi'nde kötü muameleye tabii tutuldu.

    Polis bile isyan etti

    ingiliz tiyatro oyuncusu ve soprano şarkıcısı Rosemary Hardy uzunca bir süredir yaz tatillerini satın aldığı Fethiye'deki evinde geçiriyordu. Bu tatillerinde dostlarının yanı sıra 22 yaşındaki kızı H.'de eşlik ediyordu annesine. 28 Temmuz gecesi, annesi ingiltere'deyken genç kız, tecavüze uğradı. Evde kimsenin olmadığı sırada eve giren bir kişi yatak odasında uyuyan H'ye tecavüz etti. Karşı koymak istediği tecavüzcüsünden dayak da yiyen H. H. dostlarının da yardımıyla polise giderek şikayetçi oldu. Polisler, tecavüze uğradığını söyleyen kıza son derece nazik davrandı. Polisle birlikte Fethiye Devlet Hastanesi'ne giden H. H için ikinci bir kâbus başladı. Saatlerce koridorda muayene olmayı bekleyen H.H’nin durumuna yanında gelen polisler bile isyan etti. Uzun uğraşılardan sonra, bir erkek doktor tarafından ilk muayenesi yapıldı. Hastanede olması gereken Jinekolog, ancak saatler sonra geldi. iddiaya göre kadın jinekolog son derece sert davrandı H.H’ye. Muayeneyi yapan jinekolog, herhangi bir pgibolojik destek vermediği gibi tecavüz mağdurunun canını yaktı. Adeta sen bu tecavüzün suçlususun dercesine...

    Babasının yasını tutuyordu

    Bir de genç kıza alkol muayenesi yapıldı. Alkol oranı sıfır çıkınca şaşırdı hastane personeli. Sanki, her yabancı kadın alkol almaya mecburmuş gibi. Oysa H. H’nin babası bir hafta önce yaşdıbını kaybetmişti. Bir haftadır yastaydı genç kız. Olay gecesi sağlıksız beslendiğini düşünen arkadaşı tarafından yemeğe çıkarılmış, daha sonra erkenden eve dönmüştü. Kızı tecavüze uğradığı sırada ingiltere'de bulunan anne, bir mektup yazdı hastanenin başhekimine. Kızının muayenesi sırasında uğradığı muameleyi şikayet etti. Annenin yazdığı ve her satırı zerafet ve sitem dolu mektuba da aradan iki ay geçmesine karşın hiçbir yanıt gelmedi. Bir genç kızın başına gelen insanlık suçunun ve sonrasında yaşananların ibretlik öyküsünü okuyacaksınız annesinin anlatımıyla. Bu arada tecavüzcüye ne oldu diye merak ediyorsanız söyleyelim. Hâlâ yakalanmadı.

    Anneden sitem dolu mektup
    Fethiye Devlet Hastanesi Müdürlüğü'ne Sayın Başhekim Birol Durukan

    28 Temmuz 2010 tarihinde polis tarafından hastanenize sevk edilen kızım, H. H. adına resmi bir şikayette bulunmak istiyorum. Umarım yaptığım yorumlar, asıl niyetime uygun olarak yani yapıcı bir anlayışla değerlendirilir. Doktor ve hemşirelerinize, üstlendikleri zor meslek dolayısıyla sonsuz saygım var. Her gün, en korunmasız ve zayıf anlarında dahi, insanlarla yüzleşmek zorunda olduklarının farkındayım. Konunun geçmişi şöyle, kızım kendi evinde, kendi yatak odasında masumane bir şekilde uyumaktayken, eve giren ve kim olduğunu bilmediğimiz bir adam tarafından vahşice tecavüze uğradı. Bu son derece korkunç ve onur kırıcı bir deneyimdi.

    Olayı rapor etmek, kendini tüm bu soru ve araştırmalara ve gerekli tıbbi muaynelere maruz bırakmak, kızım için oldukça cesaret egerektirdi.

    H, polis tarafından hastanenize getirildi, yanında bir Türk ve uzun süredir Fethiye'de ikamet etmekte olan ve daha öncede hastanenizde hemşire olarak çalışmış bulunan bir ingiliz hanım vardı.
    Hastanenizde karşılaştığı ilk problem, muayneye alınmak için uzun süre bekletilmesiydi.Bu anlamda DNA tabanlı adli delillerin toplanabilme şansı da böylece kaybedilmiş oldu. ilgisizliğin ve soğuk tavırların sebeb olduğu üzücü atmosfer, refakat eden polis memurlarını bile sinirlendirdi. Maalefes, H'nin ilk muaynesi bir erkek doktor tarafından yapıldı ki bunun oldukça duyarsız bir davranış olduğunu düşünmekteyim. O an için muhtemelen hastanede tek uygun doktorun bu bey olduğunu elbette anlıyorum. Bu sırada departmandaki tüm tıp ekibi öğle yemeğine çıktı.

    Ancak yine de yaşananların en kötüsü H’nin, o sırada hastaneye ancak varan bayan jinekolog tarafından yapılan muayenesiydi.
    Kızım, bu muayneyi, kaba ve hatta neredeyse sadistçe olarak yorumladı. Ne bir gülümseme ne tek bir kelime ya da nezaket gösterir bir jest vardı, dahası neredeyse kasti bir eziyet hissi uyandırıyordu. Bu nasıl olabilir?
    Bu tıbbi muaynenin acılı olması belki kaçınılmazdır ancak o halde, kendisi de bir kadın olan doktorun neden hiçbir incelik göstermediğini, prosedür hakkında ön bilgi vermediğini ve mümkünse bir ağrı kesici önermediğini sormak isterim.

    En iyi koşullar altında olsa bile, jinekolojik muayene hiç bir kadın için hoş bir durum değildir. Elbette ki tecavüze uğrayan kadınlar ekstra hassasiyet bekleyebilmelidir, öyle değil mi?
    Fethiye'de gelişi güzel bir hayat sürdüren ve yüksek oranda alkol tüketen bir dizi batılı kadının yaşadığı ben de üzülerek fark ettim. Ancak lütfen bunun sadece kadınların sorunu olduğu gibi bir yanılgıya kapılmayalım.

    Bu kadınların bazıları mutlaka, zaman zaman maruz kaldıkları talihsiz durumlar dolayısıyla hastanenize geliyorlardır. Bu kadınların dışardan algılanan ahlaki görünüşleri dolayısıyla, personelinizden bazılarında kişisel bir tiksinti uyandırması nasıl anlaşılabilir bir husussa, tüm batılı kadınların aynı kefeye konulmaları da bir o kadar üzüntü vericidir. Doktorunuzun aklından bu tip fikirler geçtiğini bir an bile olsa düşünmek istemesem de, H'ye karşı olan tavırları, en hafif ifadesiyle, böyle vahşice tecavüze uğramış bir kişinin halinden ne kadar az anladığını göster-mektedir. Personel, H'de yüzde sıfır alkol tespit edilmesine şaşırdıklarını ifade etti. Aslına bakarsanız kızım oldukça ağırbaşlı ve temiz bir hayat sürmekte olup, akşam sadece yeterince beslenmediğinden endişelenen yakın bir arkadaşı ile yemek yemeğe çıkmıştır.
    H. Bu korkunç olaydan sadece bir hafta önce vefat babasının yasını tutmaktadır.

    Personelinizin her gün karşılaştığı zorlukların farkında olduğumu bir kez daha ifade etmek isterim, hatta bazen korkunç görevler üstlenmeleri gerekiyor. Ancak hayatın böylesi travmatik bir anında genç bir kadının nezaket yerine kaba bir tedaviye maruz kalması ne üzücüdür.
    Ve aslına bakarsanız, tıbbi personelin, sex kurbanı kişiler hakkında taşıdğı bilinçli yada bilinçsiz, peşin hükümlerin tesiri altında hareket etmeleri ne denli profesiyonellik dışıdır.

    'Hak etsin' etmesin böylesi canavarca bir suçun hiç bir kadının başına gelmesini istemem. Eminim ki içinde bulunduğu şartlar, yaşı ya da ahlaki durumu ne olursa olsun, her kadının, hastanenizde her zaman nezaket ve şefkatle tedavi edileceğinin rahatlığını taşımasının ve personelin bu tip suçlanan doğasını daha derinden anlamalarını sağlayacak profesyonellikte olmalarının ne denli önemli olduğu konusunda siz de hemfikirsinizdir.
    Polis, burada bu tür suçlara çok nadir rastlandığını belirtti, durum buysa Allah'a şükürler olsun. Konuyu büyük bir ciddiyetle ele aldılar ve H.'e cesareti için teşekkür ettiler.

    Neticede bu bir ciks suçu ile değil, bir vahşet ve bir insanın en savunmasız anında büyük bir saygısızlığa maruz kalmasıyla
    Hiç şüphem yokki yazı konusu doktor da, bir an olsun durup düşünseydi, bir kadın veya anne olarak bu korkuyu içinde hisseder ve çocuğuma karşı da farklı bir tavır sergilerdi.

    Bunu bırakın, tıp hekimi olarak aldığı profesyonel eğitim ve deneyim her zaman için hastasının insanlık haklarına saygılı davranmasına ve özen göstermesini gerektirmektedir. Doktorun kendi kişisel şartları, inancı ya da dünya görüşü ne olursa olsun, bu prensip daima korunmalıdır.
    Tüm alçak gönüllülüğümle, bir anne olarak, sizden burada olabileceklere bir göz atmanızı rica ediyorum.

    Tecavüz kurbanlarının yüzleştiği belirli sorunlarla alakalı olarak personelinize daha üst seviyede bir eğitim vermek ve farkındalıklarını geliştirmek gerekiyor olabilir mi? Belki de, eğer halihazırda mevcut değilse, kurbanın ihtiyaçları ve adli tıp muayenesinin aciliyeti hususunda özellikle eğitilmiş bir ekip oluşturulmalıdır
    Kızım yaşadığı bu korkunç deneyim ve travma dolayısı ile uzun süre mücadele vermek zorunda kalacak, belki de hayatı boyunca. Bu arada söz konusu pgibopat da hala sokaklarda.

    Başka kurbanların da olmamasını umarız, ancak maalesef bu suç yeniden yaşanacaktır. Kurbanlar, hem polis hem de hastane yetkililerince kendilerine nazik ve saygılı davranılacağını ve konunun aciliyetine önem verileceğini bilirlerse, yaşadıklarını açıklayacak cesareti bulacaklardır. Böylece suçlular cezalandırılabilir.
    En iyi dileklerimle, saygılarımı sunmarım.
    Mrs Rosemary Naylor
    17 Ağustos 2010
    Tümünü Göster
    ···
  6. 7.
    0
    @1 uyurken gibertmişler
    ···
  7. 8.
    0
    şişko nuri amk
    ···
  8. 9.
    0
    @6 özet geçmeyen yazarın üstünden bütün inci geçsin
    özet: inci giber
    ···
  9. 10.
    0
    iktidarlarını sürdürebilmek için “her yolu mubah” gören Kemalistler sıkıştıklarını anlayınca yapabilecekleri en tehlikeli ve bence en “hainâne” hamlelerini yapıp “ulu önderlerini” ateş menziline atıyorlar.

    Arkasına saklandıkları ve asla “eleştirilemeyeceğine” inandıkları Atatürk’ü bu çekişmenin son safhasında bir “kalkan” gibi kullanıyorlar.

    Hiçbir “anti Kemalist’in” açıkça sormak istemeyeceği bir soruyu, Atatürk’ün “kurduğu” CHP’nin yöneticisi kendi savunabilmek için Akşam gazetesine verdiği demeçte soruyor:

    “Atatürk faşist miydi?”

    Kürt barışını engellemek için “Dersim katliamında Atatürk’ün kanlı önlemlerinin” arkasına sığındıktan sonra CHP’nin bu soruyu sorması da artık kaçınılmaz hale geliyor.

    Ve, insanları iki şıktan birini seçmeye zorluyorlar.

    Ya Dersim katlidıbını onaylayıp “çok doğru bir katliamdı” diyeceğiz ya da o katliama karşı çıkıp Atatürk’ün “faşist metotlar” uyguladığını söyleyeceğiz.

    Buna gerek var mıydı?

    Bence yoktu.

    Atatürk’ü “mavi gözlü, sarışın, yakışıklı, iyi kalpli, modernist” görüntüsü içinde tarihin sayfalarına bırakabilir, bugünü bugünün koşullarıyla konuşabilirdik.

    Ama Kemalistlerin “bugünün koşullarına” uygun olarak söyleyecekleri hiçbir lafları yok, onlar da bir çıkmazdalar, ya son kozlarını oynayıp Atatürk’ü tartışmaya sürecekler, ya da iktidardan usulünce çekilecekler.

    iktidardan çekilmeye razı olamıyorlar.

    Bundan sonra Atatürk’ün bütün gerçekleriyle tartışılmasından başka çare kalmıyor.

    Akyol’un Düzel’e anlattığı Atatürk, “baskıcı, benmerkezci, sertlik yanlısı, katliamları bizzat planlayan” kimliğiyle tartışma gündeminde yer alacak.

    Üstelik de en büyük darbeyi kendi taraftarlarından yiyecek.

    “Dersim katlidıbını” gündeme getirenlerin de “Atatürk’ün faşist olup olmadığını” soranların da Kemalistler olacağı doğrusu akla gelmezdi.

    Sanırım bu, “kaybedilmiş” bir savaşın son aşamasında yaşanan şaşkınlıktan kaynaklanıyor.

    Bu şaşkınlık sadece CHP’de yok, ordunun yönetim kademelerinde de aynı savrukluğu görüyoruz.

    Darbe planı hazırladığı belgelerle kanıtlanan bir albayı kurtarmak için hukuku bu kadar zorlamaya gerek yoktu.

    Tarihin ve hayatın orduya verdiği emir çok açıktı:

    “Siyasetten çekil, Kemalist bir sistem için direnme, demokrasinin yolunu aç.”

    Bunu anlamadılar ya da anlamak istemediler.

    Bana sorarsanız Albay Dursun Çiçek’i hukuku böylesine zorlayarak kurtarmaya uğraşmak büyük bir hataydı.

    Siyasetten usulünce çekilebilirlerdi.

    Şimdi ordunun çekilmeyeceği anlaşılınca işler daha keskinleşecek ve “suç belgeleri” birer birer ortaya dökülecek.

    Çünkü ordunun içinde “demokrasi” isteyen güçler var ve onlar ordunun bütün “sırlarını” biliyorlar.

    O “sırların” çoğu da işlenen “suçlarla” ilgili.

    Biz bugün bir belge yayımlıyoruz, Genelkurmay hukukçularının hazırladığı raporda, daha önce Taraf’ta yayımlanan “Lahika’nın hükümeti devirme suçu” kapsdıbına girdiği, cezasının müebbet olduğu söyleniyor ve belgenin “imha edilmesi” öneriliyor.

    “Müebbetlik” bir suç işlendiğini bizzat Genelkurmay hukukçularının söylediği bir belge var şimdi savcıların elinde.

    Öyle bir noktaya doğru gidiyoruz ki ya Cemil Koçak’ın gene Neşe Düzel’e söylediği gibi ordu “darbe” yapacak ya da siyasetten çekilmemek için hukuku böyle zorlayarak ordunun bütün üst kademesini “sanık” durumuna sokacak.

    Bu kadar zorlamanın bir anlamı yoktu.

    Kendi halkını “yabancı” gören bir sistem ciksen yıllık bir iktidardan sonra dönemini bitirdi, artık devam etmesi mümkün değil.

    iktidardan çekilmek niye bu kadar zor?

    Değer mi bütün bunlara?

    Umarım, “değmez” diyecek aklı gösterirler.
    Tümünü Göster
    ···