+1
ulan allah bilir herif bizim arkamızdan nasıl atıp tutuyo, o zaman işler terso aga.
- bu enis var ya bu enis, geçen gün gördüm zütünde donu yoktu. pantolon girmiş zütün arasına. offf. resmen donu yoktu.
- o benim oğlum ulan!
- ha? yok ertuğrul amca, fermuarı çekerken daşşağı sıkışır ondan diyom ben. şeyapma.
öyle bi it. gibtir et niyazi'yi şimdi. döndüm eve, televizyonun karşısında sızmışım bikaç saatliğine. kalktım giyinicem; karının marka düşkünü olduğu aşikar, kafamda "gibiş mikiş döner tedarikli olmak lazım hacıvat, boxer önemli. iyi boxer'lardan giymek icap eder" düşünceleri. nasıl ki sevişme ihtimali doğan kız 2-3 gün öncesinden ağdaya gidiyor, kapalı ayakkabı giyecek olsa bile ayaklarına oje sürüyorsa (ki safi kendine bakmayı sevdiği için de olabilir bu ihtimal. ben iki ihtimalde de canını yerim o ayrı), erkekte de sanki bütün iş oraya kalmış gibi dona paçaya ayrı bir ehemmiyet atfedilir. baktım, marka tabir edilen boxer'ların hiçbiri yok ortada. çekmecede, anamın üç tanesi beş lira diye aldığı; penye, kareli, önünde ipliği hafiften kalkmış krem renkli tuhafiye düğmesi olan "seher yıldızı" markalı üç adet boxer'dan başka bi gib yok. hemen kirli sepetinden çıkardım bi boxer, ellerimle sabunlayıp kalorifere astım. giydiğimde hala motoru bozarcasına nemliydi. neyse, saçı başı yaptık, giyindik, çıktık, kahve neyin içelim takılalım hesabı buluştuk.
öncelikle şunu söyleyeyim kız gerzek. hani tikileri aşağılamak için ya da kızı hor görmek için falan söylemiyorum: kız, kelimenin sözlük anlamıyla gerzek. hani sürekli muhabbeti yapılır tikilerin, belki mizahi öge olarak kullanıldıkları için mübalağa edildiği falan düşünülebilir tikilerle muhatap olmamış kardeşlerimiz tarafından. ben söyleyim, taşağı yapılan her ne varsa, hepsini yaşıyor bu insanlar. işte bu kızımız da tek tip zevklerin çerçevesinden çıkamamış halde, espriden anlamaz, kitap okumaz, trend olmadıysa film izlemez, izlese sıkılır, e allah vermemiş; zekası da geri. tabii bunlar o dönem itibariyle benim önemsediğim şeyler değil zira ileriye dönük düşünmüyorum, hani gibiş olayı olur, olmazsa da yanımızda çanta gibi güzel hatun taşıyoruz, bunun karı anlamında bazı getirileri olur vesaire, ben onun derdindeyim.
bir de bizi tanıştıran, ortak arkadaşımız olan kızın devlet okulunda, kendisinin ise özel bir okulda paralı okuyor olmasını her nedense kompleks yapmıştı. salağım ben deyip duruyor. e benim de devlet okulunda okuyor olmam işleri iyice çığrından çıkardı tabii. ya birader, abimin arkadaşı bi türk sanat müziği sanatçısı canlı yayına çıkmıştı, herif de onu video haline getirmiş, oraya buraya dağıtıyordu. allah var herifin sesi de güzel. dedim paslayım videoyu, akıllarını alayım oracıkta. bir gün kızla msn'de konuşurken "sanat müziği sever misin?" diye sordum, karının verdiği cevaba bak: "niye sevmeyim? salak mıyım ben? salak olduğumu düşündüğün için mi soruyosun?". aaa noluyo lan? tenni tenni tennenni yar dıbına koyim.
ve en baba sıkıntılardan biri, her ilişkinin olmazsa olmazı: sevgilinin arkadaşlarıyla tanışmak. bunların okulun civarında bi mekan vardı, kızlı erkekli kalabalık bi grup olarak gittik oturuyoruz. o kalabalıkta oturup konuşabileceğim adam zerresi olmaz mı arkadaş? karılar desen iğrenç iğrenç muhabbetler, dinlemiyorum bile, kız arkadaşım arada bi öpüyo, onun dışında bi icraat yok. ve herifler. anam onlar nasıl herifler... ben böyle pis bi dedikoduculuk görmedim birader. hani biz de yapıyoruz dedikodu ama, bizimki paso "ulan o kuburunu gibtiğim yine ayrılacam der ayrılamaz o karıdan ben sana söyliim birader. aha dediğim çıkmazsa da yetmiş yedi kabilemi gibsinler" gibi bi jargonla sürerken, bu heriflerinki çok basit, çok adi bir üslubu haiz. yok, "yaa abi bence caner'in paciotti'ler sahte" demeler, yok "babaa o mekana gidilmez artık, apaçiler basmış aabe ah hah hah" sıçmaları... allah belanızı versin be. yalnız aralarında bi herif var, herif lime lime çakal. takım elbisesiyle, konuşmasıyla, tavırlarıyla... döv beni diye haykırıyor adeta. fazla konuşmuyo ve milleti tip tip izliyo, arada bi yanına karılar geliyo, onlara iki vernik çekiyo falan. yalnız karılar efsane birader. görsen haline kahredersin o kadar diyim. neyse, benim artık cinler iyice tepeme çıkmışken bu çakal dediğim bin görüp görebileceğim en aşağılık şakayı yaptı. bir kız bizim masanın yanından geçerken hafifçe ayağını uzattı ve kızın ayakkabısına basmasını sağladı. ardından ettiği kelamı sanmıyorum ki bu eşşeğin oğlundan başkası edebilsin: "yavvaş la yavvaş. o ayakkabı italya'dan geldi. gaç para biliyon mu?" habbaoov. ulan aptal pacino, senin ciğerinin ederi kaç para? ben bunu duyduktan sonra kalırsam herifle kavga edeceğimizden emin olduğumdan "giberim ben kalkıyom" deyip kaçtım abi atmosferini ambiyasını deldiğiminin mekanından.
aynı herifle ilgili bir anekdot daha geçeyim: ankara, özellikle belli bir kesim için çok küçük bir yer, birilerinin tanıdık ya da tanıdığın tanıdığı çıkma ihtimali her daim mevcuttur. bu züt de liseden yakın bir arkadaşımın dersanesinden arkadaşı çıktı, bir halı saha maçında karşılaştık. maç bitiminde arabalara yürürken, üzerinde "satılık" yazan bir araba yaklaştı. artık adamla taşak geçmek için mi, ne tak yemek içindir bilmem, "şunu bi soruyum la kaç paraymış" diye gitti. herifle ayak üstü muhabbet ettiler, biz de bu sığırı bekliyoruz. bilahare, koltuklarını kabarta kabarta bize doğru yürüyerek ağzı dolu dolu şunları söyledi: "yimbeş milyarmış la. ben de bişey diyecek sandım ommoğo goyyum". senin değil, babanın dıbına koyim.
şimdi, kızın arkadaş çevresi de netleşti gözümde, yavaş yavaş burama gelmeye başlıyor. yılbaşı muhabbetini napalım, nereye çıkalım dedik. karı diyo ki "kutsi'ye gidelim bizim arkadaşlarla". ulan kutsi be. nam-ı diğer arapatlarının maradonası. evde baktım internette, gölbaşı'ndaki büyük anadolu oteli'ne geliyormuş. ilanda diyor ki "sadece 139 ytl". sadece ha? lan tamam, yılbaşında bar-celona yaratıcılığındaki gibtiritaktan mekanlar bile 50-60 lira çekiyor, parasında değilim de, hem kutsi için kelle başı 140 lira bayılmak var, hem de o vakitler her bi gibime taksiyle gidiyoruz; eee, senin gölbaşı dediğinin gidiş dönüşü 200 lira be. sonuçta herkes arkadaşlarıyla takılsın diye bir fikir attık, o vartayı da o şekil atlattık. olm cimri misin lan diyeni çırılçıplak giberim. hiçbir kuvvet kutsi'yi dinlemek zorunda kalacağım bir gece için bana 500 lira harcatamaz. harcadamaz ya. olamaz.
bir de şöyle de bir durum var. bu kızın en yakın arkadaşı, son derece muhafazakar bir milletvekilinin kızıydı ve dindar da bir kızdı. kızla yiyişmedir, öpüşmedir, elleşmedir, envai çeşit aktiviteye ortak olduysak da, "ya ben önceden daha rahat bi insandım taam mıa? fatma'yla tanıştıktan sonra bazı şeyler değişti yanee" diyerek kızdan etkilendiğinin sinyallerini veriyordu, iki arada derede kalmış bir karakterdi. doğrudur, saygı da duyuyoruz ve hatta o minvalde kendini geliştirmesini de isterdim açıkçası. fakat bakıyorum, kızın arkadaş çevresi bana göre değil, ailesi bana göre değil, oturup konuşacak ortak hiçbir konumuz yok, şakalarım ağır geliyor çoğunu açıklamak durumunda kalıyorum (pandik), bir başka ciddi ilişki kaldırabilecek isteğim ve gücüm de yok, gibiş desen amiyane tabirle karı vermiyo, eee neyi uzatıyoruz?
uzamadı da... bir gün bizim evde, tahmin edebileceğinizin çok ötesinde salaklıktaki kaprislerini dinlerken bunların hepsi geçti aklımdan, adeta kemirdi beynimi. artık dayanamadım.
- şşş, ne içiyon sen?
- ays tiii
- nerden buldun onu?
- dolaptaaan?
- bana sordun mu lan onu alırken? ha? babayın evi mi?
- ya üfff cimriiii
- hadi kızım hadi, valide hanım geliyo bugün, hadi güzelim. hadiiiiii
gibi saçma salak bahanelerle kovaladım kızı. telefonda ayrıldık. "rahatlıcaksan arkadaşlarına ben ayrıldım diyebilirsiin, gerçek yüzünü gördüm seniin" benzeri alakasız sözler işittik. ona da eyvallah.
sonra, o en eski sevgilimle son kez seviştiğimiz yatağıma uzandım, kulaklıklarımı taktım. charles aznavour, la boheme diyordu; bense gençliğimi gören bu duvarları hatırlayamayacağım günlerin gelmesini bekliyordum.
Tümünü Göster