/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +299 -27
    Daha 8 yaşındayken Rumeli'nin Bosna ilinden istanbul'a getirilmiştim. Babam ve annem beni Osmanlı memurlarına seve seve vermişlerdi. Çünkü benim seçilmem ailem için bir şerefti.

    Köydeki çocuklar Osmanlı memurları gelirken nasılda kendilerini göstermeye çalışıyorlardı. Hepsi başlarını dik, omuzlarını geriye atarak Acemi Ocağına oradan da Yeniçeri Ocağı'na girmenin hayallerini kuruyordu. Ama köyden sadece bir çocuk devşirilme olarak seçilecekti. Sadece bir çocuk...

    Bu çocuğun ben olmam bir mucizeydi aslında benim için. Tüm testlerden tek tek geçmem gerekti, belki de en zor test olan ailemden ayrı kalmayı kabul etmem gerekmişti.

    Hepsini geçtim. Hepsini tek tek geçtim. Okçuluk testinde elmayı da vurdum. Akıl sorusunda doğru cebir hesabıda yaptım. Anamdan ayrı kalmayı da göze aldım.

    Ve Osmanlı Acemi Ocağı ağası, Halid Ağa'nın gözüne girip takdirini de kazanarak ilk kervan kafilesi ile istanbul'a doğru yola çıktım. Bundan sonra da benim için yeni bir hayat başlayacaktı. Bir yeniçeri hayatı...
    ···
  2. 2.
    +60 -4
    Beyler devam etmemi isteyen bir kitle olursa rezini alıp, şukusunu atması yeterli. Talebe göre devam etmek isterim.

    Önemli Edit:
    Talebiniz için teşekkür ederim panpalar. Ayrıca bilim- kurgu seven panpalarım için diğer hikayemi (#176483202) tavsiye ederim.
    ···
    1. 1.
      +2 -2
      Rez şuku yeterli diyo muallak başka ne yapcaz amk zaten zütümüzümü verek
      ···
    2. 2.
      0
      kardeş bari usturuplu salla evlatları alıp zütürülürken hiç bir aile sevinmez sevinmedi de bu lisede ilk okulda öğretilen kolpa tarihtir net.
      ···
      1. 1.
        0
        Hiç bir aile sevinmez diyerek genelleme yapamazsın. Çünkü o tarihlerde Osmanlı gerçekten itibarlı, şöhretli ve güçlü bir devletti. Aileler devşirilecek çocukların ya yeniçeri olacağını ya da devlette üst makamlara geleceğini bilerek gönderiyordu. Bizim bildiğimiz böyledir.
        ···
      2. 2.
        0
        devşirilen çocukların çoğu ailelerin zorla ganimet olarak alınırdı isteyerek verenlerde olmuştur mutlaka sonunda itibar olan bi kapı ama çocukları kendi ahlaklarını kendi inançlarını hatta ailesini unutucak duruma getirilip asimile edilip osmanlılaştırılıyor. sonuç olarak eğitimli müslüman bireyler çıkartılıyor ama asıl benliğini kaybetmiş bir birey oluyor ailesi belki hiç göremiyecek çocuğunu zaten aile böyle bişey istiyorsa ona aile demem ben zaten
        ···
  3. 3.
    +60
    Bosna'daki köyümden ilk çıkış tarihim Rebi'ülevvel ayının 9'uydu. Annem Andreja ve babam Nikola ile son kez sarılıp vedalaşmıştım. Köy meydanında toplanan kalabalıkla son kez vedalaşıp, arkadaşlarımla tekrar bir araya gelmek için sözleştik. Köyün papazı Aziz Antanyo bana kutsal bir haç hediye etmişti. Fakat uzaktan bizleri izleyen Osmanlı askerlerinden çekincemden hemen kemerime sokuvermiştim bu hediyeyi.

    Daha sonra adını çokça duyacağım Halid Ağa bana seslendi. "Vedalaşman bitmedi mi evlat ? Kafile seni beklemez." Slavca konuşmayı bu kadar nasıl iyi bildiğini bilmiyordum fakat ona dönerek " Hemen geliyorum ağam" dedim.

    Annem gözü yaşlı beni izlerken, babam anneme sarılmış onu sakinleştiriyordu. Kafileye koşarak yetiştim. Son kez dönüp onlara el salladıktan sonra Halid Ağa'nın bana ayarladığı ata bindirildim. Yolculuğun ne kadar olacağını kafiledeki yolculardan birine sorduğumda yaklaşık 25 gün yanıtını almıştım. Ve böylece istanbul'a doğru, Balkanların, Anadolu'nun, Avrasya'nın başkentine doğru yolculuğum başlamıştı.
    ···
    1. 1.
      +1
      Osmanlı var şuku
      Bre deyuz benim leventlerim senin isyancı çerilerinden yeğdir...
      (:
      ···
  4. 4.
    +38
    Kafilede yaklaşık olarak 35 at, 3'de deve vardı. Kafile bir ticaret kafilesiydi. istanbul'dan italya'nın sicilya yarım adasına kadar uzanan bir ticaret kafilesi... Normalde Osmanlı askerleri devşirdikleri çocukları tek tek geçtikleri köylerden toplayıp kendi atlarıyla geri istanbul'a getiriyorlardı. Fakat yılın bu aylarında Balkanlardaki çetin soğuk onların bu kafileye dahil olmalarına sebep olmuştu.

    O zamanlar daha çok küçüktüm. Ve bir sübyandım, bir sabi. Fakat hayatın zorluk ve çetinlikleriyle daha o günden tanışacaktım. Tabiri caizse güle oynaya çıktığım bu yolculuğun ne kadar apansız olduğunu ve beni bu zamana kadar nasıl çok değiştirdiğini şimdiki 25 yaşıma geldiğimde daha net görecektim.

    Kafilemiz köyümden devam ederek, 25 günde planlanmış bir seyehat olsa da 27 günde Bosna ilini geçip, Roman diyarından daha sonra da Bulgar ilinden geçerek diyar-ı cennet başkente yani istanbul'a ulaşmıştı.

    Kafilenin istanbul'a girdiğini kafilede arkadaşlık kurduğum ve benim gibi devşirme olan Akon'dan haber alacaktım. Beni dürderek uyandırmıştı. Gözlerimi aralayıp etrafa baktığımda bu zaman kadar görmediğim büyüklükte bir şehirle, bir kalabalıkla ve uğultuyla karşılacaktım.
    ···
  5. 5.
    +44 -1
    istanbul ilk anda, ilk bakışta büyülemişti beni. Ne tarafa baksam bir hareketlilik, bir canlılık vardı. Şıracıların şıralarını satmak için bağrışları, baharatçıların dükkanlarından gelen kokular, sokakta topaç oynayan çocukların şen şakrak sesleri hafızamın en taze kalan anılarındandır.

    Daha sonra kafilemiz, adını daha sonra öğreneceğim Bedesten Han'ına geldi. Burada atları ve develeri yularlarından ağaç kütüktelerine bağladılar. Ben atımın üzerinden kafile başkanı ile benim artık hem anam hem babam olan Halid Ağa'nın aralarında bir kaç kelam ettiklerine şahit oldum. Halid Ağa arada yüzünü devşirme çocuklara çeviriyor arada kafile başkanıyla konuşuyordu. En sonunda kemerinden çıkardığı keseyi başkana uzattı. Ve bize yöneldi.
    ···
    1. 1.
      +2
      Ulan Merzifon'da bir bedesten var Osmanlı mutfağı komple amk aklıma geldi canım çekti yemeklerini. Topuz kebabı yapıyor adamlar gerçek savaşta kullanılan topuz üstünde pişiriyorlar eti. Yanında bir sürü şurup gibi bir şey ikram ediyorlar. Süper bir yer Merzifon'a gidenler bir uğrasın oraya. Tekrar yolum düşse Merzifon'a ilk gideceğim yer orası
      ···
    2. 2.
      +3
      Merzifon, Amasra, Safranbolu ve daha niceleri. Çok derin bir kültürümüz var. Çok...
      Allah c.c. kıymet bilenlerden eylesin.
      ···
    3. 3.
      +1
      Ben batı Karadeniz'de yaşıyorum ama Türkiye'nin her yeri güzel be doğusundan batısına. Allah devletimizi milletimizi daim etsin
      ···
      1. 1.
        +1
        Amin kardeşim. Allah c.c devletimize milletimize zeval vermesin.
        ···
    4. 4.
      -1
      31 çekmiyormuyuz beyler?
      ···
    5. 5.
      +2
      Kanka yanlış yere geldin
      ···
    6. diğerleri 3
  6. 6.
    +29 -1
    Kafilede benle birlikte toplam 7 devşirme çocuk vardı. En son devşirilen çocuk bendim. Benden önce Roman diyarından, Yunan diyarından ve Bulgar diyarından çocuklar devşirilmişti. Aralarında en iyi anlaştığım Roman asıllı Akon olmuştu. Küçüklüğün ve korkmuşluğun verdiği hislemiydi bilmem ama abim gibi hissedip kafile boyunca onun yanından hiç ayrılmamıştım.

    Akon benden yaklaşık 3 yaş büyüktü. Hepimiz çocuktuk ama onun ayrı bir ağırlığı vardı. Sanki büyümüşte küçülmüş gibiydi. Roman'ya da çingenlerden değil yine bizim gibi Hazar'dan göçen sılav ırkındandı. O yüzden onla daha rahat iletişim kurabiliyordum.

    Halid Ağa kafile başkanın yanından ayrılıp yanımıza geldi. " Sübyanlar siz bize emanettiniz. Şimdi sizi acemi ocağına zütürüp emanetimizi teslim etmemiz gerekiyor. Bohçalarınızı, kunduralarınızı, altın keselerinizi yanınıza almayı unutmayın. Hazırlanın. ikindi ezanıyla acemi ocağına gideceğiz." dedi.

    Kafileye girerken ata ilk defa binmiştim. Ve attan inmesini bile bilmiyordum. Bu sefer yardım eden de yoktu. Beni gözlerinde küçük düşüreceği korkusuyla kimseden yardım da isteyemiyordum. Kendimi o an,işte o an bu dünyada yalnız hissettim. Ve anlayacaktım ki insan gerçek hayatta yalnızca mücadele ediyordu.
    ···
    1. 1.
      0
      Gooo devam devam
      ···
  7. 7.
    +31
    Atın eyerinden güç bela ayağımı aşağıya uzatarak inebildim. Akon'da beni izliyormuş. indikten sonra yanıma gelip "Aferin. Her zaman yanında ben olamam. Kendi başının çaresine bakmayı öğrenmelisin." dedi. O an bana yardım etmediği için çok kızsam da sonradan ona çok minnetar olacaktım.

    Akon ve ben atlarımızın yanına düğümlediğimiz bohçalarımızı çözdük. Anamın yanıma verdiği altın keseyi göğsümde mi diye kontrol ettim. Paralarda ekgib yoktu. Bohçam hazırdı. Diğer ismini bilmediğim çocuklara baktım. Onlarda hazırdı. Derken ezan okunmaya başlamıştı. içime farklı bir huzur ve sakinlik katıyordu. Ve bu ses bana hep çocukluğumu hatırlatmıştı. Çünkü doğup büyüdüğüm yerler hep Hıristiyan memleketleriydi. Çan seslerinden başka bir çağrıyı daha önce hiç duymamıştım.

    Halid Ağa ve yanındaki askerler seslenerek peşimize düşün işareti verdi. Yarı meraklı yarı çekinerek Halid Ağa'nın peşi sıra Osmanlı'nın başkenti istanbul'un dar kaldırımlı sokaklarından inmeye başladık. Evler genellikle iki katlıydı. Ya da bazen tek katlı. Bahçeli ve avluları vardı evlerin. Bizim oralara benzemiyordu. Sokakta çocuklar, kapı önlerinde teyzeler oturuyordu. Bizi görünce toparlanıyorlar bazısı evine gidiyor, bazısı da dikkatli gözlerle bizleri süzüyordu. Ama dillerini anlamıyordum.

    Acemi Ocağı Topkapı Sarayı'nın bulunduğu Fatih semtindeydi. Topkapı Sarayının içinde ise Yeniçeri ocağı vardı. Saray içinde görevli askerler Kapı Kulu askerleriydi. Onlarda yeniçeri ocağından seçilir, padişahın bizzat yakın korumalığını yaparlardı. Bunları ise zamanla Acemi Ocak'ında öğrenecektim.

    Acemi Ocağı'na geldiğimizde büyük giriş kapısının önünde durduk. Kapıdan görevli gözetleme deliğini açarak kim olduğumuzu sorguladı. Halid Ağa devreye girerek " Emanetleri teslim etmeye geldik." dedi.
    ···
    1. 1.
      +1
      Yanlisin var ezan seninin duyulmadigi yer yoktu osmanlida
      ···
      1. 1.
        +1
        Yeni fethedilen yerlerde ayrıca Hıristiyan ve diğer dinlere mensup halkların yaşadığı bölgeler vardı. O yüzden her yerleşim yerinde cami ve tekke yoktu, diye biliyorum. Yani yaşantısına karışılmayan bir çok halk varlığını yüzlerce yıl sürdürdü.
        ···
      2. 2.
        +1
        Aga ezan sesi duyulcak kadar cami yapiliyordu cunku fethedilen yerleri muslumanlarla degis tokus yapiyorlardi
        ···
      3. 3.
        +1
        Reis bak tarih okuyorum hatanı yazayım bosnadan geldim dedin bosna fatih zamanında fetih edilmeden kazanıldı ve oranın halkı biat etti han hazretlerine ve dinini müslüman yaptı bi anda balkanlarda en çok müslüman bulunan ülke hatan budur gerisi güzel gidiyor
        ···
      4. 4.
        +1
        Reis tarih olarak Fatih dönemi ve biraz öncesini baz alarak devam etmeye gayret ediyordum. Ayrıntılı bilmiyorum fakat, bir anda müslümanlığa geçseler bile hala aralarında Hristiyan kalan köyler ve yerleşimlerin olacağını kendim yorumluyorum. Yani insanların kendi doğası gereği diye düşünüyorum. Dediğim gibi hikayede o köyün henüz müslüman olmadığını var sayarak hareket ettim. Ve teşekkür ederim eleştirin için. Böyle eleştiriler hoş geliyor bana.
        ···
      5. 5.
        +1
        Onemli degil bin
        ···
      6. diğerleri 3
  8. 8.
    +35 -1
    Halid Ağa kapıdaki görevliyle konuşurken Acemi Ocağı'nı incelemeye başlamıştım. Yüksek duvarlarla çevriliydi. istifleme taşlarla inşa edilmiş yüksek duvarlarla... Duvarların üzerinde saçaklar vardı. Duvarların boyuda yaklaşık 50 karıştı yani 5 yetişkin adam boyunda. Duvarlara baktığımda hiç pencere izine rastlamadım. Bu benim içimi bir anda ürpertmişti. O kadar geniş ve uzun duvarların neredeyse hiç penceresi ve kapısı yoktu. Ama yeni yuvam burasıydı ve buraya alışmalıydım.

    Daha sonra Halid Ağa tüm devşirme çocuklara seslendi. Hepimiz tek sıra halinde açılan geniş tahta kapıdan içeri doğru girmeye başladık. Bilinmezliğe doğru, geleceğimize doğru.

    Kapıdan içeri içeri girdiğimde beklemediğim bir şekilde açık bir yeşil alanla karşılaştım. Ve burası öyle dışarıdan görüldüğü gibi ışık almayan bir yerde değildi. Üstü tamamen açık olan bu geniş alanda bir iki bina ve kulübenin yanında, çitlerle çevrili alanda bir çok tahta ve bezden cansız mankenler, okçuluk kıyafetleri, eğerler, koşu takımları yerlerde ve tahta direklerdeydi.

    Daha sonra bir sesle daldığım manzaradan sıyrıldım. " Adın ne?"
    ···
    1. 1.
      0
      Okurum.bir ara
      ···
  9. 9.
    +27
    Sağıma döndüm ve elinde kamçısı, belinde kılıcıyla çam yarması bir adamla karşılaştım. Bana doğru, gözlerimin ta içine doğru keskince bakıyordu. Müslüman olmadan önceki adımı yutkunarak zorlukla söyleyebildim. "Andrev".

    Elini yüzüme doğru zütürdü. Bir adım geriye doğru geldim. Halid Ağa solumdan seslenerek " Korkma" dedi. " Seni deftere yazmak için çürük var mı diye bakıyor."

    Adam çenemden tuttu. Ağzımı açtırdı. Kulaklarımı kontrol etti. Saçlarımın diplerine baktı. Halid Ağa'ya dönerek anlamadığım dilde, o dilde Türkçe, bir kaç soru sordu. Sonra Halid Ağa bana dönerek " Defterdarbaşı tam yaşını, bildiğin bir hastalığın olup olmadığını soruyor" dedi. Bende Halid Ağa'ya bir iki ay sonra 9 yaşıma gireceğimi, bildiğim bir hastalığımın olmadığına söyledim. Halid Ağa dediklerimi defterdarbaşına söyledikten sonra sıra diğer çocuklara gelmişti. Hepside benim geçtiğim yoklamadan tek tek geçti. Daha sonra defterdar bizim boylarımızı ve kilolarımızı ölçerek not aldı.

    Bu işlemler tamamlandıktan sonra Halid Ağa bizlere dönerek " Bugün burada kalacaksınız. Devlet-i cihanın çeşitli eyaletlerinden sizler gibi bir çok sübyan geliyor. Hepsi çeşitli acemi ocaklarına intikal ediyor. Burayada daha gelecek sübyanlar var. Hepsi toplandıktan sonra sizleri yeni yuvalarınıza dağıtım başlanacak." dedi.

    Çocuklar ve bende dahil olmak üzere "yeni yuvalarımız" denilince birbirlerimize baktık. Oysaki asıl temelli kalacağımız yerin burası olduğunu sanıyorduk.
    ···
  10. 10.
    +33
    Yeni yuvalarımızın ne olduğu merakıyla çocuklar arasında bir uğultu yükseldi. Halid Ağa ve yanındaki bir asker " Seslerinizi kesin! Burası sabi yuvası değil." diye sert bir ikazda bulundu." Akşam ezanı okunmadan ahırın yanındaki ana koğuşa gidecekseniz. Boş koğuşlardan birine yerleşin. Burada bir günde kalabilirsiniz, bir kaç günde. O yüzden buraya kendinizi çok alıştırmadan yerleşin. Dediğim gibi çok alışmayın. Hatta bundan sonra hiç bir yere alışmayın! Sizin geleceğiniz artık Osmanlı payı tahtına bağlı." deyip yanındaki askerin kulağına eğilip bir kaç şey söyledi. Daha sonra " Akşam ezanı okunup hava kararmadan yemekhanede hazır olun" diyerek sözlerini bitirdi.

    O arkasına dönüp ilerlerken, yanındaki askerde el ve kol hareketleriyle kendisini takip etmemizi emretti. Biraz daha buraya alışmış bir şekilde askerin arkasından birerli, ikişerli sıralar halinde yatacağımız koğuşlara doğru yürümeye başladık. Etrafta ise bizleri yarı alaycı, yarı umursamayan gözlerle süzen bizden büyük delikanlıların arasından geçerek...
    ···
  11. 11.
    +38
    Ana koğuş geniş avlunun içerisinde, girdiğimiz ana giriş kapısının sol tarafına yaklaşık 50 adım uzaklıktaydı. Yanında hayvanların beslenmesi ve barınması için geniş bir ahır bulunuyordu. Ahırın da bir 50 metre yanında yemekhane ve amirler koğuşu yer alıyordu.

    Ana koğuşun önü geniş ve düz bir avluydu. Avlunun içerisinde bir çok ağaç bazı yerlerde bir kaç çeşme vardı. Avlunun üzeri tamamen açıktı. Gündüzleri hem güneş ışıklarıyla geceleri de ayın beyaz mehtap ışıklarıyla sürekli yıkanıyordu. Ana koğuşun, ahır ve yemekhanenin karşı uç tarafında, diğer yüksek taş duvarlara yakın talim ve eğitim alanı yer almaktaydı. istanbul Şehzadebaşı Acemi Ocağı'nın genel yerleşim düzeni böyleydi.

    Önümüzdeki askerle ana koğuşa girdik. Askerin kapıdaki görevliye boş odaları sorduğunu anladım. Birinci kata çıktık. Boş odaların kapısına geldiğimizde kapının nasıl açılıp kapandığını el işaretleriyle tarif etti. Yatakların çarşaflarını ve sobanın malzemelerinin yerini tarif etti.

    Daha sonra el kol işaretiyle gideceğini ifade edip kapıyı üzerimize kapadı. Ve şimdi yeni oda arkadaşlarımla birlikte yeni yerimize yerleşip akşam ezanını beklemeye koyulduk.
    ···
  12. 12.
    +50
    Beyler okuyup beğenen panpalar kendini belli etsin. Şukularını ekgib etmesin. Daha çok panpanın okuması için baştaki entrye şuku atmanızı rica ediyorum.
    ···
    1. 1.
      0
      Ben sana dedim kardeşim sen yaz hikaye kedini belli eder diye gayet iyi gidiyorsun
      ···
      1. 1.
        0
        Eyvallah kardeşim teşekkürler. Teşvikleriniz ile devam ettim zaten.
        ···
  13. 13.
    +43 -1
    Koğuş içerisinde 3 adet ağaçtan yapılmış iki yataklı ranza vardı. Bir kişinin yerde yatması gerekiyordu ama kimin? Adının Dimitris olduğunu daha sonra öğrendiğim Yunan asıllı çocuk bu durumu erken fark etmiş olacak ki hemen bir yatağa atlamış ve anlamadığım bir dilde burasının kendisine ait olduğunu ifade etmeye çalışmıştı.

    Açıkçası ilk günden sorun çıkmasını istemiyordum. Ama bir sorun daha şimdiden bizim için kapıda gözüküyordu. Daha sonra göz açıp kapayasıya diğer çocuklarda yataklara kendilerini atmıştı. Bir yatak kalmıştı. Ve o yatak ya Akon'un olacaktı ya da benim. Akon bana baktı. "Bu gece sen yat burada. Yerde kendime yer ayarlarım ben. Diğer gecelerde kendi aramızda dönüşüm yaparız." dedi. Akon bu hareketiyle tekrar benim saygımı kazanmış. Ve onu biraz daha kendime abi olarak görmeye başlamıştım.

    Herkes yatağını seçip çarşaflarını sererken akşam ezanın sesi, artık ezanın sesini biliyordum, duyulmaya başlamıştı. Hazır olan çocuklardan bazıları hareketlenmiş ve hızlıca kapıya yönelip koşmaya başlamıştı. Tam o sırada Akon'dan beklemediğim bir ses seviyesinde bağırış işitmiştim. Diğer çocuklar ne olduğunu anlamadan yerlerine çivilenmişti. Akon tekrar Sılavca yerinizde kalın, beraber gidecez diyordu. O çocukların bu söylenenleri anlamadıklarına emindim. Fakat korktukları da yüzlerinden belliydi. Ve Akon'un sözünü dinleyip içeri girdiler. Herkes yerini tamamladığında beraber yemekhaneye doğru yol aldık. Fakat bu sefer başımızda artık Akon vardı.
    ···
  14. 14.
    +16
    Panpalar uykum geldiği için burada ara veriyorum. Rezlerinizi alıp, baş entrye şukularınızı ekgib etmeyin. Kalın sağlıcakla.
    ···
    1. 1.
      -2
      Ekgib ne lan mal
      ···
  15. 15.
    +15
    Panpalarım ilginiz ve alakanız için teşekkür ederim. Uyandım. Ve hikaye inşaAllah kaldığı yerden devam edecek.
    ···
    1. 1.
      0
      Yazcan mı artık
      ···
      1. 1.
        0
        Yemek yedim. Başlıyorum inşaAllah.
        ···
    2. 2.
      0
      Go goo haydwe
      ···
  16. 16.
    +26 -1
    Akon önümüzde, biz 6 kişi arkasında avluya çıktık. Etrafımızı dikkatlice izliyorduk. Bu yer daha önce karşılaşmadığımız yerlerden çok farklıydı. Hem içerisi çok genişti hem de çok dardı, hem çok ferahtı hem çok kasvetliydi. insanı her an tetikte olmasına sebebiyet veren bir havası vardı.

    Avluda çok bina olmadığından ahırın yanındaki binaya doğru yürümeye başladık. Burası da tahmin ettiğimiz gibi yemek hane ve depo binasıydı. Bu bina kaldığımız ana koğuştan farklı olarak tahtadan yapılmış tek katlı bir binaydı. Penceresi çok olan, geceleri dışarıdan bakıldığında ışıl ışıl yanan, çatısı ve saçaklarıyla tipik bir Osmanlı-Türk evini andırıyordu.

    içeri girdiğimizde enfes yemek kokularıyla burnum bayram etmişti. Epey bir sürenin verdiği açlıkla da ağzım sulanmıştı. Türk yemeklerini o günden beri de hep sevmiştim. içerisi geniş bir salondan oluşuyordu. Salonun içerisinde ahşap dikmeler vardı. Ortada bir boşluk vardı. Boşluk çevresinde de bir asma kat yerleştirilmişti. Boşluğun merkezine büyük uzunca bir masa ve çevresinde de ondan daha küçük masalar ve sandalyeler koyulmuştu. Aydınlatma için şamdanlarda büyük mumlar yerleştirilmiş arada pencereden esen rüzgarlarla alevler içeride dans ediyor ve ortama gizemli bir hava katıyordu.

    Büyük masanın başında Acemi Ocağı'nın başı Halid Ağa, sağında ve solunda daha önce görmediğim, giyimlerinden rütbeli olduğum, iki asker ve onlarında yanlarında daha önce kafilede gördüğüm rütbesiz askerler vardı. Askerlerin oturma düzenin bittiği yerde tam bizim sayımızda boş sandalye ayrılmıştı. Geri kalan boş yerlere de bizden büyük oldukları anlaşılan gençler oturuyordu.

    Halid Ağa beni gördü. Fakat Akon'un önümüzde olduğunu fark edince ona yönelip " Acemi sübyanlar için bu gece ziyafetimiz var. Sizlere bir karşılama yapmak istiyoruz. Geçin, oturun." dedi. Akon'da diğerlerine ve bana el kol hareketiyle boş yerlere geçmemizi işaret etti. Herkes yerine oturmuştu. Bir kaç gelen gencinde yerini almasıyla, görevli olduğu halinden belli olan bir asker tarafından bu zamana kadar ilk defa duyduğum bir dilde dua edilerek yemeye başlanmıştı.
    ···
  17. 17.
    +22
    Ve duadan sonra ilk olarak Halid Ağa besmele çekerek başladı. Daha sonrada yanındaki askerler ve bizden büyük Acemi Ocağı'ndaki gençler yemeğe başladı. Bu sırada da bende yemeğe başlayanları göz ucuyla süzüyordum. Sonra aklıma annemden ve babamdan yediğim ilk akşam yemeği olduğunu fark edince boğazıma bir düğüm saplandı. Yemeğe başlayamadım bir süre. Akon benim yanımdaydı ve bunu fark etti. Sılavca "Hadi başlasana. Burası ananın evine benzemez. Yemezsen aç kalırsın." dedi. Tabi böyle söyleyince diğerlerinin dikkatini çektik. Bu yüzden daha fazla dikkat çekmemek için bir kaç lokmada olsa düğümlenen boğazımdan bir şeyler geçirebildim. Gözlerim nemli, boğazım düğümlü...

    Aşçılar ve görevliler sürekli servis yapmaya devam etti. Bir birisi giriyor bir birisi çıkıyordu. Ana yemek kuzu çevirme kebaptı. Bir tek bu yemeyi biliyordum. Diğer yemeklerin tadı hep başkaydı. Çeşit çeşit şerbetler, adını daha önce hiç duymadığım tatlılar vardı. Ve yemek yerken, içimden burasının beklediğimden daha iyi bir yer olduğunu geçiriyordum.

    Yemekler bitip, artık herkes doyup geyirmeler ve muhabbetler başlayınca Halid Ağa elini masaya hafifçe vurarak sessizliği sağladı. O uğultu bir anda yerini sessizliğe bırakmıştı. Ve Halid Ağa sözlerine başlamıştı. Yanında bir çevirmende bizlere çeviri yapıyordu. " Rabbimiz Allah c.c. sonsuz şükürler olsun. Fahri Kainat Efendimiz'e s.a.v sonsuz salat ve selam olsun. Sultan-ı Hünkarımıza Allah c.c. hayırlı ömürler versin."dedi. Ve şöyle devam etti."Sizleri bugün burada her zaman yaptığımız gibi yeni gelen kardeşlerimizi kendimize ısındırmak ve hoşgeldin demek için topladık. Bu ziyafetle onların bizi sevmesini, bizlerinde onlara alışmasını istedik. Sizler seçilmiş sübyanlar, seçilmiş delikanlılarsınız. O yüzden sizler bizim için değerlisiniz. Hepiniz çeşitli eğitimlerden geçiyor, geçecek. Hepinizi zorlu meşakatler bekleyecek. Kendinizi bunlara hazırlayın ve sabırlı olun. Allah c.c sabredenlere beraberdir. Yeni gelen kardeşlerimizin hepsi eleme usulüyle Anadolu'daki karındaşlarımızın ocaklarına gönderilecek. Hepinizin yeni bir ana babası olacak. Onlar sizleri bekliyor. Ve sizlerde onlara layık olarak, belli bir süre evlatlık yapacaksınız. Osmanlı payitahtı her zaman daim olsun. Devletimiz milletimiz var olsun. Hepinize afiyet olsun" dedi. Ve sofradan üstünü silkerek kalktı.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Nasıl anadan babadan ayrı ilk akşam yemeği 27 gün yol gelmedi bunlar aç mı geçirdiler tüm yolu?
      ···
      1. 1.
        +1
        Şöyle ki, kervan seyahatlerinde yemekler topluca yenmez. Genellikle herkes kendi azığından çıkartıp yer. Buradaki yemekte bir masa etrafında bir aile gibi yemek yediler. O yüzden Andrev kendini buruk hissetti.
        ···
    2. 2.
      +1
      Buraya ayracı koyuyum
      ···
  18. 18.
    +17
    Panpalar rezleriniz alın, şukularınızı bırakın. Bugün doktar ile randevum var. O yüzden akşama doğru gelebilirim. Allah'a emanet olun. Hikaye'ye gelen ilgiden memnun olarak, hikayeye devam etmek istiyorum.
    ···
    1. 1.
      0
      iyi iyi güzel
      ···
  19. 19.
    +16
    Halid Ağa üstünü silkti ve masadan kalktı. Ama sessizlik bir süre daha devam etti. Sadece sandalye gıcırdamaları ve masa sesleri duyuluyordu. Yanındaki rütbeli ve diğer düz askerlerde Halid Ağa ile birlikte yemekhaneden dışarı çıkarak gözden kayboldular. Ve şimdi tüm yeni devşirme çocukların yüzünü bir hüzün ve bir burukluk kaplamıştı.

    Derken yanımıza sap sarı saçlı, cam gibi mavi gözleri olan benden yaklaşık 4-5 yaş büyük bir genç gelip oturdu. ilk başta tek tek yeni devşirme çocukların yüzlerine baktı, daha sonra Akonla bana döndü. Sılavca "Rus musunuz?" diye sordu. Ben yarı şaşkın yarı heyecanlı söz alarak ben " Sılav asıllı Boşnağım" dedim. Akon biraz daha temkinli " Rusum" dedi. "Hazar taraflarından göçme Rus." Adlarımızı sordu tek tek. Sert bir mizacı yoktu. Fakat bize karşı naifte değildi. Ciddiyetini elden bırakmıyordu.

    Bizde muhabbete katılarak ona adını sorduk, onunla tanıştık. Adı Viktor'du. istanbul'a ilk gelişi 6 sene önceymiş. Benim gibi 9 yaşlarındayken ilk defa ayak basmış bu topraklara. ilk geldiğinde burada çok kalmamış. Onu Trakya ilinde Kırkağaç köylerinden birine, bir aileye yetiştirme evlat olarak vermişler. Orada 3,5 sene kalmış. Türkçe'yi ailesinin ve sübyan mektebi hocasının yardımı ile öğrenmiş. Semizlenip büyüyünce memurlar gelip onu ailesinden almış. Burada da yaklaşık 2 senedir eğitim görüyormuş.

    Onun gözlerine dikkatlice bakarak "Aileni özlüyor musun?" diye sordum. Anam Hatice ile babam Akıncı'yı özlemem mi hiç, dedi. "Onlar bana hep iyilik ettiler. Çocukları yoktu. Beni çocukları gibi gördüler." dedi. Aslında ben gerçek annesi ve babasını özleyip özlemediğini merak etmiştin. Demek ki, insan bir süre sonra içine gömmek zorunda kalıyordu sevgisini. Daha sonra bize dönerek " Ben burada bir veya iki yıl daha buradayım. Siz geldiğinizde belki tekrar görüşemeyiz. Ama buradayken ne yardıma ihtiyaç duyarsanız benden isteyin." dedi. Ciddi biriydi ama yardımseverdi de.

    Akon elle işaret ederek sılavca kalkalım deyince diğerleri de dilimizi bilmeseler de anlayıp ayaklandı. Havanın karanlığında, burada geçirdiğim ilk gecede koğuşlarımıza doğru geri döndük.
    ···
  20. 20.
    +9
    Evet panpalar, geldim. ilk entryi girdim. iyi okumalar.
    ···
    1. 1.
      0
      Ee hadi devam la
      ···