1. 1.
    +74 -6
    değerli arkadaşlar,

    19 20 10 taksim gibertmesi başlığını baştan sona okudum. tüm videoları izledim.

    ben buraya inci sözlük kurulur kurulmaz üye olan kişilerden biriyim. dolayısıyla buranın yaşadığı dönüşümü de çok net gözlemleyebildim. daha önce de birkaç defa bu çirkinleşmeye yönelik bazı eleştirilerimi birer başlık halinde sözlüğe aktarmıştım fakat bu defa işin rengi çok değişmiş.

    bizler bu sözlükte insan gibi eğlenmesini bilen, "düşük seviyeyle" de olsa en azından anlamlı şeyler tartışan ve yine de eğlenmesini bilen insanlardık. en azından açtığımız başlıklarda ve yaptığımız işlerde bir tutarlılık ve zeka parıltısı vardı.

    şimdi görüyorum ki bu gerizekalı çaşıt liseli huur çocukları, inci sözlük hareketinin baştan sona içini boşaltmış ve bu hareketi magandalıkla eşdeğer konuma sürüklemişler.

    çoğunluğu lise son sınıf öğrencisi olduğu belli olan bu güruh sokaktan geçen kadınlara, işini gücünü yapma telaşında olan işçilere saldırmış ve küfretmiş. insanların onurunu zedeleyici bir şekilde "caps yok mu" diye bağıranından tut, yoldan geçen herkese özgürce küfür edebilmeyi marifet sanan huur çocuğu veletlere kadar bin çeşit adam dolmuş buraya.

    zaten uzun süredir sözlüğe yazmıyordum.

    ama bu görüntüleri gördükten sonra artık hiç yazmamaya karar verdim.

    gerizekalı sözlük moderasyonu sözlüğe sorgusuz sualsiz yazar almaya devam ettikçe olacağı budur. birileri bu beyinsiz yöneticilere referans yoluyla yazar almayı öğretmeli. yoksa bu sözlük ömrünü tamamlamak üzere.

    başlıkta "birinci nesil yazarım" ifadesini bilerek kullandım. amacım hava atmak ya da hiyerarşik bir düzen kurup kendimi tepeye yerleştirmek değil. tek amacım, birinci nesil yazarlarla sonradan gelenler arasındaki farkı ortaya koymaktır. elbette ikinci ve üçüncü nesillerde de aklı başında insanlar var. fakat bu insanların varlığı dahi bu nesillerin embesilliğini gölgeleyemiyor.

    sizden utanıyorum.

    sizden iğreniyorum.

    o videolarda kadınlara laf atan, genç kadınların yanına gidip fotoğraf çekilmeye çalışan ve "caps ver canlı caps" falan gibi aptal aptal laflar eden gerizekalılar; hepinizden iğreniyorum.

    inci sözlük'ü göz göre göre magandalaşma sürecine sokan moderasyonun cahil karanlığından utanıyorum.

    sözlüğün yaşadığı bu dönüşüm hayra alamet değil. 2010 yılının ilk üç ayında açılan başlıklarla, şu anki durum arasında dağlar kadar fark var.

    siz, çoğunuz, gerizekalısınız.

    diyeceklerim bu kadar.

    saygılarımla;

    sosyolog.

    ---

    özet arkadaşlar, bu videoları çeken ve inci sözlük hareketinin içini boşaltan sığlaştıran magandalaştıran insanlardan utanıyorum.

    ---
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +3
    ben bu karıdan daha eski yazarım sözlüğün açıldığı 16 aralık'tan beri yazıyorum. hepiniz rezilsiniz barzo huur çocukları.
    ···
  3. 3.
    +1
    @1 şukunu verdim üstad
    ···
  4. 4.
    +1
    sorumluların nickleri tesbit edilip sözlükden atılsınlar
    ···
  5. 5.
    +1
    arkadaşlar,

    liseli huur çocuğu çaşıt binler de okuyabilsin diye özet ekledim. küfretmeden insan gibi tartışalım.

    saygılarımla,

    sosyolog.
    ···
  6. 6.
    +1
    http://inci.sozlukspot.com/e/18648824/
    ···
  7. 7.
    0
    @1 kesinlikle katılıyorum. ben buraya üye olduğumda da sözlük güzel sayılabilirdi aslında ama keşke yazar alımı açılmasaydı. ben benim gibi düşünen kendisini özgürce ifade edebilen bunla dalga bile geçilse gülebilen insanların olduğunu görünce bile eğleniyordum. bence inci sözlük amacından çıkmıştır. bunun tek çözümü 3. nesili kökten yok etmektir ki moderasyon da bunu yapacak değildir.

    küfür edilebilen, her konuda tartışılabilen bi forum sitesi olmuştur resmen. bu cevahirdeki huur çocuklarını inciye alanların ta dıbınakoyim. milletin bacısına amaçsız bi şekilde böyle saygısızlık yapmanız hiç komik değil huur çocukları 1 gram zekanız yok amk. herşeye gülebilecek kadar salak ve boşsunuz.
    ···
  8. 8.
    0
    frankeştayn yarattınız beyler adam hakklı
    ···
  9. 9.
    0
    ap ap ap ap ap ap ap ap uplamıyan huur cocudur yüklenin amk
    ···
  10. 10.
    0
    üçüncü nesilleri gibtir edelim. dördüncü nesil ise gündeme bile gelmesin amk.
    ···
  11. 11.
    0
    @1 haklı beyler modlar uyumayın sözlügün ölüsünü gibiyo liseliler
    ···
  12. 12.
    0
    okuyamadım ..
    ···
  13. 13.
    0
    adam haklı beyler
    ···
  14. 14.
    0
    bende ücküncü nesil çaylağım bende utanıyorum
    ···
  15. 15.
    0
    üçüküncü nesilim ben de utanıyorum, hiçbir halt olmasam sırf adam olsam utanmak için yeterli sebebim var demektir...
    ···
  16. 16.
    0
    @1 sonuna kadar katılıyorum
    ···
  17. 17.
    0
    abdullah bey, inşaat çivisi imal eden bir fabrikanın sahibi idi. i̇şleri yerinde, evine bağlı bir hanımı, osman isimli küçük bir de çocuğu vardı.
    bir gün, gündüz vakti, evine postacı kılığında bir soyguncu girip, evin hanımını bayıltarak çelik kasayı açtı. para bulamayın ca, bu sefer de, ağladığı için sesini duyduğu bebeği kaçırmaya karar verdi. çünkü eli boş dönmek istemiyordu.
    abdullah bey i̇ş yerindeydi. çalan telefonu açınca, karşısın daki ses, çocuğunu kaçırdığını, karısının evde baygın bir şekilde yattığını, hemen evine gitmesini ve polise haber vermemesini söyledi. şaşkın ve kararsızdı. evi aradığında telefona cevap ve rilmemesi kuşkularını artırdı ve hemen evine koştu. hanımı peri şan bir vaziyette ağlamaktaydı. sakinleştirmeye çalıştı.
    birkaç saat endişeli bekleyişten sonra, beklediği telefon geldi. arayan aynı sesti. yarın akşam şu kadar parayı falan yere getir mesini ve polise de haber vermemesini bir kere daha söyleyip, telefonu kapattı.
    çocuğu pendik’te yıkık bir eve zütürmüşlerdi. çetenin reisi apo isimli tipsiz bir herifti. avaresinin birinin adı zevzek’ti. bir de i̇stanbul’a artist olmak i̇çin gelip, aradığını bulamayıp da kötü yola düşen, romantik isimli sevgilisi vardı.
    abdullah bey’in eşi, kocasından habersiz durumu akrabaları komiser mahmut’a bildirmişti. mahmut bey, iki sivil polis gön derdi. bilinen soruşturmaları yaptılar. bahçıvanın bu abdullah bey, inşaat çivisi imal eden bir fabrikanın sahibi i-di. i̇şleri yerinde, evine bağlı bir hanımı, osman isimli küçük bir de çocuğu vardı.
    bir gün, gündüz vakti, evine postacı kılığında bir soyguncu girip, evin hanımını bayıltarak çelik kasayı açtı. para bulamayın ca, bu sefer de, ağladığı için sesini duyduğu bebeği kaçırmaya karar verdi. çünkü eli boş dönmek istemiyordu.
    abdullah bey i̇ş yerindeydi. çalan telefonu açınca, karşısın daki ses, çocuğunu kaçırdığını, karısının evde baygın bir şekilde yattığını, hemen evine gitmesini ve polise haber vermemesini söyledi. şaşkın ve kararsızdı. evi aradığında telefona cevap ve rilmemesi kuşkularını artırdı ve hemen evine koştu. hanımı peri şan bir vaziyette ağlamaktaydı. sakinleştirmeye çalıştı.
    birkaç saat endişeli bekleyişten sonra, beklediği telefon geldi. arayan aynı sesti. yarın akşam şu kadar parayı falan yere getir mesini ve polise de haber vermemesini bir kere daha söyleyip, telefonu kapattı.
    çocuğu pendik’te yıkık bir eve zütürmüşlerdi. çetenin reisi apo isimli tipsiz bir herifti. avaresinin birinin adı zevzek’ti. bir de i̇stanbul’a artist olmak i̇çin gelip, aradığını bulamayıp da kötü yola düşen, romantik isimli sevgilisi vardı.
    abdullah bey’in eşi, kocasından habersiz durumu akrabaları komiser mahmut’a bildirmişti. mahmut bey, iki sivil polis gön derdi. bilinen soruşturmaları yaptılar. bahçıvanın bu diyse de, abdullah bey “senin kabahatin yok!” diyerek buna müsa ade etmedi.
    karı koca, gece gündüz çocuklarına kavuşmak i̇çin allah’a dua ediyorlardı.
    osman’a ne olmuştu? tesadüfen orada durmak zorunda ka lan bir kamyonda anası-babası van depreminde ölmüş olan, on iki yaşmdaki muavin garip’in ağlayan bir bebek sesi işiten hassas kulakları sayesinde, garip ve ustası ali tarafından bulunduğu yerden alınmış, kendisi de kimsesiz büyümüş bu çocuk tarafından altı değiştirilmiş, karnı doyurulmuştu.
    ali ve garip, yanlarında, özellikle garip’e iyice alışmış olan osman’la birlikte, yaklaşık on beş saat yolculuktan sonra, yaşa dıkları kayseri’ye varmışlardı. ali’nin fatoş ve nihat isimli iki küçük çocuğu vardı. hanımına osman’ı da teslim etti. i̇yi yürekli olan kadıncağız osman’ı yıkadı, karnını doyurdu, temiz elbiseler giydirdi. fatoş kız osman’ı çok sevmişti, onunla oyunlar oynadı, oyuncaklarını verdi.
    ali’nin aklına, garip ve osman’ı yanına alarak, kayseri’ye yakın bîr köyde çiftliği olan, ancak çocukları olmadığı için çok üzülen ve kendisine “bir çocuk bulursa evlatlık alacağım” devamlı olarak söyleyen bünyamin amca ile şerife hanım’ların evine zütürmek geldi. yola çıkarak ikisini de onlara bıraktı. çocuksuz anne ve baba, birdenbire iki çocuk sahibi oldukları için çok se vinmişlerdi. sessiz çiftlik evleri, cıvıl avıl neşe ile dolmuştu.
    osman’ın anne ve babası ise aylarca normal hayata döneme diler. annesinin saçları ağarmış, zayıflamıştı. abdullah bey, eşini fazla üzmemek için acısını içine atmış; ama o da epeyce zayıfla mıştı. ayşe kadın ve oğlu murat’ı evin içine almışlar, bahçeye bakması için gül dede isimli bir bahçıvan bulmuşlardı. gül dede, ismine yakışır bir şekilde, bahçeye gül gibi bakıyordu. yanların dan bir dakika bile ayrılmayan abdullah bey’in yeğeni zarife de edebiyat fakültesini bitirmiş ve lisede
    biı gün yaşlı bir kadın gelerek, eski bahçıvanın hapisten çık tığını e kansı ayşe ile görüşmek istediğini bildirdi. ayşe, abdul lah bry’ie fatma hanım’ın bilgisi dahilinde gidip görüştü, koca sına “namusunla yaşayacağını ispatla, o zaman gelirim.” der ve tekrar yaşadığı yere döner.
    osmancık, çiftliğin neşesi olmuştu. adını bilmedikleri için hüseyin koymuşlardı. garip abisi on altı, kendisi de altı yaşına gelmişti. garip ve hüseyin onları ana baba diye çağırıyorlardı. bünyamin ağa, sık sık garip’i, hüseyin’e durumu sezdirmemesi için ikaz ediyordu.
    bir gün bünyamin ağa rahatsızlandı ve kayseri’de hastane ye yatırıldı. aradan bir hafta geçmişti ki, şerife hanım ağlaya ağlaya eve geldi. bünyamin ağa ölmüştü. çocuklar bir kere daha babasız kalmışlardı.
    ¦ < ¦
    köşkte hayat ister istemez tekrar normale dönmüştü. os mancık kaybolalı ise aradan yedi yıl geçmişti. abdullah bey ile şerife hanım’ın bir kızları olmuş, adını şükran koymuşlardı. yeni çocukları onlar için büyük bir teselli kaynağı olmuştu. ancak, bu seferde ayşe’nin kocası huzursuzluk veriyordu.
    bir gün ayşe, her tarafı morarmış bir halde geldi. islah ol muş zannederek yanına yerleştiği kocası, üç aydır çalışmıyordu. birkaç ay önce kemal’in trafik kazası geçirerek hastaya yattığını iddia etmiş ve bu bahaneyle para koparabileceğini ummuştu. ama abdullah bey’in hastaneye giderek araştırması sonucu böyle bir durumun yalan olduğu ortaya çıktı. abdullah bey’den para istemesi için sürekli tehdit ettiği ve kullandığı ayşe’yi ve oğlu kemal’i bu sefer de evden kovmuştu.
    onları tekrar kabul edip, kucak açtılar.
    köyde ise osmancık (hüseyin) ilkokulu bitirmişti. çiftlik iş leri garip’in bütün gayreti ile çalışması sonucu devam ediyordu. ama onun da askere gitmesi sonucu, tüm işler şerife hanım’a ağır gelmeye başladı. aynı zamanda, köyden birisinin hüseyin’e şerife hanım’ın öz annesi olmadığını söylemesi tehlikesi de her an vardı. bu nedenle taşınmaya karar verdi ve kocasının i̇stan bul’daki ağabeyine mektup yazarak niyetini bildirdi. onayım alınca, ilk görüşte büyük bir şaşkınlık yaşadığı i̇stanbul’a, selahattin bey’in hemen yakınında bahçeli bir ev satın alarak yerleşti. böylece osmancık da yeniden i̇stanbul’a dönmüştü.
    hüseyin, amcasının kızı şebnem ile aynı sınıfta okuyordu. şebnem ne kadar tembel ise, hüseyin de o kadar çalışkandı. bu durum büyük bir huzursuzluk yaratıyordu. babasının sık sık hüseyin’i örnek göstermesi, şebnem’ın hüseyin’i kıskanmasına ve onunla konuşmamasına yol açmıştı. babası, dersleri kötü olan kızının hüseyin’le beraber ders çalışmasını istiyor, ancak kızı buna yanaşmıyordu.
    garip askerliğini bitirip gelmişti. sık sık hüseyin’le birlikte i̇stanbul’u gezmeye çıkıyorlardı. hüseyin’in şaka ile “araba alalım, böylece sen de bizle gelirsin, ağrıyan dizlerin de yorulmaz.” sözünü bile ciddiye alan şerife hanım, sürpriz olarak bir de taksi almıştı. bu arada garip’i evlendirdiler. hayat böylece devam edip gidiyordu. hüseyin okulda daha da başarılı bir öğrenci oluyorken, şebnem tembelliğe devam ediyordu. nitekim sınıfta kaldı. babası da onu okula göndermeme kararı aldı.
    şebnem, bir gün hüseyin ile yalnız görüşerek ondan bütün yaptıkları için özür dileyerek, hüseyin’den tekrar okula gitmesi için kendisine yardımcı olmasını istedi. hüseyin, selahattin bey’e adeta yalvarırcasına ricada bulununca, şebnem’in babası onu kırmadı ve kabul etti.
    böylece, birlikte eylül ayında yapılacak sınavlar için ders ça lışmaya başladılar. nitekim şebnem sınıfını geçti. bir daha da sınıfta kalmadı. beraber liseye yazıldılar. aynı sınıfta idiler. hü seyin okulda herkes tarafından sevilen ve sayılan bir öğrenci idi. şebnem’e her konuda yardımcı oluyordu. hüseyin ise artık lise üçüncü sınıfta idi
    Tümünü Göster
    ···
  18. 18.
    0
    ikinci sayfada bir yerde gerizekalının teki demiş ki "hem sosyologsun hem inci sözlüğün felsefesini anlamamışsın. biz anarşistiz her taku yaparız."

    işte bu liseli çaşıt bin kuruları yüzünden bu haldeyiz. inci sözlük anarşistmiş. defol git.
    ···
  19. 19.
    0
    @1 haklı dıbına koyayım haklı. gibtiniz attınız gül gibi inciyi.
    ···
  20. 20.
    0
    @1 şekspir terk
    ···